02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Prof. Doğan Kuban'la 'Osmanlı Mimarisi'ni konuştuk... “Bu kitap Osmanlı tarihinin mimari dille anlatılmasıdır” Hazırlıkları yaklaşık beş yıl süren “Osmanlı Mimarisi”, 1000'e yakın fotoğraf, çizim, gravür, karşılaştırmalı tablo ve haritanın yanı sıra OsmanlıcaTürkçe Mimarlık Sözlüğü de içeriyor. Sinan öncesi ve sonrası Osmanlı mimarisini referans almak üzere iki ana kategoriye ayrılan, 57 bölümden oluşan kitap, mimarfotoğraf sanatçısı Cemal Emden tarafından fotoğraflandı. Prof. Dr. Ayla Ödekan, Doğan Kuban'la “Osmanlı Mimarisi” ile ilgili bir söyleşi yaptı. ? Ayla ÖDEKAN ayın Kuban, son kitabınız “Osmanlı Mimarisi” bir başyapıt, bir corpus. Bu kitabınızı okurken 60'lı yıllara gittim. Ben 1961'de sanat tarihi bölümüne girdim ve 1965'te mezun oldum. O yıllarda sanat tarihiyle ilgili kitap sınırlıydı. Ernst Diez ile Oktay Aslanapa'nın “Türk Sanatı” ile Mazhar İpşiroğlu ile Sabahattin Eyüboğlu'nun “Avrupa Sanatında Gerçeklik Duygusu” kitabı vardı. Bir de İpşiroğlu'nun “Siyah Kalem”inden söz edebilirim. Mehmet Ağaoğlu'nun İstanbul Fatih Camisi'nin ilk planıyla ilgili makalesi çok etkili olmuştu; çünkü, o makale Sultan camilerinin dolaysız Ayasofya'dan etkilenerek biçimlenmediklerini ispat ediyor ve Anadolu Türk mimarlığının gelişim çizgisini belirliyordu. 1965 yılında sizin “Anadolu Türk Mimarisinin Kaynak ve Sorunları” kitabınız girdi devreye. Bu kitap farklı bir bakış açısı sunuyordu. Bu kitabın önsözünde “Bu cilt, abideler kataloğu karakterinde bir mimari tarihi değil, fakat 12.13. yy'ların toplum yaşamıyla yakından ilgili olan maddî çevrenin sorunlarını araştıran bir çalışmadır” diyordunuz. Türk mimarisinin belgelenmesi ötesinde, Türk mimarisini çok yönlü sorgulamaya yönlendiren ve mimarlık tarihine ilk kez kültür tarihi penceresinden bakan bir yayındı. Eleştiri yazısı gelmedi ama karşı çıkışlar olmuştu; ancak özellikle mimarlık tarihi yöntemi açısından alana yeni katılanları olumlu yönde etkilemişti. 42 yıl sonra yine hedefinizin, yapılar diziniyle oluşan bir mimarlık tarihi yazımı olmadığını vurguluyorsunuz; sosyal tarih ve mimarlık tarihi arasındaki ilişkiyi kurmaya çalışarak çoklu kültürlü etkileşimlerin çözümlenmesi olduğu konusu üzerinde duruyorsunuz. Osmanlı mimarlık tarihinin yeterli içerikle yazılmadığını, sizinkinin Osmanlı mimarlık tarihi vizyonunun değiştirilmesine yönelik bir SAYFA 4 S çaba olduğunu söylüyorsunuz. Bu kez Osmanlı Mimarlığı kitabınızda, 600 yıllık sürecin aşamalarını 50 yıllık birikimin yoğunluğuyla Osmanlı mimarlığının üzerinden okuyarak bizlere aktarıyorsunuz. MİMARLIK TARİHİ VE TARİH Bu iki ciltte sunulan “Osmanlı Mimarisi”, yarım yüzyıl içinde araştırarak, ders vererek, yazarak geliştirdiğim bir tarih ve sanat yorumunun sonuçlarını içeriyor. Bu boyutta bir yapıtın gerektirdiği didaktik malzemeleri bir araya getirdiğimi sanıyorum. Fakat yapıtın asıl amacı genel bir didaktik çerçevenin gereklerini yerine getirdikten sonra, katı bir eleştiri disiplini içinde, Osmanlı tarih, kültür ve sanatına ilişkin, bilincine vardığım bütün önyargıları deşmek, klişeleri ortadan kaldırmaya çalışmak olmuştur. Bunu sağlamaya çalışırken, sadece sanat ve mimarlık tarihi arasında değil, mimarlık tarihi ile tarih arasındaki ilişkileri de irdelemek gerekiyordu. “Mimarlık tarihi” sadece büyük, zengin ve güzel yapıların öyküsü olabilir. Yapıya ilişkin kişisel ve toplumsal isteklerin öyküsü de olabilir, fakat bu parametreye çoğu kez yeterli ağırlık verilmemiştir. Oysa bu istekler bir yapı programına dönüşmeden yapılar gerçekleşmezler. Bu istek ve programların arkasında, toplumsal işlevler, toplumsal değer yargıları, kişisel zevkler, görgüler, bilgiler ve teknikler vardır. Evleri, sarayları, camileri yaratan iradelerin arkasındaki istek ve arzuların içeriğini irdelemek; yapıları bir vitrine kültür gösterisi olarak dizmekten daha önemlidir. Sinan'ın Selimiye'ye varana kadar araştırmalarını bırakmaması, Hekimoğlu Ali Paşa Ca misi'nden 20 yıl sonra yapılan Nuruosmaniye'nin o dönemde, o denli cesur bir yorumla tasarlanması ve uygulanabilmesi olguları, yapıların kendileri kadar önemlidir. Çünkü onları özgün ve çekici kılan, bu yorum ve zevklerdir. Bunların ne kadarının gelenek, ne kadarının düşünce, ne kadarının patron emri ve zevki, ne kadarının sanatçı iradesinin ifadesi olduğunu anlamak ve anlatmak mimarlık tarihini yazmaya ve okumaya değer kılan çabalardır. Eğer yeteri kadar gelişmiş bir sezgi ile yazılırsa, bu çaba, tarihi üretimin gerçek doğasını daha iyi açıklayabilir. Mimarlık tarihinin ancak böyle yazılırsa bir anlam taşıyacağını, yoksa bir mal teşhirinden öteye gidemeyeceğini düşünüyorum. Osmanlı Mimarisi, 4 ana kitaptan 57 bölümden oluşan bir çalışma. İlk iki kitap Sinan'dan önce, son iki kitap Sinan'dan sonra Osmanlı Mimarisi'ni ele alıyor. İlk kitapta Osmanlı Mimarisi'nin oluşum ve koşullarını Osmanlı Mimarlık Tarihi yazınının kapsamlı bir değerlendirmesini yaparak açıyorum. Böylece okuyucu bu anlamda bu yazını da önbilgi olarak alıyor. Bu anlatıya giren bilgiler neredeyse bir yüzyıldır bu konuda çalışan yüzlerce uzmanın çalışmalarından yararlanmadan derlenemezdi. Onun için, yargılarını ne denli yadsırsam yadsıyayım, kitabımı bu alanda samimiyetle emek vermiş araştırmacıların anılarına sunuyorum. Kitabınızın önsözünde amacınızı, mimarlık tarihi yazımını “yapılar kataloğundan çıkarmak” ve “önyargıları” ortaya koymak olarak belirtiyorsunuz. Yabancı ve Türk mimarlık tarihçilerinin “önyargılarına” karşı bir kitap olduğunu söylüyorsunuz. Bu kitapta karşı çıktığı nız “önyargılar” nelerdir? Biz hepimiz önyargıyla başladık da ondan, milliyetçi bir yaklaşımla. O zamanki söylemde her yaratma bozkırdan İstanbul'a değişmeyen bir ortamda yapılmıştı. Ne İran, ne Anadolu, ne Bizans. Kimse bu “biz”in ne olduğunu irdelemedi. Fakat bu kitapta benim en çok üzerinde durduğum konu zaviyecami hikâyesi. “Yapılar” başlıklı 2. kitap Osmanlı Mimarisinin öncül yapısı olan “zaviye” konusuyla başlıyor. Ardından Camiler, Ulucamiler sıralamasıyla ilerliyor. 1940'lı yıllarda Sedat Çentintaş savunmuştu, ama ben de dahil herkes zaviye yerine cami olmadığını bildiğimiz halde cami diyorduk, çünkü öyle tanınmış; oysa bu ısrar “tarihi yanlış anlamak” demek. 14. yy'da bir Türkmen Osmanlısı ve kendine göre bir yapısı var. 14. yy oluşum çağının strüktürü başka. Müslüman da bildiğiniz 19. yy. Müslümanı değil. Kültürel süreklilikler, yerel etkiler, Akdeniz'in etkisi, Balkanlar'ın etkisi, Bizans'ın etkisi. Uzun sürede ortaya çıkan Sinan'ın sanatı da bu Osmanlı kimliğinin farklılığını kanıtlıyor. Osmanlı, Türk olduğunu 14. yy'dan sonra hiçbir zaman yinelememiş. Bu kitap aslında Osmanlı tarihinin mimari dille anlatılmasıdır. EVRENSEL ÖZELLİKLER Mimarlığın Osmanlı toplumunu, idaresini, kültürünü hattâ ekonomik gücünü en iyi yansıtan toplumsal olgu olduğunu ve Osmanlı sentezini en iyi anlatan imgenin mimarlık olduğunu vurguluyorsunuz... Ben şu anda Osmanlı bilim ve sanatını Avrupa ile karşılaştırıyorum. Bu konuda bir kitap hazırlıyorum. Çünkü KİTAP SAYI ? CUMHURİYET 913
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle