03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Geçenlerde "Yeni Sayfa"nın bölüm editörlerinden Şengül Yüksel, ellerinde dört beş yazımın biriktiğini, bunları güncelleştirme yönünde tek tek yayımlayacaklarını iletince, düşündüm kaldım... Biliyor olmalısınız, "yenisayfa.com"da sürdürdüğüm "Karşılamalar"a zaten Cumhuriyet Kitap'ta başladım ilk. Demek bundan böyle Cumhuriyet Kitap'ta da konaklamam gerekecek, durum bunu gösterivor... "Karsılamalar"ı tek kitaba özgülüyorum genelde... Oysa birden çok yapıtına çalıştıklarım var, yayımlanan yeni kitaplarına eğilirken yazarların, önceki kitaplarıyla oağlar kurarak "bütünleme"ye yöneliyorum onları. Öykü, roman, oyun, deneme kadar zaman zaman konusal çerçevede yoğunlaştığımda oluyor. Işte bu çalışmalarımı "Bütünlemeler" başlığı altında yayımlamak istiyorum. Üstelik yine Cumhuriyet Kitap'ta. Demek "Karşılamalar"la ya da "Bütünlemeler"le arada bir görüneceğim Cumhuriyet Kitap'ta. İlk "Bütünlemeler" yazısına, öyküyle giriyorum yine. M. SADIK ASLANKARA ehmet Zaman Saçlıoğlu'nun ııçüncü öykü kitabı Rüzgâr Geri Getirirse (T. Iş Bankası Kültür Yayınları, 2002) adını taşıyor. Saçlıoğlu'nun ilk öykü kitabı (Yaz Evi (Cem Yayınları, 1994) üzerinde o sıralar Cumhuriyet Kitap'ta yazmıştım (24.7.1997, sayı 388). Çok geçmedi, Beş Ada'yla (Can Yayınları, 1997) çıktı karşımıza Saçlıoğlu. Bu kez, Adam Sanat'ta "Yazıyla Yazınca" başlığı altında (hatta ilkinde) bu öyküler demeti üzerinde de durdum (Ekim 1999, sayı 167). "Ikinci Ada (Sis Adası)" adlı öyküden yola çıkarak Beş Ada için şöyle demiştim andığım yazıda: "...Türköykücülüğünde, öykü sanatının gereklerini zedelemeden, düşunsel yoğunluğuyla insana şölen sunan en güzel nir iki örnekten biri bu!" Saçlıoğlu, ilk öyküler demeti Yaz Evi'nde, farkh yapılardaki öykülerini toplamış bir yazar izlenimi bırakıyordu okurda. Elbette çok güzel öykülerdi bunlar, evet, güzeldi, o kadar... Oysa Beş Ada, yalnız güzel değildi; güzelliği de aşan bir durum çıkmıştı bütünde ortaya. Bu, ayrı ayrı alanlardan derlediği gereçleri aynı bir kapta eritebilme hünerinden kaynaklanıyordu bence; çünkii öyküler yazınsal tat bırakırken, bu yöndeki kimliklerini yitirmeksizin soyutlayımdaki düzeyiyle, düşünselliği somııtlayışındaki kıvraklığtyla da "güzel" nitelemesini hak ediyordu çünkü. Denebilir ki, Beş Ada'daki öyküler, tek tek ya da bütün olarak şaşırtıcı ustalık sergiliyordu... Ama bizim değerbilmez toplumulnuz, Beş Ada'yı da, öteki kimi örneklerde görüldüğünce (sözgelimi Bilge Karasu'yu anımsamayalım mı şimdi şurada?) bir kö Zamandan zamana övküler şeye fırlatmakta sakınca görmedi... Aslında Saçlıoğlu, felsefesel bir ickinlik kazandırmıştı Beş Ada'daki öykülerine. Bunları özdeyişlerle örüntülüyordu ama, ortaya felsefesel değil öyküsel metinler çıkıyordu yine de, yani öykü oluyordu an latı. Bunu nasıl sağlıyordu y azar? Dolulukla! Sözcük de sözdizimi de yazarın isteği dışında kaçamaklara kapı aralamıvordu hiçbir zaman. Okur, bunlardan tek bir anlama çıkıyordu her kezinde. Öyküler, simgeleme, eğretileme yoluyla ayrı evren açılımları çıkarsa da okurun önüne, değişmiyordu durum. Felsefesel ickinlik işte bu noktada başlıyordu. Nitekim, Saçlıoğlu, Beş Ada'da, her öykü için iki ayrı kapı koymuştu önümüze. Isteyen ilk kapıdan girip bu güzelliği alımlarken isteyen ikinci kapıdan girerek de okuvordıı öyküyü. Demem o ki, öykülerin ilci yüzü vardı, yazınsal tatları hep aynı kalan... Belki tek eksiklik, kimı ada öykiılerinde kişilerin görev ustlenmiş görünmesiydi bir çalım; bu kişiler övle yerleştirilmişti ki öykülere, ne çıkarabilmeniz olasıydı bunları öyküden ne de konıışmalardan herhangi birini kaldırıp atabilmeniz... Nitekim yazar, düşlemsel öğelerle de pekiştirip sıkılıyordu bunları. Işte bu yanları, yazınsal haz üretmede kesiklik yaratabilirmiş gibi ince bir kaygı uyandırıyordu okuma eylemi sırasında, o kadar... Ama, ne yalan söylemeli Rüzgâr Geri Getirirse'de Saçlıoğlu, işte bu sıkıntıyı da aşmış görünüyor... Düşlemsel öğelerin tümünü üykünıın dışında birer "eşik " haline tutuyor, bunları fragmentler biçiminde alıp öyle verleştiriyor yapıtına. Öykü demetinin başhğı altına "eşikli öyküler" biçimintle bir eklemeyi unutmadan tabii... Şöyle bi r de ney yapmanız pekâla olası; "eşik'leri atlayıp salt öyküleri okuyabilirsiniz. Diyelim eşikleri okumadınız ya da fragmentleri öteleyip ittiniz, yani "eşiksiz" okudunuz öyküleri, ne mi olacaktır, eşiklerde yatan düşünce sarmalları kendilerini ille duyuracaktır size! Bu sözün ardından, eşiklerde, kapalı metinlerle karşılaşacağınızı düşünmeyin sakın, zor metinler de değil bunlar, ama yeter ki siz, içine girmeye gönül indirin, okur olarak. Saçhoğlu, öyküler arasında kurduğu bu kedi köprülerinde, şairliğinin deluşkırtısıyla yoğunlaştırmaya çabalıyor metinlerini, o kadar. Bana sorarsanız, bu eşiklere bakarak, yazınımızın vardığı aşamayı sevinçle, ötesinde övünçle karşılamak gerekiyor. Gösterdiği şiir işçiliği kadar felsefe işçiliğiyle de dıkkati çekiyor vazar. Saçlıoğlu'nun öykülerinden içeri adım atmak, zaten zaman zaman bir felsefe metni içinde gezintiye çıkılacağı gibisinden hoş duygular estiriyor insanda. Beş Ada da bövle değil miydi.' Rüzgâr Geri Getirirse'de bu yöndeki tırmanışını sürdürüyor yazar. Kitabın ilk tümcesi, bu anlamda sizi yerinize mıhlamaya yetiyor: "Rüzgâr \n ayağımızın dibine bıraktığı her kâğıt parçası, yine onun tarafından birbaşkasından alınmıştır. Bizim bir başka zamanımızdaki Ben de Bir başkast sayılabilir. Böyle bir kâğıttaki her sözcüğü, Zaman m ördüğü görünmez bir kabuk sarar." (s. 9) Saçlıoğlu, Beş Ada'da gözler önüne serdiği zamana, uzama yönelik soyutlayım yeteneğiyle düzeyini, Rüzgâr Geri Getirirse'de tam bir doruğa ulaştırıyor. Hep severek, bitmemesini dileyerekokuyorsunuz bunları. Yazarın tuttuğu fener ışığında gezinirken ardınız sıra sizi izleven zamana da güçlü ışık çakımları bırakıyorsunuz öykülerde. pağarımıza, ü.stelik öykü yoluyla, böyle farklı bir okuma tadı, yazınsal haz kat Bütünlemeler Kedl köppüleri "Eşikll öyküler" tığı için yazar, sevinmeliyiz... Saçlıoğlu, eşik yönelişlerini, öykü kahramanlarının kişilik yapılartyla da besleyipbütünlemeyeçalışıyor... Sözgelimi Migurlar, Kia, Marıı vb. ile klasik metin havası estirmeye çabaladığı, bununsa hoş fışkırmalara yol açtığı düşünülebilir. Yer yer bir bilgelik sevgisi metni olarak almak da olası elbette öykülerini. Bilgece bir bakışın yansımadığı; hoşgörüvle, sevencenlikle, biraz da alaylamayla kuşatılmadığı savlanamaz çünkü bunların. Ötesinde öykünün penceresinden, çevremizi saran yaşamsal gerçekliğe nasıl bakabileceğimizi gösterivor bize yazar. Yani sarı nesnel gerçeklikle eğlenceli oyunlara nasıl girişilebileceğini de... Çünkü yaşamı, olup bitenleri, bizi kuşatmış dış dünyayı çok güzel alaya aldığı görülüyor yazarın. sözgelimi şu sözlerde nuızırca bir ateşlemeye gidilmediği görmezden gelinebilir mi niç? "Suyun her yıkanışta ayaklanmı biraz daha değiştirdiğini anladım o zaman. Bu suyun kırk yıl öncc bir akşamüstü beni yıkayan o su olduğunu, dönüp bana gelince ayaklarımın o günkü görüntüsünü geri getirdiğini de anladım. Aynı suda iki kez yıkandım böylelikle." (s. 55) Usun anlağın kendisini öykü gereci yapmak, pek öyle kolay olmasa gerek! Çünkü öykü alanının dışına düşüvermek gibi bir tehlikesi var işin... Bakmışsınız, öykü yazıyorum diye, abuk sabuk aforizmalar sıraladığınız, her lafa sözüm ona düşunsel elbiseler giydirdiğiniz bir müsamerecilik yapmaya koyulmuşsunuz, yani öykü, almış başını gitmiş... Yalnız usun, anlağın öykü evrenine yerleştirildiği öyküler için geçerli değil bu sözüm. Örneğin siyasal söylemin, bir yapbozdaki gibi tıpkı ya da takşak hödüklüğünü yansıtırcasına öykü evrenine yerleştiriliverdiği görülmüyor mu? bu nedenle siyasal öykücülüğümüz de pek parlak değildir; usun, anlağın konu alındığı öykü lerimizin parlak oİamayışı gibi. Oysa Saçlıoğlu, hem usu, anlağı yerleştiriyor övkü evrenine, hem de göz kamaştırıcı öyküler çıkarıyor ortaya. Felsefenin ışığında yıkanmış öyküler bunlar. Böylece, okur olarak bir gezintiye de çıkıyoruz felsefe bahçesinde... Gerçekten de Saçlıoğlu, şaşırtan bir güzelliksunuyoröykülerinde.yalınsöylenip yoğun kılınmış bir öyküleme tekniğiyle. Sonra bunları öykü olarak çıkarırken kar Siyasal öykücülüğümüz M Saclıoğlu'nun övkulerinden içeri adım atmak, zaten zaman zaman bir felsefe metni Içlnde gezintiye çıkılacağı glblslnden ho$ duygular estiriyor İnsanda. CUMHURİYET KİTAP SAYI 665 / SAYFA 14
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle