Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Kapak konusunun devamı. *" sını sağlayan dil kuramını da, çoğu bilgilerini de, çoğu nüktelerini de ölmüş arkadaşına borçlu. Gene de yazgısı, iç dünyası, arılığı, çocuksuluğu, kendine özgü aşk serüveni, yalnızlığı, özlemi, bağlılığı ve yaşamının derin çelişkileriyle ilginç bir kişilik olduğu söylenebilir. Zengindir, her şeyi vardır, ama gerçekte hiçbir şeyi kendisinin değildir, annesi, babası, duşüncesi bile. Yeryüzünde iğreti bir varlık, kendisini göklere çıkaran hayranlan arasında yapayalnız bir yabancıdır. Nerdeyse tüm yaşamı ölmüş arkadaşıyla özdeşleşme çabası içinde geçer; ancak, tam özdeşleşmiş gibi göründüğü anda, onu tümüyle yok eder. Büyük bir zenginliğin odağında, eli de, yüreği de boş lcalrnaya yargılıdır. Bununla birlikte, çok güçlü belleği yanında, belirli bir duyarlığı, kendine özgü bir nükte yeteneği vardır; zaman içinde, belirli bir düşünsel gelişim göstermediği de söylenemez. Sonunda, özellikle Sivash Cemile'nin dolaylı etkisiyle, çevresindekilerin yere göğe sığdıramadığı dil kuramının yanlışlıfiını bile anlar. Ben, kendi payıma, Yusur Aksu'yu sevdim, romanını düşünmeye başladığım günden beri hep yakınlık duydum ona. Ayrıca, deneyimle biliyorum, yazar istese de "sonsuz" kötü, "sonsuz" ahmak bir kişi yaratamıyor. Bir zamanlar, bir öykümde, "Büyükbaba"da, bir başöğretmenin kişiliğinde belli bir diktatörü canlandırmaya çalışmıştım; ne yaparsam yapayım, benim başöğretmen düşündüğüm diktatörün iticilİğine ulaşamıyor, hep canayakın bir yanı kalıyordu. Bir de Yusuf/ ksu nun çevresinde dolanan, saytları günden güne artan "Maçka Çarşambaları'na katılanlar var; bılinı adamlan, gazeteciler, hukukçular, felsefeciler, tj adamlan, vb. Ortada yazdmış bir kuratn olmamasına karşın, Yusuf Aksu'yu dünya çapında bir dilbilim kuramcısı, bir kurtana gibi görmekte ısrar ediyorlar. Yusuf Aksu'nun ağzından çtkan her söz değışik anlamlarla yüklenip abartılıyor. Bu gülünç, ama bir o kadar da acıklı durum, yasadtğımız dönem Maçka'daki bir apartman dairesinden yansttılıyor. Bunca kışi tçinden hirinin neden kuşkuya düsmedığini, manttklı sorular sormadtSını düşündüm. Gerçi Beşinci Murat içlerinde en sağlıklı düşünenı, ama o da Yusuf Aksu'ya körü kijrüne inanıyor. Aymazltklarımız konusunda bu kadar mı karamsarsınız? Evet, romanın başlıca izleklerinden biri de bu. Hatta temel izleği. Ama benzer durumlarla öyle sık karşılaşıyor, aynı coşkuyu öyle sık gösteriyoruz ki! Örneğin, ister dil konusunda, ister başka konularda olsun, birçok profesörümüz, birçok politikacımız, birçok köşe yazarımız en saygın gazete ve dergilerde bizim Yusuf Âksu'nunkinden çok daha temelsiz, çok daha saçma görüşler ileri sürüp duruyorlar da lcimsenin sesi çıkmıyor. Örneğin doğru dürüst Türkçe tümce kurmasını bile beceremeyen, kullandığı sözcüklerin anlamını pelc bilmeyen, bu yüzden de yanlış kullanan birtakım kişiler önemli bir aydın ve uzman çoğunluğunca büyük romancı sayüıyor. Orneğin bugüne değin ekonomi alanına herhangi Dİr katkısı bulunup bulunmadığını bilmediğimiz, en ufakbir incelemesini okumadığımız bir Kemal Derviş kaşla göz arasında bir ekonomi dehası ve bir kurtarıcı oluveriyor. Öyle anlaşılıyor ki, en azından günümüz Türkiye'sinde, sorgulayıp anlamadan inanmak da çalışmadan kazanmak gibi salakça bir uyanıklık. Böyle bir tutum önyargıya ne denli yatkın olduğumuzu gösterir. Önyargılarsa, söylemeye gerek var mı, bilmem, genellikle çevremizde sık sık yinelenen görüşlere Kolaylıkla inanmamızdan, bu arada, konuyla doğrudan ilgisi SAYFA 4 "Yalan'la ortalıgı kasıp kavuran bir yazar Tahsin Yücel f bulunmayan yüzeysel görünüşleri gere;inden fazla önemsememizden kaynakanır. Yusuf Aksu konusunda da böyle, Cadillac'ından evindeki eşyalara, kitaplığındaki ansiklopedi ve sözlüklere, pencerelerinin açıldığı görünümden ansiklopedik bilgisine değin, kuramıyla doğrudan ilgisi bulunmayan birçok öğe üstün bir kuramcı olarak algilanmasını sağ lar. Güçlü bclleğinin ve ansiklopedi tutkusunun sonucu olarak, Marx'ın görüşlerini özetlediği, Kant'ın ölüm ve doğum tarihlerini duralamadan söylediği ya da Valery'nin yapıtlarını ezberden saydığı zaman, çevresindekilerin ağzı açıkkalır. Çok güzel Ingilizce konuşması ve çok dil bilmesi kuramının geçerliliğinin güvencesi olarak algılanır. Kuramını yazıya "Maçka 'şamöaları" dökmemiş, doğru dürüst açıklamamış olması bile bir çekicilik nedenidir, cizemin biiyüsüyle cionatır kendisini. Ayrıca, çok derin ve karmaşık olduğunu düşündüklerinden, söz konusu kuramı öğrenme yolunda bir çaba da harcamazlar. Kuramcı yeter oniara. Onu, onunla olmayı bir tür modaya dönüştürürler. Şurasını dabelirtelimki Yusur Aksu'nun kuramı, sonunda kendisinin de anlayacağı gibi, yanlış bir kuramdır; ama, aynı zamanda, hem bir şiirselliği vardır, hem de hepimizin icindeki bir getçektenlik, bir doğrudanlık özlemini dile getirir. Karamsarhk konusuna gelince, evet, aydınlarının büyük çoğunluğunun aymazlığı ve yüzeyselliği, Türkiye'nin günümüzdeki siyasal, ekonomik, ekinsel durumu karşısında karamsarlığa kapılmamak zor. Bu karamsarlığın kimilerimizde düpedüz umutsuzluğa dönüşmekte olduğu da bir gerçek. Içerdiği alay payına karşın, Yalan'da da bu umutsuzluk yer yer açıkça belirir. Ne olursa olsun, Yusuf Aksu'nun kuramının yanlış olduğunu söyleyenleri de görürüz romanda: Uluslararası Dilbilim Günleri'nde, birçok kişi daha ilk tümcesinde karşı çtkmıştır kendisine, daha sonra da kimi gazetelerde ona karşı çıkanlar olur; ancak, ününü her şeyden önce yarattığı kaba, ama haklı tepkiye borçludur; yakın çevresi kendisine sonuna kadar inanır, sonuna kadar inanacak biçimde koşullanmıştır. Bir Erkek Cemile katılmaz oniara, "Her şeyi en iyi o bilir diyorlar, ama bir teypi çalıştırmayı bile bilmiyor! Nasıl adam olacak ki bu adam?" diye söylenir. Evet, romanda önemli ıslevleri olan kapıcı Müslüm ve Sivaslı Erkek Cemile birçok yönden öbiir roman kişilennden ayrılıyorlar. lkisi de köylü kurnazltklarınt çıkarları ıçin kullanan halktan tipler. Erkek Cemile'nin YutufAktu'nun yaşamtna 'kanşabılecek' kadar gırmesi, akıl vermest, yiyeceğı yemekten dinleyeceğı müziğe kaaar yonlendirmesi, hatta Maçka Çarsambaları'na katüanlann saygı ve sevgisini kazanması nasıl açtklanabilir? Cemile'nin doğallığı Yalan'ın dogrulam OSMAN SENEMOGLU irbirinin tıpatıp benzeri ikizlerden, biri IstanDul'da nezle olsa öteki Ankara'da hapşıracak kadar uyum icindeki ikizlerden söz edilse hemen hemen herkesin anlatacağı birçok öykü vardır. Ya da ustalarıntn, hocalarının gözünün içine bakıp onların ağzından çıkan her sözü (belki oelli ölçülerde hepimizin zaman zaman yaptığı gibi) kesin gerçekler olarak görmeye hazır çömezler de herkesin bildiği kişilerdir... Işte Tahsin Yücel, son romanı Yalan'ı böyle "bilinen" kişiler üzerine kurmuş. Okurun "tanıdığı', çevresinde "gördüğü" ya da doğrudan okurun kendisi sayılabilecek kişiler üzerine oluşturulmuş bir roman Yalan. Hele, ikizlik ya da kardeşlik kavramına bir de "ana ayrı, baba ayn kardeş"lik boyutunu katınca; ayrıca, tüm yaşamı boyu aynı görüşleri savunmasınakarşın, bir dönem solcularca, bir başka dönem sağcılarca el üstünde tutulan "ayaklı ansildopedi" gibi bir roman kişisi yaratınca, okur hemen "ben bunların hepsini biliyorum, tanıyorum" duygusuna kapılıyor. Bu duygu da, bildiği tanıdığı bir evrene kolayca girivermesini sağlıyor... Bu B girişten sonra, Tahsin Yücel'in usta yazarlığı, kendine özgü anlatımı alıp götürüyor okuru romanın sonuna dek. XVIII. yüzyıl Fransa'sına büyük etkisi olan düşünürlerin başında gelen Pierre Bayle: "Bir düşünceyi benimserken insanların usundan geçenleri bilemeyiz" der. "Eğer bu olanağımız bulunsaydı, çok sayıda insan tarafindan benimsenmiş bir görüşün, konuyu ayrıntılarıyla incelediği varsayılan birkaç yetkeaen kaynakfığını görürdük" diye ekler. Polonyalı gökbiümci Nicolaj Kopernik'in devrim niteliğindeki buluşlanna karşın, sözde (!) "hoca"ların, "üstat"ların görüşlerinden ayrılmamak için ayak direten insanlar için söyler bu sözleri. Doğrudan gözlemleyip, araştırıp öğrenmek yerine, o konuda "uzman" ve "bilgin" sandıkları kimselerin söylediklerine sığınan, onların görüşlerini, kesin doğrularmış gibi, eleştirir. Oysa, Pierre Bayle'in değindiği sözde bilginler de doğru dürüst araştırmadan, somut verilere dayanmadan ortaya atmışlardır o düşünceleri. Ama, "bilgin" sanılmaları yetmiştir sözlerinin doğruluğuna inanmak için. Ne var ki, böylesine işin kolayma kaçmaya alışmış toplumlarda "bilgin" unvanına da sakınıinlı bakmak gerekir. büyük bir inançla yineleyen insanları Yalan'daki başkişi Yusuf Aksu da, belli bir aşamadan sonra biraz kendi isteğine karşın, böyle bir "hoca"dır. Çevresindeki çömezler, bilgisinin neye dayandığını araştırmadan (ya da kendi bılgisizlıkleri yüzünden, bu söylenenlerin tutarsızlıklarını anlayamadan), onu yücelttikçeyüceltirler. Giderek artan bir umut ve istekle, tüm sorunları çözecek "Evrensel Dilbilim Kuramı"nı yazmasmı bekleyip dururlar... Çünkü, "Gerek üniversitenin gerçek üniversite olduğu günleri özlemle anımsayanlar, gerek Türk bilim adamlarınm Batılı bilim adamlan yanında ezilmeyeceği parlak bir bilimselgelecek düşleyenler için, Yusuf Aksu aynı zamanda hem göğüs kabartan, hem iç sızlatan bir söylen" olarak görülür. (s. 77). Tüm yaşamını bir dizi yalan üstüne kuran, çocukluğundan beri toplumdan, ülke gerçeklerinden uzak bir yaşam süren, yalnızca sığındığı ansiklopedılerin verdiği bilgilerle dünyaya bakan Yusuf Aksu, çevresinin pohpohlamalarıyla, büyük bir dilbilim kuramcısı durumuna getiri lir... Bu "çevre", "bilgirT'eöyJesineege menlik kurar ki, çocukluğunda annesinin yaptığı gibi, onu yönlendirmeye başlar. Dilbilim kuramcısı bir başkişi ve bir dil kuramı oluşturma öyküsüyle, Yalan'ın, roman olarak çok ilginç ve çok sıradışı niteliği ortaya çıkar: Bifindiği gibi Tahsin Yücel, öykü ve roman yazarhğının yanı sıra, hem Türkçe, hem de FransızCUMHURİYET KİTAP SAYI 639 J