27 Nisan 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

yadan bıkmış olan, yazmak, yayunlamak ve ün sorunlarıyla hesaplaşmasını tamamlamış olan Zenîme Hanım, gazeteciyle röportajının sonunda gençliğinin Bing Crosby'nin ünlü "A tisket, a tisket" adiı şarkısıyla dans cderken ya da düşlemsel bir dansla sallanırken ve yetkin bir fotoğrafçı da olduğu okııra daha önce belirtilmiş olan (ss. 17 18) röportajcının "vüeudundan çıkması olanaksız nağralar" (s.89) atarak röportajın başarısını pekiştirirken, birden köpeği Kaban'ın "yıllarca havlamadan yaşauığını" anımsar. Yaşjanmanın mclankolisi iyiden iyiye çökmüştür üstüne. "Sesi kesilen cırcırböceğinin ölüp ölmediğini"(s.l01) merak ederek ve "beş çayını her vakit karısıyla içtiğini" söyleyerek kendi davetini reddeaen gazeteciyi bahçedc bırakarak eve girer anİatıcı ye evin iki kapısını da kilitler" (s.102). Üst kata çıkar, "koridorun sonunda gerili bekleyen (Golgotha'yı anımsayalım A.O. aynaya bir yumrıık indirir, ayna şangırdar", sonra koridorun sonıındaki "bahçeye bakan yatak odasına girer, onıında kapısmı kilitler". Az önce Bahçede gazeteciyle sevişirken parça parça olmus esvabını sandığa yerleştirir ve onu da kitler". Ve "dünyanın şjmdi rahmetli olan sonsuz özlemiyle uzanır ıssızyatağa" (s.103) "Ncden sonra ulıımalar, iniltiler, çınla malar, havlamalar ve ezan sesleriyle dolu uykusunun arasında, isminle çağrıldığını işitir ama kalkıp bakınaz". Ben bilemiyorum, anlatıcının bu betimlemede Islâm inancı içinde yeri olan Kelim'e, yani çağrılmış olmaya ( Tann, Mıısa'ya Turi Sina'da seslenmiştir, Kur'an'ı Kerim, IV, 164veXX, 11) göndermeyapıpyapma dığını. Belki de sadeec anlatımsal/yazınsaldır bu bitiriş sözıi. Ne var ki, aşırı yorıunu göze alarak şöyle de diyebiliriz: Kelîm olmayı göniil rahatlığıyla reddeder. Acılar çekmekte olan insanlığın içinde acı çekmiş biridir. Onların bir kardeşidir. Oyle olarak uykuya varır ya da ölümü kabııl eder. Cüce ve Fanlaslik: Kitaba adını veren cüce figürüne, ilkin "Yazarın Notu" bö liimündeki bir betimlemede ("elleri kılıç yerine crkeklik organlarıyla dolu cücemsi yaratıklar" (s.15)) rastlarız. îkinci karşılaşma bu figürle, kendisini sorgulayan antatıcının bir anlatımındadır: "'son an' dedin biraz öncc, payı var mı olan bitende son anın cücenin onu da tam bilemiyorsun" (s.27). Ama bıırada şaşımcı bir zaman sıçraması vardır. Çünkii öykü düzeyinde cüce çok daha sonra, anlatıcının iç hesaplaşmasi sona ererken belirecek, anlatıcıya ya da Zenîme Hanıma çok sonra "Son şansımız, son sjanstmız" (s.93 diye bağıracaktır. Bu olayı bölümün anlatıcısının bilmesine olanak yoktur. Bunu bilen, ya metni önceden okumıış olan L.Erbil'dir ve metni yeniden düzenlerken bir takdim tehir yapmıştır ya da bu düzenleme bizzat Zenime Hanım taralından müsvettede bilerek yapılmıştır. Cüce imgesinin anlatıcuıın belleğinde ilk arkeolojik belirişi, aslında gazeteciyle yapacağı ropörtajı düşündüğü, medyayla ilişkiler sorununu irdelediği sıradadır. îlk gençliğine aittir, dahası ve tuhafı, eüceyi çağnşlıran (karınca adam diye nitelenir) bir fotoğnıfç/d/r. "Bütün okullu genç kızların başından geçmiş karanlık oda fotoğrafçısı Alaaduin Abi" (s.22). Sonraki bir imge, anneanne ya da babaanne soyuyla ilgilidir. Ye/dân I Ianım'ın, kocasının namile bıraktığı kızını nasıl intihara sürükledığinin" öyküsünü anımsadığuıda belirir: "Yemckodasındakiçocuk takımı, çüce bir yatak" (s.55). Çocukluk ve ilk gençlik anılarının katmanları arasında ycr ctmiş, pusuya yatrnış cüceyi, imgelemsel/tasarımsal düzlemde son betimleyişi şöyledir anlatıcının: " Yezdân Hamm'ı da küçük kızı Sebiyye Hanımı da pek rnemnun eden cüce camat. Kısa bacaklı hasır koltuk elbette" C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI (s.59) Anİatıcı, cüce damat'ın Sebiyye'yi annesi Yezdân Hanım'ın "şerrinden" koruduğunu düşünür olayı anımsarken ama bu anıların icinde "aileden kalma o kumkuma sözcükler" çınıldar; "Cüce! cüce ama bakma, ne cüceydi o! Ne cüce! Ters giydirir pabucu şeytana". Öykü düzleminde komik bir biçimde beliren ve betimlenen (s.76) ve artık unutulmuş yazara, bu konumunu anımsata rak "yok olmaya bırakmışsın kendini; bakalım ben kurtarabilecek miyim seni" (s.86) diyen cüce gazetecinin gerçek bir cüce mi yoksa anlatıcının düşleminin (fantazmasının ) ürettiği biri mi oldıığunıı kesinleyemez okur. Burada gazeteci ile yazarın uzamsal bazı konumlarının manidar olduğu söylenebilir. Anlatıcının iğrendiği medyanın bir üyesi, medyanın eciri ve kulıı olan gazeteci, sanatını gös termek, yazarın ve kendisinin son şansını kııllunarak hem gazetedeki üslerinin lıem de kitlenin hoşuna hoşuna gideceğini düşündüğü çekimleri yapmak için uğraşırken, tunaf yerlerde dururlar: Unutıjlmuş yazar "bir masanın" (s.81), "bir merdivenin", "bir ağacın" üstündedir hep. Gazeteci ise hep yerdedir. Bu uzamsal yukarı/a\a$ı ilişkısi, ister istemez bir hıyerarşıyı çağrıştırır: İlsl/cist ili^kisini ya ni. Ciazeteci de yeniden yükselmek istemektedir. Belki bir anlamda kııllandığı nesnenin (yazarın) tutsağı olduğıınıı, onun tarafından kullandığını, ona oranla ikincil olduğunu sezmekte, ama yine de kişisel aşama yapabilmek için razı olmaktadır hiyerarşik konumuna. Yine cüceyle yaşanan olayların tiimü nün tantastik olması da mümkündür. Fantastik olmak için şatolar ve hayaletler gerekmiyor çünku Roger Caillois nın belirttiği gibi. Caillois, "özellikle şaşırtmayı, düşsel, masalsı bir evren yaratarak okurıı altiist etmeyi amaçlayan" bir lantastik anlayışını "kurumlaşmış" sayıyor (Anan: G.Tümer: lnsanMekân ilişkilen ve Kafka, s.72, SanatKoop. Yayınları, 1984). Burada Bakhtin'den bir alıntı ya pılabilir: "I;antastigin, burada hakikatin kesin cisimleştirilmesine hizmet etmediğini, daha ziyade hakikati arama, yolıınu açma ve en önemlisi de sınama kipi olduğunu vurgulayalım. Bu amaca ulaşmak için Menippos yergisi kahramanları cen nete çıkar, Hades'e, yerin altındaki oluler diyarına iner, bilinmeyen ve fantastik topraklarda gezeı, olafiandıiji, yaşam durumlarına yerleştirilırler" (Karnavaldan Romana, (Jİeviren: C. Soydemir, Aynntı Yayınları, 2001). Tam da yüzden Cü ce'nin anlatısal uzamı yeterince fantastiktir: Issızdır ortalık, üçbe!} ev vardır, gelip giden bir aıaç yoktur. Dahası, içinden her tür yaratığın çıkması olasılığı bulunan koyu bir "sis" bas mı^tır her yanı. Böyle bir uzamda belirir cüce gezeteci Ama ününu yitirmiş yazar, gazetecinin kendisini çıkardığı ağacın en üst dallarına tırma nır ve kendisine ün sağlayacak etkili fotoğraflar çekilebümesi için türlüşaklabanlıklar yaarken, birden ire lepe diye bir yerin var olmadığtntn bi Haidkadaraıra lincine varır: "Ben çıkmak istedikçe, tüm tepelere egemen olduğunu sanan ve mariretlerimle alay eden yalancı tepeler vardı ve tek başına sonsuzluğa doğru alabildiğine yükselmenin acıklı ve aşağılayıcı anlamıyla karşılaştım orada" (s.95). Anlatıcuıuı bilinci açısından bir tür aydınlama ant sayılabilecek bu farkma varış son rasmda ünlenmeye çaiışan gazetecinin de kendisinin eşiti olduğunu, horlanmaması gerektiğini sezinler yazar ve yere doğru süninerek inmeyebaşlar. Ağaçtan inerken, eşitlerarastnda gerçekJeştirılebileceğini umduğu bir sevişmeyi düşleyerek, dallar arasmda parıldayan "kan kırmızında (phoininouspuniceus) bir ELMA" (s.95) yı aijağı getirir ve gazeteciye sunar "en kolararur işveyle" ( s.100): "Hadi ama, kaçırma artık bu fırsatı". Burada, gazeteci ile elmayı kimin verdiği konusundaki konuşmada "Allah" (s. 102) sorununun niye gündeme getirildiği pek açık değil doğrusu. Belki elma'nın dinsel metinlerden kaynaklanan ve ikonografik işlev üstlenen anlatımlarıyla ilintili, belki de Zenîme I Ianım'ın " Yazaruı Notu" bölümündeki sahte görünen dinsel anlatımlarıyla kökensel bir ilişkisi var. Geçerken anımsatıyorum. Oyküye dönersek: Sevişme sonrasinda "boylu poslu biri olduğunu" (s.101) görduğü ve "hayatımdan niç böyle bir erkekgeçmedi" diye düşündüğü cüce gazeteci, beş çayını hep karısıyla içtiğini söyler ve gitmeye hazırlanır. Anlatıcının bu tantastik aşk öyküsünü nitcleyen sözü şudur: "Sefil burjuva" (s.102). Sonrasını biliyoruz: Yatağında "çağnldığını" duyar ama kalkıp baTcmaz bÜe. Dışanyı Antmsalan Vkk. 1 latçabla'nm oğlu Yıldırun altı kez girer öyküye: Her girişinde, toplumsal bir bağlam olamadan bireysel nir yaşamın, acının ve sevincin olamayacağuıı anıştırır: Birey, son kertede dışında kurulmakta, orada üretilmektedir. Altı kez: 1 Televizyon istemeye (yoksulun arzusu), 2 Madımak yangınınbildirmeye: " Aneey! aneey! seninarkadaşını yakıyorlar. Dedeler aneyy, sakallı dedeler, abiler benzin döktüler kibrit çaktılar" (s.29). Anİatıcı çaresiz telefona koşarlsmet Paşa'nın oğlıınu arar: "Bulamadun. Yer yarılmış yerin dibine girmişti soytarı, bıınlar hayati anlarda hep kaparlar telefonlarını", 3 Ciazeteleri getirmeye: Bir tutuklıınun emniyette ölümünü, Oslo Tanııtanımazlar Derneği'nin "Tanrı yoktur" diye beş vakit duyuru ya pılmasına ili^kin ba^vurusunun kabul edildiğini, Gazi Olayları duruşmasının habeıini okur anİatıcı. Son haberin başlığı şöyledir: "Orııç tııtmadığı için dövülerek öldürüldü" (s.45), 4Madımak sanıklarının ya kalandığını uııy u rmay a: "Aneee, aç televizyonu bulmuslar senin katillerini tiimü nıüslüman babam dedi ki biz adam yakınazmışız" (s.58) Bildirimdeki dil sürçmeleri ilginçtir: "Senin katillerini, biz adam yakmazmışız". 5Annesi Hatçabla'nın ölümü bildirmeye (s.66),6Anne sinin ölümünden sonra top almak için para istemeye. Somut dünyanın ve zama Dışarıyı anımsamak Cüce flgüpü C nın bu siyasal olay ve olgularıyla, Zenîme Hanım'ın anımsanan zamanının siyasal olay ve olguları, son kertede örtüşürler ve Cüce'nin söylemsel vurgusunun remel yerdeşliklerinden (isotopy) birini oluşturur. "Gerçek bir devrimci değilsen sözün de ve eyleminde tekleşen, böyle çifte kalbin olur başını ağrıtır durursun insanların" ve "çünkü benim naçiz vücudumu elbette bir gün işkencecilerimin ellerin den toprak alacaktır ama bu yurt sonsuzakadar kıyamlaboğuşacaktır" (s.38)diyen ölü ağabeyinin sözleri, günümüzü de kapsayan siyasal içerimli bir bildirimdir. Cüce'yi siyasetin ve solun dışında tutarlı bir anlamsal çerceveye yerleştirmenin olanağı yoktur. Erbil'in son kertede düzdeğişmeceli (metonymical) bir biçem kullandığını söyledim bir başka yerde. Burada son kertede vurgusunun, Erbil'in an larımmın ve biçeminin eğretilemeli (meptaphorical) olandan da yararlandığının peşinen kabul edildiğini gösterdiğini söylemekle yetineceğim ve buradaki çözüm lemelerimin kanımı desteklediğini yineleyeeeğim. Bitirirken Cüce'nin bütün göndermelerini, bütün dil sürçmelerini ve oyunla rını açıkladığımı söyleyemem elbet. Örneğin Yailanma Melankoltst başlıklı alt paragrafta, anlatıcınm annesinin, ağbisinin ölümündcn sonra "yatalak kalışını", kendisinin bıına rağmen "Amerika'dan dönüp gelmeyişini" (s.62) ve annesinin o acıklı "durup dururken yatağmdan 'el öpenleriniz çok olsun yavrum' diye uzartığı her gün yüzlerce olmayan insana öptürdüğüyüzlerceellerini" (s.63) cümlesini yeterince vurgulamadığımı ve bu olguların yaşlanma melankoüsini pckiştiren ve destekleyen öğelerden olup olamayacağı sorununu gündeme gctircmediğimi düşüniiyorum. Karmaşık benlik ya da çoğul benlik (hem yazınsal hem tinsel düz lemde) sorunu çerçevesinde ve anlatıcının metindeki o ironik biçemiyle değindiği Fernanda Pessoa (s.67) üzerinde de odaklanamadım. Ama meraklı okur, bu andan üzerine bıuıları kendisi düşünmeye başlayabilir diye düşünuyorum. Biraz da akıl karıştırmak amacıyla: Arlar üzerinde hiç durmadım: Niye Zenîme, niye Lâmih, niye Yezdân ve niye Seniyye?. Biraz Sözlük tarayın bakalım. Son bir soru: "Burnunu sil" diye seslenilen Yıldırım, ölümü sağ mı olduğu bilinmcyen öz oğulun yerine mi ikame ediliyor acaba? "Yazar L. Erbil'in bir iki küçük diizelt me, birkaç satır ekleme yaptığım (s. 15) ve "satış kaygısıyla" (s. 16) Cüce adını verdiğini belirttiği roman müsveddesinde Zenîme Hanım'ın öz geçmişine ilişkin olayların çoğunu atladığını, sadece bir iki göndermeyle (solcu ağabeyinin ölümü, annesinin yatalak oluşu, atalar arasında bir cüce bulunuşıı) yetindiğini söylemek gerekir. Bu yüzden Karaimler'e (Hazarlarla birleşmiş Orta Asya kökenli bir Türk boyu. Kafkasya'da, özellikle de Ukrayna da yerleştiler. 8. Yüzyılda Museviliğin Talmud'u reddeden Karai mezhebini benimsediler Kolları çeşitli ülkelere dağıl mışrır. Edirne Karaimleri 1453'ten sonra Istanbul'a göç etti) (A.O.) kadar uzanan (s. 5455) Zenîme Hanım'm soy kütüğü velerince beliremiyor. Yezdân Hanım'm köklerinin bilici Pythia'ya kadar uzandıöı okura bildiriliyor elbet (s. 54). Gelge lelim bu bılgi, olayları ve olguları anlama konusunda, anlatının karmaşık yapısı içinde okura yeterli görünmüyor. '1 am da bu nedenle kişisel/bireysel en eski tarihe apılan göndermeleı ve anıştırmalar, anatı düzleminde bilişsel hoşluklar o\v\şmA sına yol açıyor. Okur, bu boşlukları ya da önünde beliren simgescl ve fanrastik öğe leri imgeleminde kurmak, kendince eklemlemek durumunda. Cüce. Girdap metin. • l Cüce/Metı'n: Leyla Erhıl / Desen • Mustafa Horaian / Yapt Kredı Yayınla/103 i. SAYFA 1 3 617
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle