Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Anadolu’yu dolaşıyoruz evet, ama o da bize bakıyor! Kendisine nasıl davrandığımızı denetliyor! Anadolu, tam anlamıyla boy aynamız bizim! Uygarlığımızın da barbarlığımızın da birebir yansıtıcısı… Y azmış, kışmış umurumda değil, Anadolu’yu gezip dolaşmanın her mevsimde ayrı tadı var bence… Evde kapılar ardına saklanıp da salya sümük öznel iç çekişlerin sığınmacılığını yapmaktansa, alacaksınız çantanızı sırtınıza, yola çıkacaksınız… Bırakın evdeki yemeği, yatağı, masanızdaki yazıyı, koltuğunuzdaki kitabı da koyuverin geçici süre bir yerlere… Yıllardır yaparım bunu… Sıralı ilk gezimi tiyatroda turne bağlamak üzere öncülük yapmak amacıyla çıktığım yolculuklarda yaşadım ilkin, hem de çocuk denecek yaşta, yirmilerimde… Bunlar avare kasnak gezilerdi kuşkusuz… Gezinin bir ön hazırlık gerektirdiğini, bir büyük aşkın izdüşümüyle çok romantik bir geziye çıkılsa bile gezi boyunca bilincin sürekli açık tutulması gerektiğini çok sonra öğrendim… Bilgi, öğreni bağlamında bilmiyor değildim elbette, ama bunu deneylemek, deneyleme sonucunda bunun bilincine varmak çok ayrı iş… Benim böylesi deneyleme sonrasında bilince varmam, TRT İzmir Televizyonu yapımcılarından, taa Halk Oyuncuları döneminden arkadaşım kadim dost Nihat Onat’ın belgesellerine katılmamla başladı… Sonrasında yine bu nitelikte bir başka kadim dost Mehmet Kaya’yla sürdü belgesel çalışmalarım. Sonradan iplik söküğü gibi geldi arkası yurt gezilerimin. Nitekim son on beş yıldır Okan Çançin’le çıktığımız belgesel çekimlerimizde Keşan’dan Maraş’a, Ardahan’dan Honaz’a gez gez bitiremiyoruz Anadolu’yu. Nezih Başgelen’in Birgi’den Gevaş’a Anadolu Gezi Notları’nı (Arkeoloji ve Sanat, gözden geçirilip genişletilmiş basım, 2006) okurken bunları düşünmeden edemedim… Kaldı ki Nezih Başgelen, geziyi dizgeleştirip disipline dönüştürmüş biri. On yıllardır sürdürdüğü bu iş, bir açıdan Anadolu kazılarına dönüşüyor onun. Birgi’den Gevaş’a Anadolu Gezi Notları, Anadolu kazı notları havasında zaten… M. Sadık ASLANKARA Kitaplar Adası Anadolu’yu anlamlandırarak dolaşmak cum eden Büyük İskender, öte yanda canla başla şehirlerini savunan Sagalassoslular gözlerimin önüne geliyor. Sırtımdaki emektar çantanın ağırlığı tırmandıkça her an daha fazla hissedilmekte.” “Biraz sonra dik bir tepenin üzerinde Sagalassos’un dış surları gözüküyor. Bu sabah tırmanışından sonra karşınızda, Toroslar’ın üzerinde Akdağ’ın güney yamacında 14001600 m Nezih yükseklikte adeta bir BAŞGELEN kartal yuvası gibi kurulmuş Roma döneminde Pisidia Bölgesi’nin görkemli şehrinin harabelerini buluyorsunuz. Kendini Anadolu’ya ve arkeolojiye adamış genç bir araştırmacı için en mutlu anlardan biri… Gördüğüm manzara tüm yorgunluğumu unutturuyor.” (57, 58, 59) de ilgisini çekmiş, burada gerekli çalışmaların yapılmasını istemiştir. (…) Atatürk buradaki çalışmalara duyduğu ilgiyi, bizzat 29 Mayıs 1930’da kazı yerine gelerek incelemelerde bulunmak suretiyle göstermiştir. 1937 yılında Gâvurkale’nin bir de rehberi yayımlanmıştır.” (82, 83) “1930’larda Atatürk’ün ve en üst seviyede devlet kurumlarının ilgisine sahne olan Gâvurkale, bugün Anadolu’da bulunan en önemli Hitit kaya kabartmalarının başında geldiği halde ne yazık ki o günlerden bugüne hiçbir koruma tedbiri alınmadan, öylece bırakılmıştır.” (86, 87) Atatürk, Anadolu’yu anlamlandırıyordu aynı zamanda, ya günümüz yöneticileri ne yapıyor dersiniz? “GEÇMİŞİMİZİN GELECEĞİ” Kendisiyle çıktığımız Anadolu gezisinin sonunda, “Geçmişimizin Geleceği” başlığı altında bir kalıt yazıyla esenliyor bizi yazar: “Özellikle 1984 baharından itibaren seçimlerden sonra yerel yönetimler büyük çapta mali kaynaklara kavuşunca, çok sayıda iş makinesi alarak işlerini daha geniş çapta ve daha hızlı yapabilme olanağı elde ettiler. (…) Pek çok değerli eser, biriki gün içinde kolaylıkla yerle bir edilebildi. İmar amacı ile çok sayıda tarihi yapı yıktırıldı. Örneğin, Mimar Sinan’ın ölümünün 400. yılında Sinan’ın Sapanca’daki bir eseri dahi dozerle bir hafta sonu kolaylıkla ortadan kaldırılabildi. (…) Ne yazık ki bu vahim olgu, bugün de sürmektedir./ (…) Münferit eser tahribinden, coğrafi bölge halinde her türlü kültür varlığının belgelenmeden yok olması tehlikesi ile karşı karşıyayız.” (191) Ardından kimi örnekler de veriyor Başgelen, üstelik fotoğraflarıyla birlikte… Neler, hangi yapıtlar yara almıyor ki bu talandan? Sözgelimi “önce halı ve kilimleri çalınan, daha sonra da yakılan Safranbolu Yörük Köyü Camisi”, “Bergama Krallık Nekropolü’nde etrafı inşaatlarla çevrili tümülüs”, “gözü dönmüş ellerin yerleştirdiği dinamitle” “onarılması güç yaralar almış” “Afyon ili İhsaniye İlçesine bağlı Döğer Köyü’nün yakınında yer alan (Frig eseri) Arslankaya Anıtı”, “BursaGölyazı Köyü’nde önüne tuvalet yapılan antik kalıntılar”, “Çarpık yapılaşmanın yuttuğu Okmeydanı’ndaki Osmanlı nişantaşları”, “duvar yazılarıyla kirlettiğimiz eski Van Kalesi’ndeki Urartu kaya mezarı”, “dinamitle tahripten nasibini alan AmasraBartın yakınındaki Anadolu’da bir eşi dahi olmayan Kuşkayası Roma yol anıtı” (192 vd.) vb… Bunları fotoğraf altyazılarından aktardığımı ekleyeyim… Anadolu’yu gezip de bütün bunların tanıklığını yaptıktan sonra haykırmaz mısınız? Nezih Başgelen de öyle yapıyor: “Ağacı odun, antik sanat eserlerini taş parçası, birbirinden güzel çiçekleri ot, sayıları hızla azalan yaban hayvanlarını av olarak görmekten ne zaman vazgeçeceğiz? Üzerinde yaşadığımız bu toprakları gerçek anlamıyla ne zaman benimseyeceğiz? Bu eşsiz değerlerin sahibi ve sorumlusu olduğumuzun ne zaman bilincinde olacağız? Jeolojisinden arkeolojisine, florasından faunasına, dağlarından ovalarına, göllerinden nehirlerine, tarihöncesinden günümüze, folklorundan etnoğrafyasına boş boş bakmaktan görmeye ne zaman geçeceğiz? Merakla, ilgiyle, bilgiyle, okuyarak, araştırarak, yazarak, aklımızın değerini ve insan olmanın gerçek niteliklerini ne zaman göstereceğiz? Bunun gerçek yansımasının yakmak, yıkmak, bozmak, yok etmek, yozlaştırmak olmadığını ne zaman anlayacağız?” (201) Anadolu’yu dolaşıyoruz evet, ama o da bize bakıyor! Kendisine nasıl davrandığımızı denetliyor! Anadolu, tam anlamıyla boy aynamız bizim! Uygarlığımızın da barbarlığımızın da birebir yansıtıcısı… Birgi’den Gevaş’a Anadolu Gezi Notları’nı bir yeni yıl armağanı olarak alabilirsiniz pekâlâ! Anadolu’yu dolaşırken bize sevme bilinci vermenin, bu gizleri açık etmenin armağanı! Bilinçle, anlamlandırarak dolaşacağınız Yeni Anadolu’nuz kutlu olsun! ? SAYFA 25 NEZİH BAŞGELEN’LE BİR ANADOLU GEZİSİ... Erol Özkan, kaleme aldığı “Nezih Başgelen İçin Birkaç Söz…” başlıklı bölümcede otuz yıl öncesine değgin şu notu düşmüş: “…Bu sevimli çalışma, Nezih Başgelen’in o mücadelelerle dolu 19751980 yıllarındaki yoğun uğraşılarını göstermesi açısından önemlidir. /Kim ne derse desin o yıllar, nice yokluklarla boğuştuğumuz zor ama güzel yıllardı. Nezih’le birlikte bazen tozlu bir kamyon üzerinde, bazen de bir çobanın arkasında saatlerce yürüyerek gittiğimiz ören yerleri artık yaşamımızın bir parçası olup çıkmıştı. O sıralarda bir taraftan büyük ustamız Halikarnas Balıkçısı’nın ölümüne üzülürken ardından Azra Erhat’ın bize yol göstericiliği ile daha da merak etmiştik Anadolu’yu…” Şunu hepimiz kabullenmeliyiz; Halikarnas Balıkçısı, Azra Erhat, Sabahattin Eyüboğlu popüler düzlemde Anadolu’yu tanımamızda ilk önemli “yol gösterici” oldu yaşamımızda. Kaç kez yazdım bilmiyorum, yine de ekleyeyim; Halikarnas Balıkçısı başucu yazarlarımdan biridir benim. Romanlarını, öykülerini değilse de Anadolu uygarlıklarına özgülediği kitaplarıyla yazılarını sıralı sırasız okur dururum, Başgelen gibi tıpkı… Günümüz gençleri ne ölçüde yararlanıyor Balıkçı’dan bilmiyorum, Bilgi Yayınevi’ne bir uğradığımda sorayım bunu. Ama Nezih Başgelen, Şadan Gökovalı CUMHURİYET KİTAP SAYI gibi önemli bir ardılı onun, ötekilerin… Yeni yeni Halikarnas Balıkçılarının çıkması değil mi amaç, öyleyse alın işte bir Balıkçı sizlere… Bir diğerinin üzerinde daha duracaktım bu yazıda, ama kıyamadım, biriki haftaya kadar onu da getireceğim gündeminize; Bilge Umar’ı, onun Anadolu uygarlıklarına özgülenmiş, İnkılap Kitabevi’nce yayımlanmış kılavuz kitaplarını… Nezih Başgelen, nereleri, nasıl anlatıyor kitabında? İlkin bir Türkiye haritası getiriyor Birgi’den Gevaş’a Anadolu Gezi Notları’nda önümüze. En kuzeyde Haymana yakınlarında Gâvurkale, en güneyde Antakya yakınlarında Çevlik var, en batıda Bergama yakınlarında Larisa, en doğuda da Eski Van. Toplam yirmi ayrı bölümde, farklı yüzyılların yelpazesine dağılmış kimileyin kentler, kimileyin yöre, kültürler… Sözün kısası tam bir Anadolu harmanı… Ne var ki, enikonu bir romantizmle harmanlayarak anlatıyor yerleşimleri, kültürleri, uygarlıkları bize yazar. Halikarnas Balıkçısı’yla ardılları da böyle değil miydi? Sırtınızda çanta, yolculuğunuzu sürdürürken ortak coşkular, heyecanlar çevresinde kenetleniyorsunuz yazarla birlikte. Nitekim ben, o bitmez yolculuklarımın birinde okudum Birgi’den Gevaş’a Anadolu Gezi Notları’nı. Bir yandan Anadolu’yu akıtıyorum gözlerimden, öte yandan kitabı okuyorum. Hem gezideyim bir çalım, hem ansiklopedi içinde Anadolu’yu dokuyorum… Hasan Hüseyin’in Ağlasun Ayşafağı’nı anımsatan içlilikte, acılıkta alın bir Sagalassos karşılaması size: “Bu dik yamaçlardan 2311 yıl önce, MÖ 334’te Sagalassos’u almak için tırmanan Büyük İskender ve askerlerini düşünüyorum. Bir tarafta ağır silahları ile bu yamaçlardan yukarıdaki kente doğru hü879 ANADOLU’YU DOLAŞMAK, ONU ANLAMLANDIRMAK! Anadolu’yu dolaşmak, onu anlamlandırmaya dönüşmek zorunda kuşkusuz. Bireysel açıdan yurdu anlamlandırmak önemli iş, bunu yapan pek çok yurttaşın, kenttaşın bulunduğunu biliyorum ülkemizde. Yalnız da olsalar, gruplar kurarak da çıksalar, duyarlık taşıyanlar Anadolu dolaşmalarını anlamlandırmaya dönüştürebiliyor kolayca. Ama gönül yine de bu tür yurt anlamlandırmalarının tüm ulus olarak topluca gerçekleştirilmesini diliyor… Hele toplumun önde gelenlerinin, bu doğrultuda görev üstlenmeleri kaçınılmaz görebildiğimce. Eğer bir ülkede siyasacılar, siyasal örgütler, sivil toplum kuruluşları, çeşitli birimlerdeki yöneticiler, sözün kısası toplumu yönlendirenler Anadolu’yu dolaşmanın tadına varamamışsa, bunun bilincine erememişse, bu gezisinden bir yurt anlamlandırmasına, bu yönde bir kavramlaştırmaya varamamışsa iş kötü… Nezih Başgelen’den aktarıyorum: “İnceleme gezileri sırasında Perrot ve Guillaume, Ankara yakınlarında Gâvurkale’de bir kaya kabartması ile ardında devasa bloklardan oluşan bir yapıya rastlarlar. Kabartma ile kalıntıların resimlerini çizerek 1872’de yayımlanan büyük seyahat albümünde yer verirler. Bu buluş yayımlanınca, (b)ilim dünyasında geniş yankılar uyandırır. Kalıntıların o zamanlar henüz tarihin karanlıklarında bulunan Hitit uygarlığına ait olması bu eserlere ilgiyi daha da artırır.” “1930 yılında ise kalıntılar Atatürk’ün