12 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

altında Paris Sıkıntısı'nın özelliklerini şöyle sıralayabiliriz: Çağdaş ve daha soyut bir yaşamın, özellikle büyük kent yaşamının resmini çizer. Ölçüsüz, uyaksız ama ezgili, ruhun lirik devinimlerine, biüncin sıçrayışlarına uyum sağlayabilecek, özgür ve şiirsel bir düzyazı diliyle yazdmıştır. Olçü ve uyağın baskısı, dize sayısmı sınırlama zorunıuluğu olmadığı içın şair ayrıntılara daha çok yer verebilmektedir. Baudelaire Kötüliik Çiçekleri'nde olduğu gibi Paris Sıkıntısı'nda da alaycıdır. Bazı Fransız eleştirmenleri Paris Sıkıntısı'na büyük önem verir ve "Kötüliik Çiçeklerı modern şiire giden yolu açar, Paris Sıkıntısı ise modern şiiri başlatır" derler. 25 Haziran 1857 tarihinde piyasaya sürülen Kötüliik Çiçekleri'ne karşı imparatorluk savcısı dava açtı ve 20 Âğustos 1857 tarihli mahkeme kararı kitaptaki 6 şiiri (299 dize) yasakladı. Kitabın bütünfüğü bozuldu. Âçılan bu boşluğu doldurmak Baudelaire için her zaman büyük bir sorun oldu. Tutucu bürokrasiden öcünü ancak Kötüliik Çiçekleri'nden daha özgün bir yapıt yazarak alabilecekti. Paris Sıkıntısı biraz da hem bu öç duygusunun hem de Fleurs du Mal'deki boşluğu doldurma çabasının ürünüdür. Nitekim yeni kitaptaki parçaların büyük çoğunluğu Kötülük Çiçekleri'nin ikinci oaskısı sırasında (1861) yazılmışlardır. Okur Paris Sıkıntısı'nı okurken mutlaka Varlık Yayınevi'nin çıkardığı Kötülük Çiçek'ini de okumalı. Çünkü, Paris Sıkıntısı'rıdaki bazı düz yazdmış şiirler Kötülük Çiçekleri'ndeki bazı şiirlerle, örneğin Yaşlı Kadının Umutsuzluğu Ufak Yaslı Kadınlar'la, Iki Oda ye Çalar Saat Kötülük Çiçekleri'ndeki Çalar Saat'le, Yolculuğa Çağrı ve Akşamın Alacakaranlığı Kötülük Çiçekleri'ndeki aynı adları taşıyan şiirlerle, Güzel Dorothee Bir Küçük Yerli Kıza'yla, Atış Alanı ve Mçzarlık Uccle'de, Brüksel Sokağındaki Üşütiik Meyhane ile ortüşür. Bu örtüşmcler gösteriyor ki şair özgür anlatımlı yeni bir dil ararken dizeli şiirden yola çıkıyor. Aynı konuları değişik biçimlerde işliyor. Aynı konuların yeniden ele alınmasının amacı, Robert Kopp'a göre, iki tip yazı'nın olanaklarını ve sınırlarını saptamak ve dikkati, biçim kriterlerinin ötesinde, şiirin özüne çekmektir. Rimbaud duyarlı olduğu şiiri Sözün Simyası'nda (5) şöyle açıklar: "Saçma sapan resimleri, kapı aynalıklarını, dekorları, çadır riyatrolarındaki resimli perdeleri, tabelaları, halk bezeklerini seviyordum." Apollinaire "Yeni Zihniyet ve Şairler" yazısında şunları söyler: "Gazete tek bir sayfada en çeşitli malzemeleri bir araya getiriyor, en uzak ülkeleri baştan başa dolaşıyor. Niçin şair en azından günlük bir gazetenin sahip olduğu olanaklardan yoksun kalsın. Telefonlu, telgraflı, uçakIı bir çağda yasıyoruz(...) Güneş altında yeni bir şeyin bulunmadığı gerçek olsa bile, bu gerçek hiç de güneş altında yeni olmayan şeylerin derinleştirilmeyeceği aıilamına gelmez." (6) Paris Sıkıntısı'ndaki düz yazılmış şiirler (poeme en prose) işte Rimbaud'nun, Apollinaire'in, gerçeküstücülük duyurusunda "istençsiz şiir" şeklinde sözü edilen Eluard'ın özlediği modern şiirlerdir. Daha önce yazdığımız yargıyı bir kez daha yineleyelim. Bazı Fransız eleştirmenlere göre Kötülük Çiçekleri modern şiire giden yolu açar, Paris Sıkıntısı ise modern şiiri başlatır. • (1) Özden Günlükler, Füzeler XVII, Baudelaire. (2) Karanlıklar Prensi Baudelaire, ErCUMHURİYET KİTAP SAYI 5 6 8 doğan Alkan, Evrensel Kültür Kitaplığı Yavınları, s. 49. (3) Petits Poe'mes en Prose (Le Spleen de Paris), Baudelaire, Gallimard, p:8. (4) Kötülük Çiçekleri, Charles Baudelaire, Türkçesi: Erdoğan Alkan (167 şiir, yapıtın tamamı), Varlık Yayınları, 360 s. (5) Ateş Hırsızı Arthur Rimbaud, Erdoğan Alkan, Broy Yayuıları (mevcudu kalmadO.s. 319). (6) Şiir Sanatı, Erdoğan Alkan, Yön Yayınfan.s. 193. Paris Sıkıntısı / Charles Baudelaire / Çeviren: Erdoğan Alkan/ Cumhuriyet Klasikleri. Mazhar Şevket Ipşiroğlu anısına ZEHRA İPŞİROĞLU "Sanatı alımlama ancak alımlama sanatım bilen için gerçek bir yaşantt olabilir." (B. Brecbt) Akşit Göktürk Türkiye'de sanat yapıtına ilk kez yorumbilimsel açıdan yaklaşarak çağdaş sanat tarihçiliği anlayışının temellerini atan babam Mazhar Şevket Ipşiroğlu için çıkan bir kitaba hazırladığı biryazıda "Genellikle 'bakma' dediğimiz eylem doğal bir görme yetisi 'görme' ise ancak eğitimle kazanılabilecek bir beceridir" diyordu.(l) Görme yetisinin okullarda öğretilmediği, tersine görme gizilgücünün yok edilerek sağlıklı gözlerin köreltildiği "bakarkör" bir toplumda, "görme"nin, daha somut bir deyişle duyu algılarıyla düşünmenin, görsel düşünmenin önemini bugün de ne denli vurgulasak azdır. Mazhar Şevket îpşiroğlu "duyu algılarıyla bütünleşen bir düşünme ediminin" önemine inanmıştı. Yaşamı boyunca tslam sanatı, Avrupa sanatı, hangi alanda çalışırsa çalışsın, doğrudan yapıttan yola çıkmayı savunuyor, her sanat yapıtını kendine özgü yaşamı olan bir varlık olarak ele alıyor, onu tarihsel sürekliliği içinde anlamaya ve yorumlamaya çahşıyordu. Bir sanat yapıtına böyle bir anlayışla yaklaşıldığında, yapıtla alımlayan arasında dolaysız bir üetişim kuruluyor ve yapıt alımlayana aşama aşama kendi gizini açmaya, onunla konuşmaya başlıyor. Böylece alımlayanla yapıt arasında üretici bir diyalog kuruluyor... Mazhar Şevket Ipşiroğlu'na göre her sanat yapıtı sanatçının yaşadığı ortamla hesaplaşmasının ürünüdür. Bu ortam nasıl bir ortamdır? Onu hazırlayan gelenek ve güçler nelerdir? Sanatçının bunlar karşısında nasıl bir davranışı olmuştur? Ipşiroğlu sanatçının yaşadığı dönemle ilişkisini açıklayabilmek için satranç oyunu benzetisinden yararlanır. Satranç oyuncusu nasıl belli bir durumla karşılaşır ve bu durum ondan yeni bir davranış beklerse, sanatçının karşılaştığı durum da ondan bir davranış bekler. Sanatçının davranışı (satranç oyununda oyuncunun taşı oynatması) yeni bir durum oluşturur. Her yeni durum yeni bir davranışı gerektirir. Sanat tarihçisi satranç oyununu izleyen biri gibidir. Sanatçının karşılaştığı durumu ve onun davranışını izler ve sanat yapıtını, sanatçının ortamıyla hesaplaşmasına bakarak anlamaya çalışır."(2) Ipşiroğlu'nun kitapları bizleri yalnız Islam sanatının ya da Avrupa sanatının çeşitli alanlanna ve dönemlerine götürmekle kalmaz, aynı zamanda alımlayanla yapıt arasındaki dolaysız iletişime, duyularla düşünmeye somut bir model sunar. Bu model görsel düşünmeden hiç payını alamamış "bilim bürokratlarının" savunduklan soyut bilimselliğe, "bilim için bilim" anlayışına karşıdır. Ipşiroğlu'na göre bilim ve sanat, kuramla uygulama, çözümleyici düşünmeyle duyularla bütünleşen düşünme birbirinden ayrılmaz bir bütünü oluşturur. Bu açıdan Ipşiroğlu'nn özgün bir alımlama ve yorumlama sürecini dile getiren yapıtlan bugünün okuyucusuna çok şey söylemekte. Gene bu açıdan kitaplarının yeni baskılannın yapılarak bugünün okuyucusuna ulaşması son derecede önemli. 1997 ydında Yapı ve Kredi ile yapılan bir anlaşmaya göre, onun aramızdan ayrdışının 15. yıldönümiine değin iiç kitabı çıkmış olacak, bunu izleyen yıllarda kitaplann yayını sürdürülecekti. Bu anlaşmanın kültür yaşamımıza önemli bir hizmet verme iddiasında olan bir kuruluş tarafından böylesine önemsenmemesi, dahası hiçe sayılması hem üzücü hem dedüşündürücü... Bugün yayın yaşamımızda yaşanan patlama bir tür yayın enflasyonıına yol açıyor. Nitelik ve nicelik birbirine kanşmaya başlıyor. Yoğun bir değer karmaşasının yaşandığı bir ortamda Ipşiroğlu'nun kim olduğunu, sanat ve kültür yaşamımıza ne tür bir yenilik getirdiğini ancak internet aracılığıyla öğrenebilrnemize, güncelliklerini hiç yitirmemiş olan kitaplarının ise kütüphanelerin tozlıı raflarında saklı durmasına belki de şaşmamak gerek. Gene de kitaplarının birgün okuyucusuna ulaşacağı umudunu yitirmiyoruz. Ipşiroglu'nun aramızdan ayrılışının 15. yıldönümünde onu anmak amacıyla Papirüs Yayınlan'nda çeşitli yazarların katkısıyla gerçekleşecek olan yeni bir dizi başlattık: "Alımlama Boyutları ve Çeşitlemeleri" dizisi. Onun bize açtığı yolda yeni bir arayışı dile getiren bu dizide çeşitli sanat dallarında, örneğin resimde, yazında, tiyatroda, sinemada, müzikte alımlamanın nasıl geliştiğinin izlcri sürülüyor. Dizinin amacı, seçilen alana göre söz konusu sanat yapıtını tüm boyutları ve yönleriyle irdeleme, gerektiğinde yapıtı sadece kendi içinde bir bütün olarak değil, tarihsel bağlamı içinde ele alarak açmaya çalışma, ancak yapıtın yaşadığımız çağla olan bağlantılarını, bugün bize ne söylediğini hiçbir zaman gözden yitirmeme. Alımlama dizisindc sanat yapıtıyla alımlayan arasındaki diyaloğun aşamaları, gelişme süreci, gelişme ya da rıkanma noktaları, diyaloğun kesintiye uğraması ya da yeni bir boyut kazanması seçilen alana göre çeşitli örneklerle irdeleniyor. Alımlamada görselliğin temel olduğu düşüncesiyle dizinin Nazan tpşiroğlu tarafından hazırlanan ilk kitabını resme ayırdık. ikinci kitap yazında alımlama konusunu ele alıyor. Bunu sırayla tiyatro, sinema, karikatür, müzik ve şiir alımlamalarının izlemesini öngörüyoruz. natmda ve yazında alımlamanın ortak ve farklı yanlarını açığa çıkartmaya çalışan ikili bir konuşma, dallann getirdiği farklılıklar içinde alımlayan yapıt diyaloğunun nasıl geliştiğini, ortak olan ve ayrılan noktaların neler olduğunu irdeliyor. Okunması çok kolay ve rahat olan, bu açıdan okuyucuyu hiç zorlamayan, görsel düşünmeye çağıran bu kitap iki bölümden oluşuyor. ilk bölümde alımlamanın iç içe giren çeşitli boyutları ve katmanları gözler önüne serilerek Ergin lnan ya da Adnan Çoker, Juan Miro ya da A. R. Penck gibi birbirinden çok farklı yaklaşımları dile getiren çeşitli sanatçıların yapıtları üzerinde duruluyor. ikinci bölümde ise disiplinlerarası etkileşimden yola çıkılarak alımlamada resimmüzik bağları irdeleniyor. Zaman, mekân, ritm ve polifoni, dizisellik gibi her iki sanatın da dayandığı temcl kavramların resimde ve müzikte nasıl iç içe girerek birbirini etkilediği somut örneklerle gösteriliyor. Yapıtla alımlayan arasındaki dolaysız diyaloğu dile getiren bir deneme niteliğindeki bu çalışmanın bel ki de en karakteristik özelliği özgünlüğü. Bu açıdan da sanat yapıtı ile alımlayan arasındaki dolaysız iletişime çok çarpıcı birörnek verdiği gibi okuyucuyu da alımlama sürecinin içine çekerek etkin katılıma çağınyor. Dizinin yazına aynlan ikinci kitabı da yakında okuyucusuyla buluşacak. Her yıl bir ya da iki kitapla sürecek olan dizinin çeşitli sanat dallarında yeni çalışmalara ve araştırmalara yol açacağını umuyoruz. Amacımızı gerçekleştirebilirsek, yaşamı boyu duyularla düşünmeyi savunan ve her yapıtında bunun yeni bir örneğini veren babam Mazhar Şevket Ipşiroğlu'nu en uygun biçimde anmış olacağız. "Görme ancak eğitimle kazanılabilecek bir beceridir" diyordu sevgili dostumuz Akşit Göktürk. "Alımlama Boyutları ve Çeşitlemeleri" dizisini bu açıdan "görmeyi öğrenme ve öğretme" dizisi olarak değerlendirebiliriz. • (1) Akşit Göktürk, Yenilikçi Sanatta Öğrenebileceğimiz, Çağdaş Düşünce, Ipşiroğlu'ya Saygı, Istanbul 1987. (2) IpşiroğluEyüpoğlu, Avrupa Sanatında Gerçek Duygusu, Istanbul 1972. Alımlama Boyutları ve Çeşitlemeleri Resim / Nazan Ipşiroğlu / Papirüs Yayınları /160 s.16 s. albüm "Alımlama Boyutları ve ÇeşitlemeleriResim" kitabı yeni yayımlandı. Bol görsel malzemenin yer aldığı bu kitapta resim sa Mazhar şevket Ipşlrofllu SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle