Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Sayısal Çocuk Hidayet Karakuş, Bilgi Yayınları, 2007, 136 sayfa (7+ yaş) Her şey ona bir sayıboncuğu alındığı gün başlar. Saygı, sayıboncuğundaki renkli boncukları saymaya bayılır. Sonra ne görse saymaktan kendini alamaz. Annesinin giysisindeki menekşeleri, yoldaki arabaları, satıcıları, kitaplıktaki kitapları, mutfaktaki tabakları, yoldaki kadınları, erkekleri, çocukları, apartmandaki basamakları... Annesi ve babası ilk önce bu duruma pek aldırmazlar ancak Saygı’nın sayamadığı şeyleri aklına takması, saymadan rahatlayamaması onları endişelendirmeye başlar. Saygı’nın tuhaf şeylere merak duyması, ilginç sorular sorması gün geçtikçe ailesini korkutur. “İçinden, önce giysinin kolundaki menekşe desenlerini saymaya başladı ancak kolun altında kalanları göremiyor, o âna değin bulduğu kırk üç sayısını unutmamak için annesinin kolunu kaldırmasını bekliyordu. Annesiyse kolunda çanta taşıyordu; kolunu kaldırması için bir neden yoktu. Bunu düşününce annesinin sağ yanına geçti. Bu kez o koldaki çiçekleri saymaya başladı. Görebildiği menekşelerin sayısı kırk dörttü. Acaba öteki kolda saymadığı kaç menekşe kalmıştı? Annesinin sol yanına geçti. Gözleriyle yeniden saymaya başladığı sırada caddede karşıdan gelen bir adamın karnına çarptı” (s.13). Oysa endişelenecek bir şey yoktur. Saygı, gözlem yeteneği güçlü bir çocuktur. Çevresinde olup bitenlere ilgilidir. “Ceketinde bir düğme kopuktu. Kollarında üçer, kazağının göğsünde de dört düğme vardı. Oğlum sen bunları ne zaman saydın? Ne işine yarayacak bunlar? Şunu anladım ki baba senin kazaklarında da ceketlerinde de aynı sayıda düğme var. Demek ki şair SİHİRLİ DEĞNEK Çocuklar İçin Kitaplar Hazırlayan: Nilay Yılmaz SİHİRLİ DERGİLER Ebe Sobe (www.ebesobe.com) Bilim Çocuk (www.biltek.tubitak.gov.tr/cocuk) Meraklı Minik (www.biltek.tubitak.gov.tr) (okulöncesi) Çoluk Çocuk (www.colukcocuk.com.tr) (yetişkinler için) lerin düğme fazlalılığı olmuyor” (s.35). Annesi ve babası okuldaki rehber öğretmene danışmaya, Saygı’ya nasıl davranmaları gerektiğini ona sormaya karar verirler. Rehber öğretmenin, “Saygı, farklı algıları olan bir çocuk olabilir. İlgilerini köreltmemek lazım. Onu başka şeylere yönlendirebilirsiniz” önerisini dikkate alan babası bir gece evde aniden kalkıp halk oyunları oynamaya başlar. Bu durum Saygın’ın çok hoşuna gider, o da Kazaska oyununu öğrenip babası ile birlikte dansetmek ister ve ertesi gün kendini okulun halk oyunları grubunda bulur. Ardından Saygı’nın başka ilgileri ve yetenekleri de keşfedilir. Keman çalmaya da başlaması ile her günü dolu dolu geçen Saygı’nın yaşamındaki gelişmeler ne yazık ki ailesinin beklediği gibi olmaz. Sayılardan uzaklaşmak yerine sayma merakı daha da körüklenir. Çünkü Saygı bu kez halk oyunlarındaki oyunların adımlarını, kemanın tellerini, şarkıdaki notaları saymaya başlar. Sayılardan vazgeçmek Saygı için imkansızdır. Çünkü sayınca rahatladığını ve dinlendiğini, sayıların düzeninde kendini bulduğunu düşünmektedir. Arkadaşları da Saygı’nın farklı şeylerle ilgilenmesini ilginç bulurlar. Ancak yine de herkes bir futbol takımı tutarken, Saygı’nın takım tutmamasını, babası ile birlikte maç izlerken topun kaç kez taca çıktığını, takımların kaç kez köşe vuruşu kullandıklarını, toptaki siyah beneklerin sayısını merak etmesini ne babası ne de arkadaşları anlar. Matematik öğretmeni Saygı’nın matematiğe ilgisinden hoşnuttur. Ancak bazen derslerde dalar gider, çünkü aklı fikri gün boyunca attığı adımları sayacak bir alet icat etmededir. Aletin adı bile hazırdır: Saygıt. Ancak Saygıt’ı nasıl yapacağını ve bu aletin adım saymaktan başka ne işe yarayacağını bilememektedir. Okuldaki herkes onun bu icadını heyecanla beklemekte, ne zaman yapacaksın diye onu sıkıştırmaktadır. Oysa Saygı’nın bu icat için bir bilgisayara gereksinimi vardır. Bilgisayar yardımı ile yapabileceği şeyleri düşündükçe heyecanlanır. Ancak babasını ona bir bilgisayar alması için bir türlü ikna edemez. Sizce Saygı’nın bir gün bilgisayarı olacak mı? Sayısal çocuk Saygı günün birinde Saygıt’ı yapabilecek mi? Öykünün ilk başlarında insanı oldukça kaygılandıran Saygı’nın sayma takıntısı ve tavırları neyse ki ustaca bir kurgu içinde bir yere bağlanıyor. “Sayısal Çocuk” ismi ve kitabın kapak resmindeki sayılar öyküyü daha okumadan sayısal becerileri ağır basan bir çocuğun öyküsünün anlatılacağının ipuçlarını verse de Saygı öykünün ilk bölümlerinde gerçekten de obsesif belirtiler gösteren bir çocuk tiplemesi ile insanı tedirgin ediyor. Anne babanın endişesi, kaygıları öykü boyunca çok ılımlı ilerliyor. Kalıpyargıları ve önyargıları yavaş yavaş çürüten, böylesi durumlarda çocuğa nasıl yaklaşılması gerektiğini anne babalara da gösteren bir kitap “Sayısal Çocuk”. Saygı’nın renklere ve kokulara duyarlılığı, olaylara farklı bakışı, esnekliği, pratik zekası, sanata eğilimi, özellikle de keman çalıyor olması bize Einstein’ı anımsatıyor. Yaptıkları ile her ne kadar mükemmel bir çocukmuş gibi görünse de yaşına uygun davranışları, kaygıları ve korkuları ile bu mükemmelliği dengeliyor. “Sayısal Çocuk” eğlenceli anlatımı ile çocuklara matematiği sevdirecek bir kitap. Bilimsel düşünmenin ve icat yapmanın çok özel yetenekler gerektirmediği, ilgi, merak ve azim ile bir amaç uğruna ilerlemenin insanı nerelere taşıyabileceği öykünün her ayrıntısında karşımıza çıkıyor... Matematikten korkan çocuklar “Sayısal Çocuk” ile mutlaka tanışmalı, tanıştırılmalı... Matematik sevenler için: “Kraliçeyi Kurtarmak”, Vladimir Tumanov, Günışığı Kitaplığı (ilkgençlik) “Matematik Masalları”, Armand Herscovici, Güncel Yayıncılık “Sayı Şeytanı”, Hans Magnus Enzensberger, Can Çocuk (ilkgençlik) “Çocuklar İçin Zeka Oyunları”, Nevzat Erkmen, Söz Yayınları “Matematiğin Anlamı”, Kristin Dahl, İş Bankası Yayınları “Benim Adım Albert Einstein”, Gustavo Roldan, Lluis Cugota, Altın Yayınları (10+ yaş) “45 Yaş Çocuklar İçin Eğlenceli Matematik”, Nursel Uyar Dalkılıç, Epsilon Yayınları ? Nilay Yılmaz Kurtuluş Deresi Cd. No: 47 Bilgi Üniversitesi Dolapdere/İstanbul nilayy@bilgi.edu.tr Tel: 0212 236 78 42 0212 311 51 82 KONUK SİHİRLİ DEĞNEK “Ben Büyüyünce de Çocuk Olucam”, Cihan Demirci, Bulut Yayınları, 2006, 184 s. Mizah edebiyatımızın son yıllardaki en üretken kalemlerinden Cihan Demirci, erken sayılabilecek bir yaşta çocukluk anılarını yazmış. Bugüne dek; şiirden denemeye, öyküden romana, çocuk yazınından özdeyişlere, biyografiden anıya dek pek çok türde 31 kitap yayımlayan yazar “Ben Büyüyünce de Çocuk Olucam” adlı anı kitabında bizi buralardan alıp 1970’li yıllara ve o yılların güzelim İstanbul’una götürüyor. Diğer kitaplarında daha keskin, daha sert bir usluba sahip olan yazar, çocukluk anılarından oluşan bu kitapta daha çocuksu, daha yalın bir anlatımla çıkıyor karşımıza. Bir zamanlar, bu ülkede de ‘çocukluk’ denen o keyifli dönem, çok daha ‘duru’, çok daha ‘sakin’ bir ortamda yaşanırdı. Çocukların okul dışında kalan hayatları da vardı o zamanlar. Hafta sonları dershanelere değil çocuklara aitti. Top peşinde koşturulan, mahalle aralarında bulunan boş arsalarda cirit atılan, ağaç tepelerinde gezinilen, kızılcıklar arasında dolanılan güzel günlerdi onlar… Cihan Demirci 1970’lerin İstanbul’unda AksarayCUMHURİYET KİTAP SAYI 914 Doç. Dr. Suna Yanardağ HasekiFatihFındıkzadeErenköy gibi semtlerde büyümüş. Bizi ‘çocuksu’ günlerin içinde gezdiriyor kitap boyunca. İlkokulu Aksaray’da “Aksaray Mahmudiye İlkokulu”nda okuyan yazar, okulun 100. yılı mezunu olduğu 1973’leri anlatırken, o yılların Aksaray’ının arnavut kaldırımlı dar sokaklarının sımsıcak bir resmini de çiziyor. Çocuk yaşta yazmayaçizmeye başlayan, mizaha tutkun bir çocuğun bir elle hazırladığı ve aile fertleriyle, arkadaşlarına okuttuğu mizah dergileri ve gazeteler… Öğretmeni tarafından diğer eliyle yazması istenen ama buna direnen solak bir çocuk… 1970’lerin Aksaray’ı, Haseki’si, Fındıkzade’si yaşam şekliyle, insan portreleriyle doğrusu bugünlere hiç de benzemiyor. Kızıltoprak’tan Sahrayıcedit’teki yazlık dede evine faytonla gitmenin ve yollarda faytondan sarkıp da böğürtlen yemenin o dayanılmaz çocuksu keyfi. Şoför elinde yitip giden 1963 model kırmızı ımpala’nın, ona hayran bir çocukta yarattığı müthiş hayal kırıklığı... Haseki’de oturduğu mahallede ikinci televizyon onların evine girmiş ama mahalledeki ilk televizyonu alan ‘Sakine Teyze’nin mahalle çocuklarına yaşattığı trajikomik haller bence kitabın en keyifli, en neşeli bölümlerinden biri. Bodrum katındaki bu yepyeni aleti görmek için toplarını sık sık Sakine teyzenin evine kaçıran çocukların naif hali, bugünün hiperaktif çocuklarına bir ‘bilimkurgu’ öyküsü gibi gelebilir laf aramızda! Hele hele Demirci ailesinin komik yaşlı teyzesi ‘Tıkır Yenge’ nin birbirinden matrak maceraları, her mizahçının ailesinde mutlaka bir ‘aile komiği’ vardır ilkesini düşürüyor aklımıza. Birden ‘10 Dakika Ara’ düşüyor bu içten kitaba ve kendimizi sinema haline gelmiş bir evde buluyoruz. ‘Murat Amca Aile Sineması’ başlıklı bölümde sinema tutkunu bir çocukla karşılaşıyoruz. 1970’li yıllarda sinemacı Murat amcasını bulup, evinde 8 mm’lik projeksiyon makinesiyle LorelHardi’ler, Şarlo’lar seyredebilen, bu şekilde mizah duygusu gelişen bir çocuk. Hulusi Kentmen’in evine misafirliğe gidilen unutulmaz bir geceden, Necdet Tosun’la arkadaş bir babadan kalma sinemaskop anılar…1970’lerin düğün salonlarında yaşanan aile vaziyetleri, vurmalı çalgılara olan çocukça bir merak, kafaya geçmiş bir mandolin, okul yıllarına ait muzip ve sevimli anılar… Kitabın isminin nedenini de şöyle açıklıyor yazar: O yıllarda çocuklara “Büyüyünce n’olucaksın bakiim?” sorusu çok yaygındı. Ona da bir gün amcası bu soruyu sormuş. O dönemde çocukluğun keyfine ve güzelliğine kendini fena halde kaptırmış olan küçük Cihan, çocukluğu çok sevdiği için amcasına şöyle demiş: “Amca, ben büyüyünce de çocuk olucam”. 1970’lerin başlarında başlayan kitap, yazarın 1978’de, henüz 15 yaşındayken Gırgır dergisine ilk kez karikatür götürdüğü ve ustası saydığı Oğuz Aral’la ilk karşılaşma anıyla son buluyor. Mizah, edebiyatın içersinde en ‘samimi’ anlatım aracı. İyi mizah yapmacıklığı asla kaldırmıyor. Mizahın edebiyatla sıkı bir dostluk kurması çoğunlukla güç oluyor ve mizah yazarları bu anlamda genelde edebiyatın uzağında seyreden bir çizgide dolaşabiliyorlar. Bu kitapla da gördüğümüz o ki, mizaha 27 yıldır yoğun emekler veren Cihan Demirci, bu sorunu çoktan aşmış mizah yazarlarından biri. Zira dil ve anlatım ustalığını öne çıkaran bir kitapla daha karşımızda. Dilerseniz sözümüzü, onun hakkında ustası Oğuz Aral’ın söyledikleriyle bitirelim: “Onun ustası olsam da, mizah yazarı Cihan Demirci’nin hayranlarından biriyim…” ? SAYFA 25