Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
yanusya yerli sanatlarının fotoğraflarını yan yana getircrek, karşılaştırma aracdığiyla ortaya çıkan benzerliği, "aşıımayı" Batı dünyasının nasıl bir oldu bittiye ge tirdiğini anJatmaya çalışıyordu. Yararlandığı kaynaklar ise yine Batı'lı uzmanların ellerinden çıkmış kitaplardan yapılan alıntılardı. Kitabın ıkincı bölümü ise tam bir "20. Yüzyıl ikinci yarısı sanatı tarihi" niteliğindc. Bedri'nin "Dııchamp Sonrası Kriz" olarak tanımladığı bu dönemde, kavramların nasıl çıldırdığını, bugünkü sanat orramında birbirinden farklı dil ve üslııpların nasd yan yana geldiğini ve işlediği ni açıkhyor, örneklendiriyordu. Her türden dilin birbirıne karıştığı, rengarenk bir kakaloniyi anlamanıız için yazar, bizi Dada'nın muhteşem starı Ducnamp'dan başlayarak "ready made" kavramına, 20. Yüzyılın dev sanatçılarının dünya görüşlerine, kavramlanna, beslendikleri ve karşı oldukları kaynaklara götürüyordu. l'luxus'u, sanat eserindeki oriiinalkopya ilişkisini, Yeni Dışavurumculuğun ortaya çıkışını, yapıtmetin birlikteliğini, kavram sanatının kavramlarını anlatan kitap, bııgiin için hâlâ pek çok üniversite hocasının öğrencilerine öğüdediği bir kaynak nıteliğinde. Beuri bu ikinci kitabıyla, sanat üzerine yazı yazan, fikirlerini olgunlukla ortaya koymak için doğrıı cümleler kuran bir yazar olduğunu sanınm tüm sanat camiasına kabııl ettirdi. Ayrıntüı olarak bir teorinin metinsel ve görsel karşılıklarını örneklendirdi, kendisiyle özdeşleşecek bir konunun tüm olasılıklarını görünür kıldı, yan yollarını inşa etti. Avrııpa Birliği'ne başkanlık eden bir "düij ülkesi" Kcmik'te. Burada yazarın bir ııyarısı var gibi "Böyle olabilirdik. Bunu engelleyenler düşünsün." Benzeri bir "düş ülkesi" Türkiye'nin edebiyatımızda yalnızca Yakup Kadri'nin Ankara romanının uçüncü oölümünde olduğunu sanıyorum. Baykam, kişjsel olarak bilimin insana ılışkin kimi bulgularına büyük bir hayranlıkla bakıyor Bu hayranlığını da romanında okurla uzun uzadıya paylaşıyor. Çünkü okurun da kendisi gibi, bu konularda kafa yormasını istiyor. (Belki bu yönüyle Kemik'e bir de didaktik olma özelliği yakıştırılabilir.) Romanın ikincil kahramanlarından Prof. Naciye Yurdıım, bana Jerzy Kosinski'nin Kör Randevu'da gerçek adıyla kııllandığı dirimbilimci Jacques Monod'yu anımsattı. Bunu bir olumstızluk olarak dile getirdiğim sanılmasın. Hoşuma giden bir benzetme, o kadar. Çünkü Baykam, yalnız olay ve kişi örgüsüyle değil üslubuyla da Kosinski'yle yarışıyor. Kemik'in asal düşünce çizgisini ise hiç kuşkıısuz Marcjuıs de Sade'ın felsefesi oluşturuyor. Bu kişisel görüşüm. Baykam'ı Marquis'ylc ne kadar içli dışlı oldıığunu bilecek kadar tanımıyorum ama Kcmik'te cinsellik ve iktidar, tıpkı Mar quis'de olduğu gibi birbirinden ayrılmıyor, birbirini tamamlıyor. Romanın kahramanı Selim Targan, geniş bir cinsel imgeleme; maddî, tonlıımsal ve siyasal güce sahip. RomandaKİ öteki kişiliklerin tümü Selim'in her türden gücüne boyun eğiyor biri dışında: Zozi Miko. Onun sahip olduğu güç her anlamda Selim'inkini aşıyor. Zozi Miko, bana Marquis'nin Juliette'teki Noirceııil'ini ya da SaintFond'unu anımsattı. Baykam'ı Marquis de Sade'la benzeş düşüncede sayarak "sapık"lığına fetva verdiğim sanılmasın. Bence Sade da esas olarak bir sapık degil, "düzen"in kendisüıi çok iyi çözümlemiş olmasından rahatsızlık duyduğu bir kişiydi. Cinsellik, Sade'i çağrıştıran bir boyutta yer alıyor Kemik'le, tamam. Takside alışveriş yapan iki çocuklu bir devlet memurunu rahatsız edecek ya da kafasını kanştıracak sahneler var. Ama, cinsellik, Kemik'te gerçek yaşamda olduğundan fazla bir yer tutmuyor. Yaşamda ne kadar CUMHURİYET KİTAP SAYI 6 9 3 1996 yılında ise Bedri "Cîeçici Anlar, Kalıcı Tatlar"ı yayımladı. Bir önceki kitabın kuramsal reîeranslarına karşılık bu kitap Bedri'nin keyifli, esprili üslubuna dönüşünün izlerini taşıyordu. Birgünce gibi düzenlenen kitap aracılığıyla, Bed ri'nin ardından Tunus'a, Amerika'ya, Paris'e gidiyor, bir ressamın yaşantısını, ga lericuerini, çevrçsindcki sanatçı dostları nı tanıyorduk. Oyle zannedıyorum ki bu kitap Bedri'nin "ben" dediği geniş bir çevrenin özetini sunmakta. Ben Vautier'den Mehmet Güleryüz'e, Vasıf Kortun'dan Komet'e, yazar Hrje Ayden'den varsa, romana da o ölçüde yansımış. Zaman kaydırma ve Dİlimkurgudan yararlanılarak yapılan güçlu bir hiciv de var Kemik'te. Romanı burada anlatarak olası bir okurun tadını kacırmak istemediğim için sınırlı bir rirnekle yetiniyorum: Talaynan Demirken'e gülmemek olası değil. Kemik, angloksakson "çok satan" örgüsü içinde bana göre başanyla yerelleş tirilmiş bir roman ve bu yonüyle bir ilk. Kimi yorumculargibi "postmodern" olduğuna katılamam. Başta söylediğim gibi, edebiyatımızda "modern"ligın yırminci yüzyıldaki son ve en önemli temsilcisi bence. Anlatıların davullu zurnalı duyurularla gündeme zorla sokulup satıldığı bir dönemdeyiz. Böyle bir ortamda Kemik'in ve renkli bir kışilığe sahip yazan Baykam'ın lanıtım şansının yüksek olduğu düşünülebilirdi. Ama öyle olmadı. Çünkü Bedri Baykam Memet Fuat'ın deyimiyle bir "dayanışma" insanı degil. Ressam, siyasetçi ve yazar olarak bir tavrı var ama bunu bireysel olarak sürdürmeyi yeğliyor. Oysa "dayanışma çevreleri "nden (edebiyat çetelerinden diye de okunabilir) birinin üyesi olsaydı, Kemik şiındiye kadar sattığının üç belki de beş katını satardı. Hele bir kehanet gibi duran, Dünya Ticaret Merkezi'ne ııçağıyla intihar dalışı yapan pilot sahnesiyle. Ben eleştirmen dc^ilim. Üstelik "eleştirmen"lerin bir yapıtın anlaşılması için katkıları olabileceğine de inanmam. Her okurun aklı, fikri kendine yeter. Bir de kılavuza ne gerek var. Ben yalnızca, Kemik'i okuduktan sonra bende oluşan duşuncelerı aktardım. Ha, Baykam diyor ki, "bu romanda kullandtğım her sözcüfeü özenle seçtim." O kadar da değil. Türkçesinin, ozellikle yabancı sözcükleri rastgele kullanması nedeniyle, pek de özenli olduğu söylenemez. Son olarak" Yazarla kahramanı arasında bir örtüşme var mı?" sorusuna bir yanıtım olabilir sanıvorum. Baykam, Kemik'in bana gönderdiği yeni baskısını "Selim" diyeimzalamış! (Umanmkendisinden izinsiz yapüğım bu özel açıklama için bana kırılmaz.) Ad Reinhardt'a kadar pek çok sanatçı ve kimliğin di'myasına ginş yapan, kimi bölümlerinde bırebir gunlük gibi kııllanıJan kitap, avnı zamanda Bedri'nin Peepshow, Livart, Yine Düştük Yollara, Kuvayı Mil liye gibi sergilerinin katalog mctinlcrini ve bu sergüerin beslendiği kaynakları da barındırıyordu. Politika, sanat, sinema, seyahat, başka kültürler üzerine gözlemlerin ve denevimlerin yer aldığı kitap, daha çok bir deneme tadındakı yapısıyla Bedri'nin yazı vazma keyfini, bir yaşam eylemcisi olarak biriktirdilderini ortava koyuyordu. Tabii ki kitabın satır aralarında yine Bedri'nin Batı dünyasıyla hesaplaşmalarını, tek merkezli dünya karşısındaki tepkiJerinin varolduğunu hatırlatalım. "Cîeçici Anlar, Kalıcı Tadar"dan biryıl sonra yayımlanan "Dönemin Rcngi" ise, Bedri Baykam'ın içerisinde yer aldığı kuşağa, coğrafyava, tanıdıgı sanatçı, yazar ve eleştirmenlere duyduğu sevgi ve ilginin, paylaşımcılığının, onları tanıtma isteğinin izleri ile dolu. Yusuf Taktak'tan, Ârzıı Başaran'a, John Lennon'dan, Selda Asal'a, Julian Schnabel'den Semiha Berk soy'a kadar 21 farklı portrenin kendisinde bıraktığı izlenimleri anlattığı ilk bölümde, yazarın kimi zaman bir dost kimi zamanda bir meslektaş olarak karşısındaki kişilerle kurduğu Uişkinin sıcaklığını, samımiyetini okuyoruz. Bedri, bizde pek örneği görülmeyen bir şekilde hem sanatçı dostlaruıı tanıtan ve onların sanatlarının ne kadar değerli olduğunu göstermeye çalışan övgü dolu kelimeler feullanıyor hem de ağırlıldı olarak 1980 Kuşağı'nın rontgenini çıkarıyor. Bukuşağın çıkış kaynakları neler? Birbirleriyle etxileşimleri nasıl? Hangi sergilerde hangi yapıtlarını sergiledileri' Hayalleri, sıkıntıları, beklentileri, sanat üzerine görüşleri neler? ürneğin yapıdan 4. Istanbul Bienali'nde sergilendikten sonra adı resim camiasında anılmaya başlanan Semiha Berksoy'un yapıdarı ve kişiliği haklunda Bedri şunlan söylemiş: "Semiha'nın yaşam tarzı, kişiliği, sanatı, dostlukları hep bir "fazlahklardan arınma" ile oluşmuş, gerçek samimiyetinin ifadesidir. Yüz ifadesinin fazlalıkları, boyanın fazlabğı, duygularının fazlalığı, estetizmin fazlalığı, hepsi toptan terkedilmiş, Semiha'nın özel hayatı da böyle... Gereksiz arkadaşlıklar saklanmamış, her ilişkiye prim verilmemiş, maddecilik hiçbir zaman gündeme gelmemiş. Saf, an, sert, yalın ama yine de kâfi derecede iç gıcıklayan, romantizme burkulmayan çok özel işler ise, onun sanatının ana hadarını oluşturmuştur. Kitabın ikinci bölümiı ise "Picasso ve Sevgilileri"ne ayrılmış. Cumhuriyet gazetesinde uzun bir dizi olarak yayımlanan makale, Picasso'nun yapıtlarının ve özel yaşantısının kapsamlı bir dökümünü sunuyor. Picasso nun farklı dönemlerindeki tarklı gönül maceralan, etkilenmeler, değişimler, aşklar, aynlıklar, 20. Yüzyılın bu dev ressamının sanatını tanımak isteyenler için kaçınlmaz bir fırsat. Genel Sanat Yazıları'nın yer aldığı üçüncü bölümde ise Bedri Çağdas Türk Sanatı'nın o günlerdekı seyri hakkında bilgiler veriyor Sakıp Sabancı ile yaşadığı çağdaş sanat tartışması, Istanbul Modern .Sanat Müzesi'nin kurulıışıı için öneriler, Türk sanatının geleceği için Kültür Bakanlığı'na sunulan rapor, Plastik Sanatçılar Derneği'nin kurulıışıı için öngörülen yaklaşımlar, Merke Bankası'nın katalog kitabı üzerine görüşler ve sanat piyasasının incelikleri etrafında gelişen makaleler, 1990 sonrası sanatımızın genel seyrini açıklayan örneklerle yüklü. Dönemin Rengi'nin diğer bölümleri ise politika, kent ve çevre ve polemik yazılarına ayrılmış. ? 'Binyıl Kırılması"'(2001) ise Bedri'nin "Kemik" adlı romanının ve Skala sanat dergisinin yayımlanmasının ardından geldi. Kemik, Selim Targan adlı 36 vaşındaki bir lotoğralçının geleceğin/bugünün Istanbııl'unda başından geçen karışık ve tehlikeli macerasını anlatıyordu. Genel olarak ise Bedri, toplumda ve yazın dünyasında uzlaşma vesilesi olan genel simgelerin tümüne çomak sokuyor, romanı aracılığıyla teknoloji, bilim, sanat, politika ve cinsellik konularında kutsal sayılan gelenek ve değerlerin ikivüz lülüğüne tam ters güzergâhtan ironik bir postmodem okııma yöntemi öneriyordu. Piyasaya çıkar çıkmaz yasaklanan ve Kasım 2001 'de özgurlüğune yeniden kavuşan roman, aslında Bedri'nin sanat ve siyaset kitaplarında anlatamadıklarını bir araya gctiriyordu. Halen başyazarlığını ve genel yayın yönetmenliğini sürdürdüğü Skala ise, Bedri'nin kabına sığmaz enerjisinin bir sanat dergisine yansımış hâli. Bedri, Skala'da yine alısılmışın dışın daki konulara el atıyor, ozellikle derginin kapak fotoğraflarıyla ve hazırladığı gündem dosyalarıyla sanat camiasında adın dan bir hayli söz ettiriyor. "Binyü Kırılması" Baykam'uı Skala, Aydınlık, tlen gibi yayınlarda yazdığı makalelerden oluş makta. Dolayısıyla kitap, görünüşte farklı alanlara ilişkin bir araştırma dizisi olarak da görülebilir. Altı bölüm halinde kurgulanan kitapta, "Nedim Gürsel'in tarin romanlarmda şehvet, işkence ve ölüm", "27 Mayıs Devrimi ve "68'li Yıllar"ın Türk entelektüel hayatına katkıları", "Anne Çağdaş Türk Sanatı ne de mek?", "Küratör Hu Ar Yu? Bienal Art, var iz it?", "Yeni bir milenyum için yeni bir tarih?" adlı makaleler dikkat çeken bölümler. Bununla beraber, "Binyıl Kırılması" esasen Bedri'nin polemikçi, olaylar karşısında kafasını kuma gömıne yen mücadeleci yazı dilinin ulastığı son noktayı eösteriyor. Kendısinin d^e söylediği gibi nem bireysel tez ve yaklaşımla rının nem de genel insanlık tarihi serüveninin belirli anlannın değerlendirmesini tartışan bir kitap bu. 20. Yüzyılın sonunda değişen dünya düzenine, 11 Eylül'ün ardında bıraktıklarına, 6K'li yıllara, ıde olojilere, büyük sanatsal söylemlere bir cevap niteliğindeki yapısıyla Bedri Baykam ın geçmişe ilişkin nostaljik bakışını dayansıtıyor. Sonuç olarak Bedri Baykam'ın sanat yazarlığı hakkında şunları söyleyebilirim: Biriktirdiğini yazan, yaşamının her anını kayda geçirmek isteyen bir yazar Bedri Baykam. Muhteşem enerjisı ile hepimizi şaşkına çevirerek dönemine tanıklık ediyor. Fakat bunu yaparken almış olduğu tarihsel sorumluluğun lüm icaplarını da yerine getirmekte. Bizim sanatçılarımızda dar Kafalı bir inanış vardır: "Ben yapıtlarım üzerine konuşmam, yazı yazmam, zaten yazacak olsaydım, yazar olurdum". Bedri bu dar görüşlü, geleneksel yaklaşımı yerle bir etti. Hem ürettiğini tanıttı, izleyicisini eğitti, hem de etrarını tariflendirdi. Hatta kusağındaki pek çok ressamın tanıtım yazılarını kaleme aldı. Görünüşte siyaset, roman, uzun metrajlı senaryo gibi birbirinden bağuıısız alanlarda ürün veriyor. Şu ana kadar kaleme aldığı 15 kitap mevcut. Her birinin merkezinde kendisinin yer aldığı ayrı problemler etrafında derinleşen bu kitaplar, onun zamana ve yaşadığı dünyaya attığı SAYFA 7