04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yiğit okur ile 'Büyücü' üzerine ‘Yazdıkça paylaşıyorum, paylaştıkça çoğalıyorum’ Yiğit Okur yeni bir romanla selamladı okuru. “Büyücü” adını verdiği bu yeni romanında, hayatın açtığı (feleğin güldüğü) kapıdan geçen insanların hikâyesini anlatır bir bakıma. Ama Tanrıça'yı es geçmemeli! Bir ülkenin ilahı olan iki insan; Kral ile Tanrıça'nın hangi evreleşmelere (zorunlu olarak) maruz kaldıklarını biraz da işin içine ironi katarak anlatıyor Yiğit Okur. Şu zamanda özler olduğumuz diyaloğun hâkim olduğu roman tekniğinin kullanıldığı bir metin, Büyücü. Bilinir ki, diyalog yazmak bir zanaatır yazınımızda. Kanımca, Okur bunu başarıyor. Kendisiyle geçmişten başlayıp, roman yazmanın ne gibi etmenleri içinde barındırdığına varan ve son kertede yeni romana değinilen bir söyleşi gerçekleştirdik. ? Erdem ÖZTOP Y azmaya geç başladınız. Yayınevinizin kaleme aldığı özgeçmişinizde, “Yaklaşık kırk yıl süren sessizlikten sonra tekrar edebiyat dünyasına döndü” şeklinde bir cümle var. Kırk yıl önce, o dönemin saygın dergilerinde şiirleriniz yayımlanıyormuş, oyun, roman çevirileri yapmışsınız. Kırk yıllık gecikmeyi telafi etmek istercesine, altı yıl gibi kısa sayılacak bir sürede, altı roman, bir öykü kitabınız yayımlandı. İki de ödül aldınız: 2003 Haldun Taner Öykü Ödülü ve 2006 Yunus Nadi Roman Ödülü. Son romanınız Büyücü en çok satanlar arasına girdi. Ben size, her zamanki sorular yerine, genel bir soru sormak istiyorum. Sizce roman nedir? Bence roman ne midir? Düşün (hayalin) özgürlüğüdür. Yüzyıllar boyunca, çeşitli nedenlerle özgürlükler kısıtlandı. Kısıtlanmalar hâlâ sürüp gitmekte. Ama düşsel özgürlükler kısıtlanamamıştır. Çünkü böyle bir olasılık yoktur. Tarihe baktığımızda, en acımasız kısıtlamaların din kisvesi altında yapıldığını görürüz. Vicdanlara yapılmış en amansız baskılara rağmen, hatta dine karşı, insanoğlunun düş kurmasına engel olunamamıştır. Yani roman bir düş ürünü müdür, demek istiyorsunuz? Eski sözcüklerle söylemek gerekirse roman bir “hayal mahsulüdür”. Dünya içinde, dünyadan farklı, değişik bir dünya yaratmaktır. Gerçeğe rağmen, hatta gerçeğe karşı üretilmiş bir yapıdır. Roman bir düş özgürlüğüdür. Düş özgürlüğünün sınırı yoktur. Romandaki olaylar, insanlar, duygular, eşya, doğada ne varsa hepsi, düşün oluşturduğu bir yansımadır. Ne varsa romanda, düşün süzgeçlerinden geçip damımıştır. “Ne Yiğit Okur ve kadar inandırıcı oldum” soErdem Öztop söyleşide... rusu, roman yazarının değişmeyen kaygısıdır. Romancı gerçeği yansıtıyor olsaydı, böyle bir tasanın tutsağı olmazdı. Örneğin Gustave Flaubert, Fransız Edebiyatında, “Gerçekçilik Akımı”nın öncüsüdür; ama şöyle demiştir: “Benim gerçek tutkumun olduğunu söylüyorlar. Oysa ben gerçekten tiksiniyorum. Yazmaya da gerçeğe duyduğum kin yüzünden giriştim.” Bu düşüncesini pekiştirmek için başyapıtı sayılan Madame Bovary'de, evliliğinin ilk günlerinde Emma'nın durumunu şöyle anlatır: “Romanlarda alabildiğine güzel bulduğu mutluluk, tutku, sarhoşluk sözcükleri yaşamda hangi anlama geliyordu? Emma, şimdi bunu anlamaya çalışıyordu.” Sizce düşün tanımı nedir? Düş, zihnin işlevlerinden biridir. Gerçi bu kısa tanım eksik olsa da, özdeki tanımı budur. Her ne kadar, psikolojik ya da nörolojik açıdan değilse de şair gözüyle zihinsel işlevi, bence en güzel tanımlayan Ahmet Haşim olmuştur. İlk şiir kitabı olan Göl Saatleri'nde, Mukeddine (Önsöz) isimli şiirinde, kendine özgü sembolizmi tanımlamış, hem de zihinsel işlevden bir kesit göstermiştir: “Seyreyledim eşkali hayatı / Ben havzı hayalin sularında / Bir aksi mülevvendir onunçün / Arzın bana ahçâr u nebâtı.” Rilke, “Şiir yazıldığı dile dahi çevrilemez” demiş. Bence doğru ama, zihnin işlevine tekrar değinmek için Haşim'in dizelerini ihtiyar Türkçeden, genç Türkçeye çevirmeye yelteneceğim. Şöyle: “Seyrettim hayatın şekillerini / Ben hayal havuzumun sularında / Bunun için rengarenk bir yansımadır / Bana dünyanın taşları, bitkileri./ Görülüyor ki, edebiyat dünyasının ölmezleri, büyük ustaları, romanı da şiiri de hayal ürünü olarak tanımlıyorlar. DÜŞSEL BİR FİRAR Peki hayal ürünü nasıl oluşuyor? Sait Faik, “Hayal etmek, uydurma yeteneğidir” demişti. Bu tanım kısa, kestirme olduğu kadar da eksik. Düş, bir firardır. Romanın temel besininin düş olduğunu kabul edersek, romanın düşsel bir firar olduğunu kabul etmemiz gerekir. Siz de, firar etmek için kırk yıl beklemeyi mi yeğlediniz? Şimdi iki şeyi karıştırmamak gerek. Bir toplumsal firar var, bir zihinsel firar var. Toplumsal firar, ya gizli yapılır, ya açıkça. Gizli de olsa, açıkça da olsa, bu tür firar, toplum kurallarına tâbi olmaktan çıkıp topluma, toplum kurallarına kafa tutmaktır. Kurallara karşı koymaktır. Edebiyattaki firar, dıştaki kurallarla uğraşmayıp, yazarın içe dönüşüdür. Gerçeklerden firar etmektir. Romandaki firar düşsel, öbürü toplumsaldır. KİTAP SAYI ? SAYFA 4 CUMHURİYET 896
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle