Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Nevra Bucak'la 'Neslişah' üzerine… Trajik bir tutkunun öyküsü Nevra Bucak, Kule (Cumhuriyet kitapları) romanından sonra “Neslişah, Laledeki Gözyaşı”, ile okurlarıyla buluştu. “Kule”, köktendinciliğin bir ülkeye neler yapabileceğini irdeleyen bir romandı. Neslişah da 17081730 yılları arasında geçiyor. Osmanlı Devleti’nin Batı'dan bazı önemli yenilikleri aldığı, matbaanın açıldığı, kumaş ve çini fabrikalarının kurulduğu, DoğuBatı eserlerinin tercüme edildiği, çiçek aşısının yaygınlaştığı bir dönemde geçiyor. Tutkulu bir aşk öyküsü. Bu öykü günümüzde çekilen bir film... Filmdeki aşk öyküsü filmin aktör ve aktrisine yazarın kaleminden aynı tutkuyu ve aşkı yaşatıyor, geleceklerini kurguluyor. Bucak'la kitabını konuştuk. ? Tülay FERAH met güller, karanfiller, sümbüller, menekşeler... Her şey bir yana yalnızca o çeşme için bile olsa III. Ahmed dönemini seçebilirdim; seçtim de. AŞKIN SİMGESİ Romanda çoğumuzun unuttuğu lale adlarını yazmışsınız. Öne çıkan lalede, Neslişah'ın yasak aşkının simgesi olan, adını Sadrazam İbrahim Paşa' dan alan “İbrahimi” (eflatun üstüne beyaz benekli). İlk kez sanatta kullanıldığı için, döneme adını veren lale, günümüzde de, İstanbul sokaklarını süslüyor. Bu olayın da para karşılığı milyon dolarla dile getiriliyor. Sizin bu konu hakkında düşünceniz nedir? Laleler, geçici, çok kısa bir süre için göz doldurmalarına karşın, bunca yoksulluk, işsizlik almış başını giderken, dış borçlar artarken, dahası çöplerde yiyecek aranırken bilmem ne kadar milyon dolarların düşüncesizce savrulması elbette hiç adil değil ve çelişkili bir durum. Sanırım tarih gerçekten tekerrürden ibaret. Hiç ders alınmıyor, yapılan yanlışlar sürekli yineleniyor. Örneğin; neden hâlâ savaşlar bitmiyor dünyada, neden? Bu durum, tarihin tekerrürü değilse nedir? Neslişah'ı yazarken, yaptığım araştırmalardan birinde, bir İstanbul âşığı olan Çelik Gülersoy'un “Lale ve İstanbul” adını verdiği bir çalışmasını inceliyordum. Orada şöyle diyordu: Lale Devri'nde İstanbul'da üretilen lalenin tipleri, tam 1108 adettir. Bin yüz çeşit ve renkte lale. Bir çiçeğe verilen isim boyuna değiştiği gibi, türler de değişiyor. Fiyatlar da 68 altına çıkıyor. İnce zevklerinin yanında Osmanlı, lale bahçelerinde İmparatorluğun yoksul emekçilerinden top ? KİTAP SAYI 909 N eslişah bir paşa kızı. Ablası Mihrinur'la Lale Devri'ne yaraşır bir biçimde görkemli bir yaşamları var. Mutlular, ama bu mutluluk yasak bir aşkla cehenneme dönüyor. Bu trajik aşk öyküsünü neden Lale Devri'nde yazdınız? Kurguladığım bu aşk öyküsü, beni geçmiş bir yüzyıla sürükledi. Böylesi bir aşkı 21. yüzyılda günümüze taşıyamazdım. İnandırıcı olmazdı. Romanda yaşanan trajedi, isim yanlışlığı, iletişimsizlik yüzündendi. Bu durum ancak, kadınla erkeğin birbirlerini yalnızca gerdek gecesinde gördükleri birkaç göç döneminde gerçekleşebilirdi. III. Ahmed dönemini, atmosfer olarak kullandım; bir tiyatro dekoru gibi. Varsıl, batıya açık, görkemli; öte yandan Nedim, Levni, Van Mour gibi sanatçıların el üstünde tutuldukları, Nevşehirli Sadrazam İbrahim Paşa'nın kendisini öven kasideler yazdığı için kese kese altın verdiği, ince zevklerin doruğa çıktığı bir dönem. Yalnızca III. Ahmed Çeşmesi bile böylesi ince bir estetiğin kanıtıdır. Çeşmenin üzerinde öyle ince bir işçilik vardır ki, ak bir dantelada bulunan irili ufaklı çiçek desenlerini anımsatır, mermerindeki bunca zarif ve göz nuru işçiliğine karşın, öylesine de görkemli. Hiçbir çeşme, böylesine irkilten bir görkem ve varsıl bir zerafetle birlikte iç içe geçmemiştir. Sonra, lale mevsiminde gündüz ayrı, gece ayrı yapılan eğlenceler, sabahlara dek süren... Çevreye yayılan mis gibi çicek kokuları... Faytonlarda, kupa arabalarında şık, küçük sepetler içine yerleştirilmiş demet de SAYFA 10 CUMHURİYET