03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

B U L M A C A 1 F 2 M 3 M 4 İLKER MUMCUOĞLU G 5 M 6 D 7 M 8 A 9 M 10 C 11 G 12 C 13 D 14 K 15 M 16 B 17 J 18 E 19 A 20 B 21 E 22 A 23 M 24 L 25 A 26 J 27 F 28 I 29 I 30 F 31 K 32 E 33 A 34 M 35 M 36 K 37 D 38 A Feyza HEPÇİLİNGİRLER 4 Ağustos Cumartesi Türkçe Günlükleri bizler Bizans İmparatorluğu’na neler borçlu olduğumuzu anlayabilmiş miyiz?” 39 I 40 M 41 F 42 D 43 D 44 F 45 I 46 B 47 C 48 E 49 C 50 K 51 C 52 H 53 I 54 F 55 B 56 J 57 H 58 J 59 H B 69 D 60 I 61 C 62 B 63 L 64 G 65 H 66 L 67 C 68 H 70 B 71 M 72 F 73 F 74 C 75 K Önce aşağıda tanımları verilen sözcükleri bulmaya çalışın ve her bir harfi bir yatay çizgi üzerine gelecek biçimde yazın. Sonra çizgilerin altlarındaki sayılara göre bu harfleri bulmacadaki aynı sayılı karelere aktarın. (Kara kareler iki sözcük arasını gösterir. Bir satırın sonunda kara kare yoksa bu, sözcüğün alttaki satırın başına sarktığını gösterir.) Bulmaca tamamlanınca, sorulan tanımların karşılığı olan sozcüklerin ilk harfleri yukarıdan aşağıya doğru, Ahmet Günbaş’ın bir şiir kitabının adını oluşturacak; bulmaca karelerindeyse, aynı şiir kitabından bir alıntı ortaya çıkacaktır. Tanımlar ve sözcükleriniz: A. Ahmet Oktay’ın bir şiir kitabı. 38 25 19 22 33 8 B. “... Adam” (Georges Perec’in bir romanı). 16 55 20 46 70 62 C. “Mitla Geçidi”, “Çaresizler”, “Hacı” ve “7 Numaralı Mahkeme” adlı yapıtları da olan ABD’li yazar. 10 61 47 74 49 12 67 51 H. “... Uygur” (deneme yazar). 68 52 57 59 65 I. Düzey. 60 39 53 45 29 28 J. Oğuz Atay’ın yapıtlarındaki temel izlek. 58 17 58 26 K. Nesnenin kendisi 31 14 50 75 38 L. Roma’nın eski adı. ir reklam şirketinde düzeltmen olarak çalışan Pınar Yaylalı, “Giderek yerleşen yanlış kullanımlar beni çok rahatsız ediyor.” dedikten sonra, “doyumsuz” sözcüğünü örnek vermiş. Gerçekten, “tadına doyulmaz, doyum olmaz” anlamında o kadar çok kullanıldı ki asıl anlamının “tatmin olmamış, doyuma ulaşmamış” olduğu kimselere anlatılamayacak yakında. Son zamanlarda “hatrına” diye kullanılan bir sözcükten de yakınmış Pınar Hanım. Sık kullanılan Türkçe sözcüklerde vurgusuz olduğu için orta hece ünlüsü düşürülür. Omuzuna ? omzuna, burununa ? burnuna olur. “Hatırına” sözcüğü de çok yaygınlaşmış olmalı ki yerlileştirilmiş. Sokak adlarındaki uygulama, Yaylalı’nın değindiği bir başka konu. Daha önce çok yazdım, duyan, ilgilenen olmadı. Diyelim “akasya”, bir caddenin adıysa “Akasya Caddesi” diye yazılıyor; ama ne oluyorsa aynı sözcük bir sokağa ad olarak verildiğinde “Akasya Sokağı” olması gerekirken “Akasya Sokak” oluyor. Bu tamlama çeşidi İngilizceden geldi. Türkçede böyle bir tamlama yok. “Bayan pantolon, çocuk ceket” diye çarşıda pazarda bile kullanılıyor. Sokaklarımıza da bulaşması şart mı? Sokaklarımız “Çiğdem Sokağı, Nergis Sokağı” diye kalamaz mı? Tabelalar yenileniyormuş. İlgililer keşke bu kez dikkate alsalar söylenenleri. 9 Ağustos Perşembe E lazığ’dan Dr. Rıdvan Işık, “Neden azıcık da Türkçenin yok olan seslerinden söz etmiyorsunuz?” diyor; ama bir şey sormuyor aslında. “Doğu Türkçelerini kaba sayalı beri ne sesler kayboldu dilimizde. Hanlar hamamlar gibi tarihi eserlerdi onlar. Şimdi Azerbaycan dillerinde var. Lütfen İstanbul Türkçesi konuşacağız diye seslere kıymayalım.” demiş. Türkçenin kaybolan sesleri nelerdir? İstanbul Türkçesi konuşma çabası yüzünden mi kaybolmuş bu sesler? Yoksa zaman içinde değişerek, dönüşerek yeni biçimler mi kazanmış? Yalnız doğudaki değil, Türkiye’nin her yerindeki ağızlar yaşatılmalı. Ama İstanbul Türkçesi, ölçünlü ya da standart dil dediğimiz ortak ve tek biçimidir Türkçenin. Yani, herkes kendi yöresinde geçerli olan dili konuşabilir; ama yaygın basın yayın araçlarında kullanılacak dil, standart dildir. Buralarda, ağızları yaşatmak için de olsa, çeşitli yörelere özgü konuşma biçimleri kullanılmamalı. 10 Ağustos Cuma sun. A A li Kemal Aytaç, “delice” sözcüğünün Elbistan’da atmaca ve şahin için kullanıldığını bildirmiş. Sağ ol 6 Ağustos Pazartesi 13 Ağustos Pazartesi ydın Öztürk, birçok kişinin kafasındaki bir soruyu dillendirmiş; “lar” ekinin özne ve yüklemde bir arada kullanılıp kullanılmayacağını sormuş. “‘Kediler koşuştular.’ mı, ‘Kediler koştu.’ mu olacak mesela? ‘Adamlar bize doğru geliyorlar.’ mı, ‘Adamlar bize doğru geliyor’ mu?” Önce Aydın Bey’in sorusuna yanıt: Kediler koşuştu. Adamlar bize doğru geliyorlar. Sonra, biraz uzaktan alarak yapmaya çalışacağım açıklama: Masal, fabl gibi türlerde, insan dışı varlıklara insan özelliği kazandırmanın en bilinen yolu, çoğul özneli tümcelerin yüklemini çoğul yapmaktır. “Kuşlar uçuştu” dediğimizde gerçek kuşlardan söz ettiğimiz anlaşılır. Eğer kişileştirme (edebiyatta teşhis adı verilen sanat) yapmak istiyorsak “Kuşlar uçuştular” demeyi yeğleriz. Anımsanırsa masalların, hayvan öykülerinin dili böyledir. “Fareler bir toplantı yaptılar. Kral aslanın huzuruna çıkmaya karar verdiler.” İnsan kişiliği kazandırmak istediğimizde yüklemi çoğul yapıyoruz; çünkü özne insan ve çoğulsa yüklemin de çoğul olması gerektiğini düşünüyoruz. Hayvanlara insan kişiliği vermek istediğimizde yüklemi çoğul yapıyorsak özne insan olduğunda yüklemi tekil yapmak, onun insanlığını ve biricikliğini önemsememek; hatta onu hayvanla yakınlaştırmak olmaz mı? Özetle, insan dışı varlıkların çoğul özne olduğu durumlarda yüklem tekil, öznenin insan ve çoğul olduğu durumda yüklem de çoğul olmalı. ? [email protected] Yıldız Teknik Üniversitesi Türk Dili Böl. Çukursaray Binası Kat: 2 Barbaros Bulvarı 34349 Yıldız / İST. N D. “... çek kürekleri mehtap uyanmasın” (Yahya Kemal). 6 69 43 42 13 37 E. “... Schneider” (aktris). 48 18 21 32 F. Giysi ve çamaşır dikilen işyeri. 72 73 1 41 27 30 44 54 G. Seyelan. 11 64 4 24 63 66 M. “Ber Sevgi Kırılmasıydı” ve “Ağıtlara Yazıldı Zaman” adlı kitapları da olan şair. 9 7 71 2 40 23 34 15 35 3 5 913. sayının çözümü: A. MAMELEK, B. İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN, C. NAVÇAĞAN, D. EDEBALİ, E. LEM, F. ŞÜHEDA, G. İHTİYAR BALIKÇI, H. İLK GİBİ SON, I. RUMUZ. Şiir: “Kuşatırken meçhul bir ülkeyi metal çağ bizi sizden/ başka hiç anlayan olmadı evimize gidelim” asıl bir emek, ne büyük sabırla kotarılmış bir çalışma… Radi Dikici, önce ikinci kitabı yazmış, yayımlamış: “Bu Şehri Stanbul ki…” (Genişletilmiş 2. basım: Remzi Kitabevi, 2005) Adından anlaşıldığı gibi, Osmanlı’nın İstanbul’unu anlatıyor bu kitap. “Fatih’in İstanbul’u” adlı bölümle başlayıp “Maceranın Sonu”, yani 1924 yılında son Halife Abdülmecit’in Orient Ekspres ile şehri terk etmesiyle sona eriyor. Radi Dikici’nin yeni yayımlanan kitabı “Şu Bizim Bizans” (Mayıs 2007, Remzi Kitabevi), birinci kitap aslında; çünkü İstanbul’un 330 1453 tarihleri arasındaki serüvenini anlatmakta. Hatta daha öncesinden, 284 305 tarihleri arasındaki dönemden alarak, “Bizans’a Doğru” adıyla anlatmaya başlamış Radi Dikici. Gelmiş geçmiş bütün hanedanların soyağaçlarını şema olarak vermiş. İmparatorluğun çeşitli dönemlerini haritalarla göstermiş. Son dönemlerden ayakta kalmış yapıların fotoğrafları, yıkılmış, yok olmuş olanların planlarıyla zenginleştirmiş kitabını. Amacını da belirttiği “Önsöz”de, “15 yılı aşkın bir süre, Bizans tarihiyle ilgili 90’dan fazla kitaptan edinebildiğim bütün bilgileri, geniş kapsamlı ve ince ayrıntılı bir tasnif matrisi içinde biriktirdim ve Bizans tarihini anlaşılır bir dille ve tutarlılıkla genç kuşaklara aktarabilir miyim diye düşündüm.” diyor. Bunca emeğe, bunca çabaya değmiş. Bizans tarihini öğrenmek isteyenler için, eşi bulunmaz bir kaynak kitap yaratmış. Roma Bizans İmparatorluğu, yaşadığı 1123 yıl süresince, aynı topraklarda daha sonra yaşayan bizlere neleri miras bıraktı? Kitabın belki de asıl sorusu bu. Yazar, kitabın sonunda, 15 yılının gecesini gündüzünü birlikte geçirdiği Bizans imparatorlarından ayrılırken aynı soruyu soruyor: “Acaba CUMHURİYET KİTAP SAYI 914 SAYFA 31
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle