23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r rum söz konusudur kuşkusuz; ama asıl doğru olan, Edgü'nün romanına yönelen Andaç'ın mantıksal yaklaşunıdır. Çünkü, Hakkâri'de Bir Mevsim'in Yaban'ı çağrıştırdığı açıktır; ama Edgü'yü bir başka romana öykünecek bir yazar durumuna düşürmek yanlıştır. Eleştiri ahlakı bu tür ayrıntıları görmeyi gerektirir. Çünkü Edgü, kendini kendi ırmağından nşkırtan bir yazardır. Oyküye verdiği emekle, kendı yaratımı bir biçem kurmuş, özgünlüğüyle, yalınlığıyla yer tutmuştur edebiyatımızda. Andaç, hemen her yazısının 'giriş'inde, bir yazan ele alırken yaratıcı yazarlığını önc çıkarır. Adam Sanat'taki "Bir Omrün Dört Mevsimi" (7) başlıklı yazısı, onun bu tür yazılarını bağımsızlaştıracağı kanısı uyandırdı bendc. Bu yorumu yaparak, deneme ve eleştiride belli bir düzeye damgasını vurmuş, Andaç'a, asıl alanının bu olduğunu anımsatmak gibi bir ölçüsiizlüğe düşmek istemiyorum. Andaç, genç yaşlarında biçemini kurmuş, özgün bir yazardır. Amacım, yalnızca, vazarın bu yaratıcı yönüne ilgi çekmek, bunun, özellikle denemelerine bir tat verdiğini vurguJanıaktır. Yoksa, bu tür önermelerin ne denlı tehlikeli olduğunu bilirim. Fazıl Hüsnü Dağlarca, denemelerini övünce, kalender görünüşüne karşın kmlganlıkları olan Cemal Süreya, bundan, 'Şiiri bir tarafa bırak, deneme yaz' gibi bir anlam çıkarmış, alınganlığını gizleyememişti. Oysa, o dönemde, Cemal Süreya'nın, Papirüs'te, kimsenin kalem oynatamayacağı konulara değindiği denemeleri ilgi çekiyor, tartışma varatıyordu. Dağlarca, bunu belirtmek istemiş olabilirdi. Bu, örneğine çok rastladı^ım, şairin şaire laf dokundurması değıldi. Salâh Bırsel'in ise, Türk Dil Kurumu Yayın Kolu Başkanlığı sırasında, dergide yayımlanacak düzeyde bulmadığı öykücüleri (!) şiir yazmaya, şairleri (!) öykü yazmaya yönelterek ince ölçüler kullandığına, dediklerini yaptırarak ironik kahramanlar yarattığına tanık olmuşumdur. Onun, kendi deyimiyle 'rate'Iere başarısızlara, (Gerçekte, 'rate'ye 'bal yapmaz an' deyimi dana uygun dusüyor), karşı bulduğu bir yöntemdi bu. Ândaç'ı yazınsal denemede, eleştiride yirmi dört saat edebiyat düşünen' bir yazar olarak tanıdığımı özellikle belirtmeliyim. Daha şimuîden, Gerçekçilik Yolunda (incelemeeleştirideneme), Yazınsal Gerçekçiliğin Boyutları (incelemeeleştiri), Söz Uçar Yazı Kalır (söyleşi), ÖvKÜcünün Kitabı (incelemederleme), Sürgün Edebiyatı, Edebiyat Sürgünleri (incelemederleme), Işık Ol, Günüme Ağ (deneme), Söz Uçları Yazı Burçları (deneme), Anadolu Aydınlanmacısı Fakir Baykurt... kitapları edebiyatımıza yön verecek niteliktedir. Orneğin. 5 kitaptan oluşacak Edebiyatımızın Yoİ Haritası (8), daha bu ilk kitabıyla bile ("Yazınsal Oluşumun Göstergeleri I"), edebiyatımızın tarihsel oluşumu'nu gözler önüne serecek niteliktedir. Çalışmasını, Melih Cevdet'in deyişiyle, geçmişteki gelecek' olarak niteleyen Andaç, bu oylumlu yapıtında kuşaklar, kavramlar, afumlar, izlekler üzerinde duracağını belirtmektedir. *** Andaç'ın yaratıcı yazma gücü, Türk(n Şoray ile Yüz Yüze (9) adL 'söyleşi' kitabında iyice yüze çıkıyor. Andaç, halk sevgisine ermiş bir "Star" olan Türk(n Şoray'ın duygudüşünceyaratı dünyasına duyarlık yoğunlaşmasıyla, şiirsel girişlerle ve sonuçlarla, içerikli sorularla yöneliyor. Andaç, yazılarının temel kurgusunu oluşturan yöntemi bu kitapta da uyguluyor: Kendi düşleminden, sanatçının aynı düşlemlerle dolu yaşamına yöneliyor. Yansıyanlarla, çağrışımlarla, duyumsamalarla, görünür olanda görünmezlik arayışına koyuluyor. Gizemci (mistik) düşüncenin var oluşla yok oluşu eşit kılan çizgisinde bir 'varhk'ın anlamını duyumsuyor. Eski halk öykülerinde yaşanan aşkların dünyasında deviCUMHURİYET KİTAP SAYI 568 duğunu bile bile düşüyor Şoraylı yollara. "Onu da kalbinin mührü bil, yola düş... Mademki gözlerimle dokundum sana, anılarının yadigârı bil, öyle düş yola... Bir gün, bir yol uğrağında buluşuruz, sözüm söz" diyor. Yollara düşen bir "yol dervişi"dir artık o; Fuzuli ne ise o da odur. Varhk'ta sonsuzluğu, yokluğu aramanın yol oğludur. Yollara düşüp bulduğu izi yitirme duygusuyla kendi adını kendi koyan yaratılış yalnızlığı... 'O izin yol uğrağındasın. Kaşla göz arası uzaklığın sırrına ermek için bir yol dervişisin artık." Derviş, Cemal Süreya'nın "ulaşılmaz yalnızlık içinue" olanının ardına diişmüş, 'o gözleri ahuya zebun (köle) olmuştur. Kavuşması olmayan bir yola koyulmııştur. Onun için, ayağı demir çarıklı, eli Türkan şoray. Slnemamızvarlığını sürdürenlerden blrl asa'lıdır. Doğu gizemciliğinde gerçek sevgi, yola koyulma, ama gidip gidip kavuşanerek yapıyor bunu. Çağrışımların esmamaktır. rikleştirdığı duygularla sarmalanmış, yöAndaç, konuşma öncesi, sorular yöneldıği kişinin dunyasına girmiştir.' Aşk nelteceği 'mythos'u beklemenin uzun derdiyle hoşem, el çek ilacımdan tabip' 'an'larını yaşar. "Sus, kalbim. Sus ve bekdiyecek denli bir teslimiyet içinde, "ışıle. Dinle içindeki sessizliği!" inlemele;ın izinde, sesin yansımasında, sözcükriyle bekleyiş anı'nı uzatır: "Gülhatmileerin ucunda, gölgelerin titreşiminde" rin bahçeyi ördüğü bir yaz ikindisi. Zabulur onu. Andaç, Türkân Şoray'ı sözman hep duygularına ayarlı. Şimdi yolcüklerle yaratıyor gibidir. O artık görülara düşürdüğün kalbinin sesini dinle. nen de, tasarlanan da değildir; bir soyutBirazdan, ömrünün büyülü yollarını belamadır; ama soyutlaması varlığından da zeyen gülüslerle karşılaşacak; o 'Siyah etkili bir imge! Andaç'ı tanıyan bir Gözler in içli, tutkulu, duygu dolu baluşTürk(n Şoray seyircisi hanım, "Gözlerilarına erişeceksin." Bekleaiği, bütün yaniz ne kadar mutlu olmalı, şimdi... Onu, şamını Türk sinemasına adamıs, Şoray yakından gördünüz..." der. Çünkü o, değil, "Kalkın selama durun, yârım oda"gözlerinden bellidir". "O gözler ki; bin ma geldi" dizelerinin duyumsattığı 'ulayılın yolcusu, yüz bin sözün sureti, nice şılmaz bir türkü yalnızlığı'dır. Bekleyeni ömrün neşe ve keder demlerinin tanışu dizelerin duygu evreni sarmalamıştır: ğı"dır. Bu aşamada, yarattığına tapınan 'Salındı bahçeye girdi / Çiçekler selama bir insantanrı gibi, gözlerden 'göz' yaratdurdu / Mor menekşe boyun eğdi / Gül mıstır. Bir esla haljc âşığı olup, 'yüzünkızardı hicabından". Beklediğinin bahdeki göz izi'ni sezinlemektedir. Cemal çesinde gülhatmiler açmıştır; ama, bekSüreya'nın "ulaşılmaz bir yalnızlık içinleyen, "Bahçenin kapısı güldür / Dalınde" gördüğü Türkân Şoray, Andaç ıçin da öten bülbüldür / Seril Emrah sana de ulaşılmaz bir yalnızdır; bir 'imge' kakuldur / Bağışla geç günahından" duydar yalnız! Andaç'ın "Bir iz... Kaşla göz gusu içinde gizemlere bürünmüş bir vol arasındaki uzaklık gibi... Gidilemez yoldervişidir. "Bir durakta, bir pastane KÖlarrn, dönülemez aşkların sırrı saklı oraşesinde, bir sinema önünde bekliyor gida. Nereden, nasıl; hangi seyirme an'ınbi hisseder" kendini. "Bir orta noKtada, da kaptın bunu... Bir söze tutulurcasına, tıpkı filmlerdeki gibi, buluşuyoruz. Siyah geyik avcısı gibi bilinmezlere yol alırcagıysiler, siyah saçların esintisiyle gökten sına düştün ardına." sözleri, insanı aşkinen 'melek'in 'siyah gözleri'yle yüz yüların kırılgan öykülerinde dolaştırıyor. zeyim işte." Anlan düşünürken, an'ı yaTürkân Şoray benim için de öyledir; kalamıştır. Yazarın yüreklere yükleaiği varlığından yansıyan güzellikle, ruhuyduygu doygunluğuyla, başını ahp giden la, anlatımıyla, yüz hücrelerinin derinlitat gibi, satınar gözümüzün önünde dörtlerine gizlenen gülecenliğiyle bir imge nala kalkar. Andaç, bu yaratıcı hava içinbütünüdür; ancak tasarlanan 'varlık'tır. de çağrışımlarla iyice sarmalanmıştır. VaAndaç, şiirsel bir dille, sanki geleceği şaratıcılık denizlerinde dalgadan dalgaya fak yıldızı gibi parlatan bir sezgiyle yöatılır durur. neliyor Şoray'a. Yalnız kendi adına değil, duyumsama yeteneği kazanmış herAndaç, sorularını, soruyanıt tek düzkes adına... Marılyn Monroe'ya benzer leminde yöneltmiyor. Soru içinde bilgiŞoray; kendini, yaşadıklartnın bol ürünler veriyor, karşısındakinin düşünmedıkfü toprağından yaratmıştır. Marilyn'le lerini, aklına getirmediklerini dc düşünŞoray'ın 'hayat yolları' kesişmemiştir dürüp aklına getiriyor, yorumlaryapıyor, belki, ama her ikisi de, varılan değil, vaduygulanıyor; bütün bunları karşısındarılması tasarlanan, neredeyse 'beden' olkine de geçirerek, iç anlamların derinimaktan soyutlanan uzak yalnızhklardır. ne iniyor. Yanıtları okuyunca, oyuncu ya Marilyn Monroe, Batı'nın düşsellikten da yönetmen Türkân Şoray'dan çok, acıuzak 'Sarışın Bomba'sı, Türkân Şoray, larını sevince dönüştürüp kendini kendi Doğu'nun gizemli dünyasının 'Sultoprağından var etmiş, yaşamının bütün tan ıdır. Feridun Andaç, 'güzellik' imgeörtük yanlarını erdemli bir biçemle dile lerinin yarattığı bu simgenin ardında yol getiren 'insan' Türkân'la karşılaşıyorsualıyor. Kitaba yazdığı "Gözlerinden Belnuz. Olgunluk yaşlarının ürünü olan lidır..." başlıklı önsözde bir Doğu gizem"Ikinci Bahar"ın erdemli 'Hanım Abcisi (mistiği) gibi, etiyle kemiğiyle var la'sıdır o. Ekranda göründüğünde, kırk olandan yeni bir varlık yaratma çabasınyılın 'Hanım Abla'sı milyonları titreşime da. Her sözcüğünde bu 'varlık' daha da uğratan o gücünü nereden alıyor.' Sanasoyutlaşıyor. 'Kırk kapının kırk gizi' oltın bir büyü olmadığını, tersine, yoğun emeklerin ürünü olduğunu, onun şu yanıtından çıkarabiliyoruz: " Aslında belki de sinema benim hep sığınağım oldu. Sinemadaki dünya şu; kendi yaşamımdaki acıyı, sinemada canlandırdığım karaktere katıyordum. Kendi acımı. Oyle bir şey oluyor ki sinema dünyamda, sette sabahtan akşama kadar o canlandırdığım karakteri yaşıyorum ben, kendi acımı da ona katarak, ikisini bir arada yoğun yaşıyorum. Yani onunla bütünleşerek yaşamak bu... (s.22) ...Tıpkı çevirdiğim filmlerdeki acı çeken insanlar, genç kızlar gibiydim. ...Farkında olmadan, bu özdeşleşme benim oyun tarzım oldu. ...Oyunculuk için ayrı bir şey yapmadım. Şimdi de sete çıktığım zaman, kendi hayatımdan bir şey oynuyormusum gibi hissederim. Onun için kendi nayatımmış gibi' oynuyorum. Yani yüreğimde, içimde çok hissediyorum oynarken. .. .Böyle bir çocukluk dönemi geçirmem, bu yanıyla da, bana çok şey taşıdı, diyebilirim. (s. 46). Şoray oyunculuk için belki bir şey yapmadı, ama öncesinde, yaşadığı yoğun bir hayat var; o hayatın izini sürdü. Hayatı olmayanın sanatı da olmaz. Şoray, Türk sinemasının rol kesmeden 'Star' olmuş tek sanatçısıdır. "Blonde"nin yazan Joyce Carol Oates'in gözlemi Şoray için de geçerlidir: Marilyn Monroe, bir akıl hastasını canlandmrken, paranoyak şizofren annesini nasıl yaşamışsa, Şoray da, çocuklarını sıkıntılar içinde yetiştirmeye çalışan annesinin acılı yüzünden etkili sahneler yaratmıştır. Her şeyin, bir insanı sevmekle başfadığı gibi, hayatın da, acıları duyumsamakla var olduğu bir gerçektir. Henri de ToulouseLautrec'ten Van Gogh'a, Marcel Proust'tan Stefan Zweig'a, Edith Piaf'tan Marilyn Monroe'ya, nayat, acılar törenidir. Yaşanmışlıktan çıkıyor Andaç; bir Anadolu dervişi gibi, Türkân Şoray'daki acıyı tapınma düzeyinde duyumsuyor. Sorularını, adanmış bir sevgiyle yöneltiyor Şoray'a. Beynin kıvrımlarında sıkışıp kalmış da olsa, sevgi, bir eün, kendi izini kendi sürerek, o derinliklerden kurtulmanın bir yolunu bulur. Bu, hayranlık duygusunu aşan, inanca dönüşmüş bir yaratma sürecidir; Doğu gizemciliğinin sevgiye dönüşmüş şiiridir. Böyle sevgiler, medyada soytarıya dönmüş saksı starlar'a değil, ancak yaşamın sıkışık duvarlarında ezilmemiş, varlığını "sanat"a dönüştürmüş Türkân Şoray gibi bir sanatçıya adanabilir. Feridun Andaç şu sorusuyla, yasadıklarını yazıya dökmenin ince suyollarını açıyor Şoray'a. Hayatı olanın, nayatını duyumsadığına bir önerisidir bu:' Kendinizi yazmanızı çok isterim. Orada daha çok özgürleşeceğinizi göreceksinizdir. Yazmak, dunyaya çığlıklarla gelen bir bebeğin kendi göbeğini kesmesi kadar olanaksız görünse de, yaşadıklariyla kendini var etmiş her insanın sığınacağı bir eylemdir. Yaşadıklannın derinliğini bildiğim için ben de aynı görüşteyim; bir başlasın, elinden kalem düşmeyecektir Türkân Şoray'ın! • (1) Feridun Andaç: Isık Ol Günüme, Cumhuriyet Kitapları, Istanbul 1998, s. 41. (2) "Beyaz Gecelerde Yaşar mıydınız?", Cumhuriyet, 5.10.2000. (3) "Yaşananı Yazmak: Hem Mutluluk Hem Tuzak", Adam Sanat, Aralık 2000, Sayı 179, s. 15. (4) Camus söylememiş miydir1" Cumhuriyet, 30.11.2000. (5) Feridun Andaç: Edebiyatımızın Yol Haritası, Can Yayınları, Istanbul 2000, s.107. (6) Aynı Kitap: s. 115. (7) Adam Sanat, Aralık 2000, Sayı 179, s. 5765. (8) İlk Kitap: "Yazınsal Oluşumun Göstergeleri I". (9) Feridun Andaç: Türk(n Şoray ile Yüz Yüze ("Gözlerinden bellidir"), Can Yayınları, Istanbul 2000. SAYFA 9 S
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle