Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Toprağa sınır çekmek, "Bu toprak bizim!" demek, yadırganan, bencil bir davranış sayılabilir. Ama bir toprağı yurt edinmek sabırlı bir emek işidir. Doğaya insan sıcağını koymak işidir. o topraklar üzerinde kurulmuş, gelip geçmiş uygarlıkları benimsemek işidir. 0 emekleri sömürmek için yurda el koymak isteyenlere karşı hakkını korumak işidir. Mustafa şerif Onaran Dergilerden bir ülkedir" derken, bizi "Sevr"e zorlayan yeni bir sınır mı dayatılmak isteniyor? Anadolu toprağını yurt edinmek ye halkına Türk milleti denir." Çünkü dünyada hiçbir ulus yoktur ki tek bir etnik kökenden gelmiş olsun. Afrika'nın ortasındaki Hotanto'larda bile 17 etnik grup olduğu söylenir. Bir araştırmacı Türkiye'de 42 etnik grup olduğunu söylüyor. Gene Özcan Buze'ye göre: "Millet kavramı, tanımı gereği pek çok kavmin birleşmesini, harmanlanmasını ve yeni nitelikte bir toplumsal varlığa ulaşmasını anlatır. Dolayısıyla millederi miîlet yapan özgül özellikleri genetik olarak benimsemez." rını tek bir gen düzeyine indirgeyerek açıklamaya çalışmak da tehlikeli sonuçları içinde barındıran bir kpnu olarak görülmektedir." (Bilim ve Ütopya, Genom Çalışmaları ve Irk Kavramı, Temmuz 2005) A nadolu toprağı, şu yaşlı dünyamızın en güzel coğrafyası. Kimi zaman dört mevsimi bir arada yaşadığımız verimli bir ülke. Bu topraklara Orta Asya'dan gelişimizin bin yda yaklaşan bir geçmişi var. Toprağa sınır çekmek, "Bu toprak bizim!" demek, yadırganan, bencü bir davranış sayılabilir. Ama bir toprağı yurt edinmek sabırlı bir emek işidir. Doğaya insan sıcağını koymak işidir. O topraklar üzerinde kurulmuş, gelip geçmiş uygarlıkları benimsemek işidir. O emekleri sömürmek için yurda el koymak isteyenlere karşı hakkını korumak işidir. Anadolu toprağı tarihten önce de vardı. Göç yollan üzerindeki bu topraktan nice güçlü uluslar geldi geçti. Gücü olmayanlar tutunamadı. Sınırlar yeniden çizildi. Nice güçlü uluslar bu topraklardan gelip geçerken geride kırık dökük seviler, üzgünlükler, el emeğiyle, ruh yeteneğiyle biçimlenen anılar da kaldı. Onlarla bütünleşmek insanın kendinde çoğalması demektir. Bin yıl önce Asya'dan gelen o göçebe Türkler ayru insanlar değildir artık. Anadolu'nun bütün değerleriyle bütünleşen, yerleşik kültürü benimseyen, yeni insanİardır bu toprakları yurt edinenler. "TÜRK CENİ" Toplumsal değişimi gerektiren yeni koşullar insanı.da değiştirir. Bilim ve Ütopya dergisi "Tarih ve Biyoloji Açısından 'Türk Geni' Üzerine" aldı kapsamlı bir dosya düzenlemiş. Bu dosya Milliyet gazetesi ABD temsilcisi Yasemin Çongar'ın yazı dizisinde, Amerikalı bir bilim adamının ırkçılığı kışkırtan bir sözüne yanıt sayılabilir. Dr. Spencer Wells'le Çongar'ın yaptığı söyleşide, Türklerin gen havuzunu inceleyen Amerikalı genetikçi, "Türk geni Anadolu'da pek yayılmadı" görüşünü öne sürüyor. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Ozcan Buze dosyayı açımlayan yazısında, genetikçinin görüşünü şöyle yorumluyor (Bilim ve Ütopya, Çiviyazısı, Emperyalist Merkezlerden Pazarlanan Genetik Safsataları, Temmuz 2005): "Yani? Yanisi şu: Türk geni diye bir şey varmış ve buna göre Türkiye'de kendini Türk olarak kabul eden insanların ezici çoğunluğu aslında Türk değilmiş! Yani Türkiye Türklerin yurdu değil!" Sonra da Özcan Buze şu sorulara yanıt bulmak için dosyayı düzenlediklerini anımsatıyor: "Ulusların özellikleri genetik olarak benimsenebilir mi? Ulus biyolojik bir kategori midir, yoksa tarihsel olarak oluşmuş siyasal ve kültürel bir kategori mi?" Türk kimliğini genetik özelliklerinde aramak yanlışına düşmeden Atatiirk'ün ulus tanımına bakmak gerekir: "Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran TürkiSAYFA 22 KÜLTÜR GENİ Doğu Perinçek, Türklerde bir "kiiltür geni" aranabileceği üzerinde duruyor. Devlet kurma özelliğinde, ticaret yollarını elinde bulundurma yeteneğinde, Türkçe gibi güçlü bir diÜ geliştirme başarısında aramak gerektiğine inanıyor o "kültür geni"ni. Doğu Perinçek diyor ki: "Türk geni, Turfan'daki 5000 kilometrelik yeraltı kanallan ağıdır; Hun eyer kayışlarındaki hayvan motifleridir; Orhun Yazıtları, Kaşgarlı Mahmut'un Divanü Lugat'it Türk'ü, Kutatgu Bilig, Yunus Emre, Ipek Yolu'nun güvenliğini sağlayan büyük örgütlenme ve askeri güç, Uluğ Bey, Mimar Sinan, Namık Kemal, Mustafa Kemal Atatürk, Nâzım Hikmet'tir. Biyolojik bir 'Türk Geni' yoktur. Ancak ille genden söz edeceksek, kültürel bir Türk geni vardır. Birincisi, imparatorluk kuruculuğu, ikincisi ticaret yollan üzerindeki egemenlik, üçüncüsü Türk dilinin gücü, Türklerin uygarlık mayaşı bu üç unsurdan oluşur (Bilim ve Ütopya, 'Türk Geni' Safsatası ve Kültür Gerçeği, Temmuz 2005). Dr. Veysel Yıldız uluslarda gen arama yanlışı üzerinde duruyor: "Tarihin çeşitli devirlerindeki insan topluluklarıyla milletler için herhangi bir genetik belirlenim mevcut olmamıştır. Tarihsel ve toplumsal bir kategori olarak millet asla biyolojik bir belirlenime sahip değildir. Milletler, feodal çağın sonunda kapitalist üretim ilişkilerinin ortaya çıktığı koşullarda doğdular. Genleri milletlere göre ayırma teşebbüsü saçmadır. Ingiliz, Japon, Arap, Fars, Amerikalı, Ispanyol, Çin, Endonezyalı, Rus, Alman geni olmadığı gibi, Türk geni de yoktur ve olamaz. Olmayan bir şeyin ne seyrekliğinden ne de yaygınüğından söz edilebilir." (Bilim ve Ütopya, Emperyalist Merkezlerin Dayattığı Tartışmaların Işığında Bugünün ve Geleceğin Genetiği, Temmuz 2005) Ankara Tıp Fakültesi öğretim üyelerinden Prof. Dr. Işık Bökesoy genom çalışmaları ile ırk kavramı açısından konuyu incelerken diyor ki: "Davranışlarla ilgili pek çok genin, birden fazla sistemde etkili olduğu görülürken toplumları ve davranışla SİSTEMİN AMAÇLARI Dr. Cem.il Dindar da genetiği bir "ideolojik aygıt" olarak değerlendiriyor. Derginin Genel Yayın Yönetmeni Özcan Buze, Attilâ îlhan'la bir söyleşi yapmış. Ozanlığından öte bir kültür insanı olan Attilâ Ilhan "sistem"in Türkleri zorlayarak, "Sevr"e gitmesini amaçladığını belirtiyor: "Bizim anladığımız millet fikri, yurt beraberliğidir. Çünkü Mustafa Kemal bunu yurt üzerine kurmuştur. Yurt üzerine kurulduğu zaman mesele çok basittir. Bütün bu fırıldaklar aslında çok sağlam ve çok sıkı olan Türkleri sindirmek, içlerine şüphe atmak, düşmanlığı geliştirmek ve bundan istifade ederek Birleşik Amerika'nın imzalamadığı Lozan Antlaşması'nı bırakıp Sevr Antlaşması'na gitmek. Amaç çok açık, çok ortada" (Bilim ve Ütopya, Attilâ Îlhan'la Söyleşi, Sistem Türkiye Aleyhine Kampanya Başlattı, Temmuz 2005) Irkçılığı biyolojik gende arama safsatasının anlamı nedir? "Türkiye'nin sahibi Türkler değildir" mi demek isteniyor? Kimi yabancı basın çevreleri "Türkiye, Türklere bırakılmayacak kadar önemli "TÜRK(İYE) KÜLTÜRLERİ" Bilim ve Ütopya'da, Cüneyt Akalın'ın III. Kültür Araştırmalan Sempozyumu "Kimlik ve Kültür" üzerine haberyorumu da, biyolojik gen safsatasına yanıt niteliğindedir. "Kültür Araştırmalan Derneği" ile Koç Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi'nin ortaklaşa düzenlediği "Uluslararası Kimlik ve Kültür Sempozyumu" 1417 Haziran 2005 günleri Istanbul'da yapıldı. "Kültür Araştırmalan Derneği" Mart 2005'te Istanbul'da kuruldu. Ancak bu demek 1999 yılı Ekim ayında Ankara'da kurulan "Türkiye Kültür Araştırmalan Grubu"nun demek yapısı içinde görevini sürdüren biçimidir. Değişik üniversitelerden konuyla ilgili bilim insanlarının, nice güçlükleri aşmaya çalışarak Türkiye kültürleri üzerine yoğunlaşmaları, kimliğimizin ayrıntılarını göstermesi bakımından anlamlıdır. "Türkiye Kültür Araştırmalan Grubu" çalışmalarını bir kitapta toplamayı gelenek haline getirmiştir. Nitekim 35 Eylül 2003 tarihlerinde Van'da, Yüzüncü Yıl Üniversitesi ile "Türk(iye) Kültürleri" üzerine ortak bir etkinlik düzenlemişler, bu etkinlik de kitaba dönüştürülmüştür (Türk(iye) Kültürleri, Derleyenler Gönül PultarTahire Erman, Tetragon Yayınları, 2005). Etnik oluşumların çok kültürlü yapıya kazandırdıkları, azınlık kültürlerinin değişik boyutlan, ataerkil kültürün değişik özellikleri, aramızdaki Çingenelerin sorunlan, Alevi gelenekleri "Türk(iye) Kültürleri'' bağlamında tartışılan sorunlar arasında yer alıyor. CÖÇEBE KÜLTURÜNDEN YERLEŞİK KÜLTURE Göçebe kültüründen yerleşik kültüre geçerken Türk kimliğinin nasıl bir değiŞİmden geçtiği de bilinmesi gereken özellikler arasında. Talât Halman'ın bildirisi göçebe kültürünün bilinmeyen yönleri üzerine bizi düşündürüyor: "Göçebe ve göçer kültürünün kendi özgün değerleri olduğu düşünülemez hale gelmiştir. Halbuki göçebe kültürü bir toplumun dinamizmini, dinçliğini, dayanıklılığını, dayanışmasmı büyük ölçüde bir uzantı olarak, bir kültür varlığı olarak sürdürür. Bizler bu olguya birtakım Batılı kuramlar ve değerlendirmelerle bakarak olumsuz tahlillere yöneliyoruz. Ben şuna inanıyorum ki bir gün gelecek, bizim kültür tanımımız ve kültür bilincimiz, kendi varlığımız ve öz benliğimiz içinden, kuramlar, yöntemler, tahlil usulleri yaratabilecektir." Bu sözlerde, Anadolu'yu yurt edinen göçebe insanın kişiliğini iyi tanımadığımız anlaşılıyor. O ruh dokusundaki özellikleri biyolojik genlerle açıklamak olanağı da yoktur. Bu göçebe ulusun yerleşik kültür içindeki yaşamasını, çok kültürlü bir topîuma uyum sağlamasını, kişiliğinin bir özelliği olarak görmek gerekir. Ne bir ezilmişlik duygusu içinde olalım ne de kendimize bir övünme payı çıkarakm. Bir toprak parçasını yurt edinmek, nice emeklerden geçmek demektir. Bunun bilincinde olarak Cahit Külebi'nin şiirini anımsayalım: "Bu toprak bizim yurdumuzdur Deh gönül yücesine çıkar, Bir üveyik olur uçar gider Ardahan'dan Edirne'ye Edirne'den Ardahan'a kadar." • Talât Halmanın blldlrlsi göçebe kültürünün bilinmeven yönlerl üzerine bizl düşündürüyor: "Cöçebe ve göçer kültürünün kendi özgün degerierl olduğu düşünülemez hale gelmlstlr Halbukl göçebe kültürü bir toplumun dlnamlzmlnl, dinçllğlnl. dayanıklılığını, dayanısmasını büyük ölçüde bir uzantı olarak. bir kültür varlıgı olarak sürdürür. C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 810