02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Demirtaş Ceyhun kitabında bir tartışmayı Modernizm, postmodernizm ve türban YUKSEL PAZARKAYA açıyor f Demirtaş Ceyhun, "Modernizm, Postmodernizm ve Türban" başlıklı son kitabında güncel, ama günceli de aşan tartışma konularını sürdürüyor. Ne olduldarı irdelenmeksizin ayağa düşürülen ve düşünceyi kalıplaştırarak yaşamı belirleyen kavramları enine bovuna ve de derinlemesine irdeliyor. Günceli aşması da bundan. Kitabın altbaşlığı, "Gerçekten türban tslamiyetin modernleşmesinin simgesi midir?" Bulanık ya da saptırılan kavramlarla dayatılmak istenen kalıplar sorgulanıyor kitapta. azı gazete yazarlarının, televizyon konusmacılarının, örneğin Taha Akyoî'ıın, savladıkları gibi, bir ideoloiinin bayrağı ya da simgesi olarak dayatıldığı ortada olan türbanın, mecli se, okula sokulmaması, gerçektcn çağdaş özgürlükle, insan hakları ve demok rasiyle çelişiyor mu? O zaman, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde aynı yönde alınan yargı lcararlarıyla, aynı yazar ve konuşmacılann, sırası gelsin gelmesin, de mokrasi ve özgürlükler için örnek gosterdikleri bu ülkeler de insan haklarını mı çiğniyor. Hclc cumhuriyetin yerine dayatılmak istenen düzenin simgesi tür ban, bu gibi Avrupa ıılkelerinde kesinlikJe bir tehdit ve tehlike oluşturmaktan çok uzakken. Oysa, Türkiye'de adı geçen çevreler, örgütlü ya da kişisel, daha da ileri giderek, neredeyse türbanın Islamiyeti modemleştirmek için vazgeçil mez r>ir koşul olduğunu öne süruyorfar. lşte bir yandan, Islam'ı modernleştir mek savıyla cıımhuriyete karşı silah kuşaııılırken, öte yandan, Sovyetlerin çökertilmesiyle sozdc açılan yeni bir çağ, yeni dünya düzeni, postmodernizm kav ramıyla biıtıın insanlığa dayatılıyor. Demirtaş Ceyhun'un kitabında savladığı gibi, aslında tıırbancı tslamcıların ulıısal devlete ve bağımsızlığa karşı dayatnıala rıyla yeni diınya düzeninin Türkıye gibi ülkelere biçtiği konuma da daha vakınlar. Bu anlamda pekâlâ postmodernıst olmaları geıekmez mi? Ne ki, ülkede bir tartışma ortaını oluşmasından öcü görmüşgibikaçıldığı için, modern ne, postmodem ne, kimse doğru dıırııst anlayıp bılmıvor ve bir kavram kargaşasi içinde bulanık suda balık avlanıyor. Demirtaş Ceyhıın, tarihsel ve toplumsal süreçleri içinde bu kavramlara açıklık gerırirken, çelişkilerimizi de gözler önüne sererek, içinde sürüklenSAYFA 14 B diğimiz kaostan çıkış yollarını gosteriyor. Elbette bıınu yaparken, ouilinen sanatçı hiçemi ve deyişi içinde, kesinkes yargılara varmak yerine, beııce durum böyle, ya siz ne duşunüyorsunuz, dercesine kavramların ve yaşamsal sorunların sağlam bir zeminde genişçe tartışılmasını öneriyor. Modern sözcüğiınün Latince kökeninden "yeni, yenici, yeni olan şey, ilerici" (s. 10) anlamınageldiğını anımsattıktan sonra Eransız Dervimi ile kavramlaştığının altını çıziyor. Fransız Devrimi'nı oluşturan koşullar ve en belirgin sonucu, "meşrııiyetiniTann'danalanteokra tik devletin (din devleti) yerine, meşruiyetini halktan alan, egemenliğın kayıt sız şartsız halkta olduğu" ilk cumhuriyettir. "Nitekim, Fransız Devrimi'nin temel ilkeleri, bir yandan yönetimle ilgili 'laık devlet', 'demokrasi', 'parlamento', 'tole rans' iken, 6te yandan insanın bireyleşmesiyle ilgili 'insan hakları', 'adalet', 'özgürlük', 'eşitlik' vb. olmuştur bu nedenle. Bu ilkelerin oluşturduğu yeni düşün ceye, sanat anlayışına ve kültüre, yeni ya şam biçimine de 'modern' denilmiştir daha sonrakı yıllarda." (s. 12H) Bu kavramlarsa, kökeni, temelinde Demirtaş Ceyhun'un çarpıcı saptama sıyla kilise dilinin yerine anadilin geçtiği rönesans ve reformasyona uzanan ay dınlanmanın getirdiği değerlerin kav ramlarıdır, laik kavramıyla bağdaşık ve kaynaşıktır. Bu kavramlar, yalnız belli bir zümre ıçın değil de, toplumu ve halkı oluşturan bütün bireyler için geçerliyse, bu ancak laik bir düzende olanaklıdır. Laik olmayan bir düzende egemenlik ka yıtsız şartsız halkta olamayacağı gibi, in san hakları, adalet, özgürlük ve eşitlik de söz konusu olamaz. Parlamenter demokrasi de ancak laik bir düzende işleyebilir ve toleransı soluk alıp vermek gibi doğallaştmr. "Ancak çok ilginçtir, bir yandan ma tematikçiler Hıristiyan inancının dünya ve evrenle ilgili dogmalarını can pahası na kırmaya çalışır, bir yandan da, örne;in Cutenberg, Katolik kilisesine karşı ncil'i anadilinde basıp çoğaltabiJmek için 14^0'lerde matbaayı bulur, Papaz Martin Luther 1517'de Protestan Kilisesi'ni, Kral VIII. Henry 1532'de Angilikan Kilisesi'ni kurarken, öte yandan bu toplumların ozanları, yazarları, düşünürleri Dante'den üç küsur yüzyıl sonra da olsa, insanın hağımsızlaşıp özgürleşmesi için önce anadıline sahip çıkması gerekriğinin bılincine vararak resmi din dili Latinceye karşı yoğun anadil kavgası haşlarmışlardır hemen hemen aynı tarihlerde." (s. 1819) Böylece Ceyhun'un savı, modernizm kavramının temelinde anadilinin bulundııgiıdur. Bu sav, bir yandan anadili bilincinin, küreselleşmenin ve yeni dünya diızeninin, öte yandan, Türkiye'de ümmetçi bir hükümetin saldırısına uğradığı bir süreçte ayrı bir önem kazanıvor. Ceyhun, ayrıca modernizm ile akıl ve (MarxEngels ile) diyalektik akıl arasındaki tarihsel bağı da vurgulayarak, yirminci yüzyılm her alanda modernizmin yüzyılı oluugunu açıklıyor. Postmodernizm konusuna gelince, burada da kavramın ilk kez mimarhkta gündeme geldiğıni belirtiyor. Amerikalı mimar Robert Venturi'nin Mayıs 2001 tarihli Architecture dergisinde çıkan "Kahrolsun Postmodernizm" başlıklı yazısına dayanarak, kavramın ilk kez Bauhaus'un kurucusu Walter Gropius tarafından otuzlıı yıllarda kullandığını belirliyor. Dolayısıyla mimarhkta bu kavram, moderni temsil eden betonarme yerine eski yöntemlerden çaga daha uygun dönüşümlere eş düşüyor. "Bauhaus girişiminin temel amaçlanndan birinin "Modernleşme adına dünyamızın bilinçsizcesine hızla betonlaşrırılmasına" dikkat çekmekolduğundan ve "bu çılgın betonlaşmayı bir estetık dısıplın altına almayı amaçlayan" mi marlık anlayışını da, daha o tarihlerde "postmodem mimarlık" diye adlandırdıklarından, sanırız kuşku duyulmasa gerektir." (s. 87) Kavramın Türkiye'de 12 Eylül 1980 sonrası ilk kez edebiyatçılar arasında tarıışılmaya basladıgını belirleyen Demirtaş Cevhıın, bunun da mimarların anladığı gibi betondan geleneksele ya da geç mişe dönüş olarak anlaşılmadığını, gösteriyor. Onlar, postmoderni gerçekle gerçekdışı ve imgenin, bilimle mistigin birbirine karışması, bıreyselliğin parça lanmışlığı, karmaşıklık ve güç anlaşıfırlığı, anlam ve akla karşı kaos kurgusunu vb. anlıyorlar, Demirtaş Ceyhun'un ("engiz Ertem ve Şükran Kozalı gibi yazar ların ve Yıldız Ecevit'in konuya ilişkin yazılarından yaptığı alıntılarla gösterdi ği gibi. Buna koşut 12 Eylül sonrası Tiirkiye'ye yine ilk kez Amerika'da ortaya atılmış kimlik tartışmasının getirilmesini de postmodernizme bağlayarak, genç yazarların ve Yıldız Ecevit'in yazılarından şöyle bir sonuca varıyor Demirtaş Ceyhun: "Doğrusu, dünyanın hızla betonlasmasına karşı iyi niyetli bir tepki olarak ilk kez mimarlarca XX. Yiizyılın ortalarında ortaya atıldığı sanırız kıışkusuz şıı •postmodem' kavramının, Soğıık Savaş kuramcılannca yüzyılın sonlarına doğrıı Küreselleşme diye adlandırdıkları yeni politikalarının estetik ideolojisı haline getirilerek bütün insanlığa benimsetilmeye çalışılmasının derin anlamını bundan daha iyi anlatacak bir başka metin bulabilmek galiba gerçekten olanaksızdır."(s. 46) Yıldız Ecevit ve diöer postmodernciler bu saptama ve savlarla hesaplaşmazlarsa, o zaman bunları benimsemiş olma yacaklar mı? Daha sonra türban konusuna geçen Demirtaş Ceyhun, yine postmodernizmi benimsemiş kimi "aydınların", bir yanda "demokrasi havariligine" soyunurken, bir yandan da "laisizme diişman" kesilmelerindeki çelişki ve çarpıklığı gösteriyor. Zira, bu aydınlar, demok rasinin laiklikten bağımsız olamayacağı tarihsel gerçeğinin bile ya ayırdında de ğiller ya da mollaca yorumlara kalkışıyorlar. "Örneğin, demokrasi kalkamnm ardına sığınarak bu sayede iktidara geldik leri kuşkusuz 'laisizm' düşmanı çevrelerin, daha ilk günde türbanı kamıısal ala na taşıyıp, bu kez de bir başka 'laik' kavramın, 'kamu' kavramının tartışılmasmı sağlamaya çalışmaları, bu gerçeği butün çıplaklığıyla gözler önüne serse gerektir dogmsu." (s.47) Kamu ve kamusal, özgür birey gibi kavramların Fransız Devrimi'nden tııre tildiğini, dolayısıyla bunların laik kavramlar olduğunıı irdeliyor, kamusal ala nın böylece "resmi daireler'le sınırlı kalmayacağını saptıyor. Kamusal alan, özgür bireylerin hepsine ait olan, bunun için de, bir bireyin digerine, bir kümenin diğerine herhangiLir biçim ve tavrı, düşünceya da inancı dayatamayacağı bir alandır. Demirtaş Ceyhun'un bözleriyle: "Örneğin, inanç ve ibadet ozgürliıkleri, insanın temel nak ve özgürlüklerin dendir kuşkusuz. Ama, bu temel hakkın, ibadete açılmamış bir kamusal alan da şeriatçı birgösteriye döniışecek şekilde topluca namaz kmnarak kullanılmaya kalkışılması, doğal olarak yasaktır ve bunun meşruiyetinin tartışılması, bu nedenle soz konusu bile değildir kesinlikle. Bilindiği gibi, bütün bu haklarla özgürlüklerin ve laik düzenin korunmasıyla da devlet görevlendirilmiştir." (s.51) Türbanın özellikle eğitim kurumların da dayatılmak istenmesi davatılmaktan kasıt, cumhuriyetin tenıelleriniıı oyula rak, alttan alta kevfi şeri duzene geçişın hazırlanmasıdır konunun ayrı bir bö lümde tarihsel sureciyle ele alınmjsını gerektiriyor Demirtaş ('eyhun, kitabın da Islamivette "Din Adamı" Kavramı, Eğitim ve " l'evhid ı ledrısat" Yasası bö lümunde (s.5375) konuyıı enine boyuna ele alıyor. ("ıkardığı sonucu okııyun ca, insan cumhuriyetin 80. yılında ulkeyi hâlâ bu konularla uğraştıran postmo dernciler, ikınci cıımnıırıvetçiler, kurcJ K İ T A P S A YI 694 C U M H U R İ Y E T
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle