Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Bazen öylesine bir özdeşleyim içine giriyor ki anlatıcıyla anlatılan biribirine karışıyor. Yazım kılavuzlarına, ilkelerine uymak zorunluğunu da gözardı ettiğinden. Bu bölümlerde sözgelimi Attmla Ben'de şüre yaklaşıyor. Onun gibi Dünyanın Çığlığı K'da da sanatsal betimlemelerle coşumcu bir anlatıma yöneliyor ve öyküniin kendisi gibi dili de sarsıcı, hattadenebilirkiyıkıcı bir sözceleme dönüşüyor. Bu öyküde iyiden iyiye Abasıyanık'ın Karanfiller ve Domates Suyu, Semaver öykülerinde kullandığı sözceye yaklaşır; anlattığı kişiyi bir kenara bırakıp söyleve yönelir çaKtırmadan; seslenmelerde bulunur, ünlemlere dönüştürür tümcelerini. Yakasına yapışır okuyucunun, sarsıcı olıır. Girişinden başlayarak "O kente kar yağıyordu, lapa lapa yağıyordu; oradan trerJer geçiyordu, kara trenler, tam ortasından geçiyordu o kentin..." ürpertici olur. Gerilim yaratır. Bu gerilim temposu öyküniin başından sonuna dek başarıyla korunur. Okurken ırgalanmış oluyor insan. Kars yöresine gideceksiniz bu öykülerle, kürttür, ermenidir, azeridir demeden kişilerin arasına karışacaksınız; içten içe azeri lehçesinin soluğunu duyumsayacaksınız ve inanıyorum ki öykü tarihinizin zincirine bir halka daha ekleyeceksiniz, adı Şerul'da Beklemek, Hasan Özkılıç olacak bu halkanın." (hayrikako@hotmail.com) Sevgi Scysal Türk edebiyatında kendine özgü yere sahip bir yazardır Sevgi Soysal. Siyasal ve toplumsal olanı mercek altına alışıyla, 'öğretici' olmayan sorgulayıcı diliyle... Yer yer ironik anlatımıyla... Ve henüz pek ortada yokken! kadınlık sorununu öne çıkarışıyla... Tutlaılu Perçem'den Ho$$eld'm Ölüm'e uzanan yazarlık çizgisinde kişisel tedirginlikler yerini bireytoplum diyalektiğine bırakır. Bu diyalektik içinde, sınıfsal çatışmaların yanında annekız, kadınerkek, gençyaşh vb. çatışmaları da canlı' insan ilişkileri örneğinde yaşar kılan sağlam bir anlatı zemini kurar. "Düzenin", sadece rejim düzleminde değil, gündelik hayat düzlemindeki tahripkârlığını ve "anlamsızlığını", ince bir alaycılıkla resmeder. Bu canlılık ve candanlıktır, hayat çizgisiyle yazarlığı birbirine paralel gelişen Sevgi Soysal'ın eserlerini kalıcı kılan... İletişim Yayınları Türk edebiyatının yapıtaşlarından biri olan Sevgi Soysal'ın bütün eserlerini yayıtnlamaktan onur duyar. Tante "Karşılaşmanın Ardından" gibi öykülerde geriye dönüşlerle zenginleştirilmiş. Anılar zenginliğinde, öyküler oluşturan bir anlatıcı Hasan Özkılıç. Bu yüzden zaman zaman öyküleri çeşitli geriye dönüşlerle motiv'liyor. Oysa her geriye dönüş aslında farklı bir öykü olabilecek zenginlikte. Duygusallığın fazla kullanıldığı "Karşılaşmanın Ardından" diğer öykülerden bu yanıyla ayrılıyor. Genel olarak "Kuş Boranı"ndaki öyküler anlatım zenginliğiyle kolay okunabilirliğiyle, çarpıcı... Büyük olaylardan yola çıkmayan rakat 'sıradan yaşamların' akıcı anlatımıyla 'okunıır' kılınuığı öyküler. Bu yüzden öykülerdeki çarpıcdık, dilin kullanılış biçiminden, halkın gündelik sade hayatından kesitler sunduğu için "biz"den... Kendimizin içinde yer aldığı, sorunlarımızı yaşadığımız öyküler. Evet, "Kuş Boranı"ndaki öykülerin çoğunda kullanılan kısa cümleler, kolay okunan, akıcı bir öykü dilini sergiliyor. Görsellik, dilin olanakları zorlanarak kuvvetlendirilmiş. Bir yanıyla "sinemasal" görüntüye yönelik, bir anlatım zenginliği var. Çok fazla "olay" olmaması öyküleri "anlatı" çizgisine zaman zaman yaklaşrırmış. Ama gündelik hayatın içinden seçilen "olaylar" örgüsü, dil kuralları açısından bazı yazılım yanlışlarını barındırsa da farklı bir öykücünün geldiğini muştuluyor. Halkın içinden, çalışan insanların günlük yaşamını veren övküler... Günümüzde bireysel yalnızlıkların, bunaltıların gündemde tutularak, gündemi belirlediği bir "öykü" ortamında farklı bir ses farklı bir çiçekkitap "Kuş Boranı"... • Kuş Boranı (Öyküler)/ Hasan Özkılıç/ Imanctl Yayınları/ Ekım 1998 BÜTÜN ESERLERİ (BİR) ROAÇL Kuş Boranı TİMUÇİN ÖZYÜREKLİ asan Özkılıç çeşitli sanat/edebiyat dergilerinde yayımladığı ondört öyküyü însancıl Yayınları'ndan (Yüzoniki sayfalık) birkitap olarak okuyucuya sunuyor. Kurgu olarak sağlam, simgesel anlatımın güzel bir örneği. Günümüzde giderek unutulmaya, ya da bir başka deyişleunutturulmaya çalışılan Orhan Kemal gerçeldiğinin (...veöykücülüğünün) bir yansıması sanki...Sıradan insanların, çalışan kesimin, halk olan insanların gündelik serüvenlerinin akıcı bir dille "resim"lenmesi... Fabrikalarda, tavuk çiftlikJerinde çalışanlar, hayatın yoğun kavgasına karışıp bir yanlannı bırakan insanlar "konu ' edilmişler. En etkili öykülerden biri olan"îstasyon" göndermeleri ve sonuç bildirisiyle başarılı öykülerden. "Askere giden ölecek..." cümlesinin çarpıcılığında gelisjen öykü, dil ve anlatım özellikleriyle biraz daha öne çıkıyor. Kıırgusu oya gibi işlenerek, çarpıcı sonla bütünlenmiş. Birçok aUenin anababanın çocuklarını savaşa göndermiş ortak sorularından, kaygularından yola çıkıldığı için toplumsal yanı çok güçlü... Hasan Özkılıç kendi dilini tam kuramamış. Öykülerinde farklı konular kadar özgün bir yerel ağza, özgün bir sözcüğe (kendi sözlüğüne) rastlamıyoruz. Deyiş ve yerel ağzın "deyim" ve "sözcük" olarak sığlığı hemen kendini gösteriyor. ÖykülerJe seçilen/anlatılan mekânların ve kişilerin "bölgesel" kaynaklı olmaması belki de böyle bir dili, anlatımı geçerli kılıyor. Yalnızca "Keşif" öyküsünde "Havanın aöa çaldığı bir zamandı..." yerel deyişi Kullanılarak sanırım, "Havanın ağarması, günün doğması" belirtilmiş... H CUMHURİYET KİTAP SAYI 667 SAYFA 7