Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Mustafa Balbay’la gezi kitapları ve izlenimleri üzerine ‘Gezmek ülke sorunları arasında bambaşka bir öğreni sahası’ nüşte onları yazmıştım. Derken Türkiye’nin sorunları arasında bambaşka bir pencere ve bambaşka bir öğreni sahası oldu bende gezmek! Görevli gittiğiniz zaman dilimleriyle betimlediniz gezme edimini, görev dışı da gezmeleriniz olmuştur muhakkak ki? Aslında sevgili Öztop, iki türden hareketle bu gezileri yaptım diyebilirim; birincisi gazetenin verdiği görevle gittiğim yerlerde bir taşla iki kuş vurmak; yani o bölgede madem görevimizi yerine getireceğiz, arada, boşluk zamanlarında bölgenin kültürel zenginliklerini tanımak gibi bir gezme serüvenim oldu. Ama asıl benim gezilerimin önemli bir bölümü, az önce de bahsettiğiniz, Mustafa Balbay’ın gezen kişiliğini öne çıkarmak istiyoruz duygusunu öne çıkardığı durum şöyle oldu: 1985’teki o geziden sonra, 86’da karar verdim, her yıl yeni bir bölgeyi göreyim, yaz tatillerimi orada geçireyim, dönüşte de derleyip yazayım duygusu gelişti bende. Özellikle 1989’dan sonra bu şekilde planlamaya başladım. Örneğin 89’da; ki o da ikili bir durumdu, yine gazetenin verdiği görevle bir haftalık Brezilya gezisine çıkmıştım. Orada bir etkinliği izleyecektim. Bu gezinin devamında yıllık iznimin bir bölümünü kullanabilir miyim acaba diye düşündüm, onayı da alınca, Brezilya’dan sonra Şili’yi ve Arjantin’i de gezme olanağı bulmuş oldum. Dönüşte de gezi notlarımı gazetede yayımlamıştım. İşte bundan sonra karar alıp, “arkadaş yaz tatillerinde bir bölge saptayacaksın ve orayı gezeceksin” prensibi kazanmış oldum. Balkanlar’ı seçtiğim yıl 1997 idi. Şöyle diyordum artık hava durumunu bile izlerken, “bizim oralar nasıl?” “Üsküp yağmurluymuş, Bosna Hersek şöyleymiş”. Balkanlarda tarihte o bölgelerde Türklerin neler yaptığına ilişkin bilgilenme, o bölgenin tarihini de öğrenip öyle yola çıkma üzerine planlar yaptım. Bu geziler bana çok şey öğreti aynı zamanda. Bir ülkeyi dolaşmak, hele de hazırlıklı bir şekilde dolaşmak, çeyrek mastır denebilir belki de. Kendi kendime de o gezilerde söylerdim: “Bastır Balbay bastır, bu çeyrek mastır”. Geçenlerde Mehmet Yaşin’le gezileri ve gezi kitapları üzerine söyleşirken, güzergâh belirlemede kırmızı raptiye olayından bahsetmişti; kırmızı raptiyeler nereye isabet ediyorsa yolculuk oraya doğru oluyormuş, sizin de böyle yol belirleme yöntemleriniz var mıdır? Mehmet Yaşin de çok saygı duyduğum, gezmeyi ayrıca kendine iş edinen bir gezgin. Ben raptiyeden çok ‘zap’ diye usulünü tercih ediyorum. Bir şey oluyor ve zap diye o ülkeye gitmek istiyorum. Örneğin İspanya’nın güneyini görme duygum, İstanbul’da Beyoğlu Sineması’nda Casablanca filmini üçüncü ya da dördüncü kez izlerken doğmuştur ve Casablanca kentini bir görmeliyim dedim. Gerçi o film orada çekilmemişti ama bu kent nasıl bir yerdir diye düşündüm, o yılki gezi programım böyle şekillenmişti. Keza Balkanlar’ı görmek; çok karışınca, görmeliyim hissine kapıldım orayı da. Güney Afrika’da ise, Mandela’nın özgürlüğüne kavuştuktan sonra havayı koklamak adına gezi güzergâhım oraya çevrilmişti. Orta Asya ülkeleri gündeme de gelince, hem mesleki açıdan da faydalı olacak düşüncesiyle hareketle oraya yöneldim. Dediğim gibi tüm bunlar işte, ‘zap’ diye, bir anda oluverdi… ‘GEZİNCELEME...’ Gezi konusu, yazınımızda dönem dönem tartışılır olmuştur. Sizce de gezi, edebiyatın içine dahil olan bir tür müdür? Bence dahil olan bir türdür. Bir tabir vardır: İnsan görmeden öğrenebilir, ama görmeden sevemez. O yüzden dünyayı görmek, seni çok çeken bir yeri yazmak, artık edebiyatın sınırları içine dahil olur. Gezi edebiyatında uzman olduğum söylenemez ama ben geziyle inceleme türlerini birleştirmeye karar verdim ve ‘gezinceleme’ başlığı altında topladım. Bunun bir edebiyatı olduğunu düşünüyorum sözün özü, dünyada da gezi edebiyatında öne çıkmış insanlar var, hatta pek çok edebiyatçının bir yanının da geziye bulaştığı görülür. Örneğin, Jules Verne’in Tuna turu, Hemingway’in Afrika turu, bir anlamda tümü geziyi içermese de içinde geziyi de barındıran bir edebiyattır diye düşünüyorum. Bizde de mesela, Evliya Çelebi’nin Seyahatnamesi örnek olarak gösterilebilir. Bugün hâlâ Türkiye’de onun yanından dahi geçmek çok zor görünüyor. Verdiği bilgiler, oradaki insanlarla ilgili gözlemleri muhteşem! Evliya Çelebi demişken, oraya da gelecektim ben de; kimlerden beslenirsiniz? Beni en çok etkileyenlerin başında Marco Polo geliyor; keza Evliya Çelebi, Heredot... Bunlar çok etkiledi öncelikli olarak. Heredot tarihini kendimce bir ders kitabı gibi okudum, altını kalın kalın çizerek! Peki Türklerin gezi kültürünü nasıl bulursunuz? Türklerin gezi kültürünü aslında, çok açık konuşmak gerekirse şöyle anKİTAP SAYI ? Erdem ÖZTOP Mustafa Balbay, uzun yıllardır mesleğini en iyi biçimde yapan gazetecilerden biri. Gerek Türkiye gerekse de dünya üzerine geliştirdiği tezler her zaman dikkate alınmalı. Aynı zamanda gezgindir Balbay, gezi yazarıdır. Bu zamana kadar gezip gördüğü yerleri önce gazetede notlar halinde, sonra da kitaplar halinde bizimle buluşturdu. Şimdilerde ise yakın çevre komşularımızın daha iyi analiz edilebilmesi uğraşını vererek raporlar hazırlıyor, “İran Raporu”, “Suriye Raporu”. Balbay ile Ankara’da, ofisinde görüştük, söze gezilerinden/gezi kitaplarından başladık, raporlara değindik ve gündem üzerine yorumlar aldık kendisinden. ayın Mustafa Balbay, bilinen şu ki, gazetecisiniz. Cumhuriyet’in Ankara temsilciliğini yürütüyorsunuz. Uzun yıllardır bölgelere ilişkin ‘raporlar’ başlıklı kitaplarınız yayımlanıyor. Ama ben burada Mustafa Balbay’ın ‘gezi yazarlığını’ konuşmak istiyorum. ‘Gezmek’, böyle bir edim ne zaman başladı sizde? Gelin geçmişe gidelim biraz… Çocukluktan bir payı olduğunu düşünüyorum aslında bunun. Babam kamyon şoförüydü ve bir kamyonumuz vardı. Burdur’un Yeşilova ilçesi, Güney kasabasında doğdum. Torosların eteğinde, önünde ova ve ortasında bir ırmağın geçtiği küçük bir kasabaydı. Babamın mesleği itibarıyla da onunla yaz tatillerinde birlikte Anadolu’yu dolaşmam, bende gezmenin merak uyandıran tohumlarını atmış oldu. Yeni yerlerin keşfedilme duygusu işte ilk o zamanlar bende boyverdi diye düşünüyorum. Sonra tabii, mesleğe atıldığımda böyle gezi yazılarımın ön plana çıkacağını da düşünmemiştim doğrusu. 1985 yılında, demek ki yirmi bir yıl olmuş, gazete için görevli olarak gittiğim bir Almanya gezisinde üç dört günlük bir boşluğum vardı. Geceleri şehir değiştirip, gündüzleri yeni bir kenti görmek çok hoşuma gitmişti. Dö S İran Raporu/ Mustafa Balbay/ Cumhuriyet Kitapları/ 304 s. Suriye Raporu/ Mustafa Balbay/ Cumhuriyet Kitapları/ 288 s. ? SAYFA 4 CUMHURİYET 879