Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
'Biz de mi gitsek acaba ?' Prenses Fazıla'mn eşi HayriSuat Ürgüplü 79. dönem yedeksubay adayı olarak Levaztm Okulu'ndakt kıtasına katıldt. Ürgüplü ilk gün kuru/asülye yedi. Babamın notu: 'Pastabörek yıyecek değıl a. Asker ocağı bu.' Arçelikpesin 2.014 lira, taksitle2.500 lira." (s. 48) Mustafa Kutlu, "Uzun Hikâye"de o yılların soğuk savaş sosyalist avcılığını Anadolu kasabalanndaki küçük hesaplı cekişmeler, dedikodular dokusu içinde bu babaoğulun hayat hikâyesine yansıyan çizgileriyle veriyor. Anlattıklan, öykü figürlerinin canlılığıyla sürükleyiciliğini artınyor. Kasaba ahalisinden çizdiği insan manzaralan renkli ve sıcak sürükleyiciliğini arttınyor. Kasaba ahalisinden çizgidi insan manzaralan renkli ve sıcak. Savcının kızı Ayla'ya tutkun kötürüm genç Celal'in duygulu hikâyesi, aynı kıza âşık anlatıcının bir o kadar duygulu "feragat"ıyla Celal'in kıza armağanı boncuk işi örgüyü iletme cesaretiyle bırlikte kızdan Celâliçin bir şiir istemesi ve bunu başarması: "Kâğfdt mavi bir zarf içinde Celâl'e verdim. Sen say dünyalart bağısladım. Gözlerinden sevinç yaslart boşandt. Okudu, okudu ağladt. Utanmasa yüzüne gözüne sürecek. Yahu bir insan, hele Celâlgibifelek vurgunu bir çocuk bu kadar mutlu olabilir mi? Oluyor işte. Sevdiğim kız, ilkaşkım, beni değil onu mutlu etti. Varsın etsin." (s. 55) Kasaba insan manzaralan arasında tabelacı Osman ve resimlerini anlatan satırlar, önce tasvir, sonra anlatıcının yorumu ve bu yorumun Osman'a değil kendisine ait olduğunu belirten sözler, "Uzun Hikâye"nin yalınhğı içinde yalınkadığa düşmemesinin örneklennden yalnızca biri. Öte yandan Osman Usta'nın çırağı Turan'a davranışı, onu yetiştirmek isterkenki babacan tavn... Osman Usta'nın ölüm anını az sözle, ama bütün bir kaderi özetleyerek verişi de Mustafa Kutlu'nun hikâyeciliğinin güzel bir örneği: "Kaderinyayt kurulu durur, vaktigelince bosamr denilmis. Ok bu de/a Osman Efendi'ye isabet ediyor. Hem de Kunduraa Sü'krü'nün yeniaçtığı kundura mağazastnın tabelasım yazarken: Gül Kundura Mağazast Şiikrü Gül: RahmetliŞükrü'yü yazmıs da Gül'ü bitirememis. Son nefesinde dukkâm Turan'a vasiyet etmis. Çocuklanasaletliçtkttdtyorlar, Osman'ın vasiyetini aynen uygutaytp atelyeyi Turan 'a bilhabedel vermisler. (s. 69) ğıtıldı şubat ayında (No. 87). 1880'den 1900'e kadar uzanan öyküler toplamı Türkçede 3078 sayfa. Cumhuriyet Kitap'ta (23 Mart 2000, Sayı 527), Çehov'aan söz acan Ataol Behramoğlu, yazısını şu saurlarla sona erdirmiş: "Çenov dilimize çeşitli çevirmenlerce birçok kez çevrildi. Bu yılın ocak ayında Cem Yayınevi'nce Mehmet Özgül ün çevirileriyle sekiz ciltte yayımlanan "Bütün Öyküler" toplamını ise, bir yayıncıhk ve çevirmenlik başansı ola"Uzun Hikaye'yi okunması keyifli bir rak alkıslamak gerekir. Gerçekçi, insanmetin haline getiren, işlediği insan mancıl (bu demektir ki ölümsüz) eaebiyatın zaralannın çekiciliğinin yanı sıra, üslupen seçkin örnekleri arasında yer alan Çetaki yan mizahî, dana doğrusu ben anlahov öykülerini Mehmet Özgül'ün büacının kendisiyle ve hayat hikâyesiyle hayük emek ürünü, Çehov'un düine ve rufiften "gtrgır geçmesi" demek olan "honuna uygun Türkçesiyle okumaya hamoresk tutum. zırlanan okuru, tadına doyulmaz bir okuma söleni bekliyor." Babasının ortaokul kâtipliği sırasında okul bahçesini düzenleyip yeşerttikten Yaşadığı dönemde (18601904) Rus sonra yetiştirdiğı sebze meyveyi hademeMaupassant'ı diye anılan Çehov'un evlerden esirgeyen müdüre "Madem biz bu renselliği yirminci yüzyılda öylesine bobahçeyialtn teri dökerek yetiştirdik, ürüyut kazanmıştır ki, çoktandır tersine nü de esit olarak bölüşmeli değil miyiz" dönmüştür bu benzetme. Artık Masözleriyle karşı çıkması üzerine müdür: upassant için Fransız Çehov'u demek daha doğru. " Esit bölüsüm de ne demek. Yoksa sen Güzel yazıya, güzel Türkçeye susamış sosyalist misin diye sormus. olanlar, önce Cumhuriyet'in ek kitaplaBak, bak, bak... Hani babam. Bulgar rı arasındaki "Korkunç Bir Gece"yi muhaciriya, onu çatlatmak istiyor, bu bir. okusun. 160 sayfalık bir demet sekiz ciltîkincisioytllarda birine'sosyalist' demek, lik diziye sürüldeyecek onlan. Kitaplaanasına sövmek gibi bir şey. Hele bir de şikâyetçtolsa, adamı ânında uçururlar." (s. ra, kitap tiryakiliklerine eşsiz bir armağan Menmet Özgül'ün güzelim çevirisi. 20) Uygun adım marş Çehov okumaya. • Mustafa Kutlu, bu humoresk (mizahî) (*) Emekli elçı. anlatım tutumunu zaman zaman romantik ironiye dönüştürüp anlattıklarıyla anlatıcı arasına mesafe koyarak da sohbet Tüm Oyküleri 8 Çilt / Anton Çehov havasını pekiştiriyor. Kitapçı dükkânına /' Çeviren: Mehmet Özgül / Cem Yayıneilk girişinde dikkatini çeken, gönlünü çevı SAYI 5 3 8 len kızı mesela şöyle anlatıyor: Eli çiçekli iri yeşil gö'zlü bir kız. Demek ilk baktsta gözlerini görmüşüm. Ama az önce kasımpatılart zikrettik. Eee... Gözlermi, çiçeklermi? Neysene."(s. 9192) "Bahsi uzatıyorum galiba. Altı üstü bir tanısma faslt. Ama her ilişkinin mayast bu ilk anlarda, ilk saniyelerde gizlideğilmidir? (s. 93) Yazar, anlatı dokusuna serpiştirdiği küpe çiçeği, sakakuşu, mızıka gibi LeiimotifieAc eserinin ustalıklı kurgusunu işliyor. Çoğunu şarkı sözlerinin oluşturduğu edebî alıntılan, öykü kişilerinin konuşmalanndaki zamana ve mekâna uygun üslup düzeyleri, anlatının edebîliğıni kanıtlar nitelikte. Mustafa Kutlu bu hayat hikâyesini adeta imgeler üzerine kurmuş. Benanlaücırun belleğinde yer eden "fotoğraflar" deyişiyle, çizdiği insan manzarasının imgeliğini vurguluyor. Çocukluğunun SERDAR RİFAT KIRKOĞLU geçtiği vagon evin bulunduğu istasyondaki nareketliliği anlatırken de böyle bir "foenzersiz bir kitap olduğunu dütoğraf tan söz ediyor. şündüğüm Yaratık'ın ikinci kez 'Ben oralarda oynar, kargalara tas atarbasımını vesile ederek bu satırladtm. Öğleye doğnı posta katart geçer; n yazmaya oturmuşken, nedense içimonun ardısırabir marsandiz çuflayapuf deki bir sesin, bu çabamın boş bir kenlaya istasyona girerdi. Posta katarlart hep dini aldatmacadan öteye gitmeyeceğini, asker mi taşır? Bende kalanfotoğraflar hep çünkü "Türk okuru" denilen özel tipteböyle." (s. 9) ki yaratığın, çevresindeki tüm medya Bu "fotoğraflar", edebiyat bilimi teri imamları gibi gene bildiğini okuyacağımiyle imgeler, anlatı sanatının ustalığıyla nı, gene tercihini 'romanlaştınlmış yaişlenip 'IJzun Hikâye"nin tadını oluşsamlar'dan yana koyacağını, çünkü nihai turuyor. • nedefinin, kurmaca da olsa derinlikli bir insanlık durumu çerçevesinde kaleme alınmış özgül bir bireyin yaşantısına tanıklık etmek değil, tam aksine, kendisine sadece özel yaşamın mahremiyetini sunmakla yetinen çoksatar kitaplan salt İHSAN AKAY bir tüketim histerisi içinde satın almaktan ibaret olduğunu ve aslında böylelikenelde Türkçe çeviri okumayan le de çevresine doğal bir uyum sağlamış biriyim. Çevirilerdeki Türkçeolduğunu, bir çeşit "kara koyun" duruden tat almam. Dilimize aykınmuna düşmekten kurtulduğunu, bir dır, çeviri kokar çoğu. Atac, Sabahattin başka deyişle, değisik ve farklı alana açık Eyuboğlu gibi istisnalar yok değil. Ömyaratıcı bir okur olmak varken sıradanrünü büyük Rus yazarlarını TürkçeleşIığın sığ sularda kendini tatmin etmektirmeye adamış Mehmet özgül de ististen başka bir şey yapamayan özel tipte nalardan biri artık. Çehov'un bütün öyve sinir bozucu bir yaratığa dönüştüğüküleri, onun emeğiyle, sekiz ciltlik bir ainü... evet, bu tür bir düşünce çizgisini dizi. Bu sekiz ciltten seçilen yirmi iki öyle getiren sözleri kulağıma sürekü mırılkü Korkunç Bir Gece başüğıyla Cumhudanıp durduğunu duyar gibi oluyorum. riyet'in Dünya Klasikleri Dizisi'nde da Yaraük B Çehov okumak G naklanan soluk kesici bir sürükleyicilik. Yazann zihnine ansızın geliveren ve gitgide vücut kazanan, uzun mu uzun, ısrarlı ve tuhaf bir imge. 1736 yıhnın ilkbaharında, dört erkek ve bir kadından oluşan bir kafile, at sırtında, Ingiltere'nin güneybatısındaki ıssız Devonshire düzlüklerinde ağır ağır yol almaktadırlar. Seyyahlann tümünün de adlan takmadır. Gizemli bir randevuya gitmektedirler. Derken bir noktada, bu bilmecemsi yolculuk son bulur. îçlerinde biri, uşak Dick, ağzına bir demet menekşe sokulmuş olarak, bir ağacın tepesinde asılı bulunur. Bir diğeri ortadan kaybolmuştur. Geriye kalan iki kişi ise, kılı kırk yaran bir sorgu yargıcının karşısına çıkarak, bitip tükenmek bilmeyen sorgulamaya maruz kaJırlar. İşte Yaraök, bu bitip tükenmek bilmeyen sorgulamanın romanıdır. Akıl ile boşinanç, delilik ve doğaüstü, özgürlük ve raslantı, bilim ve büyü gibi kavramların enine boyuna tartışudığı, sorgu yargıcının yönelttiği her soruyla birlikte gizemi dana da artan bir sorgulama. Özetlemek gerekirse, içeriği sıradan bir polisiye olayın ötesine uzanıp metafizik boyutlara erişen bir bilimkurgusal tınılar da taşıyan girift bir anlatı. Çağdaş îngiliz edebiyatının en önde gelen yazarlan arasında sayılan John Fowles, Victoria dönemi îngilteresi'nde geçen Fransız Teğmenin Kadını adlı ünlü romanında olduğu gibi, yine tarihsel bir arkaplanı romanına fon olarak seçiyor. Ama, kendisinin de kitabın Sondeyiş'inde belirttiği gibi, amacı kesinlikle klasik anlamda tarinsel bir roman yazmak değil. Romanın olay örgüsü; sade yaşantılanyla kilise kurumunun otoritesine kökten karşı çıkışlarıyla tanınan, tsa'nın dünyaya veniden bir 'kadın' olarak geleceğini ileri süren, yoksulluğu ve cinsel perhizi savunan Shaker meznebinin öğreti ve pratikleri üzerine temelleniyor. Ancak Fowles'un romanındaki estetik kaygısı, bu mezhebin yandaşlarınm görüşferine ilişkin toplumsal ve tarihsellbir panorama çizmekle sınırlı değil. Fowles daha çok, geçmişe gelecekten bakan ve o zamanın zihnjyetini çağdaş bireyin moderniteyle yüklü, son derece kaımaşık görüş açısından değerlendiren bir yazar kimliğiyle ortaya çıkıyor. Bir örneğini Fransız Teğmenin Kadını'nda gördüğümüz estetik tavnnı aynen sürdüriiyor: Kahramanlarıı: alabildiğine ete kemiğe bürünüp yaratıcılanndan bağımsızLk kazanırmış gibi göründükleri, tek bir finali olmayan, çeşitli okumalara açık, zengin perspektifli bir yapıt ortaya koymak. Fowles, Yaratık'ta bir yandan, XVIII. yüzyıl Ingilteresi'nin toplumsal tabakalaşmasına, törelerine, sınıf atlama yapılarına ilişkin çok ilginç aynntılar ortaya koyarken, bir yandan da, kurmaca bir yapıt meydana getirdiğinin bilincinde bir yazar olarak, salt bu toplumbilimsel veriîerle yetinmiyor ve olâğanüstü hayal gücünü, sürükleyici hikâyeler anlatabüme yeteneğini seferber ediyor. 1985 yıhnda Fransa'da en iyi çeviri roman seçilen Yaratik, insana hummalı bir okumakeyfi tattıran, elinizden bir an olsun bırakmak istemeyeceğiniz, ender edebiyat başyapıtlanndan bıri. Bir Donkişot'luk edip, bu hacimli kitabı "sevgili" Türk okuruna yeniden sunmaktan çekinmediği için, Aynntı Yayınevi'ne ne kadar teşekkür edılse azdır diyorum. • (*) Yaratik/ John Fotvles/ Çeviren: Serdar Ri/at Kırkoğlu/Aynntı Yayınevi/ 2000 Mart/491 S. SAYFA 17 Eststiktavr Oysa John Fowles'ın Yaratık'ı, onu daha önce kesfetmiş talihli okurlannın pek iyi bildikleri gibi, sıradan ve alışılmış olanın tam yüz seksen derece karşıtında bir yapıt. Bu çizgidışı kitapta, "birey olabüme" kavramının ortaya koyduğu düşünselliğe bütün somutluğuyıa tanıklık ettiğimizi söyleyebiliriz. Bir anlamda, özgür seçimleriyle egemen kurulu düzeneTtafa tutan, dıişünce ve inançlanndan vazgeçmeyen Yaratık'ın baş kadın kahramanı, kendisine sunulanı kabul etmekten başka bir şey yapmayan genelgeçer Türkiyeli okur tipolojisinin de tam bir antitezini oluşturuyor. Her türlü otorite karşısında boynu kıldan ince olan Türk bireyinin fersah fersah ötesine düşüyor. Ve bu analojiden bir hayli düşündürücü bir sonuç çıkarmak olası: Bence Türkiyeli okur böylesi bir kitaba kayıtsız kaldığı ölçüde, yaratıklaşması da artıyor. Ve ben, sözünü ettiğim yaratıklaşmadan kurtulmanın en doğrudan hal çaresinin, bu tür kitaplan bir an önce okumak olduğunu düşünüyorum. Paradoksal ama kesin bir çözüm. Türkiyeli okur tipolojisine ilişkin bu biraz 'acımasız' aeğerlendirmemden sonra, hâlâ gücenmemiş olanların ilgisini uyandırabilmek amacıyla kitabın içeriği üzerine de bir çift lakırdı etmek istiyorum. Yaraük, Ingiliz edebiyatının görüp göreceği belki de en ilginç ve en çarpıcı gerilim romanı. Tıpkı Dostoyevski nin romanlannda olauğu gibi, insani paradokslarla dolu etik bir derinlik, ama aynı zamanda, Fowles'ın virtüozluk düzeyindeki hikâye anlatma tekniğinden kay y CUMHURİYET KİTAP