22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Mimar Sinan’ı tanımak için... Bunu başarmak için de, mimarlık ve mühendisliği hep iç içe birbiriyle bütünleşen, yekdiğerini tamamlayan unsurlar olarak kullanmam gerekiyordu. Cami neresinden bakılırsa bakılsın, yalın hacmiyle bir bütün oluşturmalıydı.” Coral anlattığı Sinan öyküsünün başka bir yerinde ise, ünlü mimarı, Vitruvius, Alberti gibi Batılı mimarlarla ilişkilendiriyor. Şöyle ki: Eukleides’in Stoikheia’sından bu yana insan aklının sayısal gelişimini edindiğim kitaplardan oldukça kapsamlı olarak izlemiştim. Şimdi onlardan yararlanma zamanıydı.[…] 50 yıl kadar önce, Venedik’te Leon Battista Alberti adlı bir mimar Hypnerotomachia Poliphili adlı bir eser yayınlamış. Bunun bir kopyası, Şehzade Cihangir’in vasiyeti gereği, bana verilen kitaplarının arasından çıkmıştı. Bu yapıt, devrin tüm artistik, teknik ve arkeolojik bilgisini içeriyordu.[…] Anlaşıldığı kadarıyla, o devirde kendilerini “Omnis Scibili et Quibusdam Aliis”, yani dünyada bilinecek olan her şeyi, hatta daha ötesini bilenler diye anan küçük bir grup, kendi tekellerinde tutuyordu bu bilgileri. Ayrıca, Üstad Piero della Francesca’nın yapıtlarından esinlenen papaz Luca Pacioli’nin “Divina Proportione”, yani “Altın Oran” adını verdiği yapıtı da bu bilge şehzadeden bana kalan kitaplar arasındaydı. Bunlardan edindiğim bilgiyle, belleğime depo ettikten sonra, tasarımın ana hatlarını yavaş yavaş şekillendirmeye başladım. Bu metin gerçek olanla düşsel olanın tuhaf bir karışımı. Orada adı geçen kişiler gerçekten yaşamış olabilirler ama Sinan’ın, tasarımlarını yaparken onların yazdıklarından yararlanmış olması pek olanaklı değil. Ama bir bilimsel kitapla değil de bir sanat kitabıyla, bir romanla karşı karşıya olduğumuz için böyle bir şey o yapıtın değerini düşürmek şöyle dursun, tam tersine ona bir derinlik, bir zenginlik katıyor. DÖRDÜNCÜ KİTAP: “TAŞLA KONUŞAN DEHA: MİMAR SİNAN” 2004 yılında Nesil Yayınları tarafından basılan bu kitabın yazarı Muhsin İlyas Subaşı, Yüksek İslam Enstitüsü’nü bitirmiş. Onun bu özelliği bu kitabına da yansıyor. Gerçekten de ilk sayfasında yer alan şu satırlardan da anlaşıldığı üzere bu kitapta Sinan, dinsel ve şoven bir çerçeve içinde konumlandırılmıştır: İkindi güneşi, Süleymaniye külliyesinin kurşun kubbelerinden süzülerek, Boğaz’ın sularında bakır rengi bir cümbüş mahşerine başlamıştı. Anadolu yakasından bindiğim yolcu vapuru, Sirkeci’ye doğru süzülürken, gözlerimin önüne o büyük kavuğu içerisindeki heybeti ile Ebussuud Efendi geliverdi. İki avucunu göğe açmış şehamet [akıllılık, yiğitlik] döneminin kudretli Sultanının bu hayırlı eseri için dua ediyordu: “Devletimin saltanatını payidar eyle. Milletimizi mamur ve müreffeh kıl. Bu camide dini İslam’ı mahşere kadar gönlümüzün meş’alesi yap”. Uzayan dua Sinan Ağa’ya hayırlı hizmetler temennisiyle bitti. Muhteşem Süleyman, kaftanını topladı, açılan temele KİTAP SAYI Sinan üzerine on kitap Kendisi de bir mimar olan Gürhan Tümer, son zamanlarda Mimar Sinan üzerine yazılmış kitaplardan on tanesini değerlendiriyor yazısında. ? Gürhan TÜMER On Kitap, Dört Kitap vb. Ç alışma masamın üzerinde on tane kitap duruyor. Onu da Sinan üzerine. Sayıları çok fazla olmamakla birlikte, daha başka Sinan kitapları da var elbette ki. Ama şu an, onlar gündemimde değil. Masamın üzerindeki Sinan kitaplarının kapaklarına bakarken, sayfalarını karıştırırken, 2000 yıl öncesine gidiyorum; Vitruvius ve onun o çok ünlü De architectura libri decem’i , yani Mimarlık Üzerine On Kitap adlı yapıtı geliyor aklıma. Sonra da, bir Rönesans insanı olan Leon Battista Alberti’nin, İngilizceye The Ten Books On Architecture başlığıyla çevrilen De re aedificatoria libri decem’i. Ayrıca, Andrea Palladio’nun I quattro libri dell’architettura’sı; Sebastiano Serlio’nun, Londra’da The Five Books of Architecture başlığı ile yayımlanan kitabı; Pietro Cataneo’nun I quattro primi libri di Architettura’sı, yani Mimarlık Üzerine İlk Dört Kitap’ı. Aslına bakılırsa, Vitruvius’un “on” kitabı ile benim “on” kitabım arasında birtakım farklar var. Vitruvius’ta her kitap tek bir kitabın bir bölümü; ben de ise her kitap tek başına bir kitap. Bu durum yukarıda verdiğim öteki örnekler için de geçerli. Masamın üzerindeki on Sinan kitabı, bana bunları çağrıştırdı. Şimdi o kitaplardan tek tek söz açacağım. BİRİNCİ KİTAP: “MİMAR SİNAN” On kitabın birincisi bir çocuk kitabı. Adı doğrudan doğruya Mimar Sinan. TİMAŞ Yayınevi’nin “Eğlenceli Tarih” dizisi içinde yer alıyor. Yazarı Nefise Atçakarlar. Resimler Alp Türkbiner’e ait. Kitap, “Asker Sinan”, “Başmimar Sinan” ve “Çıraklık Eseri”, “Kalfalık Eseri”, “Ustalık Eseri” gibi sistematik sayılabilecek bir kurguya oturtulmuş. Mimar Sinan’la ilgili bilgiler gerçekten de, karikatürler, anekdotlar eşliğinde oldukça eğlenceli bir biçimde veriliyor. Öte yandan “Giriş” bölümünde şu satırları okuyoruz: Milyonlarca insan, Mimar Sinan’ı pek çok caminin, köprünün, suyolunun, kervansarayın, külliyenin mimarı olarak tanır. Onun eserlerini yakından inceleme fırsatı bulanlar, sanatına hayran kalırlar. Ve bazı bilim adamları, Mimar Sinan’ın erişilmez bir sanatı olduğunu söyleyerek, onun için “Uzaydan gelmiş gibi” tanımını kullanırlar. [Oysa] Mimar Sinan da herkes gibi bir insandı. Ama akıllara durgunluk veren bir kabiliyeti vardı. Bu gerçekçi yaklaşım son derece ilginç. Biraz sonra görüleceği üzere öteki Sinan kitaplarının çoğunda, Sinan’a böylesine gerçekçi bakılmıyor ve bu konu “Sinan Sorunsalı”nın, tartışılan bir boyutunu oluşturuyor. Bu kitap bence türünün iyi bir örneği, yani Mimar Sinan’ı çocuklara tanıtmakta oldukça başarılı. İKİNCİ KİTAP: “MİMAR SİNAN’IN BÜYÜKLÜĞÜ” Bu da konusu Sinan olan bir çocuk kitabı. BordoSiyah Yayınevi’nin “Türk KlasikleriTarihsel Yaşamöyküsü” dizisinden. Ahmet Özdemir tarafından hazırlanmış, Mustafa Delioğlu tarafından resimlenmiş. Bu kitapta henüz ilköğretim ikinci sınıf öğrencisi olan küçük bir çocuğun, Barış’ın, dedesi Nuh ile birlikte Mimar Sinan’ın yapılarını gezmesi anlatılıyor. Bu gezi sırasında dede Nuh, ki tıpkı Mimar Sinan gibi Kayseri’nin Ağırnas Köyü’nde doğmuştur, torununa Sinan’la ve onun yapılarıyla ilgili bilgiler veriyor. Öyküde, Süleymaniye Camii doğal olarak önemli bir yer tutuyor. Gezintileri sırasında Nuh Dede, Barış’a öğle yemeğini Türk yemeklerinin sunulduğu bir yerde yemeyi öneriyor. Ama Barış, önce Süleymaniye’yi görmek istiyor. Ondan sonrası kitapta şöyle anlatılıyor: Avludan içeri girdiler, küme küme güvercinler, şadırvanda abdest alanlar, büyülenmiş gibi saygılı adımlarla yürüyen turistler görülüyordu. Bu ulu mabedin yüceliği karşısında insanın dili tutuluyordu. Barış “Vay canına ne büyük cami! Ne büyük adammışsın Mimar Sinan” dedi. Dedesi gülümsedi. Mimar Sinan’ın Büyüklüğü başlıklı bu kitap da çocuklara Mimar Sinan’ı anlatma işlevini tıpkı bir önceki kitap gibi oldukça başarılı bir biçimde yerine getiriyor. ÜÇÜNCÜ KİTAP: “IŞIKLA YAZILSIN SONSUZA ADIM...” Kapağında “Sinan”ın adı geçmiyor; ama Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım da bir Mimar Sinan kitabı. Doğan Kitap tarafından birinci baskısı Kasım 2001’de, ikinci baskısı Şubat 2002’de yapılan bu kitabın yazarı Mehmet Coral. Ön kapakta, bunun bir “anı roman” olduğu yazılı. Arka kapağa ise, hayli “kitsch”, hayli anlamsız sayılabilecek şu not düşülmüş: Mimar Sinan’ın romanı… Tarihin ateşinde yanan kahramanların, koşut kurguyla, günümüzden geçmişe dek uzanan kozmik bir çizgide gelişen olağanüstü serüveni…Umarsız bir aşk ve şaşırtıcı bir son… Neyse ki romanın kendisi böyle değil. Işıkla Yazılsın Sonsuza Adım, Coral’ın öteki yapıtları gibi, zengin, derinlikli. Bu kitapta Mimar Sinan’ın yaşamöyküsü, yapıları, belgelerden, söylencelerden yola çıkılarak, bir roman kurgusuyla okuyucuya sunuluyor. Örneğin, Sinan’ın doğumu şöyle anlatılıyor: Taş evin arkadaki küçük avluya bakan yatak odasında, kadınlar telaşla koşuşturuyorlardı. Geniş yatağın ortasında yatan kadın, öne doğru acıyla bükülürken, içine çektiği solukları, o denli güçlü salıyordu ki, elleri rahmin içinden gelen çocuğun başına yapışmış ebenin kır saçlarını uçuşturuyordu. […] Duvarcı Hristo cebinden çıkardığı deri kaplı defterine bir not düştü: “Bugün Anno Domini 15 Nisan 1489. Öğleüzeri bir oğlum oldu. Adını Joseph koyuyorum. Marangoz ve sanatkârların azizi adına; ulu Tanrı’nın hizmetkârı olarak, uzun ve yüce bir ömür diliyorum ona.” Romanda, Sinan’ın devşirilmesinden, yaptığı inceleme gezilerine, Rüstem Paşa Camii’nin çinilerinden, yapım sürecindeki Süleymaniye Camii ile ilgili anekdotlara kadar, pek çok konuya yer veriliyor. Konular arasında, Sinan’ın, Kanuni’nin kızı Mihrimah Sultan’a karşı duyduğu platonik aşk da var. Bu aşkla ilgili olarak Sinan şöyle diyor Sai Çelebi’ye: Mihrimah Sultan ışık gibiydi. Her dem parlar hiç solmazdı. Uzun yaşamımda ismine bu denli yakışan başka hiçbir kimse tanımadım. Bu yüzden, ışık denizleri içinde yüzen devinimsiz bir gemi gibidir camii. Süleymaniye ise hemen hemen bütün Sinan kitaplarında olduğu gibi, Coral’ın kitabında da çok önemli bir yer tutuyor. Romanın baş kahramanı olan Sinan ondan şöyle söz ediyor: “Süleymaniye, insanı tüm varlığı ile kucaklamak zorundaydı. ? SAYFA 18 CUMHURİYET 936
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle