05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

OYKU Yunus Nadi Öykü Ödülü 2002 "Uykusu Sakız" ile M. Sadık Aslankara'nın Yunus Nadi ödülüyle kurduğu ilişki, Aslankara'nın öyküyle olan alışverişini de kurumlaştırıyor aslında. Yunus Nadi'nin ve Cumhuriyet'in yalnız kendisinin öyküye yönelişinde değiî, bütün öykücülerin yolculuğunda, kısaca Türk öykücülüğünün bütün zamanlara yayılan sürecinde ciddi biçimde kurumsal ağırlığı olduğunu düşünüyor ougün ve ona göre yazınsal tür olarak öyküye yer açılmış olmasını önemsemek de gerekiyor. SEDAT KURT enizlili M. Sadık Aslankara, roman, belgesel sinema ve tiyatro yapıtlarıyla aldığı ödüllerine bu kez öykü dalında yenisini ekledi. Yunus Nadi 2002 Öykü Ödülü "Uykusu Sakız" ile Aslankara'ya verildi. Yazarlığının yanı sıra tiyatroculuğu ve belgesel sinemacılıöı ile tanınan Aslankara, günün 24 saatlık dilimine sığdıramadığı çalışma ve araştırmalarını bir süredir Denizli'deki yazı evinde yapıyor. Bizi, kapılarını belki de ilk kez bir yabancıya açtığı yazı evinde karşılayan Aslankara ile 38 yıl öncesinde başlayan yazarlığı üzerine sohbet ettik. Genç kuşak öykü yazarlarına kuramsal ve etik konularda "fikir babalığı" yapan Sadık Aslankara, Anadolu'nun dört bir köşesinde yaptığı belgesel sinema çalışmalarından arta kalan zamanda ki bu, zaman zaman yılın yarısını geçiyor yaşamını memleketindeki yazı evinde geçiriyor. Müjdeli haberi de burada alıvor. 1964'e geri döndüğünü söylüyor Aslankara, Cumhuriyet'e ilk kısa öyküsünü göndermek için verdiği uğraşı ve yaşadığı heyecanı anımsıyor. Yani Yunus Nadi Odülü'yle aslında 40 yd öncesinde tanışmışlığını vurguluyor. "Herkes gibi şiirle başlamıştım ama, altmışların başında daha çok öyküye karar kılmıştım. Yıl 1964, Cumhuriyet o yd 'kısa öykü'ye ayırıyor Yunus Nadi Armağanı'nı. Allah!.. Sevinçtenhavalarauçuyorum. Tamam' diyorum, 'Ben ödülü alırım'. Dersleri, öteki etkinlikleri bir kenara bırakıp Yunus Nadi çalışması başlığı altında pek çok öykü yazıyorum... 12 Aralık 1948 doğumluyum ben, varsayın kırkdokuzluyum... Bu hesapla 15 yaşında Yunus Nadi Kısa Oykü Yarışması'na katılıyorum... 'Sergi' adında bir öykü... Köyde, kurumaya bırakılmış üzümleri sel yok ediyor, bunu anlatıyorum aklımca. Köylü, uğraşırken arada Tanrı'ya yakarıyor garip. Oyküyü götürüyorum arzuhalciye, o sıralar daktilo sahibi olmak kolay mı? Parasını verip daktilo ettirecegim, ama adam 'Allah sözcüğü geçtikçe, ayraç açıp CC diye yazıyor hep... 'Amca' diyorum bu yok öyküde'... Ama adama anlatabilmek olası mı bunu?" ilk aşamada elemeyi aşan öykülerinin aralıklarla yayınlandığını gözlerindeki ışıltıyla aktarıyor Aslankara. Her gün sabırsızlıkla Cumhuriyet Gazetesi'nin gelmesini beklediğini söylüyor ve ekliyor, "Oykü anlatmıyor, anlamlandırıvor" D "O yıllar gazetelerin gelişi karşılanırdı Ânadolu'da..." .. Yunus Nadi Ödülü'nün artık kendisini heyecanlandırmadığını da belirtiyor, "ödülüm olsa da olmasa da olur. Onem taşımıyor bunca yıl sonra. Bu yaşa gelmeden de bunu anlamak zor aslında..." Yunus Nadi ve öykücülüğe ilk adım attığı o günler, usuna gazetede yazısını göremeyince yaşadığı hayal kırıklıklarını düşürüyor Aslankara'nın. Ve "şimdi şimdi düşünüyorum" deyip, genç öykücülerle ilgilenmesinin, onlara sevgi göstermesinin, onlara sahip çıkmasının altında yatan nedenlerden birının de o olduğunu anımsatıyor. Genç öykücülerin bugünün Türkiyesi'nde çok önemli dayanakları olduğunu söyleyen Aslankara, öykü dergileriyîe örnekliyor sözünü ve çeşitli yayın evrelerinin uğraşlarından da sözediyor. Aslankara'ya göre, genç öykücülerin yazılarını yayımlamak tam anlamıyla onlara yardımcı olmak, önayak olmak anlamına gelmiyor. Eksikliklere işaret edip öykü dergilerinin yönetmenlerine "hiç alınmasınlar" diyerek, eleştiriler yöneltiyor. Gençlere ayrılan yerin azlığından ve genç öyküler hakkında hiçbir değerlenSADIK ASLANKARA KIMDİR? dirmenin yapılmamasından yakınıyor. Aslankara, "Gençler ne zaman görecekler kendilerini aynada? Öykülerin yayımlanması çok iyi ama değerlendirilmesi de gerekiyor" diye konuşuyor. Tekrar ödüle dönüyoruz... Yunus Nadi ödülüyle kurduğu bu ilişki, Aslankara'nın öyküyle olan alışverişini de kurumlaştırıyor aslında. Yunus Nadi'nin ve Cumhuriyet'in yalnız kendisinin öyküye yönelişinde değil, bütün öykücülerin yolculuğunda, kısaca Türk öykücüluğünün bütün zamanlara yayılan sürecinde ciddi biçimde kurumsal ağırlığı olduğunu düşünüyor bugün ve ona göre yazınsal tür olarak öyküye yer açılmış olmasını önemsemek de gerekiyor. Geçen 40 yıllık zaman diliminde sürekli yazıyor ve üretiyor Aslankara; öyküler, romanlar, oyunlar... Sahneye çıkıp tiyatro oynuyor, kuliste yönetiyor oyun Î Aralık 1948 yılında Denizli'nin Sarayköy îlçesi'nde dünyaya gelen Aslankara, Izmir Namık Kemal Lisesi'ni bitirdikten sonra AÜ DU ve TarihCoğrafye Fakültesi Felsefe Bölümü'nü okudu. Imzalı ilk yazısı Cumhuriyet'te "Tartışma Bölümü"nde yayınlandı(20 Nisan 1965). "Beyaz Atkılı Kadın" isimli öyküsü Denizli'nin yerel gazetesi Pamukkale'de yayınlanan Aslankara, tiyatroya ilk profesyonel adımı 1968'de Ankara Halk Oyunculan Sahnesi'nde attı. 1969'da Ankara Birliği Sahnesi'nin kurucularından biriydi. 1982'de Denizli Tiyatrosu'nu, 1987'de ise bu tiyatronun uzantısı olan De Tiyatrosu'nu kurdu. Bu kısacık zaman diliminde 30'u aşkın oyunu yöneten ve bu oyunların bir bölümünde rol alan Aslankara, 1976'da TRT için çalıştı. Senaryolar ve metinler yazan Aslankara, oyunculuktan sunuculuğa, danışmanlıktan kamera önü ve arkasında birçok yapımda görev aldı. 1983 yıknda başlattığı belgesel sinema çalışmalarına eylemli tiyatroya ara verdiği 1994'ten itibaren yönetmen olarak devam etti. Bugüne kadar 25 belgeselin yönetmenliğini yapan Aslankara, yazın, belgesel tiyatro ve belgesel sinema alanında çeşitli ödüller aldı. Oyun dalında 1989 aa "Kevser'di", 1992'de "EvSes", roman dalında 1990'da "Kör Memdali'nin Çınar Ağacı", 1993'te "Bin Yüz, Bir Giz", 1996'da "Selgesus'ta Buse" ve derleme dalında 2000'de "Cumhuriyetimiz'in 75. Yılmda Ormancılığımız" isimli eserleri yayınlandı. Uykusu Sakız ise yayımladığı iki dosyadan sonra, ilk ve tek öykü kitabı.B öykü yazarının eylem toplamına eşit neredeyse... ları, Anadolu'nun topraklarını arşınlayıp belgeliyor kültürleri, sinema sinema sunuyor Aslankara, belgesel sınemacılığıyla... Ama öykünün yeri hep ayrı Aslankara'nın yaşamında; o unutulmaz bir tat her seferinde, büyülü bir tat... Hem sürükleyen, hem yazara baş eğmeyen bir türlü... Aslankara, öykünün tanımına da dikkat çekiyor. Kuşkusuz yazılı bir anlatım sanatı olan öykünün. "Ama anlatma sanatı değil o" sözleriyle hatları vurgulayan Aslankara'ya göre, öykü anlatmıyor, anlamlandırıyor. "Bunu nasıl yapıyor" diye soruyoruz, anlatıyor: " Anlatarak değil; ayrıntılar döşeyerek, bağırarak değil susarak, gözlerini kaçırıp başını eğerek, sonra arka alanlar bırakarak, koridorlar, kanallar açarak, havalandırma bacaları çıkararak... Yani anlatmadan ama okurun anlamlandırmasını sağlayarak başarır. Bu yüzden öykü sanatı, bir yazma sanatı olduğu denli okuma sanatıdır da. Bu da kuşkusuz sözcüklerle yapılan artık başka bir şeydir, sözçüklerin bire bir gösterdiği değildir... Öyleyse işin başına dönüyoruz. Demek ki yine, öykü anlatma sanatı değildir ama yazılı anlatım sanatıdır yine de!" Öyküyle geçen 40 yıl boyunca yayımladığı öykü sayısını hatırlıyoruz. Iki dosyanın ardından 40 yıl sonra geldi öykü kitabı Aslankara'nın, "Uykusu Sakız"la... Keza diğer alanlardaki yayımlanmış eser sayısı da az. "Bu durum sizde bir ikilemi, çatışmayı doğurmuyor mu?" "Evet" diyor Sadık Aslankara, "Bu ikilemi sürekli sorguluyorum..." Öykülerin yayımlanmasının "kendisinden sonra' aa istendiği zaman mümükün olduğunu vurgulayan Aslankara, bu nedenle yayımlamak kavramının üzerinde durmadığını söylüyor. Son dönemlerdeki hummalı çalışmasının da "eserlerimi bir an önce toparlayayım" kaygısı içermediğini anlatan Aslankara, 365 gün ortalama 6 saat boyunca sanki ölecekmişçesine çalıştığını aktarıyor. Yazı evine girdiğinde ise bu süre 15 saate ulaııyor. Sayısını bilmediği kadar çok, yüzerce ama yüzlerce kitabı kuramsal yeni bilgiler kazanmak adına incelediğini, her alandaki farklı eserlerle aynı anaa ilgilenerek yazılarını sürdürdüğünü dile getiriyor. Günler hatta haftalarca sokağa çıkmadığı bile oluyor Aslankara'nın; buzdolabı ve kileri sonuna kadar doldurup yaşıyor yazı evinde. Çünkü kent onu fjunaltıyor, yazın dünyasından uzaklaştırıyor kendi deyimiyle. Denizli, Istanbul ya da Ankara farketmiyor onun için, kentler hep aynı. "Çepeçevre dağlara, ormanlara Dakan bu eve kapanıyorum. Çamlıkta yaptığım yürüyüşler ve haftada bir Çarşamba Pazarı. Bu zaman 15 güne çıkıyor ve market alışverişlerimin dışmda çıkmıyorum evimden. Sürekli okuyor ve yazıyorum. Zaman zaman benden sonraki nesil bana nasıl yetişecek diye merak ediyorum" diyor Aslankara; öteki okumalarının dışında yalnızca öyküye ayırdığı zaman, verdiği emek bile tek bir Ve yılları damıtıp tek bir öykü yapıyor Aslankara, "Uykusu Sakız" adıyla yıllar sonra çıkan kitabı bir ödül kazanıyor; Yunus Nadi Öyku Ödülü 2002... Sanki bir minnet ve teşekkür sunuyor Anadolu adına Yunus Nadi, yarım asra dayanan bir dayanışmanın dost ikramı gibi, sade ama anlamlı..." CUMHURİYET KİTAP SAYI 645 SAYFA 6
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle