19 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Cevat Çapan Tortu Sahil denen mozaiğin her kesimi ayrı bir öykünün parçası, zaman karıştırıyor ve eşleştiriyor deniz düzeyi manzarasını mutfağın bilgeliğiyle, midye kabuğu, söğüt parçası aynı buz maviyi gölgeliyor. Botta ayağa kalkmış şu pcmbe adam acaba ona mı bakıyor diye nıerakta ağaçların ardındaki kulenin yeşil kadını. Pek olası değil, ufuk çizgisi yanıltıyor ve kumsal boyundaki sınırın bir parçasından anlaşıldığına göre, orman çok daha derin kendi bulunduğu yerden göründüğünden Mavi kapılar, köprüler, beyaz atın dörtnala girip çıkarak iz bıraktığı gizemli manzaraların eşikleri Şiir Atlası Sarah Day/ şiirler/ çeviren: Sevcan Yılmaz 'Eğer deseni oluşturan bir parçaysan zor olur bütünü görebilmek' Günümüz Avustralya edebiyatının önde gelen şairlerinden Sarah Day ingiltere'de Uphollandda doğmuş, çocuk yaşta ailesiyle birlikte Avustralyaya göç etmiş. ilk kitabı A Hunger To Be Less Serious (1987) ile "Anne Elder" ödülünü almış. 1992'de A madder Dance, 1997'de Ouickening adlı şiir kitaplarını yayımlayan Sarah Day eşi ve iki kızıyla Hobart'ta oturuyor ve ortaöğretim çağındaki öğrencilere yazarlık dersleri veriyor. Şiirlerinde gündelik hayatın ayrıntılarını dillendiren şairin kendi açıklamalarından siyah beyaz fotoğraflardan ve Robert Bresson'un filmlerinden esinlendiğini öğreniyoruz. Sahili Okumak Ayrı ayrı yönlere uçan martılar gibi ayrılıyoruz, ayrıntılarla dolu, ayrıntılara takıntılı. Gün bitimüıde yoÜarımızın haritası bir çileye dönüşüyor kumun üzerinde.v Aynı topraklara yayılıyoruz «<J ! ve ayrı yerlerden geliyoruz ' ağaç, saray, at başlı öykülerinden hatırladığımız. Porselen soru işaretlcri çok önce içilen sayısız çay fincanını hatırlatıyor insana. Saklı Kırık çanakçömleklerde bölünmüş, yarısı söylenmcmiş sözcükler, denizin yatağındakı sığ sulardan sesleniyorlar: Peygamber KIN koru PHYLISS'İ. Bu, kumlarla denizkabuklarıyla anlamı belirsizleşen mctin Yengeçler yalpalaya yalpalaya kaçı^ıyorlar dip akıntılar boyunca HüBART, KEW ve lngiltere sözcükleri arasında. denizi seven birine yıkanmış, aşınmış, su çizgisi boyunca sözcükler solunmamış iç çekişlerini heceliyor: AH, OH diye. KAOS Ovidius yanılıyordıı. Aslında kaos düzensiz bir karmaşa değildi onun ağına takılmayanlar için. Eğer deseni oluşturan bir parçaysan zor olur bütünü görebilmek. Uçurum, örneğin, bu odadakinden daha yüksek sesli olanıaz. Sandalyeye yapışmış duruyorum kaosun tam ortasında şimdi, perdeler çekilmeden önce. Ama eğer dışarıdaysan, saniyelerimin tiktaklarını sayıyorsan, şampanya da açılmışsa, hcr şey nettir: eş, anababa ve evlat katılı . Hop! Düzen başlamış, yeniden sağlanmiijtır! Ovidius, kaos duygusuzdur, s>ıcak kabloların cansız birleşimidir. Bıça^ı kaldıran elim gibi. Çoğu zaman aklımın aldığı haller gibi. Bu, sadece merkeze odaklı bir delilik. Sen kelebeğin içindeki sarı sıvısın, sen, bir mucize bekleyen kör bir inatla ve bir tırtıl belleğiyle, sıfır öngörüyle. Tırtılın içinde yüzdügü kimyaya sıfır mesafede. Etere bulanmış oyalı kanatlarıyla görünmeyen. Gözün yok senin. Sürecin gözü olmaz. Kargaşa tırtıla ait tabii bir de yeryüzüne. îlkel bataklıkların kararan kuytusunda gömülü yatar kat kat fikirler, ormanların, şehirlerin, insanların fosilleri. Televizyonda haberleri aç, tarihi bir an için askıya al ekranda, bir kuşkıı kördügümüdür ijimdiki zaman, gene de bugünün bilmeceleri dünü açıklar. Saçmalık modeli, merkez, atomdan da küçük çelişki, düşünceler uzaktan bu sandalyeye, bu yere, bana dönüyor . Ölü bir demet çiçek, çok kolay izlenebilen kuru bir sukabağı. Sonbahar tepenin ötesinde, yazın bir müsveddcsi. İlk güzü görenler her şeyin sonunu da görmüşlerdir elbet. Bir biçim ve uygunluk benzerliği vardı ılunkü heberlerde uısarımdan söz edılemez oldüren tarlaların yeşılliklerinde. Insanlar tanıklarıdır zamanın \c uzamın, düzen doğar, lıer nc kadar koreografiye bakmak için nr adım geri atınca, bir ayak daha çılgın bir dansın anaforuna kapılabilir. C U M H U R İ Y E T K İ T A P S AY I 803 Kimsin Sen, Phyllis? Kimsin sen Phyllis? Biliyoruz kuleleri mesken edindiğini, • şişenin gül rengi ve ametis, meyve tabağındaki yemişlerin daha enfes olduğunu dudaklarının arasındakinden, içtiğin bira karahindibadan ya da zencefilden, tabakların Ingiliz porseleni, oturağın sağlam ve güzel, biliyoruz. Ama sen solgun bir hayalet değilsin, ne tutsak, ne de cansız, boğulmuş, ölü ve üzgün bir denizkızı. •• % Cörünmeyenin Kapı Kolları Anlatacak çok öyküsü var bıı kıyının yengecin pençesinin, midyenin kabuğunun taşıdıklarının ötesinde, saydam camı buz mavisine ve mor yakuta döndüren gelgit ve zaman aşındırıyor görüncni, saçıyor parçaları biitün yok olana dek. Hcr yerde görünmeycne açılan kapıların kolları var, söylenmeyene ya da yarı söylenene ait süslü hayaller, yarım kalmış manzaralara karanlık sepya ipuçları. Keskin sınırlar açıklık getiriyor belirsiz olana. SAYFA 24
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle