02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sezer Duru ile ‘Beyaz Gecelere Doğru’ üzerine ‘Sırlar kadar güzel ne vardır ki?’ tıpkı kaptanların olduğu gibi, her kentte bir aşkı olmalı. Ben kendim için İstanbul dışında başka bir kent düşünemem. “Kadınların her kentte bir aşkı olmalı” diyorsunuz, Aphrodisias’ı görmeden yazdığınızı büyük bir içtenlikle, eğlenerek anlatıyorsunuz. Oradaki de yaşanmamış bir aşk mı? Ama, içiniz el vermemiş ve sonradan gidip görmüşsünüz. Neydi ille de o kenti kitaba koyduran? Görülmemiş bir kenti yazma isteği tek neden olamaz değil mi? Aphrodisias’ın aşk tanrıçası Afrodit’in kenti olması. Görülmemiş bir kenti yazma isteği de vardı doğal olarak. Jules Verne’de aya gitmemişti, ama “Aya Yolculuk” u yazmıştı. Bu gibi örnekler az da olsa dünya edebiyatında vardır. Kentlerdeki uğrak yerleri olarak seçtiğiniz noktalar yaşama baktığımız pencerelerle örtüşüyor. Dostoyevski, Joyce, Monteigne, Pessao, Picasso, Antonioni, Kant gibi birçok yazar, şair, ressam, filozof ve sinemacının kentlerine götürüyorsunuz bizi ve onlarla ilgili yeni araştırmalar yapma isteği uyandırıyorsunuz. Bu, bilinçli bir seçim mi? Okurun kitapta anlatılanların peşine düşmesi beni mutlu eder. Zaten biz de Dostoyevski’nin “Beyaz Geceler”ini okuduktan sonra Aziz Petersburg’u görme isteği ile yanıp tutuşmadık mı? Joyce’un “Dublinliler”ini ve de “Ulysees”ini okuduktan sonra İrlanda’yı görmek istemedik mi? Yeni gerçekçi o müthiş İtalyan filmlerinden sonra ve de İtalyan edebiyatının üzerimizdeki etkisiyle “RomaAçık Şehir”i görmek istemedik mi? Burada edebiyatın gücü ortaya çıkar, daha doğrusu sanatın gücü. EDEBİYAT PEŞİNDE... Otostopla çıkılan yolculuklar, kentte kalabilmek için çalıştığınız yerler, beraber yaşadığınız aileler, parasızlık, kısacası genç bir kızın sanat ve edebiyat peşinde yaşadığı sıkıntılar yansıtılıyor kitapta. Ancak, dikkat çeken bir başka yönü de aslında özyaşam öykünüzü de barındırması ama yine de bu konuda son derece dikkatli olduğunuz. (Örneğin Deniz’in adı geçiyor ama kim olduğunu bilmeyen okurun epey araştırma yapması gerek.) Saptama doğru mu? Doğru. Kişiselliğe kaçmamaya gayret gösterdim. Deniz benim biricik yeğenim. Tezer’ciğimin (Tezer Özlü) kızı. Genelde birinci baskılarda kitabın “ek” bölümüne rastlamayız, ama son bölümü “ek” olarak koymuşsunuz. Bunun ironik bir yanı var sanki. “Dünyanın en yeni ama eskimiş” kenti sizin için bir “ek” kent mi? Kitabın konsepti göz önüne alı? KİTAP SAYI 936 “Türk edebiyatının değerli çevirmenlerinden Sezer Duru ile, kent yazılarını topladığı ‘Beyaz Gecelere Doğru’ yu okuyup bitirmemden kısa süre sonra, o dolunay gecesinde, Kaş’ta buluştuk. Sevgili Rabia Çapa, onun her zamanki yol arkadaşı, bizi evinde ağırladı. Söyleşimizi Kaş’ın mavisi ve dolunayın ışığında yaptık, zaman zaman duygusallaşırsak affola!’ Diyor Sezer Duru ile söyleşiyi gerçekleştiren Mavisel Yener. ? Mavisel YENER evgili Sezer Duru, “Beyaz Gecelere Doğru” nun beni şaşırtan yanını sormak istiyorum ilkin. Edebiyat ve sanat ağırlıklı gezilerinizden derlediğiniz kent yazılarınızın toplamı olan bu kitapta bir kente en çok bir buçuk sayfa ayrılması beni şaşırttı. Oysa ben biliyorum ki, her biriyle ilgili pek çok “söz”ünüz, “öykü”nüz var sizin… Halep, Mısır, Mardin, Viyana, Berlin, Roma, Paris, Dublin, Minsk…okurunuz nefes nefese kalıyor o kentten bu kente koşayım derken. Nedendir bu acele? Öncelikle bu röportaj için teşekkür ederim. Kitabın önsözünde de belirttiğim gibi gidip gördüğüm birçok kent bu kitapta yok. Onlar belki sonra başka biçimlerde yazacağım kitaplara girecek diye umuyorum. Okurun nefes nefese kalmasını amaçlamış değilim, ama kalmışsa bu S hoş bir şey. Sözü uzatmayı pek sevmiyorum. Tadında kalmalı her şey. Kısacık anlatılan kentler, kitap bittikten ve zihnimde dinlendikten sonra kocaman öykülere dönüşüyor gitgide. Bu nasıl bir sır böyle? Demek ki amacına ulaşmış. Sırlar kadar güzel ne vardır ki? Halep yazısının son tümcesi çok çarpıcı, durup dururken sizi kentin düşkünler evine götürüyor bir Halepli. “ Yolda rastladığımız yaşlı adam bizi neden buraya getirdi” sorusuyla bitiriyorsunuz yazıyı. Elbette bitmiyor, tam da o noktada başlatmak istiyorsunuz öyle değil mi? Yazdığınız her kentte bizi bekleyen öyküler, romanlar var. İpuçları var, ama kendileri yok! Nerede buluruz, peşlerine nasıl düşeriz bilemiyoruz. Bunu özellikle mi yaptınız? Okuru tahrik etmek mi amaç? Halep benim için son derece önemli bir kent. Babaannemin ve babamın öyküsü yüzünden. O kadar et kilendim ki orada ölmek bile isteyebilirim. Romanların geleceğinden emin olabilirsiniz, ya da yaşam öykümün yazılacağından… Kitabı bitirdikten sonra bana sorsalar “Sezer Duru bir kenti neyle anımsamak ister?” diye. “Mimarisi ve yemekleriyle” yanıtını veririm bir okur olarak. “Mısır’ı her zaman Cleopatra ve Marcus Antonius aşkı ile anımsamak isterim. Başka bir şeyle değil” tümceniz, bu varsayımımı çürütmüyor da değil. Kentleri nasıl anımsamak istersiniz? Buna bağlı olarak bir soru daha; “Ben hangi kenti seçsem kendim için?” diyorsunuz Aphrodisias yazınızda, hangi kenti seçtiniz kendinize? Bir kentin mimarisi ve yemek kültürü gerçekten de beni çok ilgilendiren unsurlar. Kentleri dediğim gibi mutlaka insan öyküleriyle, mimarisi, yemek kültürü ile ve de her şeyden önce de orada yaşanan aşklarla anımsamak isterim. Bence her kadının, SAYFA 4 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle