15 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

oiTirnrTT Mehmet li. Doğan 2SHaziran 1931 yılında doğdu. O tarihten bugüne yaşamtnı dergimizdeki yazısında anlatıyor. Yaptıklan mt? Onlar da kitaplannda baztrladığı yıllıklarda, antolojilerde ve dergi sayfalarında duruyor. Son zamanlarda ise haztrladığı üç ciltlik "YüzyılmfürkŞiin19002000" adını taşıyan antolojisinden dolayt keskin eleştiri oklarına hedef oluyor, Mehmet H. Doğan'ın her zatnan Mehmet H. Doğan olduğunu unutmadan bir kez daha 70. yaşım kutluyor ve "Şimdi Uzaklardasın" adlı am kitabından kısa bir bölüm aktarıyoruz: "(...) Birkaç yılönceyaşamı geriye dopu yaşayarak yazılacak bir roman düşünüyordtırn, hâlâ da düşütıüyorum bir gün ele almayı. (...) Dün oece, sabaha karşı korkuyla uyanacaksın... herkes uyuyor olacak, sense soluk ahnanı önleyen dğerlerindeki suyun düzeyini biraz düşürebilmek için oturur konuma geçmeye çahşacaksın yatakta... büyük bir çabayla... öylece, yart kendindcn geçmiş bulacapz seni,..' gibi yürüyen bir metin olabilirdi bu. Zatnan içinde ileriye, yaşlanarak yürüyeceğimize, geriye, gençleşerek deyürüyebilirdik. Hastahklardan, aalardan, stkıntılardan, umamzltklardan kurtularak; saçlanmızdaki aklar siyahlaşarak; altşkanlıklardan körleşmiş sevme gücümüz bilenerek; ve bellekte anlatılacak şey kaltnayıncaya, yani yeniden aopincaya kadar. Neden olmasmdu" Mehmet Abi, her zatnan sevgiyle... Bir de düzeltme: Geçen haftaki dergimizde Nisan Işıl'ın adı yanhşltkla Ayşenur Aksu olarak çıkmışttr, ö'zür dileriz. Bol kitaplı günler!... r İTHİ NACI Kiirk Mantolu Madonna'yı yeniden okurken aç yıl oldu Kiirk Mantolu Madonna'yı okuyalı? Yirmi yıl mı, otuz yıl mı? Yeniden okuma isteğini niçin duydum? Nadir Hoca ile (O da bizim "Akademi Cuma"dan.) Sabahattin Ali'den, özellikle Kiirk Mantolu Madonna'dan söz ettiğimizi hatırlıyoruııı, Nadir'in Kiirk Mantolu Madonna'nın 194 Vteki ilk baskısını getireceöini de. Getirdi. Ve ben nice yıllar sonra Kiirk Mantolu Madonna'yı yeniden okııdum. Kitabm kapafiında "hikâye" yazıyor, üçüncü sayfada "büyük hikâye"; sonraki baskılarda "loman". Aradan geçen buncu yıla rağmen romantn kırk savfa tııtan "giriş"ini çok sevdiöimi, sonras>ını ıkına sıkına okudujtumu hatırlıvorum. Ronıanın ilk kırk saytasını bir anlatıcıdan dınliyorıız. Şöyle başlivor: "Şimdıye kadar tesadiıf ettiğiııı insanlardan birtaııesi (Insanlar i<;in "tane" sözcüğü kııllanılmaz!) benim üzerinıde belki en büyük tesiri vapmıştır. Aradan aylar gectigi halde bir türlü bu tesirden kıırtulamadım. Ne zaman kcndimle başbaşa kalsam, Raif Efendi nin saf yüzü, biraz dünyadan uzak, buna rag ıııen bir insana tesadüf ettikleri zaman şaşkınca tcbcssüm etmek isteyen bakışları gözferimin önünde canlanıyor. Halbııki o rıic de levkalâ de biı adam değildi. \ latta pek alelade, hiçbir hususiyeü olmayan, her gün etrafınnzda yüzlercesini görüp de Dakmadan geçti^imiz insanlardan biri idi. Hayatının bildiğimiz ve bilmediöimiz taraflarında insana merak verecek bir cinet olmadığı muhakkaktı. Böyle kimseleri gördüğümüz zaman çok kere kendi kendimize sorarız: 'Acaba bunlar neden yaşıyorlarr* Yaşamakta ne buluyorlar? Hangi mantık, hangi hik met bunların yervüzünde dolaşıp nefes almalarını emrediyor? Fakat bunıı düşünürken yalnız o adamların dışlarına bakarız; onların da birer kafaları bunun içinde, isteseler de, istemeseler de işlemeye mahkum birer dimağları bulunduğunu, bunun neticesi olarak kendilerine göre bir iç âlemleri olacajhnı hic aklımıza getirmeyiz. Bu âlemin tezahürıerini dışan vermediklcrine bakıp onların mânen yaşamadıklarına hükmedeceK yerdc, cn basit bir beşer tecessüsü ile, bu meçhul âlemi merak etsek, belki hiç ummadığınuz şeyler görmemiz, beklemediğimiz zenginliklerle karşdaşmamız müııikün olur. F?akat ınsanlar nedense daha ziyade ne bulacaklarını tahmin ettikleri şeylerı araştırmayı tercih ediyorlar. (...) Raif Efendiyi daha yakından tanımam sadece bir tesadüf eseridir." Anlatıcı, "bankadaki küçük memuriyetinden çıkanl"mi!j biri. Iş arıyor, bulamıyor."Ankara'nın harikulâde sonbaharını doya doya" içine cekerck yürürken okul arkadaşlarından Hamdi'ye rastlıyor. Ham di'nın "Yazı filan yazıyor musun?" sorusuna " Arasıra... Şiir, hikâye!" diye cevap vcriyor. Hanıdi'nin sorusu üzerine iştcn ayrıldıgını söylüyor. 1 latndi, bu eski arkadasına yardımcı oluyor: "Sana bir iş buluuın! Yani bir ış icadettim. Yorucu bir şey değil. Ba zı bankalarda ve bilhassa kcndi bankanıızda işleıimizi takibedeceksin...(...) Şimdilik pek lazla veıeme yeceğiz: Kırk elli lira..." (Anlatıcı, Hamdi'nin zevksizliğini küçük bir betimleme ile belirtiyor:" Üzeri Mrnıa çiçekli lâcivert koltuklardan birine oturdum, etralıma baktım. Duvar Iarda aile ve artist fotografları, kenarda, hanıma ait olduğıı anlaşılan bir kitap rafında, yirmi beş kuruşluk birkaç romanla moda mecmuaları var K Sonunda roman kahramanı Raif Beyi görüyoruz: "Nihayet rasgele bir kapıyı araladım ve içeride Raif Efendiyi gördüm. ü n u evvelden tanımıyordum. Buna rağmen, masasının başına eğilmişgördüöüm bu adamın başkası olamayacağını derhal nissettim. Sonradan bu kanaatin nereden geldiğini düşündüm. Hamdi bana: 'Bizim Almanca mütercimi Raif Efendinin odasına senin için bir masa koydurdum, kendisi sessiz sedasız, allahlık bir adamdır, kimseye zararıdokunmaz.'demişti." Anlatıcı Raif Efendi ile tanısıyor, odaya kendisi için bir masa konmuş, bir de sandalye. Rail Efendi'nin "başını tekrar önündeki işe eğerek ben odada yokmusjum gibi mesjgul olduğunu gördüm." Anlatıcı Raif Efendi'yi gözlüvor: "Uzun ve ince parmaklı ellerini önündeki kâğıtlar arasında gezdiriyor ve sıkıntı çekmeden tercüme yapıyordıı. Arasıra, bulaınadıgı biı kelimeyi düşünürgibigözlerınıkaldınyorvebaküjlarunızkar!)lla^ınca yü/.ünde gülümsf miye benzer bir hareket oluyordu. (...) Güıılerce aynı odada karşı karşıya oturduğıımuz halde ncmcn henıen hiçbir $ey konuşmadık. (. .) Raif Efendi müessesenineneskimemurlaıındandı . (...) Başında oldukça kalabalık bir aile bulunduğu, aldığı üc retle ancak geçinebildi^ı söyleniyordu. (...) Boş kaldığı zamanlarda masanın göziinü açıp, oradan dışarıya çıkarmadan, dalguı dalgm kitap okuduğunıı görmüş ve bir giın: 'Nedir o, Raif Bcy?' dıyesormuştum. Sanki bir kabahatyaparken yakalamışım gibi kızarnıış, kekeleyerek: "Hiç, Almanca bir roman!' demiş ve hemen çekmeyi kapatmıştı. (...) Sabahlan tam vaktinde geliyor, öğle yemeğini odasında yiyor, akşamları, ufak tefek alış verişlerini yaptıktan sonra hemen evine gidiyordu. Birkac kere tcklif etti|*i halde kahveye gelmeye razı olmadı. (...) Raif Efendi, arasıra hastalanır ve daireye gelmezdi. (...) Hasta zamanlarında da işini ihmal etmezdi. Tercüme edilecek yazılar bir odacı ile evine gönderilir ve birkaç saat sonra aldırdırdı." Bir gün gene daktiloların Raif Efendi'yi öncmsememeleri yüzünden bir çeviri işi gecikiyor ve Hamdi, Raif Efendi'ye bağırıp çağınyor; Raif Efendi, gecikmenin nedenini anlatmaya çabşıyor ve Hamdi'den zılgıtı yiyor. Anlatıcınıngözleıni: "(Raif Efendi'nin) "Yüzünde insanı hayret, hattâ hiddcte sevkeden o sarsd maz sükun vardı." Bu arada Raif Efendi, "Beş on basit, fakat fevkalâde ustaca cizginin içerisinde bütün hüviyetiyle" Hamai'yi çizmiştir. Anlatıcı: "Aynı zamanda bu resim bana birden bire Raif Efendiyi de izah etmişti. Şimdi onun sarsılmaz sükunetini, insanlar ile münasebetlerindeki garip çekingenliğini gayet iyi anlıyordum. Etrafını bu kadar iyi tanıyan, karşısında kinin tâ içini bu kadar keskin ve açık gören bir insanın heyecanlanmasına ve herhangi bir kimscyc kızmasına imkân var mıydı? (...) I Ier şeye hazır bıılunan ve kimden ne gelebileceğini bilen bir insanı sarsmak mümkün müdür?" Böylece bir zamanlar Raif Efendi'nin "re simle meşgul olduğunu" ögreniyoruz. Anlatıa, Raif Efendi'nin hastalığını bahane ederek evine gidiyor: "Raif Efendinin yattığı odaya girince büsbütün şaşırdım. Burası evin diğer taraflarına hiç benzemiven, âdeta bir leylî mektep yatakhanesi, veya bir hastane koğuşu gibi yanyana bir sürü beyaz karyolaların dizili olduğu küçük bir oda idi. (...) Odada insanı şaşırtacak bir kargaşalık hüküm sürüyordu." Anlatıcının sorusu üzerine Raif Efendi açıklı yor: "Bir yetişkin kızım var; liseye gidiyor. Bir de sizin gördüğünüz... Sonra baldızım ve kocası, iki kayınbiraderim...Hep beraber oturu yoruz. Baldızımın da çocuklan var...Iki tane...Ankara'da ev derdi malum. Ayrı çıkmıya imkân yok..." Raif Efendi'nin karısı: "lçeri kırk yaşlarında, kesik saçlan kulaklanna ve yüzüne dÖKÜlmüş, şişmancabirkadınairdi..." "...evin bütün masrafı bizim Raif Efendinin cdız ücre tine yüklenmekte idi. Buna rafemen, evde zavallı ihtiyardan başka herkesin Borusu ötüyordu. (...) Hiç kimse evin nasıl döndüğünü sormuyor, sadece, kendisini çok daha yüksek bir hayata lâyık gördüğü için, yemekleri beğenmemek, her şcye dudak buküp burun kıvırmak su retiyle.veni bir tatsızlıkçıkarıyordu. (...) Bütün bu y ükferi çeken Raif Efendi olduğu halde, evde onun yoKİuğu ile varbğı müsavi gibiydi. (...) Kendisiyle gündelik ihtiyaçlardan ve para nıeselelerinden başka bir şey konuşmazlardı. (...) Sanki cansız bir makine gibi sabahleyin birtakım siparışlerle dısarı bırakılıyor, akşam üzeri kolları dolıı bir halde dönuyordu." "Raif Efendinin de kaıusuıa kaışı garip bir rikkati vardı. Aylardan beri sırtına bir kere bile mutfak elbisesinden başka bir şey giymeye vakit bulamıyan bu kadına hakikaten acır gibiydi." Raif Efendi ölümün yaklaştığını görüyor. Anlatıcuıın ısrarları üzerine, okuyup geri vermek koşuluyla, "siyah kaplı deller' i anlatıcıya veri yor. Böylece roman başlıyor. Roman başlıyor, okuyorunı ve gene sevmiyo rum. Maria gittikten sonra "melodram" başhyor: Raif'in büyük aşkı ölmüş. "Doktorlar müdahale ederek çocuğu almışlar ve yaşatmışlar." / "Çocuk dört yaşına kadar hastanelerde ve bakımevlerinde kaldı, sonra büyükannesi yanına aldı. Biraz zayıf ve durgun bir kız; fakat pek sevimlidir..." Raif, "Bu kız mı?" dive soruyor. "Evet" cevabını alıyor, tren hareket ediyor, "Çocuk içeri çekibııişti..." * Bir rastlantı sonucu Nâzım Hikmet'in 1943 tarihli bir mektubunu buldum (bkz. Sabahattin Alj, Inceleme, Asım Bezirci, Amaç Yayıncılık, Uçüncü basım: 1987) ü mektubu olduğu gibi yayımlıyonım: "Kürk Mantolu Madonna, ben bu kitabı hem sevdim, hem de kızdım. Evvela niçin kız dığımı söyleyeyim. Kitabm birinci kısmı bir harikadır. Bu kısmın kendi yolunda inkişafı yani bir küçük burjuva ailesinin iç yüzünü tahlili öyle bir haşmetle genişlemek istidadında ki, insan buradan ikinci kısma geçerken, elinde olmayarak: Yazık olmuş, bu çok orijinal, cok mükemmel başlangıç ve imkân boşuna narcanmış, keşke bu başlangıç harcanmasaydı, diyor. Ben başlangıcı okurken yani Ber lin'e kadar olan pasajı, senin benim anladığım manadaki realizmine hayran oldum. Beni dinlersem o başlan cıcı almak ve kahramanın ölümünü kısaca tekrarlamak suretiyle o ailenin elradı ve eşhasının hayatları etrafında bir ikinci cilt, avrı bir roman yapabilirsin, böylelikle de dinlemeyc başladığunız harikalı musiki birdenbire kesilmiş, olmaz. "Gelclim ikinci kısmma, o kısım, ba^lı başına bir büyük hikâye olarak güzeldir ve böyle bir tecrübe gerek senin için, gcrckse Türk edebiyalı için lâzımdı. Sen bu tecriibeyi başarıylayaptın." Nâzım'm "kitabın birinci kısmı" için söylediklerine katıliyorum ama "ikinci kısım" için söylediklerine katılmak güç: O bölümde bol miktar da melodram var! • SAYFA t TURHAN GÜNAY Imtlyaz Sahibl: Cağ Pazarlama Cazete Dergi Kitap Basın ve Yayın A.ş. Adına Berln Nadi. Yayın Danışmani: TurhanCünay Sorumlu Müdür Fikret llklz Görsel Yönetmen: Dtlek llkoruro Baski: çaödaş Matbaacılık Ltd. ştl. ;ldare Merkezl: Türkocağı Cad. No: 3941 Cağaloğlu, 34 334 Istanbul T«l: (212) 51205 050 Reklam:MedvaC CUMHURİYET KİTAP SAYI 899
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle