Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
YUNUS NADİ ODULLERİ 2001 Yazarını elestiren Kahraman Roman Ödülü Zülfü Livaneli'nin "Türkiye'de çoğıı kişi beni belki 70'li yılların eyîemci ya da örgütçülerinden biri olarak biliyor, ama ben hiç öylc olmadım, sürekli sanat ve edebiyat penceresinden baktım sol harekete de dünyaya da." SEÇİL TÜRESAY Karlı kaytn ormanında Yurüyorum eeceleyin Efkârlıyım ejkârlıyım Elını ver nerde elın.. ülfü Livaneli'nin, ikinci romanı "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm'e başlaması Nazım Hikmet'in bıı dizelerini bestelediği günlere rastlıyor. Türkiye'ye dönüşünden sonra vereceği halk konserlerinin olmazsa olmazı "Karlı Kayın Ormanı" ve yazılmaya başlandıktan 26 vd sonra kendisine Yunus Nadi Ödülü nü getirecek olan romanının ilk satırlan. Ağzında, dilinin oluşmasındaki iki çok önemli öğeden biri olarak nitelediği diğeri halk edebiyatı, özellikle de Karacaoğlan vuruşlan Nâzım'ın sürgün türküleri, kaleminin ucunda ise 12 Mart ve 1980 sonrasında sürgün hayatı yaşayan Akdeniz ve Latin kökenli insanların hikâyeleri. Bu sıcak insanların geldikleri ülkelerle hiç ilgisi olmayan soğuk, uzay istasyonu kadar değişik bir ülkede, îsveç'te aralannda geçen ilişkiler. Stockholm'de aşk, sevgi, nelret, intikam gibi insan hayatının üzerine kurulu olduğu öğelere odaklanan hikâyeleri. Z Romanın ana gerilimini yaratan nokta ise kendı ülkelerinde ayrı uçlarda yer alan ve düşman olan iki Türk'ün orada anadil, Türkıye geçmişinin onları bağladığını hissetmeleri. Yazara göre, sürgün hayatı ve Stockholm iıısanları anlatmak SAYFA 4 ıçın kııllanılan birer uekor. Bütüıı romancılar insan ılışkılerini anlatıyor. Yunan trajedilerinden beri de aşk, nefret, intikam duygusu, ölüm korkusu, hırs, nefret, rekabet etrafında dönüyor insan hikâyeleri. Mekân ve zaman, yani dekor deöişıyor. Îsveç'te yaşadığı yıliarda başladığı romanını 2000'de tanıamlayan Livaneli, 1970'lerde dünyada diktatörlüklerin hükum sürdüğünü hatırlatıyor: "Türkiye'de de diktatörlük vardı. 12 Mart yonetimi. Yunanistan'da albaylar, Şili'de darbe oldu, lspanya Franco rejimi altındaydı." Kitabın başında Victor Hugo'nun, "Yanardağlar tasları fırlatır, ihtilaller de insanlan" sözüyle özetliyor baskı yönetimlerinin hüküm sürdüğü yerlerden îsveç'e gelenlerin hikâyelerini. Romanın başkanramanı Sami Baran, Livaneli'nin deyişiyle Türkiye'nin baskı dönemlerinde yönetimlerin yaşamını parçaladığı, ağır darbe vurduğu masum, sıradan inlardan biri. "Sadece örgütler siyasi mücadeleler olmadı" diyen Livaneli, otomobilde eiderken askerin "dur" emrini duymadıklan için gözünün önünde ni şanlısının kafası parçalanan ve sonrasında gclişen olaylar ve psikoloiik çöküntü nedeniyle Isveç'e siyasi müiteci olarak giden bir adamın üzerine odaklanmış. Siyasetten hazetmemesine rağmen başına olmadık işler gelen ve sürgün hayatı yaşamaya zorlanan bir adamın. Gazetelerde iki nişanlının başından geçen böyle bir olaya ilişkin haber okuyan Livaneli'nin, kitabı yazarkenki çıkış noktası ise masum insanların parçalanmış hayatlarını ya da sürgün yaşamını . anlatmak değil. O, Türkiye'ye son derece uzak bir ortamda Türkçe konuşan iki insanın mecburen aynı mekânda kalma ları ve birbirlerine düşman olmalarına rağmen onları sarıp sarmalayan ortak geçmışlerinden, bıı çelisjkilerinden yola çıkıyor. Livaneli, ilk romanı "Engereğin Gözündeki Kamaşma'Vla da hapsediîen bir Osmanlı padi^ahının yanındaki kölesınin ona tapmasına rağmen intikam alma dııygularına kapıldığını, ba^ka bir deyible yeni kitabındaki konunun farklı dekorda 17. yüzyıl ve Osmanlı Sarayı işlendiğini vurguluyor. Hayatı yıkılmış bir genç olan Sami, Îsveç'te psikolojik tedavi gördüğü hastanede hayatını yıkan "hunnaryönetim"in bir temsilcisi olan ve ağır hastayken tedavisi için Îsveç'te olan bakan ile karşılaşıyor. Bu, farklı ülkelerden olan "gerçek siyasi müiteci" arkadaşlarıyla bakanı öldürme planlan yapılmasına yol açıyor. Bu araua Uruguaylı, Iranh, Şilili ve baska ülkelerden mültecilerin de hikâyeleri giriyor romanın içine. Ve, yazar s,u soruları yöneltiyor: "însan düşmanıyla yakınlaşabilir mi? Sami gibi masum bir adam, işlediği insanlık suçlan saymakla bitmeyen bakan gibi canavarlaşıp onu öldürebilir mi?" Tüm intikam, nefret ve kişisel hesaplaşma duygularınaj'ağmen Sami, kendisine en yakın hissettiği Şilili müiteci Clara ile giriştiği cinayet planını uygulayamıyor. Bu da Sami'nin kitabın adına giren kedisi "Sirikit"e benzemek istemesine rağmen benzeyemediğini gösteriyor. Soğuk, duyarsız, öç alabilen Sirikit'e tüm çabalarına rağmen benzeyemiyor, duygusuz olup canavarlaşamıyor Sami Baran. Bir imgeden değil, insani durum anlatmak için yola çıktığını belirten Livaneli, sürgün yaşamını anlatmak için yola çıkmadığını söylese de onlann yaşamlarından bahsetmeden de edemiyor: "Sürgünlerin ortak özellikleri geride bıraktıklan acı anılar ve yeni bir yaşam kurmaya çalışmalarına rağmen normal insan olamamaları. Çünkü olağanüstü hunhar rejimler taraıından acı çektiril miş, kişılikleri parçalanmış." .. Kitaba, "Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm" adını koyduktan sonra bilinçaltının bıınu Karacaoğlan'ın, "Bir ayrılık, bir yoksulluk, bir ölüm" ritminden çıkardığını kesfeden Livaneli'nin romanındaki Sanıi, bakan ve Clara karakterleri hayali tipler. ikinci derecede olan karakterler ise tanıdığı, öykülerini bildiği kişiler. Hayali karakterlerin oluşumunu şöyle anlatıyor yazar: "Edindiğiniz izlenimler, o yaşamdan edındiğiniz binlerce bilgi kmntısı ile birleşince kendi kafanızda yepyeni alaşımlar oluşturuyor. Çiçek dürbünü oyunıı gibi bir şey roman yazmak. Ben de orada yaşadım, birçok ay rın tıyi görd üm. Yaşadığınız her şeye roman gözüyle bakarsanız onlar mutlaka bir yerine girerler romanın." Remzi Kitabevi'nin yayınlan arasında olan kitabın Ispanyolca, Yunanca, Almanca, Ingilizce, Korece ve Fransızcaya çevrileceğini anlatan Livaneli'nin romanında yeni bir yazım tekniği de var: Roman kahramanı yazarı eleştiriyor. Yeni bir teknik yaratmaya çalışmamasına rağmen romanın başlangıcı ile tamamlanması arasındaki 26 ydîık serüveninde hep bir şeylerin eksik kaldığına inanıyor Livaneli. Yaşar Kemal, Abidin Dino gıbı dostlarının ısrarına rağmen de bastırmıyor kitabı. 2000 yılında, Britanya'da biı balıkçı kasabasında dınlenırken Sami'nin "El Yazılan" başlıği altında yazarı eleştirdiği bölümler kitaba girinceye kadar. Böylece ortaya birbıriyle çatışan iki kalemşorun kaleme aldığı iki yazarlı bir kıtap çıkıyor Livaneli," Anlatanla anlatılan çatışıyor. Hangisi doğru söylüyor şaşınyorsunuz" dıyor. Yazar olarak geri planda dııran Livaneli'nin kitapta yarattığı şişman yazar tiplemesının de kendi kışilığiyle uzaktan yakından ilgisi yok. Yazarın da "çih kisilikli" olduğunu söylersek kitapta dört bakış açısının var oldıığu sonucuna varmak BÜÇ olmuyor. Livaneli, "Ben varım, ancak romanı yazan kişi ben değilim, yazar sişman bir adam olarak var ortada, bu iki bakış açısına artı olarak Sami'nin ve kedi Sirikit'in bakış açısı var" diyor. Romanın, hem derinlıği olan edebi bir metin olmasına dikkat ettiğini hem de insan psikolojilerinin derinliğine ınmeye çalıştığını vurgulayan Livaneli'nin, yazarken "okuyanın elinden bırakamamasını sağlayacak sürükleyiciliğe"yonelik çabaları da boşa gitmemiş. Otobüs duraklarında bile kitabı ellerinden bırakamadıklarını söyleyenler olduğuna değinen Livaneli, romandaki karakterlerden herhangi biriyle kendisini özdeşleştirmediğini söylüyor ve ekliyor: "Okuyanfar beni üniversiteli Bülent'e benzetiyorlar. Bülent, olaylara serinkanlı yaklasan, gruplaşmalardan uzak kalan bir kişilik. Âslında ben de olaylara yalnız sanat penceresinden bakıyorum, o yıliarda da öyleydim, Türkiye'de çoğıı kişi beni belki 70'li yılların eylemci ya da örgütçülerinden biri olarak oiliyor, ama ben hiç öyle olmadım, sürekli sanat ve edebiyat penceresinden baktım sol harekete de dünyaya da." Yıllardır müzikle geniş kitlelere ulaştığını, ancak bundan böyle edebi kişiliğini de ön plana çıkarmak istediğini, ak lındaki projeleri yazıya dökmek istediğini söyleyen Livaneli, gelecekte kitapları art arda sıralayacağa Denziyor. Haziran sonunda başlayacağı yeni kitabı da bunlardan biri. "Türkiye'nin en prestijlisi" diye tanımladığı YUBUS Nadi Ödülü'nü kazanmış olmanın kendisi için bir onur olduğunu söyleyen Zülfü Livaneli açısından, îsveç'ten döndüğünde Naair Nadi'den büyük destek görmüş olması da Yunus Nadi adına bir ödül almasına ayn biı anlam ve önem katıyor. • • CUMHURİYET KİTAP SAYI S9i