Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
? Sus Dağı ? Uluer AYDOĞDU anlı olduğundan emin olmak için dil’de sürüklenir Nigar Okyay. Yapısal anlatı ve söyleyişten dışarıya atıp kendini; evet, evet can havliyle yapar bunu, yoksa “tilkinin başını kızken ezmeli” diyen eğitmenler vardır her yerde, ‘dalgalanan’ bir söyleyişe uzatır dilini. Bu yüzden dil’i asan bir kaçak gibidir. Yani, diğer bir deyişle dil’i asmış bir hali vardır ‘yükünü tutmuş bir dilin’ kıyılarından ötelere bakarken. Sürüklenişini, kaçışını üstlenebilecek bir dile çalışır. Burada sözcüklere yeni yükler verebilmek için sözcükleri eski bağlantılarının dışında kullanmaya çalıştığını söylemek istiyorum Nigar Okyay’ın. Diğer bir deyişle bir yandan sözcükleri, sözcükler arasındaki yerleşmiş ilişkileri, söz kalıplarını “yersiz yurtsuzlaştırıp” bildik ağırlıklarından, yüklerinden boşaltırken, bir yandan da bir oluş sahası içinde, dile yeni “yerini yurdunu” buldurma çabası içindedir. Bunu yaparken Cemal Süreya’nın o meşhur yazısında (Folklor Şiire Düşman) Braque’nin resim üstüne söylediklerinden hareketle söz ettiği “şiirsel yük” bütün şiirlerinde görülür Nigar Okyay’ın. Öyledir, “Braque’ın lafıyla … , poetik”tir. ‘Yükünü almış dil’ kalıplaşmış, donmuş, nerdeyse ölü bir düzen sunarken oradan doğru başını kaldırır Sus Dağı’nda Nigar Okyay. Bir “azınlık oluş”tur bu. BaşNigar Okyay ka türlü düşünüp, öyle yazmak. Kalıplardan ilişkilere geçiş, akış. Akışın, akmaktan başka ittifak yapacağı bir şey yoktur. lıplaşmış kurala prim vermediği doğruysa, Nigar Okyay da “ölümün bu tuhaf kültürü”nden kaçar sürekli. Nesnelerden ilişkilere, olmalardan oluşa yayar şiirlerini. Tam şurada ya da burada diyemeyeceğimiz bir şiirdir bu. İyi ki böyledir, çünkü bu yersiz yurtsuzluk şiiri diri tutar. Zaten dirilik de canlılığın en bariz özelliğidir. Nigar Okyay geri dönüşümsüz bir şekilde nicelikler dünyasından nitelikler dünyasına ve dolaysıyla da az önce söylediğim gibi oluş dünyasına geçer. Böylece yaşayan dünyaya dahil olur, yani sürekli oluşur. Doğduğumuz, âşık olduğumuz, acılar çektiğimiz, kırlarında yürüdüğümüz, gökyüzüne baktığımız, kavga ettiğimiz, neşelendiğimiz, öldüğümüz dünyadır burası. Şiirsel çabanın bir hükmetme uğraşı olduğu günümüzde böyle bir saldırganlığa hiç bulaşmadan dünya dediğimiz büyülü karışıma dalar. Elinde ‘oluş’tan başka bir şey yoktur. sus dağı gökte kızgın toynakları bulut dağ vahşi ve gri bir at imiş koşarken suya yelesinden taşıyor alaca şafak boşalıyor ufuk beyhude soruyum kendime yüzüyorum boşluktan dökülen zaman ağları dolanıyor kulaçlarıma aşk yüzmekmiş dağı tek başına ölü deniz ülkesinde yüzümde susuyor dağ C ‘CANLI, CAPCANLI BİR SÜREÇ’... Nigar Okyay’ın asla verili olana bağlı olmadığını ve bir akış oluşturduğunu söylüyorum. “Ölümün tuhaf kültürü” yoktur onda; bu, her şeyden önce canlı, capcanlı bir süreç oluş’tur. Tam da bu yüzden, akışın herhangi bir kaCUMHURİYET KİTAP SAYI 889 SAYFA 29