23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Halil Gökhan, çok yönlü edebiyatçılardan. Şiir, öykü, roman yazıyor. Çeviriler yapıyor. Antolojiler derliyor. Editörlük, gazetecilik gibi mesleklerle uğraşıyor. Yeni Sevgili (Dharma Yay.) üçüncü romanı. manki gibi çok işi olduğundan bu oyunu, eğlenme sürecini kısa tutmuş. Ö N E R İ L E R Metin CELAL Okuduğum Kitaplar M arguerite Duras'ya adanmış, Sevgili'nin yazarına. Herhalde "Sevgili" ile "Yeni Sevgili" bir yönleriyle bağlantı kuruyorlar. Zaten kitabın girişindeki iki alıntıdan biri de Marguerite Duras'dan. Alıntıları izleyen giriş olarak niteleyebileceğimiz yarım sayfalık bir bölüm var. Bu bölüm, romanın tamamını özetliyor bir anlamda. Tabii bunu kitabı tamamlamadan bilemiyorsunuz. Halil Gökhan Çünkü bu bölümün aslında en sonda olması gerek. "Artık her şeyin sonuna gelmiştim. Hayatın, oyunun, geride kalmanın. Hiçbir arayışım sonuç vermemişti" diye söze başlıyor romanın kahramanı. Ali Sabah gazetecidir. Bir gazetenin toplum sayfalarını hazırlamaktadır. "Uzaktan âşık olduğu", daha doğru deyimle platonik aşkı Lale de aynı gazetenin yaşam sayfalarını hazırlamaktadır. Ali, Lale'ye âşık olduğunu hissettiği günün sabahı onu kaybeder. Lale gitmiştir. Lale'nin gitmesinin, işten atılmasının sebebi gazetedeki ekonomik tedbirlerdir. Ali'nin işten atılmasının sebebi ise yaşam sayfasında çıkan bir ilandır. İlanda "Bu sayfanın güzelini çok seviyorum. İmza: Arka sayfanın delikanlısı…" yazmaktadır. Sonuçta ikisi de gazeteden kovulmuştur. Ali Sabah, aşkını ilan ettiği Lale'nin izini sürmeye başlar ama bir türlü ona ulaşamaz. Kitabın arka kapağında "Yeni Sevgili, aşktan öte hayatın romanı" deniyor büyük puntolarla. Doğru bir tespit. Gerçekten de bu bir anlık aşk sanrısından sonra Ali'nin hayat hikâyesini okuyoruz. Ali Sabah, sık sık iş değiştiriyor ve hareketli bir gece hayatı var. Lale'ye âşık olması, onun izini sürmesi, "büyük bir aşk hissetmesi", diğer kadınlarla ilişkiler yaşamasını engellemiyor. Bu durumu da şu cümleyle gerekçelendiriyor; "Ona ulaşmak için başka kadınların yakıcılığından geçmek zorundaydım." Ama biriki kadınla yaşadıktan sonra yeni bir cümle oluşturmayı tercih ediyor; "Aşk gelip geçici bir heyecandır." Ali Sabah'ın hareketli iş hayatına bir yanıyla medya eleştirisi diye bakabilir miyiz, bilmiyorum. Sadece belirli boşlukları doldurarak yazılan yıldız falları gibi küçük hikâyeler bana daha çok hoş anekdotlar gibi göründü. Zaten ilerleyen sayfalarda Ali Sabah'ın, kırk kanalda televizyon izleyip reklam sürelerini kaydetmek, ıssız bir yarış pistinde boş boş oturmak gibi işleri gerçeküstü, Kafkaesk olaylar halini alıyor, inandırıcılığını kaybediyor. Anlatımdaki gizli mizah, ironi belki de bunu hisset Yeni Sevgili tiren. Gerçek hayatta böyle işler olabilir mi, bilmiyorum. Ama Halil Gökhan'ın anlatımından espri yapıyormuş duygusu oluşuyor. Hatta, tesadüfen bir kitap yazıp ünlü bir yazar olmasını da bir espri olarak algılıyoruz. Bir sahicilik eksikliği var. Medyada kadının konumu, hatta onun deyimiyle "medyanın kadınlaştırılması"nın tartışılmasında yarar var. Ama yazar tartışmıyor, biraz espri yapıp üstünden geçiyor. Belki de yazar bize "Hayat bir oyun, her şey bir oyun" diye bir mesaj vermek istiyor da biz farkına varamıyoruz. Zira, baştan beri gelen bir ciddiyet umudu var. Marguerite Duras'dan yapılan alıntıyla, kitabın ona adanmasıyla bir bağ kurmak istiyoruz. Ama Halil Gökhan'ın Yeni Sevgili'si, ne konu olarak, ne anlatım olarak, ne de başka bir yönden Marguerite Duras'yla bir ilişki ya da bağ kurmuyor. Hatta bir gönderme, bir işaret de yok. Tek ilişki belki de kitapların isimlerinde ve kapaktaki şapkalı genç kadında. Halil Gökhan'ın açıkça gönderme yaptığı tek kitap, önceki romanı "Konuşan Kadın" ve onun kahramanı Leon Ziya. Leon Ziya, 5. Bölüm’de bir kahraman olarak romana giriyor. Ali Sabah, Leon Ziya'nın durumu ile kendi durumu hakkında bir benzerlik kuruyor. Doğal olarak "Konuşan Kadın" romanını merak ettiriyor. Bir anlamda roman içinde roman reklamı. Halil Gökhan, dünyada yeni gelişmeye başlayan ama bizde henüz rastlanmayan, kitapların içinde reklam yapma modasına uymuş, romanına kendi romanının reklamını almış sanki. Leon Ziya'nın yazara bir yardımı daha oluyor, romana bir son nokta koymasını sağlıyor. Kendi durumuyla Leon Ziya'nın durumunu, olaylara ve tabii aşka verdikleri tepkileri karşılaştırıyor Ali Sabah, bu karşılaştırmadan felsefi sonuçlara ulaşırken de Lale'nin ölüm haberi geliyor. Ali Sabah, ne kadar ruhani bir aşkın izini sürmüşse de oldukça gerçekçi. Yitik sevgilisinin ölüm haberinin doğruluğunu mezarlığa giderek kontrol ettikten sonra aşkını kalbine gömüyor. Burada kitabın başındaki yarım sayfalık bölüme dönüyoruz. O bölüm daha da anlamlı hale geliyor. "O hiç sevgilim olmamıştı. Yenisi de olamazdı bu yüzden. Olsaydı, yeni sevgilim olacaktı" diyor roman kahramanı. Her şeyin boş bir çabadan ibaret olduğunu anlıyoruz. "Yeni Sevgili" bize Duras'nın Sevgili'si gibi bir tutkulu bir aşk önermiyor. Günümüzde "aşk" diye adlandırılan ilişkilerin Marquez nasıl yaşandığını anlatıyor. Ali Sabah, sıkça rastlanan bir gecelik âşıkların karikatürize edilmiş hali. Bir sevgiliden diğerine koşarken, onları etkileyecek hikâyesini geliştiriyor. Kadınların kayıp sevgili, gönlü kırık erkek masallarına ilgi duyduğunu biliyor. Onların yataklarını paylaşmadan önce anlattığı masalı bize roman olarak okutuyor. Ali Sabah'ta simgelenen karakterin iş hayatı içindeki hali de aynı biçimde tipik. Onun gibi bir işte dikiş tutturamayan, en iyi işleri terk etmek için bile bahane bulabilen ya da kendini hızla işten attırabilme becerisine sahip kişiler tanıyoruz. Ali Sabah’ların bu kadar çok iş bulmalarına da gıpta ediyoruz. Ne yazık ki roman bunun gizini bize vermiyor. Halil Gökhan, Ali Sabah tipinden hoş bir roman çıkarabilirmiş, ama ne Mehmet Ergüven dense bunu istememiş. Yeni Sevgili, bir taslak , özet hissi uyandırıyor. Ayrıntılar yok. Birçok olayı, gelişmeyi kısa bir paragrafla, hatta birer cümle ile anlatmayı yeğliyor. Biraz daha derinleşebilse, biraz daha tahlil etse bu malzemeden iyi bir şeyler çıkacağını düşündürüyor. Halil Gökhan'da o yeteneğin olduğunu biliyoruz ama nedense yeteneğini harcamak istemediğini düşündürüyor bize. "Hayat bir oyundur" diyor ya kahramanı, Gökhan da romanı bir oyun olarak görmüş. Yazarken eğlenmiş, bizi de eğlendirmeyi istemiş. Ama her za ANLATMAK İÇİN YAŞAMAK Marquez'in "Anlatmak İçin Yaşamak"ını (Can Yay.) çıkar çıkmaz satın almış ama bir türlü okuyamamıştım. Bazı kitapların böyle bir kaderi vardır. Okumak ister ama bir türlü başlayamazsınız. Bunda en önemli etken de kalınlıklarıdır. Günlük hayatın hay huyu içinde zaman ayıramayacağınızı, yoğunlaşamayacağınızı, kitaba yazık edeceğinizi düşünürsünüz. "Anlatmak İçin Yaşamak"ı da bu nedenlerle okumamıştım. Büyük bir kayıpmış. Marquez müthiş bir elveda kitabı yazmış. Büyük ustanın yaşam hikâyesinin gizlerini, ayrıntılarını öğrenirim, belki yazma ustalığının sırrına vakıf olurum gibi düşüncelerle başladığım okuma serüveni tam bir keyif oldu. Marquez, romanlarındaki o unutulmaz anlatımla bize çocukluğundan 20'li yaşlarına kadar geçen zamanı anlatıyor. Hele annesiyle çocukluğunu geçirdiği eve gitmeleri var ki tadına doyulmuyor. Gerçekten de "anlatmak için hatırlamış" ve iyi de etmiş. Hâlâ okumadıysanız şiddetle öneriyorum. Keşke diyorum, söylediği gibi yazmayı bırakmamış olsa da bu anıların devamını okuyabilsek. Umarım, büyük usta bir sürpriz yapar! AYDINLIKTA GÖRMEK Mehmet Ergüven, işe resim eleştirileri ile başlamış ve daha çok görsel ağırlıklı denemeler yazdığını söylese de sanırım tanıma tam anlamıyla uyan bir yazar; edebi anlamda bir denemeci. Akıcı bir anlatımı var, konusuna hâkim ve en önemlisi tatlı dille okurunun bir şeyler öğrenme isteğini karşılamayı da biliyor. "Aydınlıkta Görmek"te de (Agora Kitaplığı) böyle denemeler var. Adına uygun olarak aydınlıkta görmeyi becermenin önemine dikkati çekiyor Ergüven ve bize çok bildik görünen konularda neleri görmediğimizi göstermeyi sürdürüyor bu kitapta da. Ressamın imzasından, Le Corbusier'nin, Botero'nun uzanmış çıplaklarına, telefona, şemsiyeye, sanatçı atölyelerine, model olarak meyveye, gölgeler âlemine birçok nesneyi, kavramı farklı boyutunda görmemizi sağlıyor. Çünkü görsellikten edebiyata, oradan müziğe uzanıyor. Keşke diyorum, bir olanak ya da sporsor olsaydı da Ergüven'in bu kitabı daha çok görsel malzemeyle desteklenip renkli örneklerle basılabilseydi. Sanırım o zaman görme etkinliğimiz daha çok kuvvetlenecek, Ergüven'in anlattıklarını daha keyifle anlayacaktık. ? KİTAP SAYI 865 SAYFA 10 CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle