Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"İnsandan insana. övküden övkiive" Acı, her iki romanın da ana izleği. Nitekim Tosuner, hem "Sancı.. Sancı..."da hem de "Yalnızlıktan Derven Kiralık"ta, bireyin varoluş sorunsalını alıyor temele. Romanların adları büe bunu ele veriyor: "Sancı" "Yalnızlık"... Bunalım çağının bireyleri, sınıfsal değil, varoluşsal konumlarıyla yer alıyor roman evreninde. Onlar, kendileri istediği için öyleler, yazar yazmakta olduğu için değil! M. SADIK ASLANKARA ramanlar kendileri ni yaşama biçimleri, kavrayışlan, göreneklerıyfe koyuyor ortaya. Yani anlatılanla değil gösterilenle! Yoksa Günter'in, Petra'nın, "sabahaca", "akjamaca" biçimindeki konuşmasını açıklamak olanıksizlaşırdı herhalde. Ancak, bunları yaparken yazar, yavanlığa, kartonlaştırmaya, anlattıklarıru bir çizgi bandı havasına sokmaya yanaşmıyor asla! Onun alaysamalı anlaümı üzerinde de durulmalı! Bu alaysamaların umulmadık zamanlarda burkulmalarla kesilmesi, alaysamayla burkulmanın birbirine dolanıp derinlerde bir yeraltı suyuna dönüşmesini sağlıyor aynı zamanda. Tosuner, ne yalan söylemeli, o gencecik yasında, bu ilk romanıyla çok sağlıklı bir düzey yakalamıştı bana sorarsanız. Anımsıyorum, bir iyi tartışılmıştı, yazın çevrelerinde uzun süre konuşulmuştu yapıt. Dili büyük rol oynamıştı bunda. Çünkü Tosuner, insanı büyüleyen dilsel bir yetkinlik sunmuştu bu ilk romanında. Sözdizimleri, sözcük seçimleri, tümce sıralaruşlan anlamı, alımlamayı, betimlemeyi nasıl zenginleştirip derınleştirir; göstermişti Tosuner. Sonra bölümlerin de ustalıkla yerleştirilmiş olduğunu, yazann bölümler arasındaki ilintiyi sıkı bağlarla kurnıuş olduğunu ekleyeyim. örneğin "otuz birinci bölüm"ü, "kambur" Osman'a ayırmasını bile yazann bir hesaphlığı olarak alıyorum ben. Necati Tosuner'den söz edildi mi, "kambur"una da sıra gelecektir onun. Hiç değilse bu açıdan, bir yanı üzerinde daha durulmalı romanın: Yazar, aşınya kaçmadan duygusallığın da somut örneğini veriyor. Ama bunun için koşullannı da hazırlıyor yaşanılanların. Yazar böylelikle, havalarda uçan duyarlıhğı yere indirip duygusallaştınyor belki ama bu ranatsız etmiyor okuru. Böyle olmaması için büyük özen gösteriyor yazar. îşte bu anlamda "kamburluk" örneklenebilir. Romanın kambur kahramanı Osman ne diyor: "Bu sakatlık bana acı veriyor değil. Bir başka sancı var, insanlann gözlerinden gelen..." (s. 93) Ardı sıra şu tümceleri de ekleyebilirsiniz buna: "Ve kadınlar, açık saçıklıklan ve uzak kalınmış sıcaklıkları ve yakına ulaşan kokulanyla kadınlar..." (s. 147) Ama durun; yaşadığı onca acıya karşın iyimser yine de Osman, yaşama sımsıkı bağlanmış biri bu açıdan. Ne dersiniz, şu kamburluk üzerinde duralım mı biraz? Yazann kamburluğuna, bunun romandaki olası yansımalanna nasıl bakmalıyız? İlk soru şu: Tosuner'in, romanlannda bir "kambur yazar" söylemine yaslandığj ileri sürülebilir mi? Bunu duvumsatacak en küçük bir göndermeyle karşılaşılıyor mu anlattıklannda onun? îkinci soru şu: Tosuner'in roman kahramanlarına karşı esidiksiz bir tutum sergilediği ileri sürülebilir mi? Hadi üçüncü soru da şu olsun: Siz, onun romanlarını okurken, roman evreninde gezinirken, yazarından ya da kahramanlanndan ötürü sizi rahatsız eden, diyelim tedirgin eden bir duygu yaşıyor musunuz? Bütün bunlara, ben kendi payıma "Hayır" diyorum. Tosuner, yazarak sıkıntılannı aşan, bu yanıyla kendisini yeniden yarattığînın bilincinde olan bir insan. Bu yüzden "kambur olarak" değil de "kamburmuş gibi yaparak" yazıyor... Yazarhğın, bireye kazandırdığı "yaratma gücü nü, kendi bedensel acılarını damıtmada, dönüştürmede kullanıyor... Necati Tosuner'in iki romanı: Sancı...Sancı... ve Yalnızlıktan Devren Kiraltk Ç ıkanyorum o "ilk roman"ı, Sancı.. Sancı...'yı (Derinlik Yayınları, 1977) kitaplığımdan, "ikinci roman" Yalnızlıktan Devren Kiralık'ın (Doğan Kitapçılık, 2000) yanına koyuyorum, masaya. iki Necati Tosuner, iki roman... Yer yer silik, yer yer kopkoyu harfleriyle, kımi sayfalarda siyah, kimilerinde koyu kahve mürekkebiyle yıllar öncesinden göz kırpan bir Sancı.. Sancı... Ya yeni olanı, Yalnızlıktan Devren Kiralık? Sayfalar, buskı, cilt hepsi pınl pınl... Adı "kitap" olan nesnelerle, bırakalım işin ustalan ilgilensin, biz kendi işimize dönelim, Necati Tosuner'in romanlanna... Çeyrek yüzyıl öncesine gidelim ilkin... Mavi beyaz kapak arkasındaki satırları birlikte okuyalım: "Sancı.. Sancı..., yazann ilk romanı oluyor. Gerçeklere yaslanan olayları ve Almanya'yı çarpıcı Bir içtenlikleanlatıyor." Nasıl bir romandı Sancı.. Sancı...? Alışılmadık tümce kuruluşlanyla, beklenmedik söyleyişleriyle dikkatleri çekmişti ilkin. Bu tür bir anlatım, anlatının kanramanlannı en kısa, en kestirme yoldan, dolaysız biçimde tanımamıza ola nak sağlamıştı. Kahramanlann anlatamadıklannı ikinci bir roman varmış gibi satır aralanndan okumaya yönelmek; anlatmayı düşünemeyecekleri yaşantıları uzamsal, eylemsel konumlarıyla ortaya koyarken olup bitenleri hiç ayırdına varmaksızın deyivermek, kuşku yok ki ustalık gerektiriyordu. Tosuner nasıl başanyordu bunu? Bir oyun metninin ayraçiçini yazar gibi... Ancak Tosuner'in romanlarını, bir oyun metni olarak okursanız aldanırsınız. Çünkü yazılı metin ayrı, sahne üzerinde sunulan oyun ayrıdır... Tosuner, romanını oyun gibi yazmıyor ama sahnelenmiş, sahne üzerinde seyredilen bir oyunu anlatırmış gibi yazıyor... Belki bu yüzden onun romanlannda, yazar ya da yönetmen, çok daha sonra algılanıyor. İlkin kahramanları görüp tanıyoruz oyunda, diyelim romanda. Bu arada, romanın kimi bölümlerinin, zaten bir "oyunmuş gibi" yazıldığmı belirteyim. Konuşma örgüsü, kahramanların iç konuşmâları bunları gösteriyor. Konuşma örgüsüyle roman yazmak, kolaydır kimileri için. Oysa bunun ne zor olduğunu, kılı kırk yaran özeniyle çok iyi ortaya koyuyor Tosuner. Tosuner, böyle yapmakla Türk'ü anlatırken başka, yabancıyı anlatırken başka türlü örgüleme zorunluğu duymaktan da kurtanyor anlatısında kendisini. Kah Belki bir tek o an, yani yazarken kambur değil Tosuner! Yaşamına yapışmış kamburluğunu, yazma sürecinde yüreğinden çıkanp yanı Vıaşına koyuyor sanki. Onun bıraktığı kamburu, belki biz alıyoruz okur olarak. "Belki" olmadı, "kesinükle" demeliydim. îşte bu nedenle, Tosuner imzalı anlatılar, hiçbir biçimde rahatsızlık yaratmıyor okunurken. Böyle olmasaydı eğer, kör şarkıcıların büyük Taksim konserlerini çağrıştıran kimi esintilerle karşılaşı labilirdi belki yazdıklannda, ama değil! Bu yaklaşımı onun, hem yazar olarak kendisini kurtanyor hem de roman kişilerinin ilgi çekici kahramanlara dönüşmesini sağlıyor. Nasıl? Siyah beyaz fotoğrafın arabında olduğu gibi. Tosuner'in bütün kahramanları kendi cehennemlerinde varoluşsal acılarla kıvranırken "kambur" Osman Sancı.. Sancı...'da; "özürlü" Okan da Yalnızlıktan Devren Kiralık'ta bu cehennemin dışında gibi algılanıyorlar bir çalım. Tosuner in kıvrak zekâsı, işte burada çıkıyor karşımıza. Kahramanlarına yüklediği olumsallık, bir yandan yazar birey olarak kendisini rahatlatıyor, öte yandan bu kahramanlan ötekilere üstün kılıyor. Osman da böyledir, Okan da... Tosuner romanlannın IKI ayıranından blri, "glbl yapmak'sa. ötekl ayıranı da alaysamalı anlatı Okur, onlan bir "şövalye" gibi sevgiyle, sıcacık duygularla, heyecanla alırnlıyorsa; onlara eşlik edip serüvenlerinin peşinde onlarla birlikte koşuyorsa bıından... Tam anlamıyla birer yazın kişisidir artık onlar! Bakın Osman'a, bakın Okan'a, onlar bu arap fotoğrafın içinde örnek birer roman kahramanıdır. Fethi Naci'nin, Okan üzerinde dururken bu yan kişinin, "en iyi anlatılmış" kişi olduğunu vurgulaması da bundan kaynaklanıyor bana göre. (Bak.: Cumhuriyet Kitap, 23.11.2000, Sayı: 562) Diğerleri birer cehennemde yaşadıkları, bu cehennem için hiçbir başkaldın yansıtmadıklan halde Osman da Okan da kendi cehennemlerine başkaldıran kahramanlar. îkisi de iyimser. Denebilir ki, Tosuner romanlannın tek iyimserleri bu insanlar. Onlara bu cerçevede yardımcı olan bir kadın varlık da ılık bir nefes gibi geziniyor sayfalar arasında. Osman'ın Petra'sı, delikanlı Okan'ın fidan gibi Pınar'ı... Bir tek Petra, kamburluğundan önce görür onu. Sonra ister, yatıp sevişir onunla. Pınar ne yapar? Okan'ın gerçek dostudur, gizli aşjudır... Yalnızlıktan Devren Kiralık'ta romana sızdırüan enyakıcı bir iki bölümden biridir birliktelikleri... (s. 104 vd.) "Seni daha önce etekle gördüm mü hiç.." dediğinde Okan, Pınar'ın yanıtı: "Demek, îark ettin!.." (s. 106) Sonra "Birden: / 'Sen yazar olsana' diyor Pınar. / 'Öyle mi..' diyor Okan. 'Anlatılacak neyim var ki benim?...' / 'Çok kötüsün Okan! Çok kötüsün...'" (s. 107) Bakın öteki kahramanlara... Karargındır hepsi de. lçleri göçük altında kalmıştır. Kendi varolussal cehennemlerinde kendi zebanileriyle baş başadır! örneğin Yalnızlıktan Devren Kiralık'ın ana kahramanlanndan Ekrem'in intiharı seçişi, bu cehennemin figüranı olmasından kaynaklanır onun. Oysa Ekrem, biraz da Osman gibidir. Osman'ın yaklaşımlarındaki acılıalaysamalı yaklaşımın bir örneğini onda da görürüz... Ikısi de cin gibi birer entelektüeldir önce. Feleğin çemberinden geçmiş birer hazırcevap! Kadınlar konu 1 CUMHURİYET KİTAP YtaMklşisi J SAYFA 14 SAYI S7S