Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Robert Tressel’den iyi bir işçi romanı Baldırıçıplak Hayırseverler; İngiliz işçi sınfının yaşamını anlatan ilk iyi roman olarak değerlendirilir. ? Allan SILLITOE u roman, 1906 dolaylarında Hastings’te yaşayan (Mugsborough) bir grup boyacı ve inşaat işçisiyle ailelerinin hayatı üzerinedir. O yıllarda bir işçinin hayatının nasıl geçtiğini tasvir eder, Edward döneminin lüksünün ve ihtişamının yaratılmasına emekleriyle katkıda bulunan halkın maruz kaldığı koşulları, nasıl aldatıldıklarını ve çektikleri yoksulluğu anlatır. Bu dönem, herkesin hayattaki yerini bildiği ve bu yüzden halinden hoşnut olduğu 1914’ten önceki günler, o sıralarda yaşamak zorunda kalmayanlar tarafından hâlâ debdebenin ve kurallara uygunluğun hüküm sürdüğü eski güzel günler, İngiltere’nin büyüklüğünün doruğu olarak anılır. On dokuz yaşında Malaya’daki Hava Kuvvetleri’nde görev yaparken Baldırıçıplak Hayırseverler’in kısaltılmış bir baskısını okumuştum. Kitabı, “Bu kitabı okuman lâzım. Başka şeylerin yanı sıra, bu kitap sayesinde İşçi Partisi ‘45 seçimlerini kazandı” diyen Glasgowlu bir telsiz operatörü vermişti. Kitap, günümüzdeki tam baskısının yarısı ölçüsündeydi ve Sosyalizme inanan ekzantriklerin en sonunda intihar etmekten başka çareleri kalmayacağına dair bir notla bitiyordu. Elinizdeki baskı ise, yazarın gerçekte neyi kastettiğini anlatarak bitmektedir. Bu kitabı ilk okuduğumda üstümde bıraktığı etkiyi şimdi tarif etmem zor. Kesinlikle iyi bir etki bırakmıştı, çünkü o günden beri bir türlü aklımdan çıkmadı. Robert Tressell’in aktardığı sefaletin hayatlarına dokunduğu insanlar, bu kitaptan pek çok izlenim çıkarabilir: sınıfsal aidiyetin pekişmesi, kendi kendine acıma duygularının artması, bir eylem çağrısı, belki de bütün bu izlenimlerin iyi ve yararlı bir dozu. Baş kahraman olan Owen, eşsiz bir sabırla ve sebatla iş arkadaşlarının aydınlatmaya, onları Sosyalizmin serveti nasıl eşit olarak dağıtacağına ve onlara sadece daha iyi yaşanacak kadar para değil, ayrıca bütün eşitsizliklerini giderip eksikliklerini telafi etmek için bir umut vereceğine ikna etmeye çalışır. İş arkadaşları Owen’ı dinlemezler, bu yüzden o da onları hayırseverler olarak adlandırır, patronlara ve zenginlere emekleriyle yarattıklarını gönüllü olarak veren baldırıçıplak hayırseverler. Onlar, zenginler tarafından sömürülmenin hayatın kanunu olduğunu, beyefendilerin memleketi yönetme hakkının yegâne saSAYFA 22 ‘Baldırıçıplak Hayırseverler’in mücadelesi hipleri olduklarını düşünürler. Bu tema romanın ruhudur; ancak kişisel ayrıntıların bolluğu, bu eseri basit bir inceleme değil, bir roman seviyesine çıkarır. Kitabı bitirdiğimde ilk düşücelerimden biri, “Bu kitap bir işçi tarafından yazılmış olamaz”dı ve böylece, Owen’ı zamanında o kadar çileden çıkaran inançsızlık alametlerini sergilemiştim. Bundan on beş yıl sonra, F.C. Ball’un “Tressell of Mugsborough” eserini okuduğumda, Tressell’in yakınlarından birinin yazdığı bir mektubun şu satırlarıyla karşılaştım: “Robert’in işçi sınıfının içinde doğduğunu sana söylerken çok haklıydım. Hiç şüphesiz onun çok daha mesut bir hayatı olabilirdi.” Bir insanın hangi “sınıfın” içinde doğduğunun tartışılması saçmadır ama Tressell’in bir aile faciası yüzünden işçi sınıfı hayatına sürüklendiğini bilmek ilginç olabilir. Hayatının ilk yılları hakkında pek az şey bilinir ama bir anlatıya göre, babası Kraliyet İrlanda Kolluk Gücü’nde müfettişlik yapmıştı. Çok yetenekli ve görülmemiş ölçüde tutkulu bir adam olan Tressell, etrafındaki insanlar yüzünden acı çekiyordu, çünkü kendisi gibi onlar da yoksulluk içindeydiler. İrlanda kökenine ve İngiliz üst ve orta sınıflarına karşı duyduğu mazur görülebilir bir nefrete, hayatının büyük bölümünü hastalıklar içinde geçirdiğini de eklerseniz, karşınıza bir İngiliz klasiği olan romanın yazarı çıkar. DOĞRU PERSPEKTİF Bu, İngiliz işçi sınfı yaşamının ilk iyi romanıdır. Ondan bir nesil önce, “A Child of Iago” ve “Tales of Mean Streets”in yazarı Arthur Morrison’ınkiler gibi eserler yayımlanmıştı. Gelgelelim, Morrison’ın yazıları pazar gazetelerinde çıkanlar gibi dürüst sayılamayacak bir ikna edicilikten muzdaripti, tumturaklı ama tutkusuz üslubu yüzünden eserleri ya okurlarını uyuturdu ya da gerçek dışı bulunurdu. Kendisini kahramanlarının çok üstüne koyarak yazardı: Onlar bir hayvanat bahçesinde yaşarlardı ve onlara korku, düşmanlık ve istihzayla yaklaşmak gerekirdi. Onun işçisi, şimdi bile İngiliz romancılığını hasta eden bir stereotipti (buna, gerçekçilik adına bir doz cinsellik de ekleyin). Diğer taraftan, Robert Tressell sıradan insanları bir bütün olarak toplumla ilişkilendirmek suretiyle doğru perspektife yerleştirir. Tressell’in kitabını bilen pek çok işçi, onun kahramanlarından sanki onlarla tanışıyorlarmış gibi bahseder, sanki önceki gün aynısı başlarına gelmiş gibi bu kitapta geçen olayları birbirlerine anlatır. İşçilerin şefi Crass, ustabaşı Pinti, şirketin müdürü Rushton ve ateşli sosyalist işçi Owen kadar romanın kadınları da unutulmazlar arasındadır. Tressell’in eserini eşsiz kılan nokta, yazarın mizah ve onur duygusudur. Trajik olayların anlatılma biçimini okurken gülebilirsiniz ama her olayın sonunda yargılarınızı keskinleştirecek soğuk bir duş sizi beklemektedir. Tressell, kesinlikle aşırı duygusal bir insan değildir. Baldırıçıplak Hayırseverler’in teması sınıf savaşıdır. Belki de bu durum kitabı basitleştirir ama aynı zamanda onu bir trajedinin düzeyine çıkarır. Kimilerinin işçilerin yazı yazmaması gerektiğini, çünkü onların kavrayışlarının pek ince B gerçekliğe dönüşür. Robert Tressell’in işçilerinin hiçbir sınıf aidiyeti yoktur ya da kendilerini tamamen alt düzeyde insanlar olarak görürler. Kendileri için bu kaderden kurtulmanın hiçbir yolunu göremedikleri için tek söyleyebildikleri “Bu, bizim gibiler için değil” olurdu. Kendi hayatlarını iyileştirmeyi düşünseler bile, bu “daha iyiler” tarafından onlara sunulan yollarla olabilirdi. Owen ise bunun çözüm olmadığını anlamıştı. “Bizim gibiler için değil” yaklaşımı (evrensel olmasa bile hâlâ yaygın bir tutum) kendine acımanın, miskinliğin ve aptallığın zehirli eylemsizliğine yol açardı. İşçilerin çözümü kendi kalplerinde bulması gerektiğini görüyordu ama bunun, en sonunda kalpleri sökülüp çıkarılıncaya kadar gerçekleşmemesinden korkuyordu. O zaman her şey için çok geç olacaktı, çünkü fazladan bir parça ekmek uğruna başka şeyleri talep haklarından feragat edeceklerdi. Onlar, vahşi bir ormanda yaşıyorlardı. Orta sınıf onlara asla yardım etmezdi, belki de yardım etmek ellerinden gelmezdi. İşçilerden gelen çözüm yararlı olurdu, onlara verilen değil. TRAJİK KARAKTER... Bazen Owen’ın iş arkadaşları bu vahşi ormandan kurtulmak istiyorlardı ama yardıma ihtiyaçları vardı, kabul etmeye rıza gösteremeyecekleri kadar çok yardıma. Vahşi orman yaratıkları hakkında değil, ormandan kurtulmak isteyenler ya da bu ormanı dönüştürmenin mümkün olduğunu bildikleri halde ölüme yenik düşenler hakkında trajedi yazılabilir. Bu yüzden, Owen kitabın en trajik karakteridir. Bu kitabın bugün önemi kalmış mıdır? Baldırıçıplak Hayırseverler’in okunması gereken iyi bir roman olarak önemi düşünüldüğünde, çok zor bir soru değil bu. Bu kitabın okunması kolaydır, tıpkı cehenneme yapılan bütün yolculuklar gibi. Kitabın kendi heyecanı, armonisi ve pathosu vardır. Keskin dillidir, zekice yazılmıştır, mizahidir ve bilgilendiricidir. Bütün bunların ötesinde, çok çok acıdır, çünkü burada gerçek insanların içinde yaşadığı gerçek bir cehennem anlatılır; bu, insan kardeşlerimiz tarafından yaratılan bir cehennemdir, çünkü onlar da insandır ve bundan daha iyi yaşanabileceğini öğrenmek bile istemezler. İngiltere, durumlarının sonsuza kadar devam etmesini umanların kendi kendinden hoşnutluğunun ve nasırlanmış kayıtsızlıklarının neden olduğu kültürel ve maddi bir dünyadan habersizliğin anaforuna katılmış, gittikçe dibe çöküyordu ve durumlarının sonsuza kadar sürmesini ummayanlar doğdukları güne bile lanet okuyordu. Ama, sınıf savaşı üzerine bu ilk büyük İngiliz romanının basıldığı günlerde, eyleme geçebilecek olanların önü Batı Cephesi’nin açılmasıyla kesildi. Büyük Savaş işsizliğin ve toplumdaki mutlak huzursuzluğun artık taşmak üzere olan köpüğünü sildi süpürdü. Savaşın temel amacının belirli toplumlarda ilerlemeyi hızlandırmak olmadığı bir kez daha görüldü. Sanırım Robert Tressell’in umutsuz işçileri de, bir süreliğine savaşın çıkmasından hoşnut olmuşlardı. ? Çeviren: Ayşegül Gürsoy Not: Alan Sillitoe, bu yazıyı Aralık 1964 yılında kaleme almıştır Baldırı zıplak Hayırseverler/ Robert Tressel/ Çev: Ayşegül Gürsoy/ Literatür Yayıncılık/ 812 s. KİTAP SAYI 879 olmadığını ve zekâ yetersizlikleri yüzünden yeterince iyi tasvirler kullanamayacaklarını ve kendi kendilerini ifade etmekten yoksun olan insanların bir romancı için iyi bir malzeme olamayacağını söylediklerini duymuşluğum vardır. Eğer bir romancının ne başka insanlara karşı sempatisi ne de hayalgücü varsa, bu sav doğru olabilir. Yunan dramasının kahramanlarından esirgenen kendi kendini ifade edebilme yeteneği, mitsel boyutlu trajedinin doğuşuna yol açmıştır. “İşçi sınıfı romancısı” tabirini bozuk para gibi kullanan şu sınıf bilinçli orta sınıf yazarlarının şimdi bunu yapmamış olmayı dilediklerine inanıyorum, çünkü günümüzde sınıf meselesi, edebiyata sokulduğu ilk günlere göre daha büyük bir sahicilik kazanmıştır. Sınıf meselesi, sadece sınıfları birbirinden ayıran sınırları yıkmanın bir olasılık olduğu ve bunun alametlerinin görüldüğü zaman CUMHURİYET