Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
"Üçüncü Halim" adlı nefis şiirindeki beyaz elyergisi: Şöyle başlıyor dize: hı Ben üçüncü Halim, padişahlar padişa Benim beyaz ellerimle başlar tabamın sabahı sü, insanlık dışı eğitimle eller delirtilmiştir. insan yeni eğitimlere kavııştuğunda, kendisine mecbur olduğu dünyaya kavuştuğunda eller, insanoğlunun en sıcak, en merhametli, en sevgi dolu organlanndan biri olacaktır. • Övgü değil yergi yüklü bu dizeye dayanarak soranm size, hangi padişanın elleri, tabaları için beyaz olmuştur? Oldum bittim, okuduklanma, duyduklarıma göre o beyaz olan eller hep siyah olmuştur. Neyse, bırakalım bu dipsiz kuyu öykülerini, ellerin, özellikle sanatçı ve düşünür ellerinin insanlara sunduklan güzellikleri düşünelim ve mutlu olalım. EI deyince, parmak uçları gelir ilkten alda. Elın ayası, kemiği, derisi bir yana, parmak uçları değil midir, eli el yapan, yani dünya ile insanı her alanda buluşturan? Parmaklar, insan beynini dışa vuran etki odağı olarak her zaman önemini koruyacaktır. Bir de şu var: Ellerin ellerle buluşup kenetlenmesi sevdah güzel günlere götürür bizi. Çünkü;" Bir elin nesi var, iki elin sesi var" diyoruz ya, işte bu ses bizi mutluluğa götürecek mucizenin sesidir. *** Yazımı, yine el konusu üzerinde, bir iki dizeyle düşünce ve duygu dünyamıza ışık tutan sevgıli Dağlarca nın şu saptamasıyla bitiriyorum: El Belki de eşitti Bütün yaratıcdığına Doğanın ' • >' • ' lerini uzaktan görür gibiyim. Ama ellerimin yüzde yüz gerçekliğine varmam, lzmir'den DenizR cezaevine götürülmek için bileklerime kelepçe vurulduğu nezarethane çıkışı 1946'nın Arahk ayı gecesidir. ü geceden sonra hem kendi ellerime, hem Daşkalannın ellerine bakar olduğumu şöyleyebilirim. Kişisel tarihimizin yazgısından ayırma olanağı var mı elleri. Belki elli yıldır, bana hem yakın hem uzak bir dünyada düşünsel olarak gördüğüm ellerin nasıl duyarlıhklar yarattığını bilsem bilsem ben bilebilirim. Sözcüklere ne kadar yansıtabiliyoruz ki. Ama olsun. Tezgâhın hırçın kalabalığında Soluğunu bile kendine ayıramayan Yorgunluğun kardeşlik kokan elleri Nasıl da çağırır yanına beni Ne kadarım, nereye kadanm, bilmek ister."| MBİIETH.D06AN(1881) Ne ise halin.. Babasının elinden tutup parklarda dolaşmamış, sevinç ve şımarıklık arası bir duyguyla zıplavarak yürümemişbir çocuğun eli bu. Baoayı tanımamış. Baba diye ağbileri bilmiş.. Kalemle çok erken tanışmış, erken kalem tutmuş bir el. Bir daha da hiç bırakmamış, kalemsiz kendini çıplak hissetmiş bir çocuğun eli. 'Altıncı parmak olmuş kalem' deyimi sanki onun için yaratılmış. Kalemden sonra parmaklar arasına girmiş öteki yabana şey: Sigara. Sağ elin işaret ve ortaparmağı arasındaki sardık elli yıldan uzun bir süreden kalma, derinin kendi rengi sanki. Bir nişan yüzüğü saymış onu. Ona hiç ihanet etmemiş. Sigaranın kendisine ihanet etmesini bekliyor artık. Kadehle tanışması da fazla geç değil bu elin. Hemen sigaranın ardından. lçkilerin türü, kadehlerin şekli değişmiş^ olabilir zamanla, ama parmakların içkı kadehini yakalama, kaldırma, ağıza götürme, dudaklann ickiyi süzmeye, emmeye hazırlanırken aldığı şekil hiç değişmemiş, ilk günkü gibi. llk kez el ele tutuştuğu genç kızın elinin avucunun içinde tir tir titrediğini, terlediğini hiç unutamamış bu el. Sıkmak için uzandığı, sıkmak istediği ellere sımsıkı sarılmış bir el bu. Iğrenir gibi üç parmağının ucuyla uzanan, dokunduğu dokunmadığı bellisiz ellerden nefret etmis hep. Eteği bırak, el öpmeyi bile doğru dürüst becerememiş, DU yüzden de erkenden bırakmış. Sevdiği anasının bile yanağını eline yağlemiş. Zamanla, kendi çocuklanna bile elini öptürmemiş, yanağını uzatmış bir babanın eli. Belki zaman zaman kadınlann elini öpmeye özenmis, ama töre dışı olduğu için değil, alışkın olmadığı için yapamamış bir insanın eli. Yalnızca hak ettiğine inandığı kisileri: Sanatçılan, şairleri, müzisyenleri alkışlamış bir el. Sağ elini yumruk yapıp havaya hiç kaldırmamış. r layatında hiç yumruk yumruğa kavga etmemiş. Görevi gereği, talimler dışında hiç ta banca, tufek tutmamış bir el. Hayatında, erkeklik (!) gereği yalnızca bir tek defa bir tavuk kesmış, ama hemen o anda ne halt ettiğini anlayıp tavuğun çırpınan bedeni karşısında ağlamış... Fala hiç inanmamış, el falına bir tek kez baktırmış, Omür çizgisinin çok uzun oldıığunu söyleyen falcıya" Ağzından yel alsın!" demiş bir insanın eli. Falcının dediği olur da çıkar diye, yaşlılığın daha da uzamasından hâlâ korku duyuyor. Dk kez kendi falına baktığuida da bunlan gören bir uyumsuzun eli bu. Bunlann dışında başka kusurlan varsa bunları da peşinen kabul eden, akJına gelseydi bunlan da bir bir saymaktan çekinmeyecek bir ihtiyann eli bu. Topluma, çevreye bıınca uyumsuz yasadıktan sonra erinç içinde bir yaşklık bekleyebilir miydi hiç! İşte bunun için de, tek ölçütü mal mülk, para ve şöhret olan bir sevgisizin, doyumsuzun, kendi yokluğunda uydurj MBMETHI/rr(1826) Berrhiç sevmem böyle yazılarf Ben hiç sevmem böyle yazılan. Çağdaş yazarlar ise tersine çolc seviyorlar. "Teleron" ya da "kulak" ya da işte öyle bir şey deyip sayfalarca yazacaksınız. Yazma gücünüz, ince duyarlığınız, yaratıcüığınız böyle denetleniyor. Demek ki yazma gücüm, ince duyarlığım, yaratıcıhğım yok... "Adam süpürge üstüne beş sayfa yazmış...lnanılmaz şey!" Inanılır şeyleri daha bir seviyorum belki de... Dünya değişti. Ama her değişikliğe uymak da eerekli mi? "Döndürmedi rüzgâr beni havada yaprağa..." Bazı yapraklar çok ağır oluyor... El deyince benim aklıma ^^âzım'ın iki siiri gelir, bir de Abidin Dino'nun o birbirine kanşan, çiçek gibi açan elleri... Nâzım'ın şiirlerinaen biri "Ellerinize ve Yalana Dair"; öbürü de Memleketimden însan Manzaralart'nda Halil'in kansı Ayşe'ye yazdığı "elleriniz harikuladedir" dizesini içeren mektup... Ama ellere en büyük saygıyı piyano çalanları izlerken duyduğum da kesin... Ellerim olmasaydı ne yapardun? Şarkı söylerdim herhalde. • Evet, insan elinin o, "öpülesi", o "dert görmeyesi" elinin, olumıu insan kafasının buyruğunda, doğaya taş çıkartacak ölçüde dünyamıza mucizemsi mutluluklar getireceğine inanıyorum. Sevgilerle. • ADAinAĞA0â.U(1928) Eli ellemek Eli ellemek, eşittir, ele vermek. Eli ele vermek, eşittir, ele vermek. Eli ele vermek, eşittir, el vermek. El vermek, eşittir, el almak. El almaktan doğar ele almak, ele almaktan ise doğabilir elemek. Elemek'ten eleği duvara asmaya kadar gidilebilir, ama buraya varmadan önce el emeğinden geçilir... Elle çok oynamayalım; bir el oynayalım: El sallanır. Bu, gelgelgel de demektir, gitgitgit de. El: Dokunsevokşa da der, dövüşvuruş da. Kırandöken, yaratanyıkan, alanveren eller... Elini almış: Dişinin, gözünün, burnunun, kulağının, elinin, Körünün buyruğunda, ta saçindan ayak tırnağına, kitap sayfalarından bulaşığına, nezle mendılinden yazısma, çiçeğinden sıçan pisliğine kanat çırpıp duran kölelerin kölesi, şiirlerin şairi, şairlerin şiiri eli: Gelgelgel, gitgitgıt. El altından uç; elüstüne kon. Hay ikiyüzlü organ... Elini ele almış: "El, vahdeti vücudvidasıdır," demekte Adalet. Temas edip gülüyor bir ümidi vâhiye,"(*) demişKen Fikret. Gelgelelim Ziya Paşa'nın: "Ker zerre eder vâhdetine arzi güvâhi,"(**) demesi de var 'el vechi güzinlerden'.(***) Çarpan kanatlardan dökülmekte bulunan envai çesit tınılara kulak verilmeyecekse, eli ellememeli. Bakın işte, Dino(nun kâğıda çıkmış ellerine hevesleniyor gibi, elgölgem kâğıda düşmüş. Eyy hamarat elim benim! Kanat aç, hamarat kal; nasır şart değil. • (*) Boş, anlamsız. (**) Tanık, tanıklık. (***) Adalet Ağaoğlu yakıştırması. Y*ŞARKBVWL(1922) Döö ayaklıdan iki ayaklıya geçerken lnsanoğlu dört ayaklıdan iki ayaklıya geçerken elleriyle düşünmüş elleriyle yaratmaya başlamıştır. Ve eller araç yapmaya başladıktan sonradır ki, insan giderek bugünkü insanlığına kavuşmuştur. însan yaratıcılığının çoğunu elleriyle yaratmışOr. Insanlar da bütün sanat kollannda elleri yaratmıstır. Resimlerde eller baş yeri tutar. Hele Abidin Dino gibi büyük ustalann elleri. Eller duygusaldır, sevgi doludur, öfkelidir. Okşamasını bilir, ondan en derin sevgjler süzülür. Eller bin beladır, olmaz olsun, savaş yapar, gider Hiroşima'nın üstüne, yüreği titremeden, altından binlerce insanın öleceğini bile bile, o kınlası parmağıyla düğmeye basar. Eller bir şiirdir. Sağırların konuşmasıı gören var mı, eller bir ince oyundadır. nı Diiicat edilmeden, insanoğlu eleriyle konuşmuştur. İnsanın elleri insanın yüreği kadar merhametlidir. O zaman atom düğmesine nasıl bastı, diyeceksiniz. Çünkü insanoğlunun aldığı o kötünün kötüCUMHURİYET KİTAP SAYI 568 ŞÜKRANKURDAKUK1927) Ellerimizin aynasında Çocukluğumda bizden öncekilerin "lale" adını verdikleri ucu dörde kesilmiş kamışla komşu bahçeden incir kopanrken ellerimi algıladığımı anımsamıyorum. Saklambaç ya da çelik çomak oynarken de, Ermeni ve Rum kiliselerinin yan yana bulunduğu yağhane meydanındaki top oyunlanmızdan da bir rotoğraf kalmamış ellerimde. Bu yaşlarımın Topkapı'sında terkos çeşmesinden benim için alınmış küçük kovaya su doldururken telaşlı çocuk el SAYFA 5