Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Hilmi Çelik ile 'Hüzünleri Taşıdım Sevinçleri Yaşadım' üzerine… ‘Kitaplarımız, kütüphanecilerimiz var. Ama bizi köprülere taşıyacak yan yollar yok’ çeşitliliğini ve denetimsizliğini, beklentilerin ve düşüncelerin toplum psikolojisine bağlı olarak nasıl akıl almaz sonuçlara yöneldiğini, aslında bilmeden, tanımadan ve yeterince anlamadan insanların nasıl da bir şeylere takılıp kaldığını ve bir şeylerin peşinden ölümüne denebilecek bir inanç ya da saplantıyla gidebildiğini gördüm. 1980 İhtilaliyle vatanı kurtarmayı düşünenlerin, önce vatanı nasıl kurtardıklarını, sonra neler yapmaya çalıştıklarını ve sonunda da ne hale getirdiklerini gördüm. Sistemlerin insanların yaşamında bir amaç değil araç olduğunu gördüm. Hak edilmeyen hiçbir şeyin değerinin olmadığını ve toplumumuzun bugün çektiği bir yığın sıkıntının da, elde ettiklerinin bir bedeli olduğunu bile düşünmeyenlerin eseri olduğunu anladım. 1980 öncesi ve sonrasının getirdiği yasaklamalar, zaten bilgi üretme, yayma ve bilgilenme konusunda dünya uluslarının gerisinde bulunan ülkemizi daha da gerilere itti. Elbette, adına sansür denmeden uygulanan bu sansürler, bilgileri sağlayan, organize eden ve hizmete sunan kurumları da etkiledi. Kütüphaneler de bunlardan birisiydi. Daha da kötüsü, ekonomik rahatlıktan hiçbir zaman doğru dürüst pay almayı başaramayan kütüphaneler, bu yasaklamalarla daha da zor günler yaşadılar ve aslında toplumun belleği olması gereken kurumlar, birilerinin vitrinine dönüştü. ÖZEL BİR GÜN “Karaoğlan ile görüşme günüydü yarın” diye vurgulayıp “Gerçekten çok heyecanlıydım” diye heyecanınızı belirttiğiniz güne dönmek istiyorum… Dağlara taşlara Karaoğlan yazıldığı yıllarda geçti gençliğimiz. Dolayısıyla Ecevit hayranlığı yüreğimize, neredeyse doğuştan yerleşen bir sevgi yumağıydı. Bir de o yıllarda giderek önemini yitiren “devlet adamlığı” özlemimizi gideriyor, güzel konuşmanın yanı sıra öz Türkçe konuşmayı da hep önemsiyor ve koruyordu. Bana göre bu davranış biçimi sadece sevenlerini değil, karşısındakileri bile bir ciddiyet standardına zorluyordu. Benim heyecanımın birincisi buydu. İkincisi ise, “Ecevit benimle ne konuşur” sevinci ve endişesinin oluşturduğu bir bilinmezdi. Dediğim gibi, sanırım, yaşamımdaki en özel günlerden birisiydi. Aslında benden istediği, internet hakkında bilgi edinmek gibi bana gelmeden de birçok yerden elde edebileceği sıradan bilgilerdi. Ama o, bilmiyorum dememek ya da susup geçmek yerine, bilmiyorum diyerek öğrenmeyi yeğlemişti ve benim için güzel yanı da, sorup öğrenme yeri olarak da kütüphaneyi ve kütüphaneciyi seçmişti. Sadece o gün değil, o günü her hatırlayışımda da heyecanlandığımı söylemeliyim. Nur içinde yatsın. Bugün düşünüyorum da galiba Karaoğlan, en azından benim belleğimde, KİTAP SAYI Sabancı Üniversitesi Bilgi Merkezi Direktörü Hilmi Çelik ile anılarını yazdığı “Hüzünleri Taşıdım Sevinçleri Yaşadım” yeni kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik. Kitabın ve söyleşinin ağırlıklı konusu elbette “kitap/kütüphane”… Başta kütüphaneciler olmak üzere kütüphanecilik alanında okuyan üniversite öğrencileri, “kitap”la ilgili herkesi çok mutlu edecek söyleşi ve Çelik'in kitabı. ? Yalçın YAĞCI ayın Hilmi Çelik, “Hüzünleri Taşıdım Sevinçleri Yaşadım: Anılar” adlı kitabınızı size yazdırtan sebepler nelerdi? Sizce anı yazmanın önemi nedir? Sizin anılarınız toplumbilimsel ve kültürel açıdan Türkiye'nin yakın tarihine nasıl bir ışık tutuyor? Kütüphanecilik gibi, az tanınan bir meslek mensubu için oldukça renkli sayılabilecek bir yaşam sürecinden geçtim. Uzak yerlerden, zor koşullardan gelmeme karşın, bir yığın güzellikler yaşadım ve özenilecek hedeflere ulaştım. Bana göre, güzel sayılabilecek mesleki ve insani yıllar yaşadım. Anılarımı yazarak yapmaya çalıştığım da, bu süreçte gördüğüm, yaşadığım ve ders aldığım, ders alınmasını istediğim şeyleri okuyucularla paylaşmaktan ibarettir. Anılarımın ülkemizin toplumbilimsel ve kültürel açıdan yakın tarihine ışık tutmasıyla ilgili sorunuza gelince, tabii “evet olur” gibi bir yanıt elbette ki çok iddialı bir söylem. Ama şunu söyleyebilirim, bir kere içinde doğduğum, yaşadığım ve bulunduğum toplumları, o toplumların içerisindeki bireyleri ve o bireylerin çeşitli olaylara SAYFA 18 S bakışlarını anlatarak bir şeylerin tanınmasına ve bilinmesine katkı sağlamaya çalıştım. DEĞİŞİMİ ARAMA Çağdaş iş mantığının gereği; her zaman işbirliği içinde olarak, değişimi arama ve yüksek beklentiler içinde olma… Sanırım, bu sizin çıkış noktanız… Ne yazık ki “değişimi arama ve yüksek beklentiler içinde olma” gibi bir hayat felsefesi ile yola çıkınca, yaşamdaki renkler ve sıkıntılar hemen çoğalmaya başlıyor. Bu insan ilişkilerinde de böyle, ulusal çıkarlarda da böyle, mesleki uygulamalarda da. O nedenle, mesleki anlamda sanırım zaman zaman hem yönetenlerimin hem de yönettiklerimin bile sabrını taşıracak sorunlarımız oldu. Bunların hepsinin nedeni, bizim en iyiyi yapabilecek düzeyde ve beceride olduğumuza olan mutlak inancımdı. Yıllarca yurtdışına gönderilmesine katkım olan insanlardan beklediğim de, onların başkalarının yaptıklarını görüp öğrenmeleri kadar, kendilerinin yaptıklarının da doğru şeyler olduğunu anlamalarını ve özgüven kazanmalarını sağlamaktı. Açıkçası, yaptığımız işler itibarıyla, yaşamım boyunca hiç kimseden daha az akıllı olduğumuzu düşünmedim. Bana göre, yüreğinde değişime, dönüşüme, paylaşıma ve birlikte geliştirmeye yer vermeyen ne bireyler, ne toplumlar ne de meslekler, susuz derelerden farklı şeyler değillerdir. Kitabınızın çarpıcı özelliklerinden biri anılarınız arasındaki “an”ları bugün gibi canlı anlatmanız… Belleğinizi bu kadar dinamik kılan nedir? Bu kitaba temel olabilecek bir günlük tutmuş muydunuz ya da notlarınız var mıydı? Bir günlük tutmadım. Ancak, özellikle tarihlerde ve insan isimlerinde bir yanılgıya düşmemek için zaman zaman araştırmam oldu. Hafızamın canlı görünüşü ise, olayları anlatışımdaki samimiyetimden ve içimde farklı kurguların olmayışından geliyor olmalı. Sanırım, yazarken de tıpkı yaşadığım zamanki gibi olup bitenleri yüreğimde duyuyorum. Türkiye'nin yakın tarihinde belirleyici bir önemi olan 19701980 arası dönemle 1980 sonrasında Türkiye'deki (ve elbette dünyadaki) hemen her alandaki değişim ve dönüşümlerin sizdeki karşılığı nasıl oldu? Hayatı, tarihi ve dünyayı kavrayış ve buna bağlı olarak dünya görüşü açısından... Sorunuz aşağı yukarı kırk yılı kapsıyor. Doğru, bunların tümünü dolu dolu yaşadım. Bir '68 kuşağı mensubu olarak, o yılları ve o yılların ülkeye getirdiklerini ve götürdüklerini, ODTÜ'de bulunarak, bir bakıma olayların odağında yaşadım. İnsan hayallerinin ? CUMHURİYET 910