29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kapak konusunun devamı. •" İlk kitabın "Kuş Boram'ntn 'Kanal', 'Yunus ile Tazegül', 'îslasyon', 'Hazı'n Bir Tören', 'KarşUaşmantn Ardından'; "Şerul'da Beklemek" kitabımn 'Orada Onlar ve Sen', 'Atımla Ben', 'Koçlar da Gitti' ve 'Dünyamn Çığltğı K...'gibi öykülerinin finalinde trajik son var. trajedi bir pekiştirme, bir vurgu unsuru mu öyküle'? Içtenlikli ve şaşırtıcı öykülerin yazarı Hasan Özkılıç dönem, bellekte sanki özel bir yer oluşturuyor. Ben uzun zamandır Batıda yaşıyorum ama, o doğduğum, bizim "lil' dediğimiz içtiğim çamurlu sulannı, geceleri damlarında sırt üstü yatıp seyrettiğim Ağrı'nın tepesinden yaz kış eksik olmayan buzlarını; Kürt dayılarımın bitmeyen aşiret, kan davalannı; kuşunu, taşını toprağını bir de Aras'ı ve onun üzerine yakılan türküleri hep yaşıyorum. Aynca orayla ilişkimi kesmedim. Gidiyorum, hem de kimi zaman her yıl gidiyorum. Çocukluk arkadaşlarım, dostlarımla geceler boyu sohbet ediyoruz, onlara diyorum ki, "Ben buraya geldiğimde sanki sırtımdan Ağn Dağı kalkıyor." Öyle hissediyorum kendimi, hafif, rahat... Ayrıca bu öykülerin bir kısmı yazıldıktan, bir kısmı da yazılmadan yalnız Iğdır'a değil, Nahçıvan'a gittim, fotoğraflar çektim, insanlarıyla sohbet ettim, otellerinde kaldım, etini satan kadınların kaldığı otellerde kaldım, onlarla sohbet ettim, yaşadıklarını gördüm... Içimdeki doğu da gerçek doğu da birbirine geçerek, kurgulanarak, yaşananlardan etkılenilerek öyküde Trajedi, ülkeden ülkeye, dünyanın bir köşesinden bir başka köşesine, insan, doğa, her türlü canlının yaşamında, yine vurguluyorum, özellikle bu dönemde, en can yakıcı bir biçimde yaşanıyor. Çünkü çağımız en namusuz bir çağ bana göre. Büyük öfke duyuyorum bugün gelınen, yaşanan hayat, dünya karşısında. Büyük haksızlıklar yaşanıyor dünyada, büyük kıyımlar yaşanıyor. Bunun karşısında, bunlan yapanlara olduğu kadar, karşısında olması gerekenlere de, seyredenlere de, bilinçleri dumura uğrayanlara da büyük öfke duyuyorum. Her şey kanıksanıyor, çelişki, zaÜmlik, zulümlük karşısında, bir süre sonra insanlık, Nâzım'ın o "Büyük însanlık"ı hiçbir şey yokmuş gibi hayatını sürdürüyor... Bizde de Batıdan, Doğuya doğru gittiğinde havatlar bir başka Dİçime dönüşür, trajedıyi yine insandan başlayarak her türlü canlının sık yaşadığını görürsün, duyarsın, gözünün önünde yaşanır. Sen istesen de, istemesen de yazdıklarına siner, çoğu zaman orada nasıl bitmişse sende de öyle biter sevgili Yılmaz. Gerçok doğu ve kenttekl doğu Uzun zamandır büyük bir şehirde (lzmir'de)yaştyorsun. Anlattıklann isedoğudan (Igaır'dan) besleniyor... Gerçek doğu ve kentteki doğu ne kadar yer alıyor öykülerinde? Bir de özelyaşamın nasıl ve ne kadar dile geldi bu öykülerde? • Insanın çocukluğu, ilk gençlik yılları bilincinin oluştuğu, dünyayı kavradığı yerini aldı. Mekan olarak geniş (dtş) boyutta daha çok köykasaba, az da oha şehir; dar (iç) boyutta ise fabrikalar, sokaklar fona yerleştirilmiş. Olaylar ve kişiler, sinematografik olarak canlanıyorgözümün önünde. Doğunun mistisizmi bilinir, ama senın öykülerinde neredeyse mistisizm yok gibi... Neden? Doğuda bizim yaşadıklarımızın yanında bir de Sovyet öncesi, Sovyet dönemi ve sonrası Ermeni halkıyla Âzeri halkının yaşadıkları var. Öncesini, sosyalizmden öncesini başta babam olmak üzerebir çok insandan dinledim. Babam hiçbir zaman başka halklann düşmanı biri değildi. Onların, Ermenilerin güzel yanlarını, yaşadıklan güzel komşuluklarını, dostfuklarını, (bizimkiler Ermeni dostlarına Honaka derlermiş) yardımlaşmalarını anlatırdururdu. Sosyalist dönem i, dönem bittikten sonra oraya gittiğimde, Nahçıvan'da Azeriler'den, Iğdır'a çabşmaya gelen isçilerden öğrendmı. O dönemde de dostluklannı, yardımlasmalannı anlatıyorlar. Ne olmuşsa sosyalizm bittikten sonra olmuş. Şimdi oralarda halkların ekmek, barış, insanca gibi yaşama sorunlan var. Ben "O Tay'ı" Sovyet döneminde radyolardan dinledim, televizyondan izledım, bugün de onlardan dinliyorum. Yüreğim burkuluyor gelinen noktaya. Bak sana bir Azeri türkü anımsatayım: Süreyya türküsü, bir dörtlüğü emeği, onun yüceliğini ve Sovyet dönemindeki anlamını, hem de kadına yaklaşımı ne güzel anlatıyor. "Sürevya... Emeğin azad/ Günlerin azad/ Ay eÛer kızı/ Bu şirin ülkenin/ Bahtavar(mutlu) kızı..." Bunca yaşananlar karşısında mistisizm benim öykülerimde olmazdı, gerçekler öyle can yakıcı ki, yürek hep orada çarpıyor. Yalın anlatım, temiz Türkpe CEMİL KAVUKÇU Kimi otlar, yosunlar zamanından önce buzların arasından, yarıkların içinden başlarını uzatmıslar, yeni bir yaşama, gelecek sıcak, güzel günlere hazırlanıyorlar. Yürüyorum, atlarım da yan gözle beni izleyerek ilerliyorlar. (Atlar, s. 20) Yada; Benden önce, daha şafak sökmeden, atlar, koyunlar, mandalar bu yoldan Mal Meydanı'na götürülmüş olurdu. Şimdi onların bıraktıklan dışkıların içinde biriki arpa tanesi bulmak, bu zemheride, bu kara lcış gününde kannlarını doyurmak için, kara kara kargalar inip kalkıyordu şoseye. (s. 85) Bildiği, tanıdığı coğrafyaları, oralarla bütünleşmiş insanları yazıyor Hasan Özkılıç; kurguyu ve dili olduğu kadar görselliği de önemsiyor. Aynntılarda da son derece titiz davranarak, işlevsel olanı seçiyor. Böylece, betimlediği bir görüntü bütün canlılığı ile okurun gözünün önüne geliyor. Bunu, fazla söze gerek duymadan becerebilmesi de yazarın yetkinliğini gösteriyor. Köyün içinden tozu dumana katarak geçiyorduk. Üstünde zar zor durduğum at Dİr alapaçaydı. Nereden bulmuştun bu atı? Sormak istedim, vazgeçtim. Yarısı siyah, yansı beyaz yelesini okşuyordum. Boynunu kınp yan gözle bakıyordu bana. Yazın kurağında yollar diz boyu tozdu. (Orada Onlar ve Sen, s. 45) Övkülerinde kaybolmuş, tükenmiş yaşamları, acıyı, ayrıuğı, yokluğu, ölümü işlerken insandaki trajik yanı da öne çıkanyor. Aras Nehri, TürkiyeErmenistan sınırı, sınırın iki yanında kalmış, acılan yazgıları ortak insanlar, karla kaplı ıssız ovalar, atlar, kargalar öykülerde sevgiye, hüzne ve bambaşka bıçimlere dönüşüyor. Atımla Ben öyküsünde, yarış deneyimi asan Özkdıç'ın Şerul'da Beklemek başlığı altında topladığı öyküleri Can Yayınları arasında çıktı. Özkılıç'ın öykücülüğünün yetmişli yıllara uzanan bir geçmişi var. İlk öyküsü 1974 yılında Demokrat îzmir Gazetesi'nde yayımlanır. 1980 ydına kadar da aynı gazetede ve Edebiyat Cephesi, öykü, Çıkış, Küçücük gibi o dönemin dergilerinde öyküleri yer alır. 19801994 ydları arasında öykü yazmaya ara verir. 1994'ten sonra yeniden yazmaya başlayan Özkıbç öykülerini Gerçek Sanat, Evrensel, Adam Öykü, Papirüs, Insancıl, Güney, Agora dergüerinde yayımlamayı sürdürür. Kuş Boranı adlı öykü kitabı 1988 yılında yayımlanır. ilk kitabından on dört yıl sonra ise Şerul'da Beklemek'le çıkıyor okur karşısına. Hasan Özkdıç, ince eleyip sık dokuyan, acele etmeyen, yazdıklannı dinlendirip yeniden eıe alan, öyküsüne taşıyamayacağı yükler yüklemeyen bir yazar. Öykülerinde, doğup büyüdüğü Iğdır ve yöresüıin yaşam biçimini, kültürel motiflerini, çekılen acılan, Ermenilerle iç içe yaşamanın getirdiği çeşitliliği, çarpıcı doğa betimlemelerini görsel Tbir zenginlik ve şiirsel bir dille, yapaylığa düşmeden, abartmadan, içtenlikle anlatıyor. Sinema diline yatkın bir tekniği ustaca kullanıyor. Öykülerinde insanı, yaşadığı ortamla birlikte verirken, doğadaki devinim, coşku, acımasızlık, kişilerin yaşam biçimine, iç dünyalarına da yansıyor. Çevreinsan uyumunu ustaca kuruyor Özkılıç. Ağaçların altından yürüyorum, artık erimeye yüz tutmuş buzlann üstünden. H olmayan bir atı yarışa hazırlayan çocuğun heyecanı, coşkulan, düş kınklıgı, karşısındaki bir at değil de, insanmış gibi onunla iletişim kurması duyarlı bir biçimde anlatılıyor. Özkdıç'ın atlan sevdiği ve iyi tanıdığı belli. Kadana öyküsünde de yaralı ayağı bir türlü iyileşmeyen bir at ve onun iyi olması için çırpınan, dua eden bir çocuk var. Çocuk üzgündür, çünkü Kaaana iyileşemezse, yoksul babasının onu beslemeye daha fazla gücü yoktur. Ve çocuk, yaraları iyileşmeyen atlann vurulduğunu bildiğinden aaha da üzgündür. Kaaana öyküsündeki duyarlık ve hüzün okurda da yansısını buluyor. Atlar'da sinema makinisti Alican'ın soğuk kış günlerinde bir türlü çalışmak bilmeyen jeneratörle didişip bir yandan da sinema sahibine sövmesi son derece doğal ve yaşamın içinden veriliyor. Kitaba adını veren Şerul da Beklemek, Sovyetler Birliği'nde sosyalizmin çöküşünden sonra dünyanın birçok yerinde olduğu gibi kadınların bedenlerini satması, birilerinin bundan çıkar sağlaması, yaşanan trajedi çarpıcı bir biçimde anlatılıyor. Hasan Özkılıç, insanın içini acıtan trajik yaşamlan sergilerken okurunu karamsarlığa düşürmüyor. Bütün olumsuzluklara karşın yaşamdan kopmuş, dirençlerini yitirmiş insanlar değü onun öykü kişileri. Umudu iclerinde hep canb tutuyorlar; kötülüklerden, haksızlıklardan kurtulmaya, iyiyi, güzeli bulmaya çalışıyorlar. Klişelere düşmeden, bilineni yinelemeden, ders verir bir tavır takınmadan, abartmadan, içtenlikle ve duyarak yazıyor öykülerini Özkılıç. Bu nedenle de duyarhğını okura taşıyor, okurla paylaşıyor. Klasık öykü yapısı içinde, biçimden çok içeriğe ağırlık vererek de yeni şeyler söylenebileceğini gösteriyor. Yalın anlatımı, tertemiz Turkçesi ile bırakamayacağınız bir temposu var öykülerin. • Birind kitabın "Kus Boranı"nda diyaloglar ağtr basarken, ikinci kitabın 'Şerul'da Beklemek"te anlatımcıaktarımctizlenimcimetinler coğunlukta... Diyaloglar azalttlmış. Neaen diyaloglardan vazgeçtin? Özellikle 'Atlar'adlıöykünde, yukanda anlattığım tablo çok belirgin... Bu biraz yazdıklarımda içerik, mekan, coğrafyadan kaynaklı. Her öykü biraz da kendı dilini oluşturur. O coğrafyada yaşananlar bir destan gibi yaşanır, bu destana eklemeler yaparak, değiştirerek, istediği biçimi vererek halk yeniden yazardı. îşte "Biam Eşkıya" da olduğu gibi. Dedığim gibi bunun nedeni hem benim bu biçimi gittikçe sevmem hem de öykülerin bunu sevmesi, tutması diyebilirim. Birçok öyküde dikkatimi çeken şey monogam anlatım oluyor. Yanı öykülerin sabıslan ve zamanlan çok uyumlu, yekpare. Sende ise, her öykünde başka bir şahıs (sen, o, biz, siz, onar) var. Zaman ve zemınler kaygan, değişken. "Kuş Boranı" ndaki son öyküde ve "Şerul'da Beklemek"in 'Orada Onlar ve Sen' adlı öyküsünde ise bir "benanlatıcı" (yazarın kendisi) çıkıyor karşımıza. Çeşitli şahısanlatıcılartn ve zamanlann öyküde içselleştirilmesi öykülerine neler kazandırıyor? Ben bir yazar olarak içerik anlamında, neyi anlattığımı, yine bir yazar olarak dünyada nerede durduğumu öykülerimde ortaya koyuyorum. Yani dünyaya hangi pencereden bakıyorum, sanırım bu öykülerimde belli oluyor. Ancak bunun yanında, hep aynı biçimde yazan bir yazar değilim. Bu anlamda hep bir arayış içinde oldum. Burada derdim yenilik yapmak, başkasının yapmadığı bir şeyi yapmak değil. Derdim, öyküyü okuyucuya onun sevebileceği, aynı zamanda benim de sevebileceğim, bir biçimle, bir dille aktarabilmek. Bir de az önce söylediğim gibi, bazı öyküler kendi biçemini, dilini, oluşunu belirliyor. Bas bas bağırıyor, ben böyle daha kanlı canlıyım, beni böyle yaz, diyor. "Şerul'da Beklemek"kitabtnın birçok CUMHURİYET KİTAP SAYI tdertmcl metinler J SAYFA 4 667
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle