24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Kırkbirkere Kırkpare' ULUS FATİH E nis Batur'u nasıl bilirsiniz?.. Öbür dünyaya ilişkin, gölgesiz avlularda, sessiz ağlayışlarla, ılile gelen bu soruyu, yasayan bir beden için soruyor olmak bir nayli garip olsa gerek. Ama işte bazı ay rıksı insanlar kurallan bozar vc kendi şapkasının akında, sakin yaşayıp giden bizler için bir huzursuzluk kaynağı olurlar. Çünkü, bir yazar düşünün, yaşına yaş katacak sayıda kıtap yayıJmlamış olsun, albümlcrden güzel dergiler çıkartsın, yazınsal danışmanhk, redaktörlük, editörlük yapsın, insan sıralamaya korkuyor, kimbilir tasarlayamadığımtz nice işleri ya da günışığına çıkmayaYıazırlanan kimselerinbilemeyeceği nice düşleri vardır diye... Kıskanamıyorsunuz! insan başucundakini kıskanır, bir şey diyemiyorsunuz; duymayacak, tepki veremiyorsunuz; görmeyecek, kayıtsızca izliyorsunuz, yetişmek, yanşmak, görüşmek nak getire... Siz onun lcitaplarını, Pandora'nın karanlık köşelerinde, Mephisto'nun ıssız, loş diplerinde boş gözlerle süzerken o sİ2İn şimdiye dek duymadığmız, Walter Benjamin'le, Gesualdo'nun peşinde, onlan tanıtmanın, el değmedik, yeni düşünceler üretmenin uğraşısıyla, bir gece lambasının solgun ışığında çalışıyor olabilir. Amerika demeden "Şaka"sı yüz çizgilcrinize düşccek, "Şiir" demeden renk renk Divan'lar kütüphanenizde boy gösterecektir. Ne var ki bu yazınsal sarhoşluktan sizi kurtaracak bir yanı da var bu işin. Dünyada yazının, şiirin sahncye tcrk edeceği tartışmaları alaoildiğine sürüyor, işte Enis Batur bu tartıs.malarm yersiz olduğunun tek başına kanıtı, Türk değil, dünya edebiyatuıın başına bela olan bu "velut" yazar için söylenecek söz bulmakta güçlük çekiyor insan, gene de bir şey söyleyelim; o "yazın dünyasının" Son Kişot'u... Enis Batıır, uzay hizında kitap çıkartıyor, biz okuyoruz o yazıyor, gene de yetişemiyoruz. Nâzım'ın "gündüzleri kumaş dokur, geceleri okurdu" dizesi espri nite liğinde kalıyor, dalıa ürkütücü düşjerc dalıyorsıınuz, her şeyin soyutlaştığı, gerçekten sanaJ, ınatrix gibi yaşamların ortasında, acaba diyorsunuz Enis Batur'un, ikizi mi var!.. Biri geceleri kitaplarla boğuşurken, diğeri gündüzleri, ölümlü dunyanın hay huylarıyla ını nıeşgul!.. Neden bunu düşündüğüme gelince (kendi adıma söylüyorum), ne zanıan Galatasaray'dan geçsenı ya da orada bir sergiye gitsem, bir trabzanın kenarında veya bir salonun köşesinde, kadife pantolonlu, uzunca boylu birini, sakin, dıırurken görüyorum, acaba bu Enis Batur mu diye düşünürken o hiçbir iz bırakmadan, hiçbir yankıya yol açmadan, sessizce geçip gidiyor. Bize de kendi kendine kalmak düşüyor, ama yazarlık düşleri kurup da kitapları olamamış, olııp da okuruna kavuşmamış, kavuşup da "giil kokuya" erişmemiş, erişip de (Enis Batur'ca söyleyelim) Corpus'uyla buluşmamış, düş Kinklığı içindeki "insanlanmızr kurtarmaya yeminliyim. Borges'in Yolları Çatallanan Bahçe adh kitabında Jaromir Hladik adlı bir oyun yazarının öykiisü vardır. Hladik, asıl biiyük yapıünı hiçbir zafrıan verememiş olmanın ezikliği, nu durumun düş kınklığı içindedir. Dönem, II. Dünya Savaşı yıllandır ve Yahudi asıllı olmakla suçlanan yazar birçoklanyla birlikte tutuklanarak hücreye atılır. Artık o büyük yapıtını verebilme olasılığı hiç mi hiç kalmamıştır. S%YFA 16 Sonttşot Ama ümidini yitirmez, hapishanedeki hücresinde ilk II perdeyi yazar bitirir ama büyük yapıtının son perdesini henüz yazamamıştır, yazık ki vakit kalmaz ve kurşuna dizilmek üzere avluya çıkarıldığında üzüntü içindedir, bu yaşamda bir esimi bile kalmamış diğer "düş kahramanlan!" ile yan yana dizildiğinde elini çabuk tutar ve kurşun göğsünü delerken gözlerinden bir damla yaş süzülür ve taş döşemeye düştüğünde, I Iladik'in düştüğü yüzünde bir gülücük bclirir... Çünkü, son rükbcur perdeyi zihninde yazmış, büyük yapıtını bitinneyi başarmıştır... Umudu otnayanlar, bu yaşamdan bir şey istemeye hakkı olmayanlardır. Bütün bunları nedcn aktardığıma gelince; Enis Batur'un Kırkpâre adlı bir lcitabı var önümde. Sel Yayıncılık'tan çıkınış, bir 2. baskı. Kitap, ansiklopedik bir bütün A'dan Z'ye bir denenıe. Okurken şunu anladım: Eğer Türkçe'nin kısır ya da kısıtlı bir yazuı dili olduğunu savlayan görüşlere hâlâ katılıyorsanız, bu kez yanıldığınızı anlayacaksınız. Enis Batur yazınımızın dili en zengin yazarlanndan, tüm kitaplan göz önünde bulundurulursa 10.000 i aşkın sözcükle yazıyor olabilecegini düşünüyorum, bu konuda ne yazık ki bir araştırma yapılmıyor, Türkçemiz yetersiz deyip işin içinden çıkmak daha gurur vcrici!.. Ayrıca dilin zenginleşmesi demek, kullanım alanı kalmamış eski sözcükleri inatla kullanmayı sürdürmek değil, çağın eereklerine göre hem orijinali, hem uel'ürkçe karşılığı olabilen sözcükleri dilimize kazandırmak demektir. Dillere açık olmalıyız, Türkçemizi hiç yitirmeden!.. Enis Batur bunu en iyi yapan yazarlarımızdan. Kırkpâre've gelince, bir sözcükler saha fı, Batur küliiyatındaki seçme konııların, şeylerin, kişilerin ve sokaklann boy göster digi bir ayna kitap, bir otoidoskop... Beni en çok etkileyen nöliimlerden biri, örnegin; Alp Zeki Heper oldu. Aykırı bir insan, muhalit bir ruhun kaçınılmaz, hazin sonıı, bir tür Jaromir Hladik, yitik "Şehir Robenson"ıı!.. Yaşamda pek çok Alp Zeki Heper'ler var... Bcklemck ile ilgili bölümde ise, nerdeyse bugünün dünyasını özetleyen bir açımlamayla karşılaştım: Beklentisiz yaşamaya katlanmak Uzakdoğu'da bir erdem sayılır. Batı'da bir köreliş, Ortadoğu'da bir kalenderlik edası taşır. Ne denirse densin, beklemek ıımurla ilintili bir şey, yani beklentisiz yaşamak miskinliğe kayışın başlangıcı, nundan bir erdem çıkarıiabilirse de, Batı'da bir köreliş sayıünası yine de beklentisiz bir yaşamın, yaşam sayılamayacağını gösteriyor, ayrıca beklenti içinde olan tek canlının insan olabileceğini de unııtmamalıyız. Bilinçten kaynaklandığına göre, demek ki bizi diğer canlılardan ayıran bir şey beklenti. Cep adlı bölümde ilginç bir anekdot var o da şu: Asaf Halet Çelebi'nin, ceketinin kendi cebindeki kırmızı gülün altına içi su dolu minik bir şişe yerleştirdiğini öğreniyoruz, inanılmaz ama gerçek!.. Ceple ilgili "Ortalık yerde pantolonla balığı düzeltmeye bayuan yanmteşhirciler" adlı bir deyiş de var ki ne demek istendiği ilk anda anlaşılmıyor, sonra anlıyorsunuz!.. Fener ki Rumeli Feneri, bu bölümde Bir ayna kitap şaşanlardan biri Pı casso'nun yım kendisi olmuştuı SOYKÜTÜK Bunlara, birer o? Karaya çıkmttdı hiç ailem; devişten çok, bas Hüseyin Hâkı Efendi'nin vapurları hâlâ s/ğmıyor iskelelere ve Leyla Rrbil'in rolde Picasso'nun olduğıı tek kişılı! hikâyesine. Oftdları, crkcn çckilmiş bir oyunun replil hirer tekne. Gözlerinin dıhınde çılgın leri demek de olası açtk deniz düşleri, geceleri sanılarak uyanıyorlar güvertede. Tek torun Picasso, kitaptaki onlan izliyor: Şimdiden uyutmuyor konuşmalarından okyanusta kıpırdayan btrkaç hayalet birinue sanatı bir genç adamı. Sonra kanathlar geliyor yalan olarak kabullenmemiz gerektiğini ailede: Babam ve büyükbabam: söylüyor. Ben de bir resim yaparken bir Ölüme takılmış kilitlı birerpervane. düzenleme oluştururken, bir fotoğraf çeBir ben vartm, toprağa yargılt. Su, kerken zaman zaman kendi kendime fısıl bir yanltş anlama zinciri için darım: "Şu an yalan söylüyorsun!". Picastükenmez hazırltk. llava, herzaman so'dan dııydum: Meğer sanat, bize daya ucundan hağlı kaldığım delifişek tılan doğruyu anlamarruz icin söylenıniş uçurtma: Parmaklartm biter bitmez biryalanmış. (s. 27) Rahadadım, yalnız dekendi kurduğum boşlukta yüzüyor gilmişim! Zaten Picasso'ya göre soyut olyorgun yüzüm. sun, somut olsun elimizdeki bütün biçimler de söyleyeceğimiz yalanların oyunculanndan başka bir şey değil. Picasso'yu Sonra, Issız Han adlı başlığa geliyorsudinlerken sanat akımlarını toplumdaki nuz ki içiniz burkuluyor. BursaKaracafarklı üretim biçimleriyle, bilimsel gelişbey arasındaymış Issız Han, şimdilerde melerle ilişkilendirerek açıklamaya çalıüzerinden kuş bile uçmuyormuş. Bu yüzşan, zorlama sanat tarihsel ve sosyolojik den halk Hayırsız Han'da diyormus. Gcççözümlemelere de btyık altından gülüyomişte, katır yüklü kervanlar, sipahiler, baruz yer yer. Demek ki kübizmi anlayabilsıbozuk eşkiyalarla, yorgun tüccarlan ağırmemiz için, kuantum fiziğini, izafiyet telavan bu hanın şimdi yapayalnız oluşu; taorisini falan bimemiz gerekmiyormuş: rinin tozlu saylalarından, hayatın ve ölümün yarışıp durduğu zamanlann içinden, "Birçok insan kübizmin, bilinemeyen bugünlere bakıp dersler çıkarmanızı sağsonuçlar doğuran bir deneyim, bir geçiş lıyor. sanatı olduğunu düşünüyor. Onu anlamadıkları ortada. Ne bir tohumdur ne dc bir "Masumlyııtçar' cenin; aslında biçimlerle ilgilenen bir saKıımbara'ya ilişkin yazılanlarda da ilnattır kübizm; ve bir bicim ortaya çıktığınginç bir aktarıın var. Bu bölümde, çocukda, onun kendine ait Dİr yaşamı vardır. ken yapılan birikimin, sonra harcanır gibi Geometrik yapılı bir maden, öyle gelip gegerekçelerle çocuklann eünden alınması çici amaçlar için üretilmez; o neyse öyle konusunda Batur; "Her çocuk biraz Sisikalır; her psikanaliz, miizik ve daha ne var fos'tur diyor." O kadar doğru ki aynı şeyi sa, kübizmi daha kolay açıklamak için yaşamayan bir çocuk var mıdır bilemiyohepsi devreye sokuldu. Teorilerle insanlarum. Ama yine de "masumiyet çağı" gürı kor eden, kötü sonuçlar doğuran bu gizelliklerin anımsandığı bir çağ olarak karişimlerin hepsi saçmalıktırdemeyeceğim lacaktır diyelim. Köprü'de ise edebi bir ama edebiyattan başka bir şey değilkent betimi, bir ruh hali var: "Tarihin gidîr...Kübizmdeki amacım? Resim yapzemli çamurunu yagmurlu günlerde yer maktan fazla bir şey değil". (s. M) ve 82) yer köpürerek bezeyen bir akarsu ikive bölüyordu kenti. Güneyin devinen dünyaÜslubu olmayan usta sında yaşadım, kuzeyin dingin sokaklarıKonuşan Picasso olunca daha başka nın göğe dönük odalarında oturdum. Düşeylerin de öyle olmadığı ortada: "tnsnnşünmcK için zamana böldüın kenti. SabaIar beninı bofia güreşi resimlerimi gerçek nın yanaştığı ışıkla, köprülerin akarsııyla yaşamdan aldığımı sanırlar, ama bu doğçelisnıelerini yorumlayan sessizliğe gitru değil. Bu resimleri hep boğa güreşlerintim. l.irik adlı bölümde ise eski Yunan paden önce yaptım; amacım bilet parası karadokslarını esinleyen bir açım var ki cıikzanmaktı." (s.54) kat çekici; "Buradayım: Kosmos'un bir Karşımızda üslubu olmayan bir usta olnoktasında, Kaos'un merkezi her yerde duğunu unutmayalını: "Aslında hiçbirbioldugıı için merkezinde." çemi olmayan bir ressaniınıbelki." (s.l 10) Ulysses'in bakışı; Makas, Marifetname, Galericilerin, koleksiyoncuların ve müzeParis, Şems'iye, 'l'aşkı,Terazi, Venedik, Ya lerin sanatçılardan bekledikleri, "benzer lancılar Adası'yla sürüp gidiyor ve Zil'le bisizliközgünlük" ve "üslup" saplatısında tiyor. Yani zil çalıyor. Paydos!.. Bir dünya yirminci yüzyılda ilk çelmeyi takan da Pidaha bitti... Enis Batur bu hızla yazmayı casso oldu. Kendi üslupliirını kıskanç bir sürdürürse günün birinde "harflerine aybiçimde sonuna kadar kommaya çalışan, rılıp" Ithaka'sına ulaşır mı dersiniz!.. üslup, tutarlılık, özgünlük aılına, yıllartlır Okıımak bir erdemse, yazmak daha büömrünü bir çember içinde haoseden, içinyük bir şey olmalı... Bu bakımdan Enis Bade bu çemberin dışına çıkmak isteği oldutur'a ne kadar teşekkür etsek azdır. • (;u halde çevreden gelecek tepkilerden doayı bu isteği sonsuz kere erteleyen sanatKırkpâre / Enis Batur / Sel Yaytnctlık / çıJan ne yazık ki öfkelendirecek demeçleı 270 s. bulunuyor kitapta. Picasso'nun yine de tarzları olan büyük ressamlara bir diyeceği yoktur ama örtülü de olsa onlan sabit bir zemindeçivilenmiş olarak değerlendirir. Picasso için üslup takıntısı olanlar, kendi kendilerinin sanat uzmanlarıdırlar. Üslubuyla bir bakışta tanınır olmanın gerçek FERHAT OZGUR yaralıcılıkla ne ilgisi var? Söz konusu kişi sabah başka, akşam başka bir adam olan Kendimi tekrarlamaktansa baska Picasso olunca, şu değerlendinne hepilartnı kopya etmeyi yeğlerim. miz için bir avuntu oragelmiştir: "Ama Picasso yaptıkları ne kadar farklı olsa da Picasso nep Picasso." Hiç de öyle değil! Tüm bun££ "T'V icasso Konusuyor" adlı derlelar, onun yapıtlannı bütünüyle bilmemi\J me çalışmasında yazar Dore zin doğurduğu ve hakkında yazılmış çizilL Ashton, (Çev.: Mehmet Yılmiş, kütüphaneleri dolduracak çokluktamazNahide Yılmaz), Picasso'nun yazki yayınlarından çıkardığımız yargılar. ü maya kalkışmayacağı tek konunun sanat yayınlarda birbirinden çok çok farklı Piolduğunu belirtiyor ama iş sanat üzerine casso resimlerini, altlarındaki Picasso imkonuşmaya gelince Picasso'nun gizi orzalarıyla inceüvoruz, doğal olarak da ontaya çıkıyor. Şimdiye kadar bu çılgın uslan birbirleriyfe üslup açısından ilişkilenta için çok şey yazıldı, yazılacağa da bendiriyoruz. &onra da buna Picasso'nun tuzer ama Roger Garaudy'nin de dediği tarlılığı diyonız. Picasso örneğine baka • gibi kendisi nakkında yazılanlara en çok özgün bir Enis Batur şiiri var: Picasso Konusuyor j CUMHURİYET KİTAP SAYI 593
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle