05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Yaşar Kemal'in romanı son hızla... Karıncanın Su İctifli ZEKİ BÜYÜKTANIR arıncanın Su tçtiği romanının konusunu gündemine alan CNN'nin Karalama Defteri programında övüneümüz Yaşar Kemal usta konuştu, söyleşti. Yine dolu dolu, yine doruktaydı, saygindı. (7.5.2002) Sayın Azra Erhat, Yaşar Kemal usta için bir anısında şöyle der: "Bacı senin Köroğlan'ı da geçeceğim." "Köroğlan dediği Homeros'muş. Bu adam deli mi dedim." (A. Erhat, S. Yöntem) Bu adamın deli olmadığı belli; deha sınırının doruklarında, saygın bir çizgide, başarının mutluluğunua at koşturuyor bugün; hepimizin de övüncü olarak. Yeni yayımlanan bu romanında savaştan, göçten, savaşın bir cinnet olduğunu, bunıı çıkaran erkeklerin kendilerini savaşa sürmek gerektiğini anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor... Orneğin: Sarıkamış acılarını, doksan bin kişilik bir ordıınun bir gecelik tırtınada tuz buz olduğunıı, göç olgusunun dayanılmazlığını, bir günde sessizliğe bürünen kentlerin korkunç görüntüsünü ve daha nicelerini... Oysa; saygın insanıyla, hümanizmasıyla, dornur domur toprağıyla Anadolu hep barıştan yanadır; bugün bile anaerkil aile yapısının genlerini taşır. Amazon ygarlığı nevin nesi? Anadolu'ya ilk yıkım Akhalılar'ın saldırısıdır. Onların azgın naraları, savaş çığhklarına karışır. Anadolu insanlarının Troya Savaşı'nda bile insancıllıkları nasıl da belli oluyor o görkemli llyada Destanı'nda. Yaçar Keınal K Yaşar Kemal'in romanı, büyük bir hızla alınıyor ve okunuyor. Ustayı kapak konumuz yaptıktan sonra da dergimize ulaşan kitabıyla ilgiü yazıların sayısı arttı. Onlardan ikisini sunuyoruz. Ciçck zamanı yılanların sevişme zamanıdır. Kara yılan al çiçeği sever. Toprak bile ala keser, apal olur. Cîüneşe batmıştı dünya. Toprak, nar bahçesi al al buğulanır gibiydi. Büyük, yarı gövdesinin kabuğu çatlayıp düşmüş bir nar ağacı, nar ağacının altındaki ak taştan bir kara yılan çıktı. Ağır ağır, kuyruğunu oynata oynata yeşil otların üstünden kaydı. Arada basını kaldırıyor, şöyle bir dört yanına bakmıyordu. Arılar uğulduyordu. Çiçekler acı kokuyordu. Yosun bağlanmış pınardan yarpuz kokusu geliyordu. Torosun üstünden gelen bulut küçücük, aktı. Bir taşın üstüne çıkan yılan orada azıcık durdu, bekledi. Sonra indi. Bir nar ağacının gövdesine dolandı sonra da. Kara yılanı öldürmek, ona dokunmak günahtır. Kara yılan, kuyrıığuna basmazsan insana değmez. Ağacın gövdesinden yeşil otların içine girdi, gözden kayboldu. Az sonra kurıı bir yere geldi. Yumak olacak gibi yaptı, vazgeçti. Yürüdü. Bir çiçeğe uzanır gibi etti. Yanmdan geçti. Bir ses çıkarır gibi etti, duvulmadı. Neolduğu anlaşılmadı. Dalda birkaç kuş vardı. Yılan altından geçerken, onlar uçup gittiler. Fısıltıya benzer bir ses geldi. Yuan geri döndü. Uzun, mavi çiçeklehn altından başka bir yılan ortaya, çinke taşın yanına süzüldü. Daha uzun, daha kara görünüyordu yeni yılan. Iki kıılaç belki de. îki yılan yanyana geldiler. Ikisi birden taşın üstüne çıktılar. Bellerinden aşağısı dolaştı. Öylece taştan indiler. Otların arasına girdıler. Otların arasından çıktıklarında o ak, küçük bulut bahçenin üstüne gelmiş, geçip gidiyordu. Bir an çiçeklerin alını gölgeledi..." "...Ayrık otu toprağın derisi gibidir. lnce bir örtü gibi yapışır oraya. Uzamaz. Ayrıkların üstüne kadar bir durup bir akarak geldiler. Sonra durdular, beklediler. Sonra biribirlerine iyice dolandılar, düğüm oldular, yapışmışcasına, kaynamışcasına biribirlerine. Kuyruklan şehvetten tirtir ediyordu. Nar çiçeğinin alı, ayrığın yesili, göğün mavisi, gelip geçen bulutun alcı da aşkla titreşti." "...Yılanlar gittikçe daha çok hızlanıyorlar. Daha çok sarmaşdolaş oluyorlar, ayrılıyorlar, biri öbürünü kovalıyor, yakalıyor, sarılıyor, yeniden ayrılıyorlar. Hızları artıyor, göz açıp kapayıncaya ka dar bahçeyi bir baştan bir başa gidip geliyorlardı. Bu,öğleye kadar böyle sürdü.LJçarcasına biribirlerini kovaladılar. Sarıldılar, düğüm oldular, bir topak, kapkara bir yumak oldular, sonra açıldılar, boşanıp serildiler. Sonra da ayrıklann açıklarına geldiler. Kuyruklarını gene yumak vapıp, karşı karşıya.başlarını havayakaldırıp sarmaş^ tılar. Belki yarım metre, bir metre ayağa kalkıyorlar, sarmaşıyorlar, toprağa geri düşüyorlardı. Renkleri de gittikçe değişiyor, kırmızıya çalıvordu. Zaman geçtikçe, havada sarılıp topra ğa düştükçe daha çok kızışıyorlar, daha çok yükselivorlar, nerdeyse kuyruklannın ucuna dikilecekler..." (Ortadirek, s. 330) Bu tatlı anlatım bu güzel sözcükler, bu betimleme beni hep düşündürmüştür. 16 dile çevrilen yapıtları Türkçedeki gibi güzel, tatlı biçimde mi acaba? Bu güzel, varsıl dilin karşılığı sözcükler: kımıl kımılbel bel bakmaksel sele gitmeksoluğu taşmakuğunmaksekilenmekyelyepelekdevinmekdinginlik... O dillerde de bu güzellikte anlam taşıyor mu? Sayın Turgay Fişekçi'nin dediği gibi: (8.5.2002, Cumhuriyet) "Birinci Dünya Savaşı'nın Anadolu'da yaşayan çeşitli insanlar üzerine getirdiği yıkımlar, akıl almaz acı ve serüvenler, inanılmaz göçler, Lozan Antlaşması sonrasında gerçekleştirilen 'mübadele' ile iki milyon insanın zorla yaşadıkları yerleri terk etmek zorunda oırakılmaları." Evet savaş bitmiş ama sorunlar bitmemiş. Iki yanda kin artmış, eksilmemiş. O ortak yaşam, o sıcak ilişkiler kana nulanmış; can derdine düşmüş iki yan da. Canınıkurtaran da sevinememiş. Nişancı dayanamamış haykırıyor: "Eski ayakkabılarını giyen Nişancı, keskin şahin gözleriyle her yere, her şeye bakıyor, kadını görünce o da hayran kalıyor, bizimki de böyle güzeldi, diye düşünüyor. Insanoğlu güzelliğe böylesine nayran kalabiliyorsa, bu savaş ne, bu birbirlerini yeme, aşağılama, bu akan suya, uçan kuşa, yaprağın üstüne konmuş kelebeğe düşmanlık niye? Deli mi bunlar, deli mi? Bu yaşa geldim, çok savaşlardan, ölümlerden, zulümlerden, dostluklardan, sevgilerden, mutluluklardan, ölümüne sevdalardan geriye kaldım, şıı insanoğlunu anlamadım gitti. Ne tuhaf, ne çılgın bir yaratık. Allah belasını versin, diye ayağa kalktı, yere kocaman bir tükürük attı. Eli ayağı zangır zangır titriyordu. Şu halime, şu günüme bir bakın, söyleyin. însanoğlu bu hale gelecek bir yaratık mı?" (Karıncanın Su Içtiği, s. 105) Bu isyan niye? Însanoğlu işte bu!.. Oysa Ege kıyılarındaki Anadolu insanı kurduğu o düzenden neler neler yapacak, toprağı nasıl varsıllaştıracak ve eskilerden getirdikleri düzeni, nasıl umutla, mutlulukla sürdürecekti. Ama olanlar oldu. Bugün bile binlerce köy, kent, oylum oba, koyak suyu soğulmuş değirmen gibi o görkemli günlerini hüzünle anıyor, arıyor. Mübadele sonucunun acılarını, kalanlar da gidenler de yaşadı. Ekonomi durmamış, çökmüş: "Su değirmenlerini işletecek eleman bulamıyorduk" diyen yazar gerçeği vurguluyordu. (Y. K. Karaosmanoğlu) Oysa Anadolu'nun o günkü mutlu, umut dolu, sevgiye dayanan, saygın yasamını yazar, iki tümcede ne güzel özetIemi§: "Oylesine uyumlu bir yaşayış ki Müslümanı, Hıristiyanı, Asurisi, Yezidisi hiçbir ayrım gözetmeden kardeşçesine, yürek yüreğe yaşarlardı." (s. 142) "Bu derin kardeşlikten, dostluktan sonra bu düşmanlık neydi? İnsanlar çektikleri acılarda birleşiyorlardı da yaşadıkları sevinçlerde, niçin bir araya gele ' K İ T A P Bitmeyen sorunlar îşte böylesi bir anaerkil aile yapısına sahip olan Anadolu bu niteliğini lcorumaya çalışmış yıllar boyu; ancak savaşı çıkaran da, göç olgusunu yaratan da ne yazık ki bu yapı değil, özellikle Arabistan çıkışlı çöl Islamının baskıcı etkinliği olan babaerkil yapının sonucunda yaşanmış bunca olumsuzluk. Bin yıldan beri çölden gelen bir babaerkil aile yapısının erkeklere verdiği bu azgın baskıcı yöntem, toplıımları bugünltü içinden çıkılmaz dııruma getirmiştir. üysa hiçbir çağda, hiçbir savaşı, hiçbir kadın çıkarmamıştır. Kadın yüzünden savaş çıkmıştır; ama onu çıkaran da yine erkeklerdir. Böyle olunca savaşı çıkaran erkekleri ne yapmalı? Sevgili Yaşar Kemal usta bu konuda bir şey demiyor ama yazdığı romanda çok şey söylüyor. Onun son dizisi olan romanların ilki Ada Öyküsü'nü okuyalı çok oldu ama etkisi silinmedi üzerimden. Konumuz savaştı, barıştı, kadındı derken insanın usuna hemen romanlarımızdaki kadın kahramanlar geliyor. Kemal Tahir'in Devlet Ana'sı, Kemal Bilbaşar'ın Cemo'su, Fakir Baykurt'un Irazca'sı, Firuzan'ın Leylim Nine'si gibi ustanın da lnce Memed'deki Hürüana'sı, Ortadirek'teki Meryemce'si kadın motifinin örnekleridir. Bu kadınların her biri Kybele'dirler; yaratıcı, doğurgan, üretken ve de yetkin. Ortadirek deyince de oradaki o yılanların sevişmesi sahnesi her okuyuşta biraz daha etkiler beni. Konumuza girmeden bu bölümden bir kısmını birlikte görsek: "...Bozuk bahçenin kara ydanları beter olur. Her taşın altında bir kara yılan desen, yalan söylemiş olmazsın. SAYFA 1 4 Anaerkll aile yapısı Kadın vüzünden sava$ çıkmı$tır, ama onu çıkaran da yine erkeklerdlr. Böyle olunca savaşı çıkaran erkekleri ne yapmalı? Sevglll Yaşar Kemal usta bu konuda bir şey demiyor ama yazdıuı romanda cok şey söylüyor. C U M H U R İ Y E T S A Y I 64 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle