Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
gelişmiş olarak görmüyorum. îlk çizdiglmden bıı yana, kcndi gözümde iyi ve kötii bulduğum çizimler vardır. Yine bir prensip olarak, insanlara karşı kişiscl bir sorumluluk taşıdığımı düşünürsem, beni izleyecck herhangi bir kişiye karşı dürüst vc samirni olmayı öncmsiyorum. Dolayısıyla iyi yanım kadar, kötü yanımı da, cğer varsa, beğenilcn veya beğenilmcyen, her neyse, olduğu gibi sunmak istiyorum. Kaç tanc dcndiği zaman, bir an birlikte yaşadığım kedimle olan ilişkim aklıma geldi. Kedi benim gözümc hcp aynı kılıkta görünüyor. O ise bcni çeşitli kılıklarda görüyor. Yani üzcrimde siirekli değişen elbiseler, bazcn sakallı, bazen sakalsız, bazen paJtolu, şapkalı, bazen çıplak, çeşitli şekillerde görüyor... Fakat hcpsini kabul ediyor. Şaşırmıyor. Bu onıın gözünde, benim gerçekliğimdir Hiçbir zaman bu hangi insan, kaç tane insandı diye kuşkuya düşmüyor. Böyle olunca, ve demin söylediğim ilkeyi de biraraya getirince, yani madem ki sahneye çıkartmışım kendimi ve bunu kabullenmişim, o zaman bu ilişkide samimi ve hakiki olmayı ciddi bir prensip olarak ele alıyorum. Bir şey daha var, insanlan yani yine sahneye çıkmış bir çizgici olarak söylüyorum onların istediği doğrultuda memnun ctmck gibi bir hevesim de yok. Sadece dostane bir ilişki kurmak istiyorum. tçtenlik orada önemli. Dolayisıyla bütün but> lar bir araya geldiğinde, böyle bir kitap yapmaya kalktığımda, çizimlerin biri birine benzemeyebiliyor. Ama şöyle kitaplanm da var; baktığın zaman içindekiler birbirine benziyordur ama bu kez de bir kitabım diğer bir kitabıma benzemiyor! Hiçbir zaman on tane filan oldu kitaplar birbirine benzeyen iki tane kitap bulamazsın. miş o anlık çağrışımlar. Ama kitaba bak tım, aslında hoş olmuş. Bir başka boyut getiriyor arada bir böyle açıklamalann olması.... \ K elimde kaldı. Cinlik ise şurdaydı; o zaman mecliste dört yüz tane milletvekili vardı. Herhalde bunlar kendi çizimlerini satın almak isterlcr, eh bir milyon versclcr dört yüz milyon gibi bir para yapıyor ki, o yıllarda böyle bir paranın ne anlama geldiğini bile bilmiyordum... Ama bu paranın bana köşeyi döndiircccğine kesin gözüylc bakıyordum. Tabii çok doğal olarak askerler buna izin vermediler. tkinci dosyada da iştc bunlar vardı. ASKERİ REJİMDEN DOĞALA... Şımdi bu söyleşiyi okuyacak bazı genç çizerler buna yeniden hcves edebilir. Sence askerler bu kez müsaade ederler mı? Çizerler heves etmeseler iyi olur bence... Bilirsin, Ecevit, bu darbe bana karşı yapıldı demişti. Aslında ne Ecevit ne Demirel... Darbe sadece bana karşı yapılmıştı! Ve bunun öcünii de, zamanında, yeterince Evren Paşa çizcrck aldım doğrusu... Gerek Baskın Oran'ın, gerek Cüneyt Arcayürek'in kitaplarında bu çizimler bol bol yer aldı. Bu iki kitap da askeri baskı rejiminden doğal rejime geçme noktasında yayınlanan önemli kitaplardır. Fakat Yüz Yüze'ye bakıyorum; Enver Paşa'yı saymazsak, kitapta hiç asker yok! Orgeneral Çevik Bir var. Sergide vardı ama kitapta yok Kenan Evren de yok. Üstelık sergide de yoktu. Neden? O, bir sergilik, bir kitaplık ayrı bir dosyada durııyor; ibret dosyasında! Yani bir gün sadece onları sergilemcyi ve kitaplaştırmayı düşünebilirim belki... Pekı Hocam, hazır o dönenıe gelmişken, P)H0 sonrasına Cumhuriyet Gazetesi'nin yükselme devri diyebiliriz, o dönemde hemen hemen hiç muhalefet yapılamazken, kapatılma korkusuyla yayın yönetmenleri tir tir titrerken, karikatürcüler yine özellikle de Cumhuriyet'te hınzırlıklannı sürdürüyorlardı. Örneğın anayasa refarandumu öncesinde bir "mavi" hikâyesi vardır. Senin o dönemde tavrtn neydi? O zamanlar, gelen antidemokratik rejimden değil, ona eyvallah diyorcasına bir etki yaratıyor olmaktan korkuyorduk. Zaten muhaliftik ve bu muhalefeti göstermeye çalışıyorduk. Ama şunu da kabul etmek lazım, gazetenin başına birşey gelmesini dc istemiyorduk. Bıçak sırtında bir tutum vardı o sıralarda. Hem kendi demokratik düşüncemizden taviz vermeyecek, hem de kör kör parmağım gözüne gazetenin kapatılmasına sebcp olmayacaktık. O yıllarda yeri geldi diye söyleyeyim Ciddiyet diye bir mizah sayfası yapıyorduk, orada Vural Sözer'in hemen hemen 12 Eylül'ün çok yakın bir sonrasında çok güzel küçük bir yazısı yaymlandı. Onu tekrarlamak istiyorum: Bir kahvede iri yarı bir pehlivanla tutuşulan bir iddianın anlatımını yapıyordu. "Gayret pehlivan, hadi aslan dayan bravo!" diye yazı boyunca bir bilek güreşi tarif ediliyordu. Yazının sonunda anlaşılan olay şuydu: Felçli bir eski pehlivanın iki parmağıyla bir toplu iğneyi masanın üzerinden alması... bunu anlatıyordu. Yazı boyunca müthiş bir olay izliyorsun ve sonu böyle bitiyordu. Şimdi bu, anlayan için altından kalkılamayacak şeyler taşıyan ve çok acı gerçekten... ama benim aklımda kaldı. Aslında ben yaptığın ışın gerçek gazetecilık olduğunun ne kadar farkında olunduğunu sorgulamaya çalışıyorum... K İ T A P S AY I 82 1 İNSAN DENİZİ Çok geniş bir zaman dilimine dayanan çizimlerden söz ediyoruz. Üstelik bu çizimlerin bir kısmı sipariş iizerine, çeşitli etkilerle oluşturulmuş. Yani ben Plantu'nun bir bakışta, kitabı hiç okumadan kaç tane Tan var demestni doğal buluyorum. Ama dikkatlice bakınca, çizginibilen biri içın farklı üslup yok aslında. Aksine, alfabetik sıralama da dikkate almırsa bir bütünselltk var. Ama bloknotun köşesıne not alınmış bir portreyle dergi ıçın çizilmiş birportre arasında fark olduğu ortada... Yine de kitapta iki farklı Tan Oral var. Biri sevecen, yumuşak, iyi huylu cici Tan Oral. Diğeri ise hınzır, acımasız hatta gaddar bile denebilecek bir Tan Oral. Orada da kaleminin ucunda sivri bir iğne var sanki, aatıyor... Bunu nasıl açklayacaksın? Itiraz etmiyorum, katılıyorum. 'îçinde yüzdüğüm insan denizinin bana vuran dalgalarından oluşuyor bu çizimler' diye çok şiirsel bir ifade var kıtapta. îçinde yüzdüğüm insan dcnizinde öyle çeşitli insanlarla karşılaşıyorum ki, bunlar komşum da olabilir, sokaktaki bir kişi de olabilir, bir kadın olabilir, bir politikacı olabilir, bir edebiyatçı olabilir... Ve üzerimde hiçbir etki yapmıyor olabilir. Bazıları ise gerçekten sıcak duygular oluşturuyor. Bazen de tersi... Şunu da eklemeliyim; çizerken gerçekten kötü çizmek gibi bir niyet hiç taşımıyorum. Çünkii önüne oturduğum beyaz kâğıt, duygularımı çizeccğim şeyle fazla ilgili olmuyor. O bana ait bir şey. Ama çok doğaldır ki, o bana ait olan şey hangi renkte ise, kâğıda da o yansımış oluyor. Işin gaddarca olduğunu ben hcr şey bittikten sonra fark cdiyorum. Ve sesimi çıkartmıyorum. Yani öyleyse öyle! Aslında çizim farklılığı ve renkliliği dcrken bütünlük de söz konusu. . Ama kitaptaki bazı portrelerdc bir ü'.st yazı var. Hepsinde değıl. Olanlar ayrtcalıklt mı? Onlar tamamıyla tasarımcının önerisinin bir sonucu. Kitaba rasgele serpiştirilSAYFA 6 Sergide bir masanın üzerinde duran iki kalın dosyada sergi duvarlarına sığdıramadığtn portreler vardı. Bunlara biraz değinmek ister misin? Schneidertempel'in belli bir sergileme kapasitesi var. Yani orada iki yüz doksan tane çizimi bugüne kadar hiç sergilemedik. Oğuz Aral Oysa benim bilgisayar çıktısı olarak hazırladığım karikatür sayısı bunun çok üzerindeydi. Kalanları izleyiciden esirgemeye içim elvermedi. Onları da böyle bir dosya olarak koydum. Bir tanesi buydu. Diğerine gelince; benim 1979 yılındaki bir cinliğimin eseri. Kendi kendime dedim ki, parlamentodaki milletvekillerinin tümünü çizsem zaten bir / kısmı çizilmişti ve \ bunları mecliste sergilesem, ) yani bu hem politik dünya için, hem de karikatür dünyası için hoş bir şey olur. O yıllarda Mustafa Ekmekçi'nin yazılarını resiiTiliyordum, kendisinc söyledim, o da meclis başkanıyla konuştu... Serginin ne zaman açılacağı bile belliydi... Birdenbire 12 Eylül askeri darbesi meclisi dağıttı! Meclis dağılınca bütün bu çizimler koca bir dosya olarak C U M H U R İ Y E T