Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Çetin Yetkin’den ‘Türkiye’de Askeri Darbeler ve Amerika’... Darbelerde Amerika parmağı Çetin Yetkin, Türkiye’de Askeri Darbeler ve Amerika adlı çalışmasında özellikle Türkiye’nin emperyalizmin ağına düşürülmesindeki rolünün ne olduğunu araştırıyor. cilere sıcak baktığı”nı ve “askeri yönetimleri kendi ulusal çıkarlarını gerçekleştirmek bakımından daha elverişli gördüğünde, askeri darbeler için uygun koşulların oluşmasına katkıda bulunduğu”nu, eski dışişleri bakanlarından İhsan Sabri Çağlayangil’in bir sözünü aktararak vurguluyor: “CIA’nın adamı olursunuz. Onun adına çalışırsınız, ama bundan haberiniz olmaz.” DARBECİLER VE AMERİKA Önsözden sonra Darbeciler ve Amerika bölümündeki incelemesine 1945 yılından başlayan Yetkin; Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nın bitiminde Doğu Avrupa’da kendisine bağlı devletlerin kurulduğu SSCB’nin tehdidine karşı ABD’nin ve İngiltere’nin yardımına, desteğine gereksinimi olduğunu söylüyor. Ama bu ülkelerin Türk hükümetini yalnız bıraktıklarını, çünkü İnönü’nün İkinci Dünya Savaşı boyunca izlediği siyasetin ve ülkede uygulamaya geçirdiği rejimin Alman ve İtalyan faşizmlerinden fazlaca etkilenmiş olduğunu; başta ABD ve İngiltere olmak üzere Batılı ülkelerin desteklerini sağlamanın onların isteklerini yerine getirmeye bağlı olduğunu; ne istedikleri sorusunun yanıtının ise, “en doğru ve kısa” olarak “1946’dan bu yana ülkemizde siyasal ve ekonomik alanda neler olup bitmişse, ana çizgileriyle o” olduğunu söyleyen Yetkin devam ediyor: “Bu çizginin dışına fazlaca çıkıldığında ise 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 ile karşılaşacağız.” Sonraki gelişmeleri doğru değerlendirebilmek için asıl yanıtlanması gereken sorunun “Sovyet tehdidinin Türkiye için ne anlam taşıdığı” olduğunu söyleyen Yetkin, “1917 Devrimi’nden önce Rusya’nın Türkiye için tehdit” oluşturduğunu”, devrimden sonra ve Ulusal Kurtuluş Savaşımız ve sonrasında ise bir “TürkSovyet dostluğu”nun söz konusu olduğunu (Falih Rıfkı Atay’ın MoskovaRoma, Yeni Rusya, Şevket Süreyya Aydemir’in İnkılap ve Kadro adlı yapıtlarının ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Hâkimiyeti Milliye’de yayımlanan “Rusya’da Neler Oluyor?” yazısının bunu vurguladığını), İkinci Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde belirgin bir “Rus tehdidi olmadığı”nı ve 19 Mart 1945 tarihli Sovyet notasının onların ulusal çıkarlarından kaynaklandığını değerlendirmek gerekir diyor. Savaş sırasında müttefik olan Batılılarla Sovyetlerin savaştan sonra kapitalist ve komünist ideolojiler arasındaki çelişkinin ön plana çıkmasının Türkiye’nin yöneticilerine Batılıların desteğini elde etme olanağı verdiğini; bunun sonucu olarak ülke ve ordu içinde antikomünist bir hava estirildiğini; ABD’nin Sovyetler’e karşı başlattığı “soğuk savaş”ta Türk yönetim ve ordusu ile Batılılar arasında ideolojik bir ortaklık ortaya çıktığını söyleyen Yetkin; bu dönemde ABD’nin ve Batılı devletlerin aynı zamanda “emperyalist” devletler olduklarını; bunlarla girişilecek ekonomik ilişkilerin uygulamada onların çıkarına gelişeceğini; onlarınsa çıkarlarını korumakta ne denli acımasız davrandığının gözden kaçırılmış ya da görmezden gelinmiş bir gerçek olduğunu vurguluyor ve ekliyor: “Ama bir kez ülkemiz ve ordumuz ABD’nin istek ve çıkarlarına göre yeniden yapılanma sürecine sokulmuş bulunuyordu.” Sovyet tehdidiyle başlayan antikomünist yapılanmanın orduda da görüldüğünü, ister istemez ABD’nin emperyalist çıkarlarıyla koşutluk gösteren bir nitelik taşıdığını söyleyen Yetkin, bu etkinin ülkemizdeki üç darbenin uygulamalarında da görüldüğünü söylüyor. Sovyet korkusunun yol açtığı tehdidin Amerikan hayranlığına, giderek ülke içinde yersiz bir komünist avına dönüştüğünü; 1946 nisanında İstanbul limanına Amerikan Missouri zırhlısının gelmesinin ABD’nin yanımızda olduğunu gösterdiğini, ama karşılamanın ulutim görmek için subayların ABD’ye gönderilmesine başlandığını, Türk Milli Emniyetine CIA’nın elden maaş ödediğini, ama orduda da “ülkenin yazgısında söz sahibi olma eğilimi”nin başladığını söylüyor. ABDDP İLİŞKİLERİ 27 Mayıs ve Amerika bölümünde ABDDP ilişkilerini irdeleyen Yetkin; anılar, tanıklıklar ve belgelerle, 27 Mayıs’ın hemen öncesinde Batı’dan kredi ve yardım sağlayamayan Menderes’in Sovyetler’e yöneldiğini; 27 Mayıs’tan sonra ABD’nin Türkiye’ye biçtiği ekonomik modele (karayolu politikası, çok amaçlı büyük baraj yapımından vazgeçilmesi, KİT’lerin satılması, KİT’lere desteğin kaldırılması, ağır sanayi kurulmaması…) karşı politikalar oluşturmaya başlayan DP’den esirgenen dış yardımın 5 Temmuz 1960’tan itibaren akmaya başladığını söylüyor. Ordudaki ilk büyük tasfiyenin ABD ve NATO isteğiyle 27 Mayıs’tan sonra, 20 Ağustos 1960’ta (7 bin’e yakın subay) yapıldığı (tasfiyelerin ülkemizin tarihinde acı izler bırakan 12 Mart ve 12 Eylül dönemlerinde de sürdüğü) yazılan yapıtta, 27 Mayıs’ın hemen ertesinde ilk basın davasının “Hayali ve İlmi Sosyalizm” adlı kitabı yayımlayan İbrahim Hilmi Çığıraçan ve tezgâhtar Abdullah Tanrıkulu hakkında açıldığını (27 Eylül 1960); yazıları nedeniyle Altın Palmiye Ödülü’nü 27 Mayıs’tan sonra Hazine’ye bağışlayan Aziz Nesin’in, Melih Cevdet Anday’ın tutuklandığını, 1961 Mayısı’nda açtıkları sergi nedeniyle “Yeni Dal Grubu” ressamlarının (İbrahim Balaban, İhsan İncesu, Avni Memedoğlu, Marta Tözge, Vahi İncesu) tutuklandığını, birçok filme sansür uygulandığını okuyoruz. 27 Mayısçıların bu “soğuk savaş” politikalarının sürdürülmesi ışığında sola karşı olduklarının saptanmasının yakın tarihimizi anlamak, bilmek için yaşamsal önem taşıyan bir gerçek olduğunu; bu yapılmazsa ABD’nin 27 Mayıs’ı neden desteklediği sorusunun doğru yanıtını bulamayacağımızı; diğer iki darbenin temellerinin 27 Mayıs’ta atıldığını, kadrolarının 27 Mayıs’ta biçimlendiğini söyleyen Yetkin; 11 Mayıs 1961 günlü “Milliyet” gazetesinde yayımlanan Milli Birlik Komitesi’nin aldığı “Devrim hükümeti komünizmle şiddetli bir mücadeleye karar vermiştir” kararını aktardıktan sonra başka örnekler de veriyor: 27 Mayıs’ın önderi Gürsel’in, “Kanaatimize göre yalnız Türkiye’yi değil, aynı zamanda NATO müttefiklerimizin sağ kanadını da kurtardık”; etkili generallerden Faruk Güventürk’ün, “Vatan Cephesi bir komünist teşkilatıydı.” dediğini aktarıyor. 27 Mayısçıların Atatürk ilke ve devrimlerine bağlı olduğunu, sola karşı oluşlarının onları 12 Mart ve 12 Eylülcülerle birleştirdiğini söyleyen Yetkin, 27 Mayısçıların ABD ile anlaşıp onu KİTAP SAYI ? Öner YAĞCI ünümüzün sorunlarının kökenlerinin tümünün de yakın tarihimizde olduğu düşüncesiyle birikimini yakın tarih araştırmalarına yoğunlaştıran, bunun sonucunda Türkiye’de Tek Parti Yönetimi: 19301945, Türkiye’de Soldaki Bölünmeler, SCF Olayı, Karşı Devrim 19451950, Türk Direniş ve Devrimleri, 12 Eylül’de İrtica Niçin ve Nasıl Gelişti, Vatan Sağ Olsun, Yoksa Türk Düşmanı mısınız?, Türk Ben Bir Türk’üm gibi onlarca yapıtla aydın kimliğini zenginleştiren Çetin Yetkin, bu çalışmasında; 27 Mayısçıların niçin greve giden işçileri komünist ilan ettiği; Süleyman Demirel’in 12 Mart müdahalesini değerlendirirken niçin, “Türkiye kendi kendine ayakta durabilir bir yapı kazanmak oluşu sırasında ayağı takılıyor, tökezliyor” dediği; 12 Eylül darbesinin niçin ABD Başkanına “Bizim oğlanlar başardı” denilerek bildirildiği, her askeri müdahalede niçin silahlı kuvvetlerden ve üniversitelerden tasfiyeler yapıldığı gibi can alıcı soruların yanıtlarını da araştırıyor. Yapıtın önsözünde, demokrasinin, insanlığın uğrunda her türlü özveride bulunacağı bir “son amaç” değil, insanca yaşamak için bireylerin bulup yaşattıkları bir “araç” olduğunu söyleyen Yetkin; insanlık tarihinde demokrasinin hem mekân (coğrafi açıdan dünyanın çok küçük bir bölgesinde) hem zaman açısından (son yüzyıllarda) “istisnai bir rejim” olduğunu ve ülkemizde ordunun iktidara el koyduğu “27 Mayıs 1960”, “12 Mart 1971” ve “12 Eylül 1980” tarihlerine, demokrasinin yaşamsal sorunlarımıza çözüm bulmaması ya da daha içinden çıkılmaz bir duruma sokması halinde ve günün koşulları da olanak sağlarsa bir yenisinin pekâlâ ekleneceğini söylüyor. Böyle bir çalışmayı yapmasının nedenlerinin başında bu olasılığın geldiğini ve böyle bir olasılık gerçekleşirse ulusal çıkarlarımızı ABD’nin ya da başka yabancı devletlerin gölgelememesi için ABD’nin bu askeri müdahalelerdeki rolünü ya da etkisini ortaya koymak olduğunu belirtiyor. Tarihimizi ve hele yakın geçmişimizi bilmenin önemi tartışma götürmeyeceğine göre, günümüz Türkiye’sini biçimlendirmiş bulunan bu üç askeri müdahalenin ABD ile bağlantılı boyutunu irdelemenin gereğine ve yararına inandığını söyleyen Yetkin, “ABD’nin askeri müdahalelerden yararlanmak istediği”ni, “bunda zaman zaman başarılı olduğu”nu, “bu nedenle müdahaleSAYFA 18 G sal onurumuzu yaralayan ölçüsüzlükte olduğunu da vurgulayarak o dönemin Amerikancı medyasının yazdıklarının bugünkü işbirlikçi gazetecilerin yazdıklarına benzediğini örnekleriyle açıklıyor. Soğuk savaş politikalarının ve “McChartyciliğin” ülkemizde de uygulandığını, 24 Mayıs 1947’de Kara Kuvvetleri subay üniformalarının Amerikan modeline göre değiştirildiğini, eği ? CUMHURİYET 879