Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
KISA KISA... KISA KISA... Kaptan değil mi ya da şu akşamcıların toplandığı mahalle birahanesinden mi çıkıp gelmekte babalarımız? Bazı öyküler gündelik hayatımızın bir tasviri olmaktan öteye gidemez. Okuması keyifli, anlaması kolaydır o öyküleri. Jalc Sancak'ın öyküleri için de aynı şeyi söylemek mümkünken onıı bu betimlemenin ötesine götüren vc kendine dair kılan şeyin ne olduğunu merak ediyor okur, öykülerin birini bitirip diğerine başlarken... yürüyüp iki yakaya, koyulaşan mavide eriyen martı sağanağına, ıssız dalgakıranlara buğulu gözlerlc baktı.(...) Olur olmaz her şeye gülerek, bu kıyıda Birsen'le el ele dolaştıkları günbatımlarını, keyifli akşamları, Birsen'in başka bir kadında rastlamadığı duruluğunu, içtenliğini düşündü."(s.l7) Sonra Birsen'i unuttuğumuz bir anda yine beliriyor:"I toşgeldin. Adını bağışlar mısın? Kadın bir an dııraksadı, düşündü... adım... Birsen, dedi usulca, evet, adım Birsen..." (s.38) Burada duralım ve Birsen'in dışına çıkalım. Çünkü Birsen, bir salyangoz gibi, ancak gün ışığında görülebilecek ince izlerlc yol alıyor öykülerin içinde. Tıpkı onun öyküsünü başka hayatlarla kaynaştırmayı, çarpıştırmayı, harmanlamayı son derece örgütlü bir şekılde başaran Jale Sancak gibi. Yazar, kendi kabuğunu bir yuva gibi sırtlayıp dilin dehüzlerinden geçerek güvcnli bir endamla ve ışıldayan izler bırakarak yoluna dcvam ediyor edebiyatımızda. însan öykülerde ansızuı sivrilen bir kalcm ucu gibi scs vereceğini zannediyor yazarın. Zira Jale Sancak'ın öykülerindcki samimiyet, onıı da yarattığı tipler gibi evimize, mahallemize konuk ediyor. Diyebiliriz ki; çok okumalı bir Birsen karşılıyor bizi, ruhumuzun ve kalbimizin kapılarında. Kambıır Hatice yollara vurmuşken kendini, Birsen ile yer de oıırgun Melekler "I BetÜIDÜNDER T ürkiye edebiyatında öykünün durdugu yere baktığımızda, romana göre daha sıçramalı ve atak, şiire görc uzatılmış bir yol görmektcyiz. Öykünün izlediği bıı yo] ise bize öykücünün kimliğıni, lıayata dair kodladığı şifreleri, dahil olduğu ya da olmayı düşledigi hayatların aile albümünü göstermekte.. Sürgün Melekler, "Öykülerin Birsen'ine" ithaf edilmiş. Ve ardından gelen tünıce; yazarın yazdıklarının son derece farkında olduğuna dair bir işaret vermckte bize: "Bu yolculuktan başka verecek bir şeyim yok sana".. .Kaldı ki, kitabı oluşturan on bir öyküyü birbirinden bağımsız olarak okuyup değerlendirebileceğimiz gibi, bütiin öykülerde karşımıza çıkan Birsen karakteri, Sürgün Melekler'i uzun bir öykü gibi dc okuyabilmenin imkânlarını sunuyor bize. ÖYKÜLERİN BİRSEN'İ Kitabın açtlış öyküsü olan 'Düşlediğim Gibi Yüzün', yine denizden, denize ait insanlardan ve kıyıda kalmış hüzünlerden örülmüş bir öykü. Ilk defa doğal olarak Birsen ile burada karşılaşıyor ve onun hakkındaki izlenimlerimizi biriktirmeye başlıyoruz: "Remzi güvertenin ucuna Bvı anlamda okura düşen, öyküJerin arasına sızarken başkalaşması vc bu başkalaşımın da farkında olmasıdır. Bu sebeple okuduğumuz nice metnin arasında "bizim" olanlarve "bizi" karşılayanlar peşimize takılır ve hafızaı beşerde yerini alır. Neden diğerleri değil de onlar? Sadece o dizeler, o öyküler..? Bunun nedeni "şaşırmak"tır. Bir anda yaratıcı (şair, yazar) tarafından kurgulanan dünyada farkında olma halinin dehşeti ve aynanın karşısında berraklaşan yüzlerimizdir. Ve ardından duyduğumuz büyiik gürültü. Jale Sancak, işte bu gürültüyü, içinden dışanya doğru bir lav gibi püskürten öykülerini topladığı 'Sürgün Melekler' adlı kitabıyla, kulaklarımıza dolduruyor. Üstelik bu sesler bütiinü, Sancak'ın kentli bir yazar olmasının yarattığı iç gerilimlerle; değişcn kentin sosyolojik tabakalaşmasından, bireyin kalabalıklar arasında hiçleşmeye kadar varan yoksullaşmasından ve dogal olarak gelişen dilsel parçalanışlardan büyüycrek bize ulaşmakta. O yüzden olsa gerek çok tanıdık geliyor öykü kişileri, olay örgüsü bize muhakkak bir şeylcr anımsatıyor, anımsadıkça sarsılıyoruz.. .Evet diyor okur; ben Birsen'i tanıyorum, gün dogmak üzereyken beklediğimiz balıkçı tcknelerinden kasa kasa balıkların arasından görünen Reşit SAYFA 18 C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 773