Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
M. SALİH POLAT {£ "T Törede 'Mayıs Yedisi' adıyla Y' kutlanan ve Miladi takvimde A. 20 Mayıs gününe rastlayan şenlik, oldukça eskilere dayanıyor Hitiler'den, Çepni boyuna uzadığına inanılan şenlik, son dönemlerde bölgede 'Su Bayramı' veya 'Devlet Bayramı' olarak kutlanıyor. Her yıl 'Mayıs Yedisi' şenliğinde evlenmek isteyen genç kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, dertleri ve sıktnusı olanlar, hatta yürüyemeyen çocuklar, deniz kenarında toplanıyor. Bir tekneye binilerek denize açüındığında, tüm sıkıntılann biteceğine, sorunlara çare bulunacağına inanılıyor. Denize açılmanın, ferahlığa ulaşmanın göstergesi olarak bilinen 'Mayıs Yedisi' şenliklerine, Karadeniz'de oturanlardan çok, denize uzak yerlerden gelenler katılıyor." Geçen günlerde Trabzon'un Beşikdüzü ilçesinde yaşanan ve 38 kişinin ölümüyle sonuçlanan faciaya ilişkin haber, yukarıdaki açıklamanın eşliğinde yer aldı kimi gazetelerde. Yazılı medyanın kalan kısmı ile televizyonlar, o kadar kisinin iki tekneye doluşup denize açdma sebepleri üzerinde pek fazla durmadılar doğal olarak ve işin magazin yanına ağırlık verdiler. Böyfelikle, "Bu 'Mayıs Yedisi' de neyin nesidir, niye böyle bir gelenek vardır? Belirtildiği gibi, Hititler den Çepniler'e mi geçmiştir gerçekten de yoksa kökeni, söz gelişi Madagaskar yerlilerine vea Aztekler'e mi dayanmaktadır" gibi tuıaf sorular gündeme gelme fırsatı bile bulamadan kaybolup gitti teamül olduğu üzere. Elknizde de kala kala 'Mayıs Yedisi' gibi ilginç bir kavram ve bir de can veren 38 kişinin adı kaldı. Oysa, mitolojiye meraklı olan dikkatli bir göz, bölge halkırun bütün Müslüman vurgusuna rağmen pagan geleneği özenle koruduğunu fark edebilirdi haberde yer alan bazı unşurları bir araya getirince. Mayıs, mevsim dönümüydü; denize açılanların amacı güneşlenip yüzmek değfl "sıkıntıları harîfletmek, sorunlara çare bulmak"tı. Kısmetinin açılmasını isteyen evde kalmış kızlarla, vürümek isteyen felçli çocuklann aynı teknede buluşmasında, bu itibarla şaşılacak bir şey yoktu işte. Adını bile duymadıkları atalarının geleneklerini canlandırıp ritüellerini tekrarlıyor, belki de hiç bilrneden su ve bahar, deniz ve denizaltı, tann veya perilerine dııalar edip adaklar adıyorlardı. Çünkü bu, Theodor H. Gaster'in yeni yayımlanan "Thespis" kitabında da belirttiği gibi, neredeyse insanlık tarihi kadar eski bir gelenekti. "Çok eski zamanlardan beri, ydlan ve mevsimleri kamusal torenlerle karşılamak bütün dünyada bir gelenek olmuştur. Bununla birlikte bu törenler ne keyfi ve gelişigüzel şeyler ne de vakit geçirmek için yapılan eğlencelerdir. Tersine, her yerde birbirinc az ya da çok uyan bir örnek kalıbı izler ve kesinfikle işlevsel amaca hizmet eder. îlkel bir düzeyde, toplumun dönemsel olarak kendi canlılığını tazeleme ve bu yolla sürekliliğini sağlama yolunu temsil eder." Bir metafor olarak mitoloii Misakı Milli sınırları içinde uzunca bir süredir egemen olan mitoloji merakı, belirli bir yörüngede, her gün farklı boyutlar kazanarak gelişiyor gelişmesine ama zihinsel yapılarda meydana getireceği umulan değişimden eser yok ne yazık ki. Okuduklarımızı içselleştirme yeteneksizliğimizden midir^yoksa bilgiyi cidaiye almadığımızdan mıdır nedir, mitoloji ekseninde bir kısırdöngüdür gidiyor. Theodor H. Gaster'in, Kabalcı Yayınları arasında yayımlanan "Thespis"i, sorunu kaynağında çözümlemese bile, yepyeni bir açılım getireceğe benziyor. turur. îşte mevsim dönümlerinin yeryüzündeki her kültürde ayrı bir önemi olması, dikey değil yatay eksenli düşünme tarzının gündelık hayat üzerindeki egemenliğinin doğal bir uzantısını oluşturuyor. İnsanlann dinsel ve cinsel değerlerini, tavır alışlarını ve kavrayışlannı, umut ve korku ana başbğı altında toplayan yaratıcı serüven, bir mücadele kültürünü de beraberinde getirir. Çünkü, hayatta insan türünün karşısına çıkan hiçbir şeyin, Tannsal bir bağışın veya ilahibir cezanın ürünü olmadığının düşunulmesi, doğal olarak bütün zihniyet kalıplarını belirleyen bir nitelik taşıyor. Dolayısıyla, güneşin doğması için de yağmurun yağması için de tıpkı diğer ihriyaçlann karsuanmasında olduğu gibi, mücadele etmek gerekiyor. Mücadelenin dinsel ve cinsel kategonler altında odaklanması ise mevcut düşünce sistematiğinin getirdiği bir baska zihniyet kalıbının daha temüllük edildiğini gösteriyor somut bir biçimde. Son tahlilde dinsel olanın ölüm, cinsel olanın dirim cephesine tekabül etmesi ise eşyanın tabiatına uygunluğu dolayısıyla hayli anlaşılır bir şey olsa gerek. AlttMH 6TİNM: Çİ8, flPIMM, canifliınHL kuiıaıiNi Mevsimlere ve mevsim dönümlerine ait ritüellerin, insan hayatıyla benzerlikler göstermesi, hatta doğrudan onu kopva etmesi, sanatın soyutlama düzlemindeki gelişimine paralel bir olgu. Dolayısıyla, insanın varoluşunu hak etmek için kendisine yönelttiği içselleştirilmiş ama hayli de masum şiddetin bir tezahürü olan "çile" ritüelinin; pagan dönemlerden tek Tannlı dinler aracılığıyla günümüze aktarılan en önemli unsur olmasında saşırtıcı bir yan yok. Gaster, şöyle çiziyor bu olgunun altini: "Çile ayinleri öncelikle toplu perhizler, oruçlar ve benzeri kendini sıkıntıya sokmalarla temsil edilir; bunlann hepsi, az ya da çok, askıya alınmış bir canlılığı simgeler. En bilinen örnekleri her ikisi de 'pagan' atalara kadar uzanan Hıristiyanlann Büyük Perhizi ve Müslümanlatın Ramazanı'dır. Fakat bunlar asla biricik değildir; bu töreye hem eski uygarlıklarda hem de bugünkü ilkel halklar arasında bol bol rastlanmaktadır (...)... Dünyanın birçok yerinde yas dönemi süresince oruç tutmak bir töredir. Yalnızca birkaç örnek verecek olursak, Afrika kabileleri arasında olduğu gibi Andaman Adalan, Fiji, Samoa, Çin ve Kore'de de bu kural geçerlidir." Arınma ayinlerinin arka planında, çilenin insan ruhunda bıraktığı varsayılan tortulardan temizlenme kadar, sıkıntırun bitişınin yarattığı rahatlamanın dabulunduğu söylenebüir. Burada önemli olan, ritüelin zaman içerisinde kazandığı anlamdan ziyade yitirdikleridir, denilebilir. Çünkü kultürlerin kendilerini gerçekleştirme ve bir başka kültürle alısverişe girme asamalannda, rit'in özü cıeğilse bile teknik detaylan bir hayli mutasyona uğrayacak ve bugüne, tıpîu "Mayıs Yedisi" örneğinde olduğu gibi, asıllanyla iliski kurmakta güçluk çekilen törensi ipuçlan kalacaktır. Aynı gelişmenin, tek tannlı dinlerin egemenlik alanlarında ve hatta daha baskın bir biçimde yaşanması ise Museviliğe, tseviliğe ve Muhammediliğe yönelik "pagan" geçmişle yakın temas içinde olma tespitinin hiç de yabana atılamayacağının doğrudan bir göstergesi olsa gerekir. Gaster'in çarpıcı "büyük perhiz" veya "ramazan" örneğine, daha başkalan da eklenebilir hiç kuşku yok ki. Kulak veriyoruz kendisine: " Mevsimsel arınma ayinlerine evrensel olarak hem eski hem de çağcıl toplumlarda rastlanır. Örneğin Romalılar arasında yılın son ayı, özellikle topluca annmaya ayrdmıştı ve bu yüzden annmak" anfamına gelen bir fıilden (februare), February (şubat) adı verilmişti ona. Tapınaklar ve kutsal kaplar da bu mevsimde baştan aşağı ovularak temizlenirdi. Aynı şckilde, ydda bir kez yapılan Ekim Şöleni'nin (Feriane Sementivae) bir özelliği, ürünün, tarlaların ve köylülerin törenle yıkanması, antılmasıydı." Michel Tournier'in Cuma adıyla Aynntı Yayınları arasında yayımlanan kitabını okuyanlar, Robenson Crouze'nin bir vazgecilmez dostunun cinsel kimliğinin de bulunduğunu fark etmişlerdir elbette. Daniel De Foe'nin neredeyse cinsiyetsiz biri olarak gösterdiği Cuma'nın birdenbire cinsel bir kimlik kazanması, kuşkusuz şaşırtıcıdır saşırtıcı olmasına ama daha da saşırtıcı olan, cinsel organıyla ne yapacağını bilemeyen Cuma nın, onu bir saban gibi kullanarak tarlayla sevişmesi ve tarlaya bıraktığı tohumlanndan tuhaf çiçeklerin fişkırmasıdır. Burada, Kuran'da yer alan "Kadınlar sizin tarlalannızdır, onlan istediğiniz gibi kullanınız" ayetine bir gönderme var gibi görünüyorsa da asıl gönderme hiç şüphe yok ki, pagan kültürün "canlanma" ayinlerine yöneliktir. Doğanın yenilenmesiyle cinsellik arasında günümüzde de mevcut olan ve giderek kendisine, kendisinde mündemiç bulunmayan anlamlar yüklenen "Ben her bahar âşık olurum türü metaforlann somut karşılığının canlanmaya duyulan saygıdan ıbaret olduğunu örmezlikten celmek mümkün değıldir. nsanlık tarihi lcadar eski olan canlanma ayinlerinin Anadolu kültüründe hıdrellez, nevnjz, şivlilik gibi isimlerle cinsel planı geri itilerek halenyaşadığını söylemek, iddialı bir tesbit ofmasa gerek. Bütün Hitit fresklerini kaplayan görüntüler ise bunun sosyal geçmişi hakkında fikir verebilecek niteliktedir. Gaster'e kulak verebiliriz şimdi: "Canlandırma, 'cinsel ilişki yi de içeren ayinlerle gerçekleştirilir. îvi bilindiği gibi bunlar Karnaval kutlamalannın aynlmas az bir özelliğidir (...) Örneğin, Orta Amerika Pipile leri arasında çiftlesme, ilk tohumların toprağa atıldığı anaa tarlalarda yapılır. Aynı şekilde, Ukrayna'nın bazı bölgelerinde evli çiftler, ürünün verimLliğini arttırmak ve bizim şimdi topokozmosun canlandırılması dediğimiz şeyi başarmakiçinSt. GeorgeGünü'nde(23 Nisan) tarlalarda çiftleşirler." Kutlama ayinleri ise bütün bayramları, senlikleri, fener alaylannı, karnavallan ve buna benzer törenleri tayin eden ana unsur olarak çıkıyor karşımıza. Kısmi muhteva farklılıklanyla da olsa bütün bir Yakmdoğu coğrafyasını belirleyen bu unsurlann bugün de yaşaması, insan düşüncesinin evrimi konusunda kimi doğal kuşkulara sevk edebilir bizi belirli bir açıdan bakıldığında. Ancak karşı bir açıdan bakıldığınaa da tamamen bir illüzyon içinde yaşadığımızı söyleyebiliriz. Her illüzyonun kaçınılmaz bir nayal kınklığına doğru ilerlemesi ise eşyanın tabiatına değilse de ritüellerin tabiatına uygun olsa gerek. Çünkü, dediği gibi Theodor H. Gaster'in: "Mitoloji, yazının ya da sanatın bir dalı değil dinseltoplumsal davranışın bir işlevidir; yazın ya da sanat, onun tasıyıcısından ya da aracından başka bir şey değildir." Efendim? • Thespis / Eski Yakındoğu'da Ritüel, Mit ve Drama/ Theodor H Gaster/ Çevıren • Mehmet H Dogan/ Kabala Yaytnlan/656i CUMHURİYET KİTAP SAYI 578 Thespis: Cinnetten cennete, cennetten cemiyete Bfe Gfeml ımtttor oiapak camanma 1 E f "Bir ilkel topluluğun bakışı açısından yaşam, beşikten mezara kadar bir ilerleme olmaktan çok, her yıl ya da belli dönemlerde yenilenen bir dizi antlaşmadır, bunun en iyi örneği de mevsimlerin her yıl, yeniden devretmesidir. Ama yenilenme, yüce Tannnın iyiliğinin ya da kendiliğinden işleyen bir doğa yasasının etkisiyle olmaz; ilkel insanda böyle bir kavram yoktur. Tersine, bu uğurua savaşmak ve bunu insanlann ortak çabalanyla kazanmak gerekir. Buna göre, bütün toplumun ortak onayı ve katılımıyla, dönemsel olarak yerine getirildiğinde yaşamın ve dirimselliğin gereksindiği yenilenmeyi, yeniden doğmayı sağlayacak düzenli bir etkinlikler programı belirlenir. Bu program, mevsimsel törenlerin kahbını oluşSAYFA 8 rMP8fcz,Chrtstma8veBağbozumu ya da sanat, onun tasıyıcısından ya da aracından Theodor H. Gaster Mitoloji, yazının ya da sanatın bir daiı değil dlnseltoplumsal davranı$ın bir işlevldlr; yazın başka bir şey değlldlr" dlyor.