08 Mayıs 2024 Çarşamba English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

r latabiliriz. Bir insan üzerine düşünme miz, hikâye oluşturmamız için, o insanın yaşadıklarını yazardan daha iyi yorumlamaması gerekmez. Yani günümüzde yazar bir Tanrı değil... Tann olmadığı sürece de hakiki şeyler anlatabilir. Karikatür farklı aslında. Karikatürün en temel ve en hakiki yanı, belgesel filmin tam terşi, bir tür kalıcılığı dışlaması. Bir keresinde ünlü bir Japon ressam gelmişti îstanbul'a. Adam hep karikatürist olmak istemiş ama olamamış. "Benim işlerim o kadar hakiki değıl. Ben hep kalıcı şeyler yapmak zorunda kaldım" diye kendini gezdiren rehbere yakınmış. Bu benim çok hoşuma gitti. Karikatür çizmeye başladığımdan beri en çok duyduğum cümle §u "senin bir karikatürün vardı. Çok hoştu ama hatırlamıyorum. Neydi? Neydi?" Karikatür beğenildiği anda unutulan bir şey. GüzeTolan yanı da bu. Dünyanın kendisinin bile kalıcı olmadığını düşünürsek karikatürün bu tavrı sürdürmekle kötü bir şey yapmadığını anlanz. Karakterlerimzde tersiniyapma özelliği var. Örneğm resım dersinde çocuk, yazarak resim yapıyor. Yönetmen film çekmekten kurtulabtlmek istiyor. Neden? Neden böyle ben de bilmiyorum. Sanat, üzerinde çok fazla mecazlar, metaforlar oluştunilabilen bir şey. O kadar fazla yan anlamı içinde banndınyor ki, sonunda kendi gerçekliğini yitiriveriyor. Hizmet sektörünün bir parçası olan başkaları için yapılan bir şey haline geliyor. Galiba sanatın bu yanıyfa dalga geçmek istedim. Ama tabii anlattığım birçok şeyde gerçek yanlar da var. Onlan da kendimde saklı tutuyorum. larını, bir sanat eseri haline getirip, binlerce insanla paylaşanlara sanatçı deniyor galiba. Sanat korkunun, sırların, öfkenin kaybolduğu yerlerde başhyor. Globallesme, yent düttya düzeni, toplumumuzdaki nıizab duygusunu öldüriiyor mu? Sanmıyorum. Mizaha ihtiyacı olan bir toplumun mizah duygusunu kaybetmesi zor. Ama mizah derken neyi kastettiğimiz de çok önemli. Çoğu zaman alayla mizahı lcanştınyoruz. Alay aşağılık duygusundan lcaynaklanır, mizah ise, aşağıda olmakla yukarıda olmak arasındaki farkı yok eder. Mizahın birçok nedeni var.Bazen "niye mizah yapıyorsunuz sorusuna?", "küfretmemek için" diye cevap vermek istiyorum. Bazen de "korkularımdan kurtulmak" için. Bazen de "hayatı kolaylaştırmak için". Bazen de "anlamak için". Çoğu zaman da "başka çarem kalmadığı için". Galiba isin aslı bu. Sanat "son kurşun"dur. Ancak başka care kalmadığı zaman yapıhrsa hakiki olur. Globallesme çaresizliği öldürebilseydi, mizah intiyacını tamamen ortadan kaldırabilirdi. Ya da internet üzerinden birbirine fonvard edilerek vaygınlaşan fıkralar düzeyinde tutabilirdı. Zaten küre olan bir dünyayı, üzerinde yaşayan insanlann, yüz yıldır küreselleştirmeye çalışması yeterince mizahi bence. Bu kadar dikdörtgen kafalı insanın yaşadığı dunya nasıl küreselleşecek? Toplumun evrildiğini düşünüyor musun? Bazen. Gelişmiş bir teknolojivi kullanmak yerine, gelişmiş bir teknoloji tarafindan kullanılmayı tercih eden insanları gördüğüm zaman ise umutsuzluğa kapılıyorum. Kesinlikle seçmeci olamıyor bu tür insanlar. O sırada nasıl davranılması gerekiyorsa öyle davranıyorlar. Seçen insan her şeyi eleştirebilen insandır kanımca. Sanatın ve fikir dünyasının gelişmesine bu tür insanlar neden olur. Yeni" hayranlan ise pek öyle olmuyor. Babaannemden kalma fıkralara, sırf İnternet ortamında görüldükleri için, gülmek zorunda hissediyorlar. "Neofil'Herle yeni bir bakış geliştirmek çok zor. Yeni bir toplum kuımak ta. Bütün verileri kabul etmeye öyle hazırlar ki... Eğer evrim buysa, toplumun ilkel insanın çiğ eti dişlenvle parçalamaktan, televizyon dizüerindeki Kahkaha efektleri yapmaya doğru evrildiğini düşünebiliriz. Ne yazık ki bütün hayatları ceçmişlerinden kurtulmakla sınırlı olan bu tür in Dftdflrtgenlufafer sanlar, günümüzü yaşayamıyor. Bence günümüzü yaşayan insan, "Şu bölgenin milli geliri şu kadar, kişi basına su kadar konut, şu kadar fabrıka alanı düşüyor?"u merak ederken "kişi başına ne kadar metre küp arıtma tesisi düştüğünü" de merak eden insandır. Yani dekorun arkasını da merak eden. Bence seçiciliğin artması, beğenilerin çeşitlenmesi, fikır dünyasmın önyargılardan arınması, insanı zenginleştiriyor. Ama öyle kolay tanımlayamadığımız duygular da var. Her şey akla kara dive birbirinden aynlmıyor. Olumsuz yanlannı bilseniz de sevmekten kendinizi alıkoyamadığınız durumlar var. Örneğin ben Istanbul'u çok seviyorum ve burada yaşayan insanlann olumlu yanlarını cörmeye çok hazırım. Bu konuda hiç objektifolmak istemiyorum. Her şeye rağmen mi? Ne yazık ki evet. Binalar kötü olabilir, gökdelenler yapılmış olabilir, ama bu şehrin müthiş bir duygusal yükü var insanlann üzerinde. Istanbul a ayak bastığın an iyi bir yere geldiğini hissediyor sun. Beni hikâye yazmaya, karikatür çizmeve iten kentin bu elektriği. Fakat bu elektrikle dolmuş birisi olarak masanın basına oturduğunda bu işin o kadar da kolay olmadığını görüyorsun. Çünkü kolav tanımlanabilen bir tarihi, kolay tanımlanabilen ilişkileri yok bu şehrin. Roransa'daki gibi, Giotto'nun freskolan, Michelangelo'nun heykelleri ve Brunulleschi'nin kubbesi gibi birçok şey hemen hemen aynı zaman dilimi içinde yapılmamış. Ayasofya ve Sultanahmet Camii arasında asırlar var, Galata Kulesi ve Gökkafes arasında da. Bu yüzden yaşayan insanlann şehrin hikâyesini yakaiaması o kadar kolay değil. Birde ideoloiik kapalılıklar da düşünülürse, kendi nikâyelerini gizleyen bir şehir Istanbul. Ama bir yerden başlamrsa çorabı sökmek mümkün. Teşekkür edertm. • Yıldızlann Tembdii&/BehiçAk/îktiştm Yayınlan /179 s. Ne biçim kurbağasın sen? / BehiçAk /tletışim Yaymlart Çızgtler Dtzisi /179 s BEHİÇ AK 82'denberiCumhuriyetga2etesinde"KimKimeDumDuS nıa" adb çizgi bant karikatürünü çizen Behiç Ak'ın 1986'dan bu yana yazdığı ve yayına hazırladığı birçok çocuk kitabı Japonya'da ve Türkiye de yayımlandı. Yazdığı tiyatro oyunlan foevlet ve Şehir Tiyatrolan'nda sahnelendi. Behiç Ak "Bina" adlı oyunuyla 1993'te Kültür Bakanhğı Özel Ödülü'nü, 19%'da Şehir Tıyatrosu'nda sahnelenen " Aynlık" adlı oyunu ise aynı yıl Cevat Fehmi Başkut ödülünü kazandı. 1994 yılında Türk Sinemastnda Sansürün Tarihi Siyahperde adlı belgesel filmin yönetmenliğini yaptı. Bu fılmle 1994 Ankara Film Festivali'nde "En İyi Belgesel Film" ödülünü kazandı. Kitaplanndan bazılan şunlardır: Bina (Mitos Boyut, 1993), Avrılık (Mitos Boyut, 1997), Hastahane (Mitos Boyut, 1999), Was Kummert's micnjtMigro, Almanya, 1987), Kim Kime E)um Duma (Metis, 1986), Ben Yapmadım Oğretmenim (Afa, 1990), Galiba Şeni Seviyorum (Afa, 1991), Korkma Ben Hümanist Değilim (Afa, 1992), Ne Biçim Kurbağasın Sen (Iletişim, 1998), Dikkat Su! (İSKİ, çocuklariçin öğretici ekoloji kitabı, 1992), Istanbul'un Suyu Nereden Geliyor (çocuklar için öğretici kitap, 1992), Dikkat Dünya! (Borçelık, 1999), Yüksek Tansiyonlu Çmar Ağacı (Kagyuşa, Taponya; Yapı Kredi, 1993), Gökdelene Giren Bulut (Gakken, Japonya; Yanı Kredi, 1994), Uyurgezer Bir Fil (Gakken, Japonya, 1997), Kedi Adası (Gakken, Japonya, 1997),.Büyükannem ve Miyop Ejderha (Fukuinkan Shoten, Japonya 1995), Küzgânn Üzerindeki Kent (Gakken, Japonya), Doğum Günü Hedıyesı (Yapı Kredi, 1993), Karadeniz'deki Yunus (Yapı Kredi, 1997), Ben Ne Zaman Doğdum? (Yapı Kredi, 1997), Bizim Tombik Tajtan Hiç Anlamıyor (Yapı Kredi, 1997), Bilyalar (Yapı Kredi, 1997). • Stzın karakterleriniz genellikle birbirinize ztt kijiliklerden oluşuyor. • Kim bilir belki de en zıt kişilikli iki insan anlaşan iki insandır. Genellikle bana ileinç gelen karşılaşma biçimleri içinde oluşan karakterler. tnsanlann hiç nesap etmediği şeyleri söylerken kendini bulması, bir konudaki kendi düşünceletini karşısındaki insanla konuşurken bulması gibi şeyler. Tamamen zıt lcarakterlerden çok birbirine yakın insanlann çatısmaları daha ilginç geliyor bana. Tabii diğeri de Uginç. Don Kışot ve Şansa Pansa arasındaki zıtlık gibi. Biri uzun boylu, zayıf, entelektüel, nayalci ve irrasyonel, diğeri kısa boylu, şişman, saf, canil ama daha gerçekçi. Haltlpek hakktnı aramayı seven btr karakter değıl. Bu tembel toplumun bir özelliği mi? Toplumumuz kendi hakkını hiç savunmayan ama başkalarının hakkına tecavüz eden insanlarla dolu. Halil bunlardan biri değil. Hem kendi hakkını savunmuyor hem de başkalannın hakkına tecavüz etmiyor. Hikâvelerde paraya karşı duyulan korkuyu da anlatmaya çalıştım. Eline biraz para geçse, hırsız damgasını yiyeceğinden korkan insanlar hâlâ var. Halil'de de bu var. Banka müdürünün kendisini kalpazan zannetmesinden korkuyor. Yere düşürdüğü parayı hırsız damgası yemekten korktuğu için geri istemeye utanıyor. Biz ve bizden önceki kuşaklann, memur ailelerinin çocukları, böyle bir terbiye ile yetiştirildiler. Halil bu tür zıdıklan biraz daha uçlara götürüyor. Yanında çalışan temizlikçi kadının yanında çalışırken buluyor kendini. Ya da ifadesini alan polisin ifadesini alırken. Psikoloğa gitmiyor çünkü. Çok kısa zamanda psikoloğunun sorunlarını dinleyen biri naline geleceğini biliyor. Edebiyat, karikatür, bir tür röntgencilik mi? Belki de. En zor olan önce kendini röntgenleyebilmek. Ya da röntgenletebilmek. Birçok edebiyatçı, izleyiciyi röntgenci durumuna düşürebilir. En yakın arkadaşıyla bile paylaşamayacağı sırCUMHURİYET KİTAP SAYI 538 ZttMfMar SAYFA 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle