05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

en son yetmişli seksenli yıllarda ortaya çıktığını, bundan sonrasında dünyanın da işe müdahale etmesi gerektiğini, her şeyi Batılı aydınlardan beklemenin yanlış olduğunu, diğerlerinin de söylemesi gereken sözler olduğunu ifade ediyor. Bu sözlerden birini de ben söylemeye çalıştım. Benim de dünyaya söyıeyebilecek lafim var. Biz de söyleyelim. Bizi engelleyen, futan bir şey yok ki. Ama tabii, söyleyecek sözümüz varsa söyleyeceğiz, yoksa zaten yapacak bir şey yoktur. Saym Adamr, yörıtemtntzf oluşturan potlaç ve stmulasyon kavramlarmdan ve toplumsal tlişkileri açıklamada kullandığımtz öznenesne oyunlartndan söz edelım mi? • Potlaç bana ait bir kavram değil. Marcel Mauss'un yaptığı açıklamalardan özet biryaklaşım yapabilirim. Potlaç, o kültüre ait insanlann gündelik yaşamının tamamını denetleyen bir düzen. Her şeyin atalann haklan ve tannlara ait olduğu, her şeyi onların denedediklerine inanıldığı metafizik bir evren. Alınan her şeyin çoğuyla iade edildiği ve çoğuyla geri verildiği bir süreç. Bu iade etmek sadece ekonomik anlamda olmayabilir. Duygusal ve düşünsel anlamda da her şeyin çoğuyla iade edilmesi söz konusudur. Yaşamın tüm alanlannı kapsayan bir kültürdür potlaç. Karşılıklı yükümlülük ilkesine dayâlı olan potlaç konusunda konuşmak, sonsuza kadar sürebilir. Simülasyon kavramına gelince, Baudrillard'ın yaptığı açıklamaya bakacak olursak, olmayan bir şeyi var gibi göstermektir. Bu tcrim, genclde teknolojik alanlarda kullanılıyor. Simülasr on teknolojileri, simülakrlar eibi. Bunar teknik anlamlarda karşılıkları olan kavramlarken, Baudrillard bunlan bir anlamda soyutluyor bu soyutlama tabii ki göreceli bir soyutlama ve bu kavramları toplumsal sisteme uyguluyor. Bu kavramdan yola çıkarak bakacak olursak, bugün Batı toplumlarının toplumsal, kültürel, ekonomik düzenlerinin var gibi görünen line geldi. Halbuki teknolojinin tek başına bir toplumun uygarlaşma anlamında gelişmesi için yeterü değildir. Dolayısıyla toplumlar zihinsel olarak bu aşamada bı rakıldıklan zaman, teknolojik gelişmelerle güç ve iktidar birilerinin elinde merkezileşecek, ötekiler cahil kalacaktır. Bu cahillerin yapabileceği tek şey, iktidan yeniden ele gecirebilmek için teknolojiyi yok etmek şeklinde olabilecektir . Bu şimdilik bir senaryo olmakla birlikte, gerçeklerden çok uzak görünmüyor. Bu yüzden Batı şimdi farklı boyut ve sekillerde de olsa yeniden bilinçlenmek Jurumunda. Diğer yandan tüm nesneler özneye dönüşür mü ütopyası çıkıyor ortaya. Bunun icin kannca örneğıni vermek gerekir diye düşünüyorum. Bugüne kadar insanlar kanncaların çahşkan yaratıklar olduğunu düşünüyorlardı. Oysa bilimsel araştırmalara inanmak gerekirse, karıncalann sadece yüzde otuzu çalışmayı, yüzde yetmişi de sırt üstü yatmayı severmiş. insanlar da aynı şekilde davranır, yüzde otuzu çalışır, yüzde yetmişi yatmayı sürdürürse eğer, bu özne nesne oyununun sonsuza dek sürmesi kaçınılmaz gibi geliyor bana. Saym Adamr, kıtabımz bastan sona radikal, cesur iddıa ve eleşttrilerle dolu olmastna karştn, elefttrtlerı» yöneltıldıgı cevrelerden, özellikleMarksıstlerden, tarihçilerden, sosyal bılımcılerden olumlu ya da olumsuz tepki almamayı nasıl yorumluyorsunuz? Gerçckten ne diyeceğimi bilemiyorum. Ben genelde Türkiye'deki aydınların cehaletinden, bilinçsizliğinden söz ederim her zaman. ürtalığa baktığım zaman yaklaşımlar çoğunlukla Marksist olmakla birlikte, bunların hep kalıplaşmiş düşünceler olduğunu ve yeni hiçbir şey olmadığını görüyorum. Ve bu durum Türkiye'de hangi kesimden olursa olsun, Murat Belge'nin deyimiyle fundamentalist bir kafa yapısının varlığını gösteriyor. Bunu ben ae uzun ydlaraır düşünüyordum. Dolayısıyla aydınlar bile özgür bir düşünce donanımına, özgür bir Deyine sahip değiller. Yazılı olan her şey, özellikle universal, akademik düzeyde olan her şeyin mutlaka ideolojik anlamda bir yere oturtulması gerektığini düşünüyorlar. Oysa o andan itibaren metnin nesnelliğini kaybetmiş olduğunu da görmek ve kabul etmek gerekmektedir. Bilimsel araştırmanın amacı nedir? Nesnelliği mümkün olduğunca yakalamaya çalışnıaktır. Eğer bunu yapamıyorsa, zaten o nesnel dünyaya değil, başka bir yerlere aittir. Yani bir dünya görüşünü direkt olarak temsil ediyor demektir. Her şeye oradan bakıyor demektir. Bir dünya görüşünün tek başına nesnel olma gibi bir özelliği olamaz. Dolayısıyla Türkiye'de bu tür çalışmalar varsa kı bilemiyorum, dışlanması gayet doğal hale geliyor. Yani Islamcılara ııymadığı için reddedilebilirler. Marksistlere uymaaığı için reddedilebilirler. Kemalistlere uvmayabilir, yine reddedilebilirler. Aslında benim metnimin reddedilip, reddedilmediğini de tam olarak bilemiyorum. Ortada Dİr tepki yok diye, reddedildiğini var sayıyorum. Oysa Eski Dünyaya Yeni Bir Bakış, tslamcı denilen, Marksist denilen, Kemalist, Milliyetçi denilen hangi kesimden olursa olsun, hiçbirini reddetmeyen, onlann da söyleyebilecekleri doğru şeyler olduğunu düşünen ve bu doğru olduğuna inandığım şeylerden yararlanarak oluşturulmuş scntezlenmiş bir metindir. Dolayısıyla kimseye ters gelmemesi gerekiyor. Diğer yandan, tabii ki herkes herkesle aynı düşünceyi paylaşmak zorunda değil. Bazı konularda insanlar kesişebilir, bazı konularda aynlabilir. Ama nerede kesişip, nerede aynldığımızı bilebilmemiz için herkes, diğerinin ne yaptığını, ne söylediğini bilmesi gerekir diye düşünüyorum. Böyle alışılmadık düşüncelerden oluşmuş metinlerin, dikkat çekerek, üzerinde yoğunlaşılması gerekir diye düşünüyorum. Yani yazılanıar' SAYFA 15 RndniMitAlst lufı yflpM l kluklar olduğu, :ra dönüşmüş olduğu söylenebilir. YaSgördüğümüz şeyebunların birer simüni inanmamamız gere Jean Baudrillard. Oğuz Adamr, Jean Baudrillard'ın Simülasyon kuramından hareket ediyor kltabında. kiyor. Yine bu kuram bize bugün Batı'nın gelişmiş, çağdaş gibi görünmesine karşıhk gerideki düzenin ölü bir düzen olduğunu, değişmeme kuralı üzerine oturtulmuş olduğunu ve hareketin yapay, toplumu ilerletici anlamda bir hareket olmadığım göstermeye çalışmaktadır. EnradkaietefttH Baudrillard'ın bu eleştirisinin, bugün, gerek burjuva, gerekse Marksist sisteme yönelik en radikal sistem eleştirisi olduğunu söyleyebiliriz. Diğer yandan, sistem tarafından Baudrillard'a bugüne kadar doğru dürüst bir yanıt getirilebilmiş değildir. Sadece dışlanıyor. Bunun dışında kendisine yanıt verilmeye yanaşılniıyor. Bu yüzden Baudrillard'ın popülerleşmesi toplumlar tarafından iyice benimsenmesi için bence yirmi yiımi beş yıl beklemek gerekecek. Tabii simülasyon kuramı için de aynı şeyi söyleyebiliriz. Özellikle de bizim gibi simülasyon evreninde yaşamayan toplumların bu evreni kavrayabilmeleri ofdukça güçtür. Öznenesne ilişkisine gelince, ben bu terimleri Baudrillard'dan ödünç almış bulunmaktayım. Onun gerek Sessiz Yığınlann Gölgesinde, gerekse Foucault'yu Unutmak gibi metınlerindeki açıklamalanna baktığımda bu konuda çok güzel örneklerle karşılaştım. Ona göre dünyada sınıf kavramına denk düşebilecek tek yapılanma belli ölçülerde Âvrupa'da oldu O da tüm tarih boyunca değil. Belli bir dönem burjuva denilen sınıfla ortaya çıktı ve orada kaldı. Toplumsal yapılan sınıfsal açıdan değerlendirdiğimiz takdirde.yanıt yerilemeyen bir çok şeyle karşılaşılıyor. Örneğin insanlığın gelişmesine, bugüne kadarkı serüvenıne baktığımızda, eğer bir sınıf, diğer sınıfı hep egemenliği altında tutmuşsa, bu oyun kuralında niçbir değişiklik olmamışsa, bu insanlık demokrasiye CUMHURİYET KİTAP SAYI 578 doğru nasıl tırmanmıştır? Gelişme nasıl gerçekleşmiştir? Yanı egemenler, diğerIerine neden müsaade etsinler ki? Mağara döneminden beri aynı süreç korunabilirdi. Demek ki sabit ve statükocu bir yaklaşımla insanlığın ve demokrasinin gelişmesini açıklayabilmek mumkün değil. Sınıflaşma denilen şey, belli bir süre, belli bir yerde olabilir. Ama asıl olay, özne ve nesne denilen, kral ve topluluk, politikacı ve seçmenler vs. arasındaki özne ve nesne oyunu şeklinde gerçekleşir. Toplumlar kendilerine yarayacak liderlerin egemenliğine, onların istediklerini yaptıklan sürece, istediklerini hayata geçirdikleri sürece müsaade ederler. Topfumun genel talepleri doğrultusunda bir gelişme olmadığında, tarihte inanılmaz sayıda çok lider, kral kafasının kesilmiş olduğu görülmektedir. Dolayısıyla toplumlar sınıfsal anlamda değil, öznenesne bağlamında bir takım mücadelelere girişiyorlar. Bu mücadeleler esnasında nesne dediğimiz kide çok çeşitli yapılanmalar gösterebiliyor. Örneğin A nesnesi B nesnesiyle bir konuda uzlaşırken, başka bir konuda da C ya da D nesnesiyle anlaşabilmektedir. Ya da A B C nesnelerinin anlastıklan bir konuda, D dışanda kalabilmektedir. Bütün tarih boyunca bu tür yapılanmalar üzerine oturan bir politik oyun sürecine tanık olunmaktadır. Bu oyun tarihsel ve toplumsal boyutta günümüze kadar süregelmiştir. Sonuçta da demokrasi denilen bu süreç ortaya çıkmıştır. Bugün yüzde yüz demokrasi denilen bir şeyden söz edemeyiz ama, insanlar bu oyunu tarih boyunca sürdürdüler. Ve bundan sonra da devam ettirmemeleri için bir neden yok gibi. Yeter ki toplumlar, oyunu doğru oynamayı becerebilsinler. Özne ve nesne oyunu, karşılıklı olarak birbirlerini ayartma üze S G rine kuruludur. Özne nesneyi kendi istekleri ve arzulart doğrultusunda ayartabildiğinde, nesneyi peşinden sürüklemeyi becermiş, nesne özneyi ayarttığında bu defa o diğerini kendi beldentileri doğnıltusunda etkilemis demektir. Bu tarih boyunca böyle karşılıklı bir kandırmaca olarak sürüp gitmiştir. Bu zaman zaınan öznenin nesneye tahakkümü, şiddet kullanması, bazı zamanlarda da, nesnenin özneyok etmesi gibi örneklerle karşımıza çıyor. Yani öznenesne ilişkisi, tarih boyunca belki de tarih öncesinde de var olan bir iliskidir. Bugüne kadar da sürmüştür, Tabii DU arada oyun aynı kalsa da, öznenesnenin bicimi sürekli değişmektedir. Örneğin paaişah ile kul arasındaki ilişkiyle cumnurbaşkanı ve halk kitleleri arasındaki ya da patron ile işci arasındaki ilişkiyi ele aldığımızda, bunlann aynı olduğunu söyleyemeyiz. Örneğin bugün Batı toplumlarında politikacılar gerçek ctici kadrolar gibi görünseler de, asa arka plandakı etkin bir teknokrat kesimin varlığını fark etmemek mümkün değil. Demokpasi türed Bu durum, Baudrillard'ın kuramsal yaklaşımının doğruluğunu daha iyi açıkıamaktadır. Asıl güç, teknokradardaysa, politikacılar ne işe yarıyor? Aslında onlar birer iktidar simülakrlarından başka bir şey değildir. Politikacılar yeniden güç sanibi olmak istiyorlarsa, yeni politikalar üretmek zorundadırlar. Ve iktidan teknokradarın elinden almak zorundadırlar. Bu da yeni bir dünya görüsüyle olanakhdır. lçinde yaşadıklan toplumlarla daha yakın ilişki kurmayı, onlan yeniden kandırmayı becerebilecek politikalar üretmeleri gerekmektedir. Şu durumda Batı, bizim gibi toplumlardan daha az tehlikeli bir durum içinde değil. Örneğin teknoloji, bu iktidann direkt araçlanndan biri ha PoKftaclap netaayanyorT
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle