23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? ner. Tertemiz anlatımınız ve sapasağlam karakterleri yaşamımıza eklediğiniz için. Şehrin kıyısından İstiklâl Caddesi'ne iniyoruz, 'Yalnız ama Gururlu' öyküsüyle. Mercan'ın kararlı duruşundan yalnızlığın bulanık hallerine bakıyoruz. Ne iyi etmişsiniz de arka arkaya koymuşsunuz bu iki öyküyü. (Bu iki öykü,Tayyar Özkan'ın “Caveman” adlı trajik çizgi öykülerindeki izleği hatırlatıyor. Caveman, ilkçağ insanıyla modern insanı ortak durumlarda yan yana getirerek kıyaslar Tayyar Özkan, Caveman, Parantez Yayınları, Şubat 2007. '“Tel”siz Duvaksız' ile 'Yalnız ama Gururlu' öyküleri elbette kıyas değil ancak, iki farklı toplumsal koşullarda, iki kadının “aşk”ı yaşama biçimi bir anlamda altı çizilerek gösterilmiş. Kitaba dinamizm kattığını söylemek yanlış olmaz.) 'İadesiz Taahhütsüz'; ne güzel bir öykü adı. Anlatıda, biçime karşı dadaist tutum söz konusu. İletişimsiz ilişkilerle mayalanmış durumların içine olay ayrıntılarının ustalıkla yedirildiğini görüyoruz. Metin, bol nükteli ayrıntıları ve depresif söylemiyle, arzu hâlden mektuba yaklaştı yaklaşacak. ARADA KALMAK... 'Gelin Başı', çok katmanlı bir öykü. Sosyal gerçeklik, ironiyle çok yakışıyor. Küçük bir kuaför salonunun içine giriyoruz. İçerideki kalabalık, tüm duyularımıza hitap edilerek tasvir edilmiş. Sinematografik unsurlar yerli yerinde kullanılmış, rahat bir okuma olanağı sunuyor. Gelin adayı Sibel, öykü odağına yerleştirilmiş. Sibel'in zeki, alaycı gören gözü, okura rehberlik ediyor. Gelenekle modernitenin arasına sıkışmış bir kahraman Sibel. Bu durum, Adler'in değerlendirmesiyle açığa çıkar; okur, kahramanı 'anlar'. Kahraman da “arada kalma” halini, eski sevgilisine yansıtır. Onu kâh Nuri Alço'ya, kâh Antonio Banderas'a benzetir. Bir metafor bağlamında yaptığı gözlem, eski sevgilinin olaylar içindeki durumu için de geçerlidir. Öykü, mizahın son istasyonu, çarpıcı bir gerçeklik… Alevi Sünni ayırımının vardığı sosyolojik travma tokat gibi patlıyor. 'Yedi Ağlı Don' adlı öyküde, Gelin Başı ile beliren sorgulayıcı yaklaşım genişleyerek açılıyor. FatihSofular Mahallesi özelinde ifade bulan toplumsalsiyasal sorgulama ülkemiz gerçeklerinin ta kendisi. Karakterlerin psikolojik derinlikleri ise ayrıca kazı gerektirmeden tüm berraklığıyla karşımızda. Küçük bir konfeksiyon atölyesi olan Fidan, çevresinde gelişen olayları, durumları, kendini, insanları çözümleyerek anlatır.Yine akıcı, kıvrak, temiz bir dille. Bir dönem öyküsü denilecek gelecekte. İçinde bulunduğumuz çıkmazlara uç tiplerle bakılmış, içerden, tüm samimiyetiyle. 'Tanga Don Hissi', parçalanmış kişiliğin bütünlük arayışını yansıtsa da önceki iki öykünün izleğinde görünüyor. Bu üç öykü, yakıcı gerçekçiliğiyle derin yaraları anlatıyor. Esme ile Esme Hanım, Bahçelievler Soğanlı ile İstiklal Caddesi bölünmelerine, göç ve kadına yönelik şiddet sorunları ekleniyor. Öyküde Oğuz Atay rüzgârı esiyor. Evet, ciddi bir yarı aydın duruşunun ironiyle ifadesi.Göçlerle oluşan yarı köylerle, şehrin kavgası. Sınıf mücadelesi öykülerinin çağdaş Seray Şahiner uyarlaması. Anlatım boyunca iki farklı yerde ortaya çıkan açıklamalar, .(Sarkık göğüs kontrolüs.76, Cogi Baba Türbesi'ndeki duvara sürtülen taşın duvara yapışma mucizesi(!)s.79) tanga ipini kalınlaştırıyor. 'Harmandalı', bilinçaltı yolculuğu öyküsü. Nitekim, öykü kişisi Bahar'ın durakta belediye otobüsü beklediği sürede söz konusudur yolculuk. Öykünün daha ilk paragrafında atmosfer canlanır; üniversitede bir otobüs durağı. Ancak bu paragrafta eksik değil fazla olan bir sözcük var; “durak”.Cümleden çıkarıldığında anlamın boCUMHURİYET KİTAP SAYI zulmadığını gördüğümüz durak. Belli ki hatırlatılmak isteniyor. Mekânın tasvir edildiğini biliyoruz ve neresi olduğu son derece açık.Bir tekrar da şu; sayfa 93'te “…İnsanın sevgilisi olunca böyle her gördüğü yakışıklıyı müstakbel sevgili adayı sanıp hayaller kurmasına gerek kalmıyordu…” (Müstakbel sevgili adayı ifadesi açıklama içeriyor.) 'İlk Öpüşte Aşk' adlı öyküde, Yeşilçam senaryoları ile karakterlerinin bilinçaltında yarattığı izler günlük hayatla buluşuyor. Özel bir alanda; Çiğdem'in dünyasında. Çiğdem, bu öyküde diğer öykülerdeki kadın kahramanlardan farklı olarak diğerlerinin yaptıkları iş mutlaka veriliyordu sadece kadındır. Çiğdem üç farklı boyuttan kendine bakar; başkalarının gözünden kendini görür. Yaşadığı, yaşayamadığı ilişkileri kurgusal platforma oturtarak değerlendirir. Kendini kuşatan her türlü ilişkiyi sorgularken aslında sorguladığı kendidir. Türkan Şoray Müjde Ar simge karakterlerinin çözümlemesini yapıp formüle ederek kendine ulaşmaya çalışır. Değerlendirme yapmaktan yaşamı kaçırır. ( Her yere geç kalır Çiğdem. “İlkokulun ilk günü bile birinci derse geç kalmış ondan sonra da ortaokul bitene kadar hiçbir gün “Andımız”a yetişemediğinden, okuduğu okulun “Andımız”ı ezberleyemeden mezun olan ilk öğrencisi olmuştur.” Benzeri durumlar mizahın şakaya kayan boyutuyla anlatılmış. Öykü sonunda beklenen buluşmaya ise zamanından erken giden karakter, bizi kısa süreli de olsa şaşırtıyor. Evet yine ıskalamıştır pratik hayatı; saatini geri almayı unutmuştur Çiğdem) Buna rağmen Çiğdem'in kendi kurgusu, senaryosunun başrol oyuncusu olmaya aday duruşu göz ardı edilemez. FARKLI SINIFLARDAN KADINLAR Öykülerde simge karakter kullanımı oldukça yaygın( Nuri Alço, Türkan Şoray, Müjde Ar, Hugh Grant, Kadir Savun, Antonio Banderas,vs.). Kimi zaman betimlemelerde popüler kültür ürünlerine yapılan göndermeler kolaycılığa kaçma tehlikesini de beraberinde getiriyor. Öykü karakterleri içinde figüran gibi duran baba, yapay bir 'iktidar' duruşunu ortaya koymaktadır. Bunlar, anlatıcı için fiyasko denebilecek tiplerdir. Anneler ise koruyucu kollayıcı, çalışkan ve var eden olarak betimlenir. Her öykü, farklı meslekten, sınıftan kadınları anlatır, Adler'in pratiğiyle. Anketör, overlokçu, üniversite öğrencisi, çevirmen ya da mesleği bir kenara durumlarıyla verilen öykü odağındaki kadınların hepsi de çevresinde olan biteni görür, sorgular, cesur bir tavırla çözüme ulaşır.Yazarın usta bir gözlemci olduğunu söylemek mümkün. Karakterler kendilerini çoğu zaman özne nesne bölünmesi boyutuna taşısalar da, kimliklerinin kırılma noktalarından ani manevralarla kendilerine doğru yol alırlar. Karikatürize edilmiş olan karakterler, ki tüm öykülerde vardır öykü anlatıcısının yargısı olarak görünse de çizilen, aslında bir varoluş biçimidir. Seray Şahiner'in öykülerinde mutlaka esas kız, esas oğlan var, yardımcı oyuncular ve figüranlar. Esas kız hep ağır basıyor. On öykü de kısa film niteliğine oldukça yakın. Renkli, zengin dil harmonisi, rahat ifade biçimiyle akıcılık kazanıyor. Genellikle çok katmanlı olan öykülerde farklı biçemlerle karşılaşıyoruz. Mizahi anlatım zaman zaman şaka sınırına, acı ise sessiz ama rahatsız edici boyutlara ulaşabiliyor. Kitabın sonunda Çiğdem, kendisini tanımlayan Kerem'e şöyle der; “Teveccühünüz!” Bunu Seray Şahiner mi söylüyor yoksa? ? Gelinbaşı/ Seray Şahiner/ Can Yayınları/116 s. 909 SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle