Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? TUTKULARI HAKKINDA Ama şölene geçmeden, hezarfenliğin Samih Rifat'ta yarattığı alaşımın perdesini bir parça aralamak gerekir. Mimarlık öğrenimi, bilgi ve sevgisi onda hem dörtdörtlük bir yapılandırma yeteneği hem de sağlam bir denge duygusu yaratmıştı. Dil, şiir, yazı sevdası, yazma ve çeviri yapma uğraşından edindiği ana kaygı, ölçülerin kullanımındaki titizlik, yaklaşığı öteleyerek olması gerekene ulaşma tasası olarak koyulabilirdi. Müziğe tutkusunda da ölçülülük esası ağır basıyordu şüphesiz; bir o kadar da duyarlığın inceltilmesi, saltık uyuma erişme çabası etken olmuştu bu alanda karşılıksız yoğunlaşmasında. Rue de Rome'dan gitar teli seçer, bir iki yeni partisyon alırdı. Endülüs'e kitara almaya gidememiş olmasına içerlediğini bilirdik. Yazılıkaya'ya şöyle bir uzanılamaz mıydı bir hafta sonu, tazelenmeye? Akdamar'a, Efes'e faltaşı gözlerle dönmeden yapamazdı. Kameranın tutsağı olmadı hiç, ama fotoğraf çekmeyi de, film yapmayı da çok sevdi. En sıkı kadrajı vizörden bakmaksızın oturtuverirdi. Farklı uğraş alanlarından süzdüğü, usul usul yontarak elde ettiği görgü ve hisleri kendine özgü bir eriyik haline sokmuş, estetik mayasına katmıştı. O mayanın benim gözümde ayrıcalıklı yanı, yalnızca kendisini bir işe koştuğunda değil, her an, yaşamının her zerresinde devrede kalışından kaynaklanıyordu: Samih Rifat, Sanat'a ve Zanaat'a, “Ars”ın minörden majörden megaya bütün dallarına merak ve ilgi duydu ömrü boyunca, ama bir kutsallık yüklemiyle yönelmedi oraya; asıl, yaşama sanatına bağlılığıydı onda belirleyici olan. BENZERSİZ RENGİ HAKKINDA Birlikte yolculuk yapmadan bir insan hakkında karar verilmemeli denir ya, ilk ortak projemiz olan Simurg belgesellerinden birinin çekimleri için ilk ortak yolculuğumuzu Paris'e yaptıydık. Abidin Dino'nun stüdyosunda film, sokaklarda fotoğraf çekişine tanık oldum. Bunu, Seferis'in peşisıra gerçekleştirdiğimiz Kapadokya seferi izledi. Yavaş yavaş YKY projesine sokulduğunu, ortamı ve kendini yokladığını hissediyordum. Çok gecikmeden katıldı, görece özgürlüğünü koruyarak kolektif çalışma düzeninin içine yerleşti. Yıllar yılı orada, Koç Kültür'de, Pera Müzesi’nde ve Sabancı Müzesi’nde, hep komuta merkezinde oldu. Bilgi birikimi, deneyimi, geniş ufku, becerileri ile herkesin saygısını toplaması doğaldı da, bundan önemlisi, bir benzerini tanımadığım, gökkuşağına üslubunun kattığı renkti. Çok kişi yumuşak başlı, bilge tavırlı birini okur şu portrede: Hayır, Samih ödün vermez, inatçı, dik kafalı, tartışmaya bayılan biriydi projelerde. Bazıları, yüksek sesle biribirimize girdiğimiz sabah toplantısının hemen ardından, başbaşa yediğimiz öğle yemeğinde gözlerimizden yaşlar inerek gülmemizi şaşkınlıkla karşılardı. Bir başka seferinde, tartışılan projenin asla öngörülen süre içinde gerçekleştirilemeyeceğini keçi gibi savunmasının ardından, işe koyulma kararı alınmışsa “buyurun yapın bakalım” diyerek çıkardı odadan bu durumda ne beklenir, aşırı çaba göstermemesi değil mi, Samih gecesini gündüzüne katarak çalışırdı tersine. Bugün onca dergi sayısının ve kataloğun, onca serginin hazırlanışında büyük sorumluluk üstlendiğini, emek harcadığını bilmeyenler çoğunluktadır: Yaptığı ince ve derin işlerin arkasında saklanırdı. DENİZE DOĞRU KONUŞMA VE SUSMA HAKKINDA Samih Rifat'ta Kültür ile Hayat'ın ayrılmaz biçimde iç içe geçişinin somut örneklerinden biri, küçük ama güçlü, tiryakilerini yaratmakta gecikmemiş “Ada” kitabıydı. Yaşamöyküsel bir kesit sunuyordu orada. O sıralarda teknesi Dantes'i aldı ve ona sevdalandı. Kısa sürede kaptanlığı, yelken açmayı öğrendi; önce Marmara'ya, sonra Ege'ye açıldı onunla. Yattı kalktı teknesinde, arkadaşlarını gezdirdi, bir köşesinde çalıştı, çeviri yaptı. Deniz âşıklarının çoğunda deniz kültürüne sokulmuşluk vardır, sanırım; pek azında, Samih'teki kadar vurgun boyutlarından söz edilebilir. Homeros'u avucunun içi gibi tanırdı o; Piri Reis'in haritasını büyüteçle incelemişti; Sabahattin Eyüboğlu ve arkadaşlarıyla genç yaşta efsunlu mavi yolculuklara katılmıştı. "Moby Dick" okumuş bir argonottu Samih, açıldığı sularda. Kimilerinde rastlanan tekne cakasının kırıntısı yoktu dünyasında. Birlikte, çok sayıda yolculuk yaptık. Ankara'ya da gitsek, Paris'e de, Samih'in içi kıpır kıpır olurdu. Gezmek görmek, paylaşmak, küçük bir iş kotarmak, kesif keşif duygusuyla hareket etmek: Hepsinin kökünde, Oktay bey’in ışığını gördüğü Giono'nun "Neşe Sürsün" felsefesi, yorulmak bilmeksizin kurduğu düşler. Yüz yıl daha yaşasa keyfi, kıvancı, enerjisi sönmezdi. Kimse çıkıp "herkes iyikötü böyledir" demesin: Ben öyle değilim, siz de değilsiniz. SOKRATES GİBİ ÖLÜMÜ BEKLEMEK, BEKLETMEK HAKKINDA Klasik anlamıyla yakışıklı bir adamdı Samih babası gibi. Dar pantolonları, botumsu ayakkabıları, kadife montu ve beresiyle anımsayacak onu tanıyanlar. Uzun yürüyüşlerinden birinde ya da bisikletinin üzerinde. Nesrin'le, hep olduğu gibi el ele dolaşırken. Yüksek oktav sesiyle, gür kahkahasıyla. Bir gün, hem de nasıl apansız, akla sığmaz, meleklerin en siyahı belirdi yanında. Şairin dediği kadar, tıpkı o güvercin, uçan vurulduktan da sonra, üçyüzyirmidört gün oyalayabildi onu. Ölüme giden yolu, yaşamını hangi üslupla kat etmişse, öyle geçirdi. Okurlarım bıkmıştır, ben bıkmadım: Sokrates'in, baldıranı içmezden önce flütle yeni bir melodi öğrenmeye çalışmasını anlatır dururum, işte Samih bunu yaptı hastalığı boyunca: Şiirleri üzerinde çalıştı, Mabeyinci Pavlos'un metnini cilaladı, Safo çevirilerini gözden geçirdi, Flaubert yayımladı, iki ayrı müzede üstlendiği sergi ve katalog hazırlama sorumluluklarını yerine getirdi, gidip Akropolis'i gezdi, Dantes'le denize açıldı, son yolculuğunu Heybeliada'ya yaptı, ölümünden üç gün önce pasaport fotoğrafı çektirmeyi aklından geçirdi bilmediğinden değil, her şeyin farkındaydı, gene de başına dikilmiş ölümü rencide etmeyi başardı. Yalnızca Elif'e horoz borcu kaldı. Can kuşu uçup gitti. En yüce sulh onun olsun. ? 914 SAYFA 5 CUMHURİYET KİTAP SAYI