Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Orhan Alsaç'ın zevkle okunan ilginç kitabi: Bir Mimarın Anıları.. 'Öldüğümde mezar parasıyla bir kitap çıkarın' Orhan Alsaç insanlar için mezar yapılmasını anlamsız bulur, onun yerine daha olumlu bir şeyler yapılmasını istermiş. "Ben öldüğüm zaman mezarım için harcayacağınız parayla bir kitap çıkarın" dermiş. Oğlu da bu vasiyeti tutmuş işte. Ama sadece babasının anılarını yayımlamakla kalmamış. Önce, anıların her bölümünün arkasına, anlatılanlarla ilgili bazı açıklayıcı notlar eklemiş. gezerken, yanımdaki Alman arkadaşım ve kırmızı renkli saç ve sakalım nedeniyle "yabancı" sanılıp bir mahalle bekçisi tarafından casus diye yakalanarak Emniyet'e götiirülmem, yazılsa başkalarının da ilgiyle okuyacağı şeyler olmaz mı? Hele yazılan anılarda bir de edebiyat tadı bulıınursa... Eh olmadı, kimsenin ilgisini çeker bıılunmadı da hiç yayımlanmadı yazılanlar diyelim, o zaman da aılenin daha sonra gelen bireyleri okur bu tür aile içi anıları. Az şey midir bu da? Böyle düşündiiğüm için de çevremdeki herkesi, belli bir yaşı geçip yaşamda oldukça yol almış olanları hep anılarını yazmaya özendiriyorum. Zaten bir de toplumun, ya da hiç olmazsa bir mcslek grubu gibi toplumun belli bir bölümünün tanıdığı, zaten ilginç şeyler yaşamış, ama nasıl ve nerden başlayacağını bılemediği için yazmaya girişmeyenler var. Onlann da yazmaya yüreklendirilmesi gerekiyor bir biçimde. ESKİ ESER KORUMACILIĞI îşte Bir Türk Mimarının Anıları... Orhan Alsaç, adlı kitabın önsözünü okuyunca bu düşüncemde yalnız olmadığımı görüp sevindim. Kitaptakı anıların sahibi Orhan Alsac (19141991) mimarlık çevresinin tanıdığı ünlü bir kişi aslında. Uzun yıllar üst aşamalarda bürokrat olarak çalıştığı, eski cser korumacılığında önemli bir adı olduğu, mimarlık eğitimi alanında da etkinlik gösterdiği bu çevrede iyi bilinen bir kişi. Kitabı yayına hazırlayan Üstün Alsaç da onun yıne mimar olan oğlu. Babasının, anılarını yaz mayı düşündüğünü, ama ne yazacağını, nasıl yazacağını bilemediğini, kendisinin de onu bunun için zorladığını anlatıyor "Sunuş" bölümünde. Hatta ona yardım olsun diye bir dizi de konu başlığı hazırlayıp eline vermiş. "Bunlara bakarak bir şeyler yazar, bir kere yazmaya başlayınca da aklına başka şeyler daha kolay gelir" diye düşünmüş. İyi ki de düşünmüş. Sonra babasının ölümünün ardından kitapları arasındaki bir klasörde onun bu yöntemle yazdığı anıları bulmuş. Bu anıları yayımlamaya karar vermesine gelince... Orhan Alsaç insanlar için mezar yapılmasını anlamsız bulur, onun yerine daha olumlu bir şeyler yapılmasını istermiş. "Ben öldüğüm zaman mezarım için harcayacağınız parayla bir kitap çıkarın" dermiş. Oğlu da bu vasiyeti tutmuş işte. Ama sadece babasının anılarını yayımlamakla kalmamış. Önce, anıların her bölümünün arkasına, anlatılanlarla ilgili bazı açıklayıcı notlar eklemiş. Falanca kişi kimdir, filanca olay nedir vb. gibi. Sonra ıkinci bir bölümde Orhan Alsaç'ın çalışmalarını anlatmış. Bunu yaparken de onun çalışmalarını alt başlıklar halinde gruplamış. Ardından da "Değerlendirme" ve Alsaç'ın yazılanndan örneklerin, çeşitli belge fotokopilerinin ve fotoğrafların yer aldığı "Ekler" bölümleri geliyor. Ikinci bölümdeki alt başhklara fair göz atmak bile Orhan Alsaç'ın mimarlık mesleği içinde ne kadar geniş bir yelpazede etkinlik gösterdiğini anlamaya yetiyor. Orhan Alsaç'ın meslek yaşamı, uzun bürokratlık yaşamıyla birlıkte, 1941'de Bayındırlık Bakanlığı Yapı ve lmar tşleri Reisliği'nin proje bürosuna mimar olarak girmesiyle başlıyor. Alsaç bu birimin reisliğine kadar yükseliyor, sora lmar ve Iskân Bakanlığı Mesken Genel Müdürlüğü, Bayındırlık Bakanlığı Müsteşarlığı, ardından ODTÜ'de yapı işlerinden sorumlu rektör yardımcılığı, Iş Bankası Genel Müdürlüğü Inşaat Başkanlığı; bir yandan da Anıtlar Kurulu üyeliği (1970'ten sonra, yerini koruma kurullarına bıraktığı 1983'e kadar da başkanlığı), ADMM Akademisi'nde öğretim üyeliği ve bu akademinın yüksckokulu müdürlüğü, TÜBÎTAK Yapı Araştırma Enstitüsü Müdürlüğü yapıyor. nn benimsenip yerleşmesi yolunda hizmet vermiş. Onun çalışmaları da belki bir dönemin kapanıp ötekinin başlamasına yol açmış ama bu dolaylı yoldan oluyor." Orhan Alsaç de kendi yaptıklannı: "tmar kanununu hazırlamış ve Meclis'te bakanlık temsilcisi olarak savunmuş; imar yönetmeliğini hazırlamış ve Danıştay'dan geçirmiş; lmar ve Iskân Bakanlığı kuruluş ve görevleri hakkındaki kanunu hazırlayan komisyonda çalışmıştır. TMMOB Kanunu'nu ve yönetmeliğini hazırlamakta önemli görev yapmıştır" diye anlatıyor. Tabii bu arada yine onun hazırladığı ve geçen zaman içinde yapüan küçük değişikliklerle bugün hâlâ uygulanmakta olan mimarlık ve şehircilik yarışmalarıyla ilgili yönetmeliği de unutmamak gerek. MİMARLARIN PORTRELERİ Orhan Alsaç anılarında, 1991 'deki ölümüne kadar hiç aralıksız süren meslek yaşamı boyunca yapımlarına sorumlu kişi olarak katkıda bulunduğu Anıtkabir, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Atatürk Kültür Merkezi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, lş Bankası Genel Müdürlüğü gibi mimarlık tarihimizde önemli yeri olan yapıları da konu ediyor; tanıştığı, birlikte çalıştığı Reşat Şemsettin Sirer, Muammer Çavuşoğlu, Sırrı Day, Fehmi Yavuz, Turan Feyzioğlu, Mukbil Gökdoğan, Kemal Kurdaş, Daniş Koper, Cevdet Kerim lncedayı, Nihat Erim, îevfik îleri, Kemal Zeytinoğlu, Kasım Gülek, Emin Paksüt gibi bürokratpolitikacıları anlatıyor; kimini akrabası, kimini hocası, kimini meslektaşı ve iş arkadaşı olarak tanıdığı Arif I likmet Koyunoğlu, Sedat Hakkı Eldem, Prof. Albert Gabriel, Prof. Ernst • Hasan KURUYAZICI nılarını yazıp yayımlayacak olanlar toplumun hiç olmazsa bir kesiminin bildiği, tanıdığı kişiler olmalı; yoksa hiç tanınmadık, sıradan birinin anıları kimi ilgilendirir ki, diye düşünmüyorum ben. Bana sorarsanız, herkes kendi yaşamını, anılarını yazmalı bu dünyadan ayrılmadan, yayımlanıp yayımlanmayacağına bakmadan. Bir kez insan ünlü, toplumun tanıdığı bir kişi değilse bile, Daşkalarının da merakını çekecek şeylere tanıklık etmiş olabilir. Örneğin annem Istanbul'un işgalinde, dört beş yaşlarındayken, Beykoz'daki evlerini işgal güçlerınden askerlerin basıp silah aradığını, ama onlar silahları bir sepete doldurup bahçedeki fındık ağacının dalları arasına sakladıkları için de bulamadıklarını anımsardı. Dokuz yaşındayken de Elazığ'da Şeyh Sait ayaklanmasını yaşamış; , ayaklanmacılar onların evine de girmişler, saklanmış asker var mı diyc aramak için ve kendilerini yakalamakla görevli alay kumandanının evi olduğunu bilmeden. Sonra sıradan bir insanın başından da, önemli olmasa da ilginç olaylar geçebilir. Babamın yatüı okuduğu Mühendis Mektebi'nin ilk sınıfındayken kötü çıkan yemekler nedeniyle belki de Türki• ye'nin ilk öğrenci hareketini başlatması ve bu masum suç yüzünden altı arkadasıyla okuldan atılması, ya da benim Makarios'u protesto yıllarında Konya'da A İLKE VE KURALLAR Kitabı hazırlayan Üstün Alsaç babasını mimar olarak şöyle değerlendirmiş: "Mimarlar var, yaptıkları tasarımlarla, .ürettikleri yapılarla mimarlık tarihini değiştırirler, dönemlerin kapanmasına ve yenilerinin açılmasına neden olurlar. Orhan Alsaç böyle bir mimar değil. O bu işlerin yasal koşullarını hazırlamak için çalışmış, mimarlık uygulanması için gerekli ılke ve kuralların konması, bunla Egli, Ptof. Gustav Oelsner, Prof. Paul Bonatz, Behruz Çinici, Doğan Tekeli ve Sami Sisa, Emin Necip Uzman, Gazanfer Erim, Hulusi Güngör gibi mimarlardan söz ediyor. Özellikle kişilerin portrelerini ustaca çiziyor, kısa cümlelerle, lafı hiç uzatmadan, tıpkı bir portre karikatürcüsünün birkaç fırça vuruşuyla bir kişiyi canlandırıvermesi gibi. Ama bunların en başarılıları politikacı portreleri: "Sonra Nihat Erim Bey Bayındırlık BaK İ T A P SflYFA 20 C U M H U R İ Y E T S AY I 7 27