Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Heideggerin gözüyle "sanat eserinin kökeni1 Sanat eseri yeryüzü "üretir dan yola çıkıyor, çiftçi ayakkabılarının konu alındığı bu resme "eser" sıfatını kazandıran öğelerin neler olabileceği üzerinde duruyor.) Işte bu noktada sanat, "hakikat"ın yerine geçiyor: Hakikat, mantığa aittir, gÜ2ellik ise estetiğe (s. 25). Ama ne olursa olsun, Van Gogh'un resminde, ortaçağdaki ifadeyle söylemek gerekirse, hakikate benzerlik de ("adaequatio") söz konusudur. Ama nesnelerin (botlann) "münferit" bir aktarımı değil, nesnelerin genel özlerinin "aktarınTıdır burada söz konusu olan (s. 25). Bölümün sonunda vanlan yargı, özetleyici bir niteliktedir: "Eserin nesnel gerçekliğinin belirlenmesinin yolu, esere giden nesneden değil, nesneye giden eserden geçer." (s. 28) Heidegger, eserle hakikat ilişkisini, bu başlık altında irdelemektedir. Eser, sonuçta bir dünya kurarak ve "yeryüzü" üreterek, örünürdeki dünya ve yeryüzü kavramları arşısında yeni bir seçenek yaratmakla yükümlü sayar kendini. Bir "kavga"dır bu. Gerçeğe uyan şey, "hakiki"dir, gerçek ise hakikate olandır (s. 38). "Dünya, aydınlığa tekabül eden açık bir şey, yeryüzü ise, gizlemeye tekabül eden bir kapalılık değildir". Aydınlık ile gizlemenin en eski kavgasıdır hakikat Heidegger'e göre, o nedenle de yeryüzü dünyadan yükselir, dünya da yalnızca yeryüzünün üzerine kuruludur (s. 43). Eserde kendini gizleyen varlık aydınlanır, aydınlık "parıltı"sını böylece esere cklemiş olur. Esere eklenmiş bir panltı, güzellik dediğimiz estetik değildir, nakikatın nasıl olacağı, bu güzellikte gizlidir ancak. Heidegger sık sık eserin "kendi içinde duruşıf'ndan söz ederek, çıplak hakikatin eser yoluyla kendini yeniden var ettiği olgusuna yönlendirme bulunmaktadır. Bu "duruş"u saf biçimde kavrayabildiğimiz sürece, eser bize kendini açmış olacaktır. Yaratılmış varlığın esere olan aitliği (aidiyeti) hakikatin varlığının aydınlatılmasıyla "gün ışığına çıkarabilir" sonuçta. Nitckim Baudelaire de güzel kavramının, hakikatten daha soylu olduğunu söylemişti. SANAT BAĞLAMINDA HAKİKAT Ama gene de sanat bağlamında, hakikat kavramının tam olarak açıklanmadığı görüşündedir Heidegger: Hakikatin varlığında, esere yönelme eğilimi bulunur (s. 51). Daha önceden "olmayan", daha sonra da asla "olmayacak olan" bir "var olan", hakikatin esere yönelimi için yeterli bir neden olacaktır. Bu noktaya çıkarma ise, yaratma dediğimiz şeydir. Hakikat, böylece esere "kendini koymuş" olur. Bunu, kitabın arkasına eklenmiş olan Gadamer'in ifadesiyle söylemek gerekirse, eser, bir "hakikatin ilanı değil, bizzat gerçekleşmesi"dir. Çünkü içerisinde "yeni bir dünyanın duyduğu sanat eserinde, yalnızca önceden bilinmeyen anlamlı bir şey öğrenilmez; bilakis sanat eseriyle, yeni bir şeyin orada oluşa girmesine hiç kımse karşı koyamaz." Heidegger bu noktada yaratma olgusuyla hakikatin aydınlanması arasında karmaşık bir ilişkinin var olduğunu gerçeğine açıklık getirmeye çalışıyor. Vardığı sonuç, şu olacaktır: Eser, hakikatin biçim içerisinde belirlenmiş varlığıdır. Dolayısıyla biçim, eseri belirleyen başlıca değerdir. Biçim ise, sanat eserini kurgulayan kişinin (sanatçının) yaratıcı yeteneğinden kaynaklanır. Ama eserin, böyle bir yetenek üriinü olduğunun anlaşılmasıyla, ona sahip olma olgusu da gündeme gelecektir. Heidegger bu aşamada, Dürer'in ünlü dcyişine atıfta bulunuyor: "Sanat, gerçekten doğadadır; kim onu doğadan koparıp alırsa, ona sahip olur". Heidegger, "son söz"de Hegel'in "hakikatin kendısine mevcudiyet varattığı yüksek bir tarz" olarak tanımladığı sanatı, sonuçta "bilmece" düzeyinde gördüğünü itiraf etmekten çekinmiyor. Ayrıca kitap bovunca, sanat eserinin kendine ilişkin soruiar sorarak "biraz ilerlemeye" çalıştığını söylüyor. Bu yönde bir yorum, sanat ve sanat eseri gibi, gerçek sırlarına ulaşmanın, görece yaklaşımları davet ettiği bir alanda, kesinlemelerin yanıltıcı olacağınt düşündürmüş oluyor ki, bu farklı estetik tavırlar için bugün de geçerlidir; eserin, "eser" karakterini gözden uzak tutmamak, yanılma olasılığını en aza indirecektir. Gadamer'in "giriş" yazısını okudukça, bu yazının Heidegger'in geliştirdiği yeni varoluşçu felsefenin gcnel düşünce bağlamındaki yerine açıklık getirmeye yönelik içeriğiyle, kitabın konusundan çok, bu yöndeki içeriği açısından seçilmiş olduğu anlaşılıyor. Freiburg'lu genç üniversite hocasının 1927'de yayımladığı ünlü kitabı ("Varlık ve Zaman"), Gadamer'e göre, felsefeye yeni bir açılım getiriyordu. Gadamer, elimizdeki kitaba ilişkin olarak da, Heidegger'in, sanat eserinin kökeni konusundaki ilk bildirilerinin 1930 tarihini taşıdığına değiniyor. Kitabın çevirmeni Fatih Tepebaşılı'nın "Heidegger'e göre sanat ve sanat eserinin kökeni" başlıklı yazısı ise bu yazı, kanımızca kitabın başına konulmalıydı kitapta Heidegger'in öne sürdüğü görüş ve yorumlara, okurun açıklıkla eğilmesini kolaylaştırıcı bir içerikle kaleme alınmış." (*) Martin l lcidegger, "Sa n.ıt lîserinın Kökeni", Alman tadatı ^ıvırcıı Fatih 'lcpcl)aşı lı, Balııl Yay. 18 Aralık2OO3 K İ T A P S A Y I 759 Sanat eserine bakarken, "nereden, ne sayesinde, ne ve nasıl" gibi soruların yanıtı olabilecek sanat eserinin kökeni sorununu, onun "özünün kökeni" sorunsalını da kapsayacak biçimde çok yönlü yaklaşımlardan yola çıkıyor kitabında Heidegger. sanatçı, kendi eserinin kaynağı, eser ise sanatçının kaynağıdır. Bu dönüşümlü ilişki, biri olmadan ötekinin de olmayacağı gerçeğine vurgu kazandırıyor doğal olarak: Eser ye sanatçı, "üçüncü bir unsur sayesinde", hem kendi içinde, hem de karşılıklı ilişki içerisinde bulunurlar. i~) Kaya ÛZSEZGİN nsan varlığının özünde "kaygfnın bulunduğu görüşünü savunan ve "varlık nedir^" sorusunu yanıtlamaya çalışan Alman asıllı düşünür Martin Heidegger (18891976), görüngübilim (fenomenoloji) ve varlıkbilimden kaynaklanan yeni bir varoluşçuluk anlayışı geliştirmişti. Ona göre, nesnclerden olıışan bir varlık değildir evren; özü gereği, kendi kendisi için olan araçlardan kurulu bir varlıktır. Her araç, sürekli olarak başka bir araçla ilişki içindedir, bu nedcnle aracı kullananla da bağlantılıdır. Bu görüş açısı içinde sanat eserine bakarken, "nereden, ne sayesinde, ne ve nasıl" gibi soruların yanıtı olabilecek sanat eserinin kökeni sorununu, onun "özünün kökeni" sorunsalını da kapsayacak biçimde çok yönlü yaklaşımlardan yola çıkıyor kitabında Heideggerf*). Sanatçı, kendi eserinin kaynağı, eser ise sanatçının kaynağıdır. Bu dönüşümlü ilişki, biri olmadan ötekinin de olmayacağı gerçeğine vurgu kazandırıyor doğal olarak: Eser ve sanatçı, "üçüncü bir unsur sayesinde", hem kendi içinde, hem de karşılıklı ilişki içerisinde bulunurlar. Heidegger'in "temel unsur" dediği bu üçüncü unsur, sanatçıya ve esere adını verir kı bu da adına "sanat" dediğimiz şeydir(s. 7). Sanat, sanat eserinde yatar, o nedenle sanatın ne olduğu, eserin kendisinden hareketle açıklanmalıdır. Sanat eserlerinin karşılaştırdmasıyla, sanatın ne olduğu sorusunun çözümlenemeyeceği kanısındadır, Heidegger. BUTÜN ESERLER "NESNE'DİR Temele inildiğinde, bütün eserler sıradan birer "nesne"dirler sonuçta. Sanat ontolojisi de bunun böyle olduğunıı ortaya koymaktadır zaten. Tıpkı onlar gibi, bir yerden başka bir yere taşınabilirler. Orneğin resimler, bir şapka ya da av tüleği gibi, duvarda asılı dururlar. Bu ise, onların "doğal nesnesellik" özelliğinden kaynaklanır. Ancak sanat cseri, sıradan bir nesne olmanın ötesinde "başka şeyler" de söyler!* Heidegger bu aşamada, "alegori' ve "simge" kavramlarının, sanat eserinin nireliklerinin hareket cttiği bir "çerçeve tasarımı" sağladığı görüşündedir. Sanat eserinde nesnellik dediğimiz "yapı temeir üzerine, "başka" ve "asıl olan" yapılandırılmıştır. (Burada, ontolojide adı geçen "cstctik sfer" devreye giriyor). Reel olmayan "intcntional" varlık tabakasıdır bu. lngarden'in "tabakalar" teorisine dayanarak söylediğimizde, "tablo" olarak kastettiğimiz nesnedir, ötekı ise "rcsim"dir. Nesnelerle aracısız karşılaşmanın temel koşulu, onun "malzeme olarak algılanmasını zorunlu yapacaktır. Nesne, "biçimlenmiş malzeme"dir bu aşamada. Eserdeki nesneselliği, onun oluşturulmasında kullanüan malzeme sağlar. Ürün, bir şey için "araç" olarak üretilmişse, orada işlevsel bir amaçlılık var demcktir. Heidegger burada, ayrımı somutlaştırmak için, hizmet ve üretim karakterinden uzaklaşma durumunda, ncsneye, sanat eserinden farklı olarak "salt nesne" adımı uygun görüyor. Nesne, geride kalandır her zaman. (Heidegger, bu sorunlara değindiği "nesne ve eser" bölümünde, Van Gogh'un "bir çift bot"un f I Alman asıllı düsünur Martin Heidegger (18891976), görüngübilim (fenomenolojl) ve varlıkblllmden kaynaklanan yeni bir varoluşçuluk anlayışı geliştirmişti. C U M H U R İ Y E T SAYFA 20