28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Scrpil Ural romanında Çanakkale Savaşları'ndaki TürkAnzak ilişkilerini sorguluyor. AHMET GUNBAŞ Serpil Ural'dan bir gençlik romanı Safakta Yanan Mumlar Hasan Dede'nin kızı Ayşe, torunu Emine, Emine'nin kızı Zeynep, kül izleriyle düşünerek bir çıkış yolu bulmaya çalısırlar. Büyükdedeler bu cehenncmden yaralı kurtulmuîj, uzun süre adları çevresinde odaklanan birer kahra manlık anıtı gibi yaşamışlardır. Büyükdedelerin kardeşleri Mehmet Ağa, Mustafa Çavuş, Bill Anıca, Meris Amca gibi birinci derecede akrabaların kimi ölmüş, kimi de yitirilen dostların hiiznüyle yarasına sığınıp ömür tükctmiştir. ni söyler. Öyle ya, onca uzaklıktan neyi koruınaya gelmişlerdir? Karşılannua bağımsızlığı için canını dişine takan bir ulus vardır en azından! Kıyaslandığında boş bir kahramanlıktan inarettir An= zaklar'ınkı. Pul pul dökülen bir kahramanlık!.. Pınar Öğretmen'e göre savaşın Anzaklar'a öğrettiği tek gerçek şudur: 'Ingiliz olarak geldikleri Gelibolu'dan, Avustralyalı ve Yeni Zellandalı olarak döndüler diye özetlemişti Pınar Öğretmen." (s. 66) Savaş başka neler öğretmişti Anzaklar'a, biraz da romancının anlatımına kulak verelim: "Sonra, içine girince öğrendiler: Yanı başlannda ölen arkadaşları, aylarca içinde yaşamak zorunda kaldıkları siperler, yetersiz beslenme, su sıkıntısı, pislik ve bunlarla gelen bitler, pireler, dizanteri, sıtma... Evet, düşündükleri gibi birmaceravdı savaş, ama hiç akıllanna gelmeyen bir macera. Bir cehennem!" (s. 63) Onlar ki sekiz aylık bir serüvenden spnra cvlerine dönmeyi umuyorlardı. Üstelik mağrur vc muzaffer!.. Bil Amca'nın gençlik arkadaşı Bob'ayazdı^ı son mektup oldukça hüzünlüdür: "Artık döneceğimizi duyunca dün, birkaç kişi, çarpışmalarda ölen arkadaşlarımızın mezarlarınagittik. Hep birlikte gelmiştik bu kıyıya, Şimdi onları buraua bırakıp gideccğiz." (s. 130) (Jysa barısın parıltısı savaşın en civ civli anındn bile göz kırpmıştır onlara. Bir ara ateşkes ilan edilmiş, 'düşman' bildikleriyle ölülerini birlikte gömmüşler, birbirlerinin sigarasını yakacak denli ileri götürmüşlerdi dostluğu. Hatta siperden sipere yiyecekler atmışlardır. Aslında güçlü hir ışıktı bu. Hiçbir karanlık el bu ışıgı gömemezdi. Çünkü önceliği vardı ve insanın do^asına karışmıştı. Pınar Öğretmen, Gelibolu Milli Parkı'nın "Gelibolu Yarımadası Barış ParkTna dönüştürüleceği müjdesini verirken uçmaya hazır bir güvercin gibi kıpır kıpırdır: "Öyle bir yer olacakmış ki, gelip burayı gezenler, savaşın herkes için acı çek mek demek olduğunu, insan hayatının ancak barış içinde değer kazandığını dü şünecek, barışın önemini anlayacakmış." (s. 134) Ural, dört kuşak paralelinde akran tiplerle çizmiş romandaki kurguyu. Ulusları ayrı olsa da, karakterler simet rik bir yapıya bürünmüş. Hasan Dede'yle Frank Dede'de dorıığa çıkan sa vaş düşüncesi, son kuşaga uayandı^ında etkisini yitiriyor. Örneğin babasınııı kahramanlıfiına toz kondurmayan Bü yükanne Tilly'e oranla kızı Norma Peggy'den etkilenip eleştirel bakabiliyoı geçmişe. Peggy'de ise tam anlamıyla Darışa adanmış bir kişilik' görebiliyo^ rıız. Ki akranı Zeynep'le çakışıyor bu durum. Her iki genç de, büyükdedelerinin amansızca çarpıştıkları yerde fi lizlenen dostluklarını köklü bir arkadaşlığa dönüştürüyorlar. Serpil Ural'ın romana yazdığı önsözden hareket edersek, şöyle bir sonuca varabiliriz: Ölenin de kalanın da insan olduğunu gösterınek! I ki halk düşünün; birbirinden binler ce mil uzakta, sosyalsiyasal hiçbir bağları yok; her nasılsa dünyayı sarsan bir savaşın adsız kahramanı oluyorlar. Evet, Çanakkale Savaşları'ndan söz ediyonım. Başını ingilizlerin çektiği şer ccphesinin akıl almaz bir şekılde tarıne gömüldüğü o unutulmaz savaştan! Dana doğrusu Çanakkale Destanı'ndan!.. Çünkü orada, sömürgecilere ulusal onurun direnciyle 'dur' deyip 'geçilmezliği' yaşatan insanlar, gözlerini kırpmadan ölmeyi bildiler. Hemen hemen her ocağa bir atcş düştü, her köşeden bir aji.it yükseldi; türküler, ninniler alev al Her savaş sonuçta bir öliim oyunudur. Ama gerçek bir oyun!.. Çanakkale Savaşları hepsinin üstünde ölüm kusan bir oyundur. ( ) harlı yangının bellekler de bıraktığı kül izleri kolay kolay silinmcz. Belki bu yüzden savaşın acısını ve eğretiliğini yaşamış. kişiler, pek dışa vurmasalar da barışın haklılığını ve vazgeçilmezliğini içtenlikle savunurlar. Deyim yerindeyse kül yutmazlar. Ne yazık ki kuşaktan kuşağa dolaşan ağzı var dili yok bir kahramanlık ütopyasıdır! Olup bitenleri aklın süzgecinaen geçirmek, tarihin taşlarını yerli yerine otıırt mak epey zaman alıı ÇanakkaJe Savaşları'ndaki TürkAn zak ilişkileri nesnel bir bakış açısıyla sorgulayan Serpil Ural'ın "Şafakta Yanaıı Mumlar"(*) adlı gençlik romanını barı şı köpiirten bir çalışma olarak görüyorum. Giriş tümcemde dc belirttiğim gi bi, birbirine ıızak iki halkın ateş nattından barışa yürüyen mumlarıdır arada anlatılan. 1 ler yıl 25 Nisanın tan ağartısında Anzak Koyu'ndaki Arıburnu Mezarlığı'nda yinelenen "Şafak Töreni" bizce tarihi bir yas değil, iki halkın ölülerinin de konukların arasına katıldığı anlamalı bir barış şölenidir. Savaş aldatılmaktır bir yerde. 1915 baharında Ingiliz DcvletlerTopluluğu' nun bir üvesi olarak binlcrcc silahlı gencini Gelibolu Yarımadası'na yığan Anzaklar da aldatılmışlardır sonuçta. Daha doğrusu paldır kiildür gerçckleşen selerberlikte kendileriyle baş başa kalmaya zaman bulamamışlardır. Savaşa katılınak her Anzak için bir övünç vesi lesidir. Düşmanı ve hedefi belirsiz bir Viktorya Haçı'nda sahip olabilnıek ise tutkuların en büyüğüdür. Yazılanlara bakılırsa (ki belgelerle uyumludur), 10 metrelik aralarla kurulmuşturkimi siperler. Yani tam anlamıyla ölüm komşuluğu!.. Siıngü süngüye, gırtlak gırtlaga bir boğuşma!.. On saftakiler için ölüm an meselesi. Toprakla savıulan cesetler, yamaçlardan derelere doğru olıık oluk akan kanlar... Savaşın Anzak cephesine ait ilk resmi kayıtlar şöyle: "Conkbayın'na çıkan 760 askerden yalnızca 70'i sağ kalmış. O gün başlayan saldırıların sonunda ise 2000 kadar Yeni Zellandalı ölmüş." (s. 111) Neredey se yuzde 90'lık bir ölüm oranı tüyleri Jiken diken ediyor. Daha ilk günde Geli bolu'ya ayak basan 20 bin savaş gönüllüsünun(l) onda bıri telel olmuş! Serpil Ural, Ş alakta Yanan Mumlar'ın perde arkasını dile getirirkeıı, eylemsel agırlıgı Avustralyalı olmak iızere, sava şın külleriyle akraba iki aileyi bıılustıırmu^ barı^ ortamında. Bir yanda Sidneyli Frank Dede'niıı luzı l'illy, torunıı Norma, Norma'nın kızı Peggy; öte yanda SAYFA 8 AnzahGünü' "Anzak Günü", salt (Jelibolu'da sabidenen bir gün defiil, Avusturalya'da 1920'den beri her yıl 25 Nisan'ı kapsayan 'ulusal bayram ve tatil günü'dür aynı zamanda. O gün yazılara dökülür, yarışmalara konu olur. Okyanusaşırı seyreden savaş acısı dibe çöker, yerini barış girişimlerine bırakır. Iştc torunların torunu Peggy'in savaşı sorgulaması da düşüncelerini Anzak Günü için kaleme almasıyla başlar: "Savaşmanın bir amacı olmalı. Ölmeyi de öldürmeyi de geçerli kılacak kadar önemli bir amaç." (s. 14) Peggy'in agzından verilen bu tümce ler en yakın anlamda romanın çatısını oluşturur. Ki aslında insanlığın çatısının omurgasıdır ileri sürülenler. Iki halkın geçmişindeki farklı kahramanlıklarını ortak bir kahramanlığa dönüijtürmek niyctindedir Peggy. Gün gelir annesi Norma ile birlikte Anzak Günü'nü Türki ye'de kutlamaya karar verirler. Bu hem turistik bir gezi, hem de tarihi anlamak için iyi bir fırsattır annekız açibindan. Daha uzun bir yolculuktan sonra Zeynep'le annesinin çalıştırdı ğı Eceabat'taki Konak Pansiyon'a gelirler. Burada iki akran kızın ilişkileri tam bir barış dostluğuna dönüşür. Öyle ki Peggy'nin zaman tünelini dolaşan sözleri oldukça ilginçtir: "Kimbilir, belki dedelerimiz de arkadaş olurdu, birbirleriyle savaşmak zorunda kalmasalardı' diye düşündü Peggy. 'Örneğin, böyle bir turistik gezide karşılaşsalardı.' " (s. 69) Aynı düşünccleri Norma da gcncl anlamda olumlar: " 'Bu huzur dolıı deniz manzarası içinde en son akla gelecek şey savaşmak olaoilir' diye düşündü." (s. 7 0 Tarihin kanlı yüzündeki olayları daha da saydaınlaş tıran önemli bir kişi yer alır romanda: Pınar Öğretmen. O, Zeynen'in Ingilizce öğ retmeni olmasına karşın, iç içe geçmiş soruları bir çıı pıda yanıtlayan aydınlıkbir insandır. Savaştan çok 'ulu sal kimlik'e ve 'barış'a getı rir sözü. Özellikle uelidolu savaşa katılan Anzaklar'da ulusal bilincin yeşermediği NesmH Mr bakif Bançm pantösı Evrensel hüzün Gençlik romanları hıç kuşkusuz olumlama ve yönlendirme gayreti fazla olan romanlardır. Ural da böyle davranmış. Karakterleri bile bile çakıştırmış. Yani insanı 'tek insan' olarak algılatmaya çalışmış. Ayrıca kimi tarihsel sözler ve fotoğraflarla yapıtına 'belgesel bir ro~ man kimliği kazandırmış. Bence bu tür olumlamafarın bir zararı yok. Çiinkü, tarihin taşlarını yerli yerine oturt mak gibi ertelenmcz bir görevimiz var. Eğer insanlığın daha büyük fela ketler yaşamasını istemiyorsak, barışın ve sevgi nin önünü açmalıyız. Ne demişti Mustaia Kemal sömürgeciliğin kurbanı olan genç ölüler için: "Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrunızdadır. I Iıızur içindedirler ve huzur içinde, rahat uyuyacak lardır. Ünlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlatlarımız olmuşlardır." (s. 113) Sormalıyız herkese: Böyle bir değer bilirlik kimde var? Bence herhangi bir soylev değil, in sanın evrensel hüznunden süzülen şiirin kendisidir bu! "Şafakta Yanan Munıları" bu hüzünle açıkla mamız gerekiyor! (*) Şafakta Yanan Mumlar/ Serpil Urul/ Gençlik Romanı/ Rılgı Yayınevı/ 1. liasım/ Mart 2001/ 15R tayfa KİTAP SAYI 691 Serpil ural, şafakta Yanan Mumlar'ın perde arkasını dlle getlrlrken, eylemsel ağırlığı Avustralyalı olmak üzere, sava$ın külleriyle akraba Iki allevl buluşturmus ban$ ortamında. CUMHURİYET
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle