23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yitik Ülke'nin kurucusu Kadir Aydemir'le yeni kitapları ve edebiyat üzerine… ‘Edebiyat muhafazakârlaşıyor’ Cunda Öyküleri… Kadir Aydemir'in yayıma hazırladığı kitap, Yitik Ülke Yayınları’ndan çıktı. Cunda Adası, diğer adıyla Ali Bey Adası… Kadir Aydemir'in de dediği gibi, bu kitapta birbirinden farklı, ama orada geçen, kimi zaman denize değen, kimi zaman boş sokaklarında gezinen Cunda öyküleri bir arada. Ada meraklıları ve deniz tutkunları için yepyeni bir yolculuk fırsatı… Alper Akçam, Bedirhan Toprak, Bilge Akay, Deniz Günal, Ertuğrul Söyler, Esra Esma Kutengin, Ferhat Uludere, Kadir Aydemir, Mehmet Ünver, Müge İplikçi, Özlem Sarak Amet, Sedef Özkan, Sinem Karhan, Ulus Fatih ve Yıldırım Boran'ın kaleminden, farklı zamanlarıyla Cunda… Yitik Ülke Yayınları'ndan çıkan bir kitap da yine Aydemir'in kaleme aldığı “Aşksız Gölgeler”. Aşkla erotizmin göz kırpıştığı, aşkın âşık kişinin dilinden anlatılanlarla büyüdüğü, bağırmayan, sessiz bir dille yazılı… Bir kitabı da “Rüzgârla Saklı” adını taşıyor Aydemir'in. Sislerin, kuşkuların arasında, kimi zaman bıkkın da olsa umudun gölgesinde aşk, hiddet belki biraz da rüzgârda savruluvermişlik… 'Şiir'in tadına varmak isteyenlere…. Kadir Aydemir ile “Cunda Öyküleri”, “Aşksız Gölgeler” ve “Rüzgârda Saklı”yı konuştuk. rım samimi ve insanı yakalayan öykülerin bir araya gelmesi bunu sağladı. Adada zaman taş evlerin içine, yırtık balıkçı ağlarına sinmiştir. Ölü balıklar gibiyiz şu koca kentte. “Şimdi orada olmak vardı” diyorum Cunda'yı her hatırlayışımda. Öyküler ada kültürünü ilginç yönleriyle de anlatıyor yer yer. Ve evet haklısınız, bu imreniş oradaki hayata saygı ve sevgiyle ilintili... AŞKSIZ GÖLGELER Neden Aşksız Gölgeler?.. Kitaptaki kahraman/kahramanlar kimi zaman anlık davranıyor ya da anlık yaşıyor görünseler de aşka inanmış tipler. Aşkı adamakıllı yaşıyorlar hani... Bitse de o aşk ne olursa olsun yaşanmış oluyor . Ya da hiç konuşmasalar hatta tanışmasalar da aşk varlığını hissettiriyor. Kimi zaman bir hayranlık, kimi zaman bir özlem kılığında yüreğe yerleşmiş. Aşk pek bir inatçı “Aşksız Gölgeler”de değil mi? “Aşksız Gölgeler” ilk öykü kitabım... “Aşksız Gölgeler”, içimden atamadığım bir bulut gibi, yüreğimi kaplayan sihirli bir toz gibi yayımlanıncaya kadar beni uykusuz bıraktı. Yaşanan anlar unutulmaz; zaten “unutmanın” varlığına inanan birisi değilim. “Unutmak Yok” adlı müthiş bir şiiri vardır Pablo Neruda'nın, burada aklımdan geçiyor dizeleri. “Oysa o kadar çok ki unutmak istediklerim” dizesiyle bitiyor şiir. Bu öyküler hayatımın önemli bir dönemine tanıklık ediyor. Aşk ile yazdım onları, sevdiğim insana okudum, onun cümleleri gizli birçok öyküde, bunlar nasıl unutulur? Binlerce hatıra, hayaller, rüyalar, ömrümü verdiğim sözcükler “Aşksız Gölgeler”i oluşturdu. Yazma serüvenimde de bambaşka bir boyut bu öykü kitabı. Şiir de yazdığım için öykülerde kullandığım dil doğal olarak şiirsel. Bilinçli bir tercih bu. Öyküleri üç bölüme ayırdım ve yazarkenki gelişim sürecine, öykü dilimin gelişimine paralel olarak sıraladım her birini. Aşk benim için önemli, devrimci bir duygu. Aşk dev bir özgürlük alanı... “Aşksız Gölgeler”de aşk, âşık kişinin dilinden anlatılanlarla büyüyor. Eksik, ucu açık, bağırmayan, sessiz bir dille yazmayı tercih ettim öykülerimi, şiirlerim gibi. Okuyan tamamlasın istiyorum öyküyü. Aşkın varlığına inanıyorum. Aşk şiiri, aşk öyküsü, erotik şiir ve öykü... bunlardan oldukça uzak, kopuk, cesaretsiz bir edebiyat dünyası oldukça sıkıcı geliyor. Gittikçe muhafazakârlaşıyor edebiyat da ülkemiz gibi. Gerici imzalar her yeri kaplıyor, önemli konumlarda laf ebeliği yapıyor ve kadrolaşıyorlar. Üstelik oldukça yeteneksizler! Ben kendi yazma serüvenimde aşkı da erotizmi de rahatça kullanmayı, onu edebiyatla deforme ederek estetik bir biçimde şiire, öyküye dönüştürmeyi seviyorum. Erotizm, yazından soyutlanıyor gibiydi bir aralar. Aforoz edilmediyse de teğet geçti gibi bir şeydi. Kitabında bu erotizm olayına nasıl karar verdiğinden bahseder misin? Edebiyatta erotizmi, her ilerici sanatçı korkmadan ele almalı bence. İnsan hayatı setlerle örülüyken, içine kapanan ruhların arasında yaşarken, aşktan erotizmden bahsetmek büyük bir güzellik... Aşk ile erotizm arasındaki çizgi üzerine çok düşündüm ve okumalar yaptım. Sınırsız aşk ve duygudan yanayım. Herkes sevdiğini bir şekilde belli etmeli, doyasıya yaşamalı içindeki serüveni. Yazarken pek sınır koymam, ama gözlemlediğim bir şey “utanma” duygusu toplumsal baskıyla artıyor. Oysa gürül gürül bir dünyada bir şair/yazar sevgisini, şehvetini, isteklerini dil ile ifade edemiyorsa orada bir sorun vardır. “Aşksız Gölgeler” dengeli bir erotizmle yüklü. Şiirsel, yalın bir ten yolculuğu da denebilir. AŞKIN EPİK HALİ Hayatın normal akışında aşk ile değilse de cinsellik ile her an burun buruna olma halini de içeriyor kitabın. Bazen tesadüfen gördüğü bir kadının gülümseyen dudaklarına kilitlenen bir hınzır olunabiliyor. Bazen de sınırların kalktığı bir sevgiliyle epik diyaloglar geliştirilebiliyor. Kitabının bu bağlamlarda epik bir yönü olduğunu düşündüm. Yanıldım mı? Haklısın. Aşkın epik halidir bazen yazılan şiir ya da öykücükler. Bizleri büyüleyen birçok eserde bu özelliğe rastlanır. Ritsos'un şiirlerinde mesela ya da Nâzım Hikmet'in. Destansı anlatım cinselliğin edebiyata yerleşmesinde kullanılabiliyor. Kendi adıma rahat bir dille bu aşk savaşını ifade etmeye çalıştım. Türkçenin müthiş olanakları var. Az sözcük ve geniş anlam hedefim oldu hep. Sevgiliyle konuşur gibi yazmak benim varmayı planladığım adaydı diyebilirim. İçten, insani, hepimizin yaşadığı ama farkında bile olmadığımız ayrıntıları öykülerime sindirmeye çalıştım. Kaba gerçeklikleri dışarda bırakmadan, yani içine doğduğumuz acı hayatı es geçmeden, bir yazarın “yazmak” problemi neyse onu kafamda evirip çevirdim. Ve bu bedenle ruha sahipsem, daha güzel ve yaşanası bir dünya için korkusuzca kaleme sarılmak gerek diye düşünüyorum. Aşkı, erotizmi, cinselliği tabusınırlı alan olarak gören bir zihniyet egemen olmak üzere, görüyoruz. İncecik bir öykü kitabı ne yapabilir ki? Ya da 21 aşk şiiri kimin umurunda? Evet bunlar da geçiyor aklımdan, ama şu unutulmamalı: Yazmak eylemi kendi içinde yaratıcı, yıkıcı, sert bir zehirdir. Söyleşimizi bitirirken okurlarla buluşacak yeni kitaplarından ve genç bir yayınevi olan Yitik Ülke Yayınları'nı anlatır mısın bizlere? Yitik Ülke (yitikulke.com) 7 yaşına girdi. Yıllar önce başlamıştım bu yolculuğa tek başıma. Şimdi bir yayınevi olduk, yüzlerce üyemiz var ve her geçen gün birçok yeni yazar aramıza katılıyor. Onur Behramoğlu, Göksel Bekmezci, Yaprak Öz, Elif T.D., Emel İrtem, Jak Alguadiş, Mustafa Atapay, Metin Sefa, Gökçenur Ç., Yeşim Ağaoğlu, H. Zeynep Altan, Barış Behramoğlu, Turgay Yılmaz, Ozan Çağım Şiyve, Erkut Tokman, Şükrü Sever, Kenan Yücel ve Şeref Bilsel, Harun Mutluay, Doğan Ergül, Figen Alkan, Elçin Demiröz, Hakan Cem ve Cüneyt Uzunlar şimdiye kadar kitapları yayımlanan yazarlarımız arasında. Komünal, alternatif, dinamik bir yayınevi olarak, genç yazarların ilk kitaplarına öncelik vererek “piyasa” işi olmayan, yeraltında büyüyen gizli şiiri, öyküyü, romanı önceleyen, kollayan; kimseye sırtını yaslamamış, zamana kalacak kitaplar basıyoruz. Onur Behramoğlu'nun şiir kitabıyla başladığımız süreç Şeref Bilsel'in yeni şiir kitabıyla, benim yayına hazırladığım Ekşi Öyküler adlı ilginç öykü kitabıyla sürüyor. Birçok hayalimiz var; her şey bir hayalle başlamaz mı? Herkesi davet ediyoruz, katılın büyüyelim. Yitik Ülke Yayınları’nda muhalif bir çizgide, sanata değer veren, ülkemizin her köşesinden insanlarla birlikte yolumuzda yürüyoruz. Batmak için kurulduk! ? gamzeakdemir@cumhuriyet.com.tr KİTAP SAYI 913 ? Gamze AKDEMİR A da öyküleri hep güneşin ve neşenin hüküm sürdüğü bir imgelemi tazeler zihinlerde. Ada denilince akla ilk yaz mevsiminin gelmesi de bundandır belki. Hele öykü yazıyorsak ve bir adalılık da varsa serde daha bir başka oluyor yazılanları okumanın keyfi. Cunda Öyküleri bu bağlamda nasıl mutlu çentikler atmış bu yazarların yüreğinde? “Cunda Öyküleri” 1999’da Cunda ile tanışmamla birlikte Arif Damar'ın kulakları çınlasın, onun önerisiyle gittim ilk aklıma düşen bir kitap projesiydi. Kitabın yazarları adalı değil, fakat hepsi Cunda'yı görmüş, orada vakit geçirmiş, oraya hayran insanlar... Ben de dahil... Cunda Adası özel bir yer bence... Bir ruhu var... Bu kitap orası için hazırlanan en özel kitaplardan biri oldu ve ilgi gördü. İkinci baskıya hazırlanıyor. Çok güzel yorumlar geldi kitap hakkında ve ilgi uyandırdı. Uzun yıllar okunacağını umuyorum “Cunda Öyküleri”nin. Adanın şiirsel ruhunu yansıtıyor tüm öyküler; öykülere eşlik eden her fotoğraf Cunda'ya yolculuk isteğini körüklüyor... Savaş Çekiç, hem özel tasarımıyla hem de 18 öykü için tek tek çektiği fotoğraflarla kitaba bambaşka bir ahenk kattı... Gitmesek de görmesek de “Cunda Öyküleri” bizi alıp oralara sürüklüyor işte... Ada yaşamının bir özelliği de kültürün, paylaşımın, artık süregelemeyen komşuluğun, insanlığın... zamana direnebilen yapısı. İnsanlığı insanlıkla ve doğayla kuşatan yapısı… O nedenle mi Ada'da ya da Ada'ya dair yazılan öykülerde genellikle mazi anımsatılıyor. Ve haklı olarak gıpta duygusu böylesi yoğun oluyor? Adada yaşam bambaşka kurallarla sürüyor... Kentin yalnızlığı, öfkesi, faşizmi, bencilliği orada yerini başka şeylere, unutulan değerlere, paylaşıma bırakıyor bir yerde. “Cunda Öyküleri”nde hayatın küçük ayrıntıları öykülere sinmiş durumda. Deniz kültürü, balıkçılar, Ayvalık'ın eşsiz doğası, cömert ve mert insanları tek tek yerlerini aldılar öykülerde. Bu kitabın sevilmesinin bir nedeni olmalı diye çok düşündüm... Sanı SAYFA 8 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle