29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

? böyle de yatılmaz ki’ turistler de erkeklerin önünde bu kadar rahat davranmamalılar; tecavüz olaylarında biraz da kadının suçu yok mu? Her tecavüzün, tecavüzcü açısından bir nedeni var; buna cinsel açlık, kışkırtılma, tahrik olma, yersiz uyarılma diye adlar koyabilirsiniz. Bodrum, Marmaris, Antalya, Alanya gibi yerlerde turist kadınların bir bölümü üstsüz güneşleniyor, onlar için bir beis yok, yani sakındıkları bir durum yok. Orada çalışan görevliler de gerek otellerde, gerek masaj salonlarında ya da yüzme havuzlarında bu görüntülere alışmışlar, tabii tur teknesi personeli de. Topal İsmail adlı öykünün iki kahramanı var: Birisi tekne kaptanı, öbürü de genç bir İngiliz kızı. Olay ikisi arasında geçiyor. Sorunuzun son bölümüne gelince… Tecavüzü haklı görmek ya da suçu kadında aramak doğru değil. Erkek, cinselliğine egemen olmasını bilmek zorunda, dolayısıyla hiçbir hafifletici gerekçe söz konusu olmamalı. Öykülerinizde hiç sevgi ve aşka dayalı cinsellik yok, bu konuyla ilgili neler söylemek istersiniz? Siz sorunca fark ettim, haklısınız, hepsi de ulaşılamayan, erişilemeyen, başarılamayan yada aykırı ilişkiler. Görüyorum ki kitaptaki tüm öyküler her ne kadar hayatın içinde tanık olunan olaylardan esinlenerek yazılmışsa da cinsellik bağlamında ortaya karamsar bir tablo çıkmış. Oysa durum bu kadar vahim değil; her ne kadar özgürlükler toplumda yeterince yer etmemişse de, cinsellikler genelde yanlış ve eksik yaşanıyorsa da, kadınerkek eşitliğinden söz etmek olası değilse de bazı şeyler gene de olumlu yönde değişiyor. Bizim toplumumuz genç bir toplum, genç kızlarla genç erkekler hayatın birçok alanında bir arada yaşıyorlar. Kızerkek arkadaşlıkları giderek yaygınlaşıyor, arada aşk olmadan, cinsellik duygusu olmadan genç insanların salt arkadaşlık kurmaları, onların ileride yaşayacakları aşkların ve cinselliklerin sağlığı açısından çok önemli bence. Toplum da giderek kızerkek arkadaşlıklarına artık daha fazla hoşgörüyle yaklaşıyor. Bunlar olumluluklar, o yüzden karamsar olmamak gerekiyor. Belki de okur bu öyküleri arka arkaya okumamalı. Bir öyküyü okuduktan sonra diğerini ertesi güne bırakmalı. HER KESİMDE EZİLEN KADIN... Öykülerinizdeki kadınları düşünürsek sizce kadınlar bugünkü Türkiye’de hâlâ cinsel olarak eziliyorlar mı veya kadınları şehirdekiler ve kırsal kesimdeki kadınlar olarak ayırarak mı sorsam bu soruyu, ne dersiniz? Kadın toplumun her kesiminde eziliyor. Erkeklerle eşit değil, kadınerkek eşitliğinin olmadığı bir düzende ise kadının ezilmesi kaçınılmaz oluyor. Bu kaçınılmazlık yalnızca cinsellikte değil yaşamın her alanında geçerli. Sözgelimi, kadının erkeğin gerisinde yürümesi, erkeğin sofraya oturup kadının hizmet etmesi, ev işlerinin tümüyle kadının üzerine yıkılması başlı başına bir eziklik durumu. Bunun cinsel hayata yansıması da çok doğal. Dolayısıyla bunu kırsal kesim, kentli kesim diye ayırmak bence doğru değil. Örneğin, kentli İslami kesimde de kadınlar eziliyor, kent varoşlarındaki eğitimsiz kadınlar da. Ayrımları bu şekilde yapmamak gerekir diye düşünüyorum. Bundan sonra ufukta neler var, biraz bizi aydınlatabilir misiniz? Hazırlamakta olduğum bir öykü kitabı var, sanırım gelecek yılın ortalarınCUMHURİYET KİTAP SAYI Cinselliğin binbir yüzü ? Sennur SEZER insellik sanatın ve hayatın kaçınılmaz yanlarından biri. Bu kaçınılmazlık sanat eserinde cinselliğin anlatılmasını gerekli kılarken, "nasıl, ne kadar ve ne biçimde" sorularını da içeriyor. Sanatta cinsellik erotikle pornografik arasındaki koridora sıkışmış durumda. Bir bakıma tehlikeli. Çıplak tabloların sergilerden kaldırılabildiği, çıplak heykellerin "meçhul tenhalara" taşınıp dansözler gibi yıldızlarla örtüldüğü bir ülkede cinsel konuları odaklayan öykü yazmak kolay iş değil. Ben modern öykücülüğümüzde Necati Cumalı’nın şiirsele erotizmi kattığı öyküleri anımsıyorum öncelikle. Bir de Mehmet Seyda’yı. Erdal Öz’ün öykülerindeki cinsellikse öykünün doğal bir parçasıydı. Bu adlara Canım Acıyor Baba adlı öykü kitabıyla Deniz Kavukçuoğlu’nu katmak gerekiyor. Kavukçuoğlu’nun Erdal Öz’ün anısına adadığı bu kitaptaki her öyküsünün bir yanı cinsel bir deneye, fanteziye ya da suça dayanıyor. Öykünün o yanı olmasa öykü yarım kalacak, aksayacak.. YAŞAM GİBİ.. Öykülerin cinselliğin kaçınılmazlığını vurgulayan yanını dengeleyen öğelerden biri kuşkusuz mizah.. Cumalı’nın şiirsellikle dengelediği erotizm, Kavukçuoğlu’nda mizahla belirip mizahla dengeleniyor. Bir kazakla gömlek satın almak isteyen genç bir adamı lüks bir mağazada önerilen renk çıldırtabilir mi örneğin? Eğer bu öykü kişisine mor bir kazak ile ona uyumlu ekose bir gömlek önerilirse gösterdiği tepkinin temelinde gerçekte nasıl bir olay yatmaktadır sizce? Öyküyü okumanızı öğütlemeden önce ipucu olarak mor rengin feminizmin simgesi olduğunu anımsatmamız gerekecek... Sonra da öykü kahramanının güzel, özgür ama feminist bir sevgilisi olduğunu. Kavukçuoğlu kıskıs gülerek. Bir kadının aşırı kendine güveninin ve erkek üstünde kurmaya çalıştığı egemenliğin yol açabileceği tehlikeleri anlatıyor. Bu öyküye ‘feminizm karşıtı bir öykü’ derdim ama öykünün "varsayalım ki.." kurgusunda, olduğuna yaşam yanının azlığına inandığımdan, (yazar da bu inancımı kökleştirecek bir üslup kullandığından) böyle bir nitelemenin, şakaları ciddiye almak gibi bir tatsızlık olduğuna inanıyorum.Yine de bir yanıyla bu öyküyü tamamlayan, baskın kadın karakterlerinin yer aldığı Ayrılık, erkeğin kadının egemenliğine girerek kazandıklarını da vurguluyor bence. Zaten gelir sıkıntısı olmayan bir ressama, eş, aş barınak.. Bence bu öykü, genç ressamların düşlerinden doğmuş olmalı. SINIFSAL CİNSELLİK Deniz Kavukçuoğlu, öykülerinde cinselliğin çeşitli sınıfların insanlarında belirişinin, cinsel sorunların eğitim, para, olanak öğeleriyle çözümlenişinin ya da çözümsüzlüğe varışının da öyküsünü yaz C mış. Bu sınıfsallık çok fazla altı çizilmeden, doğal olarak yer alıyor öykülerde. "Akşamüstü karın gelecek, belki o da sevişmek isteyecek. Ne kadar bastırmaya çalışsak da vicdanımız bizi rahat bırakmıyor. Böyle bir günün akşamında, aldatmanın ve cinselliğin hazzını tattıktan sonra senin karına, benim kocama ‘hayır’ dememiz olanaksız, buna vicdan dediğimiz şey elvermeyecek. Onları mutlu edeceğiz. Onların mutluluğu bir bakıma bizim birlikte yaşadığımız hazzın verdiği mutluluğun bir uzantısı" sözleri dünya nimetlerine doygun, çevre baskısından uzak bir kadın çizmiyor mu? Buradaki küçük alaysılık birbirlerinin kollarında da, eşleriyle de mutlu olabilen bu gizli "özgür aşk" savunucularının eşlerinin kendilerine sadık kalıp kalmadıklarını hiç düşünmeyişleri. Ben bu öykünün sonlarında kadının:"Biraz yürüyeceğim, sonra çarşıda bir armağan bakacağım, bugün kocamın doğum günü. Akşama yemeğe çıkacağız" cümlelerinde gülümsedim. Acı bir gülümseyişti bu. Oysa yazar, okurunun kahkahası için yazmıştı son cümlelerini: "() ‘Sen seviyorsun bu adamı’ dedim. Güldü. Tam kapıdan çıkarken ‘Tabii ki seviyorum’ dedi. ‘Eğer onu sevmeseydim ne işim olurdu seninle’. "(İntikam) Eşini sevmek ve bir başkasını yalnızca cinsel bir alet gibi kullanmak! Bu da bir aşk anlayışı. Öykü kahramanlarının bu konudaki savlarını öğrenmeniz için öyküyü okumanız gerek. Deniz Kavukçuoğlu’nun aşağı yukarı tüm kahramanları aynı yaşam doygunluğu düzeyinde bürokrat, sanatçı, şehirlerarası mesleki yolculuk yapmaya uygun işleri olan, saygın kişiler...Ve büyük şehirde yaşıyorlar. Onlar fantezilerini, hovardalıklarını yolculuklarda yataklı vagonlarda, Cinsel tutuklukların, başarısızlıkların ruh çözümlemelerinin de, öyküye yedirilerek yer aldığı bu öykülerdeki trajedi, öteki öykülerdeki mizahi cinselliği dengeliyor. Ama cinsel rahatlığın kişinin sınıfına bağlı olduğunu da vurguluyor. Topal İsmail’de turist kızlara yoğurt masajı bahanesiyle el peşrevi çekebilen genç gemiciler bu alışkanlıklarını yaşlanınca sürdüremeyeceklerinden nasıl acı çekecekler belli. ACI SUÇLULUK... ÖZLEM Ülkemizde (ve bütün ülkelerde) cinselliğe getirilen yasaklardan biri yaşla, öteki de soy yakınlığıyla ilgilidir. Aile içi cinsellik (ensest) yalnızca yasa önünde yasak bir fiil değildir. Sanırım bu eylemi haber ya da röportaj yapmanın da sınırları vardır. Öykülerine cinselliğin bin bir yüzünü yerleştirmek için yola çıkmış gibi görünen Kavukçuoğlu, anlatılması zor bu konuyu da öyküleştirmekten geri kalmıyor. Ama bu bir vicdan azabı ve cana kıyma öyküsüdür. Üst sınıfın, kızına bir araba alacak gelir rahatlığındaki bir sınıfın bir üyesinin, kendi kendini cezalandırmak zorunda duyumsadığı sapkın cinsel eğilimlerin ima edildiği bir öykü bu: Canım Acıyor Baba. Cinselliğin içten gülümsemelerle karşılandığı yaşlarsa kuşkusuz ergenlik dönemidir. Deniz Kavukçuoğlu’nun ergenlerinin ilk aşk saflığındaki cinsel kıpırtıları yer yer şiirsellik, yer yer mizah havasında. Mefaret Abla öyküsündeki delikanlının kendinden çok büyük yaştaki güzel kadının gövdesiyle uyanan duyguları gülümsetiyor okuru. Kadının bu küçük delikanlıyı ciddiye almayışı ya da öyle davranışı ise içini burkuyor adamın. Dıranas’ın Fahriye Abla’sına da esin veren bu duygu elbet erkekler için bir geçmişe özlem konusu. Kendinden büyük erkeklerle cinsel deneyim ise sonu yine dramatik öyküler. Ankara Ekspresi’nin Şeyda’sı bekâretini korumak için, azla yetinecekleri inancıyla bu tür erkeklerle ilişki kurar. Ama bu alışkanlık onun altmışına kadar doğal bir ilişkiye girmesini de engelleyecektir. Deniz Kavukçuoğlu, Şebnem Birkan’la söyleşide... Veda, bir aşk öyküsü. Öykünün badoktor muayenehanelerinde gerçekleştişındaki satırları dikkatli okumadığınızda rebiliyorlar. bütünüyle kavrayamayacağınız bir metin. Çevre baskısı yaşayan, taşra, dar çevre Deniz Kavukçuoğlu, ayrılıklara, kavuşkadınları telefonda, fantezi konuşmalarla malara tanıklık etmiş bir limanı anlatadoyuruyorlar kendilerini. Komşu delirak, eşlerini yitirmiş erkek yunusların, kanlıları uyarıyor, onları "azdırmak"la martıların sesleriyle hazırlıyor okurunu. mutlu oluyorlar. Bastırmak zorunda kalSonra öyküyü anlatan "Terastaki kalabadıkları cinselliklerinin öcünü başka açlarlığın içinde onu görüyorum" diyor "geldan alıyorlar. miş demek". Bu cinselliğin yaşandığı ama Yaşının geçkinliği, gövdesel kusurları, sevginin hiç telaffuz edilmediği bir ilişkieşinden korkusu yüzünden çevresindeki nin öyküsü. Gurur mu engeldir, belki.. gerçek/sanal cinsel panayırın şenlikleriBir kıtadan ötekine yapılan gemi yolcune katılamayan erkekler ya da deneysizluğu, dinmeyecek bir özleme yol alıyor likleri yüzünden çekingen/pısırık olanlar, sanki. Ben bu öykünün paralelindeki ölü sonu ölümle bitecek psikolojik patlamagenç kadın öyküsüyle birlikte bir türküyü lar yaşayabiliyorlar. anımsıyorum nedense: Bu türden iki öykü var kitapta: Hep "Ölüm ile ayrılığı tartmışlar..." Ölüm Geride Kalmak; Topal İsmail. mü ağır basmış, ayrılık mı.. anımsamıyoBiri Almanya’ya gitmiş, cinsel deneyimi rum. ? hiç olmayan bir işçi delikanlının, öteki Bodrum’da motoruyla turist gezdiren, es*Canım Acıyor Baba, Öyküler, Deniz kiden vurgun yemiş bir kaptanın. Kavukçuoğlu, Can Yayınları, 125 s. 879 SAYFA 15
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle