Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
Konstantinopolis Düştü EVREN SENER itabın yazarı, ünlü Ingiliz tarihçisi Sir Steven Runciman, 1903 te doğdu. Eğitimini Eton ve Triniti College'da (Cambridge Üniversitesi'nde) yaptı. Cambridge Üniversitesi'nde 19271938 ydları arasında öğretim üyesi olarak bulundu. îkinci Dünya Savaşı'nın başlannda Sofya'da biryıl kadar basın ataşeliği görevi yapan Runciman, 19421945 arası Bizans etütleri profesörü olarak îstanbul Üniversitesi'nde ders verdi. 19601967 yülan arasınd British Museum'un Mütevelli Heyeti'nde yer aldı ve 1962'de Ankara'daki Ingiliz Arkeoloji Enstitüsü'nün başkanlığını yaptı. Önemli Bizans tarihi uzmanlartndan olan Sir Steven Runciman'ın eserlerinden bazıları şunlardır: The Emperor Romanus Lecapenus; The First Bulgarian Empire; Byzantine Civilization, Htstory of the Crusades; The Great Church in Captivity. Kitabın orijinali 1965 te Cambridge University Press tarafından basıldı. Ülkemizde ilk olarak Mayıs 1972'de Milliyet Yayınlan tarafından daha sonra Temmuz 1999'da Dogan Kitapçüık A.Ş. tarafından Derin Turkömer'in çevirisiyle yayımlandı. steven Runciman, Konstantinopolis'in alınmasından önceki ve sonraki döneme de yer verdiği kitabuıda okuyucusunu o dönemin atmosferine çekmeyi başanrken tarihsel kitaplarda nadir rastlanan çekici ve sürükleyci bir dil kullanmış. Yaşanan tarihsel olaylan Bizans tarafından olduğu kadar Osmanlı tarafından da tararsız bir gözle izleyebilmek açısından okunması gereken bir kitap. K mını yaşıyordu. Konstantinopolis kiliselerindeki XIV. yüzyıl başlarına ait mozaik ve fresklerin gösterişi aynı yüzyılın ttalyan sanat eserlerini gölgede bırakıyordu. Bu eserleri yaratmak için büyük harcamalar gerekliydi ve hazine tükenmeye başlamıştı. XIV. yüzyılda Konstantinopolis Üniversitesi'nden ünlü bilim adamları ve düşünürler yetişti. Platon ve Aristo'nun fikir ayrıhkları gibi konuları devam ettirdiler. En çok uğraştıklan semantik ve mantık dallanydı. Bu yoldaki tartışmalar dini konulara el uzatmadan yapılamıyordu. Ortodoks Kilisesi'nin felsefi tartısmalardan ürkmesine rağmen din adamlan eğitimde felsefenin verilmesinden yana tavır alıyordu. Ancak ortada yıllardır süregelen çok ciddi bir sorun vardı ki din adarnlarıyla düşünürleri olduğu kadar politikacüarı dayakından ilgilendiriyordu. Konu Katoülk ve Ortodoks kiliselerinin birleşmesiydi. Bizanslı birçok devlet adamı Batı dan yardım alınmadığı takdirde imparatorluğun çökeceğine inanıyordu. Halk, din adamlan, düşünürler, politikacılar bu görüşü destekleyenler ve karşı çıkanlar olmak üzere ikiye bölünmüşlerdi. "Bu coşkulu tartışmalar maddi çöküntünün köhne havası içinde sürüp gidiyordu ve Konstantinopolis ağır ağır ölüyordu. XII. yüzyılda bir milyon dolayındaki nüfus şimdi yüz bine düşmüştü ve hızla azalmaktaydı." 1347'de başlayan kara ölüm adıyla anılan veba imparatorluk nüfusunun üçte birini yok etmisti. Imparatorluk topraklarının çoğu kaybedilmişti. Türkler Boğaziçi'nin karşı kıyılanna yerleşmişlerdi. Haliç'in öte yakasındaki Pera ise bir Ceneviz kolonisi haline gelmişti. 30 Mart 1432'de Edirne'de doğan II. Mehmed, 18 Şubat 1451 'de tahta geçtikten sonra devlet işlerine vön verip sarayı istediği gibi düzene soktu ve dışa karşı izleyeceği politik tutumu planlamaya başladi. Komşu ülkeler ise kendisini bir zamanlar acınacak duruma düşmüş deneyimsiz bir genç olarak tanıyorlardı. Bu dönemde kendi iç sorunları ile uğraşan Batı Dünyası Osmanlı Sarayı'nın iç politikalarından habersizdl. Venedik ve Budapeşte'den gelen söylentiler yeni sultanın iyi niyetli ve yumuşak başh bir hükümdar olduğunu belirtiyordu. Bu haber Batı ülkelerinde sevinç ve ferahlık yaratmıştı. "Bu genç adamı tanıyan hiç kimse onun başta Konstantinopolis'in fethi olmak üzere hedeflerinden sapmayacak kadar kararlı bir hükümdar olduğunu tahmin edemezdi." 1451 'de Karamanoğlu Ibrahim Bey'in Aydın, Menteşe Beylıkleri ile Germiyanoğullarını kışkırtması sonucu çıkan ayaklanmayı bastırmak için Anadolu'ya geçti ve ayaklanma kısa zamanda bastınldı. Sultan'ın karşılaştığı güçlükleri fırsat bilen imparator lcendisine bır heyet gön dererek Konstantinopolis'teki şehzade Orhan'ın bakımına vaat edilen paranın verilmediğini hatırlattı. Bu şekilde Osmanlı tahtı üzerinde hak iddia edebilecek birinin Bizans sarayında bulunduğunu ima ediyordu. Durumu soğukkanlılıkla karşılayan Sultan Mehmed elçilere konuyu Edirne'de düşüneceğini söyledi. Edirne'ye gitmek için yola cıktı ve Turklerin Çanakkale yolunu kullanmalarına rağmen Boğaziçi kıyılarına geldi ve ordusunu Anadoluhisarı'ndan karsıya geçirdi. Avrupa kıyılarındaki topraklar Bizans'a aitti. Buna rağmen imparatordan izin alma gereğini duymadı o, Anadoluhisan'nın tam lcarşısına bir kale yaptırmanın sağlayacağı yararlan düşünüyordu. Boğaziçi'nin en dar veri olan Asomaton (şimdiki Bebek) köyünde kalenin yapımına 1451 'de başlandı. Bu durum karşısında korkuya kapılan imparatorun yolladığı elçileri öldürttü. Bu savaş ilanından başka bir şey değildi. Türklerce Boğazkesen adı yerilen ve bugün Rumelihisarı olarak bilinen kalenin yapımının 31 Ağustos 1452'de bitmesinin ardından Sultan Mehmed ordusuyla Konstantinopolis'i çevreleyen surlara doğru yürüdü. "Üç gün bu surları incelecu. Amacının ne olduğunu artık herkes anlamıştı." Bizans korkuyordu, çaresiz ve güçsüzdü. Kiliselerin birleşmesini herkes kabul etti. 12 Aralık 1452'de Ayasofya'da bu birleşmenin temelleri atıldı. "Ancak Batı'dan beklenen yardım hiçbir zaman gelmedi. Bizanslılar Batı'nın yapacağı yardımın karşdığını ödemişler ve aldatılmışlardı." 29 Mayıs 1453'te Konstantinopolis düştükten sonra yansı harap olmuş, boşaltılmış ve terk edilmiş başkente şimdi garip bır yalnızlık ve sessizlik çökmüştü. Sultan Mehmed şehrin sokaklanndan geçerken gözyaşlarını tutamayıp 'Böyle bir şehrin yağmalanmasına nasıl göz yumduk' diye mınldanacaktı." "$ehrin fethinden sonra Ermeniler, Museviler ve Türkler akın akın Konstantinopolis'e gelmeye başlamışlardı. Yüzyıl içinde ise nüfus yanm milyona yükselecekti. Sultan Mehmed, Bizans imparatorlarının çökmekte olan bu köhne baskentini ortadan kaldırarak yerine çeşitli ırklardan ve uluslardan oluşan, uyruğunun barış, düzen ve zenginlik içinde yaşayabilecekleri, gösterişlı bir şenir yaratmıştı." • Komtantinopolis Düştü/Steven Runciman/ Orijinal adı: The Fall of Constantinople/ Çeviren: Derin Türkömer/ Doğan Kitapçılık A.Ş./ 226 s. Uzun Hikâve Prof. Dr. GÜRSEL AYTAÇ T"\ en o zamanlar on altı yaşındayrx dtm, lise bırde înce Uzun bır oSA.J lan." Böyle başlıyor Mustafa Kudu anlatmaya. Ve 115 sayfakk hikâyesini size bir çırpıta okutturuyor. Böylesine yalınkat olmayan yalın bir anlatımla. Hikâyenin her şeyden önce dili etkiliyor okuyanı. Benanlatı tarzında kaleme ahnmış ve otobiyografik olup olmadığını ancak ' Mustafa Kudu'nun hayatını yakından bilenlerin saptayabileceği 'Uzun Hikâye", bir yaşamöyküsü. Ve kitabın son satırlanrun, ilk satırlann tekran oluşu, hayatı anlatılan kişinin bir yazar olduğunu ortaya koysa da o yazann Mustafa Kudu'nun kendisi olup olmadığı uzak bir okuyucu için belirsiz. Anlatıcı, on altı yaşından geriye dönüşle ve sonra da zaman sırasına göre kendı hayatını, annebabasının maceralarını ve Anadolu'nun çeşitli kasabalannda geçen yılların hikâyesini gözler önüne seriyor. Masalımsı idil havasında küçücük mudu bir yuva. Vagondan bozma ya da vagondan yapma bir ev: "Annem vagon evin önüne bir bahçe kurmuştu. Vagonun çatısına çekilmiş ipler dolaşık ebruîı, mavı kahkaha çiçeklert, cennet süpürgeleri, gece safalart, kadifeler, hatta teneke kutulara dikilmiş iki de karanfilvardı." (fi. 8) Sonra bu vagon eve nereden geldiklerinin, yani anne babanın ve onlann ailelerinin öyküsü. Babanın, Bulgaristan'dan göc etmiş büyükbabası Pelvan Sülüman", anlatı bovunca zaman zaman anılan, hikâyenin benanlaücısının, hayatın üstesinden gelme mücadelesinde yeri olan kişi: "Bulgarya'da iken davar besler, sütçülük yaparmıs. Bir de gençliğinden beriyapabilaiğı giileş. Elde avuçta olan az bir para ile birkaç koyun alıp bahçenin bir köşesine yapttklan ahtra koymuşlar. Rızkt veren cenabt H*"(ll) Anlatıcı ben ülkenin "Eğitim se/erberliSi" dönemlerinden birinde geçen lise yülarının hangi yıllar olduğunu, kesin bir tarihle bildirmiyor, ama ustaca bir tarihleme yöntemiyle hikâyenin hangi ydlarda geçtiğini, oyıüann siyasal tablosunu yansıtan pasajda, evi aramaya gelen polislerden gizlediği babasının çekmecesindeki gazete nodannı anmakla sezdiriyor: " Yurtdtftna gidecek tsçiler tanyenikolavlıklar sağlanıyor. Çaıtsma Bakant Ali Naili Erdem konu ile ilgiıigenij bilgi verdi. Babam altına el yaztsıyla not düşmüş. > (( Köhne başkMt Kitapta anlatuan tarihsel olaylar 1400'de dönemin Bizans Imparatoru Palaiologos'un imparatorluğunu kıskaca alan Türklere karşı koyabilmek amacıyla Batılı devletlerden yardım istemesiyle başlıyor. Bu arada Bizans'ın o döneme kadar olan tarihsel geçmişinden ve devlet yapısından da kısaca bansediliyor. "XI. yüzyıla kadar Bizans üstün bir güce sahıp ve Islam üerleyişine kar§ı duran tek devletti. O çağda Batı Avnıpa Norman istilasına uğramıştı. Bizans ta ise taht kavgalan ve yönetim sorunları vardı bu yüzden her iki cephede de savaşmak zorunda kaldı. Bunun sonucunda Normanlar geri püskürtüldüler ancak Bizans îtalyası ve bereketli Anadolu topraklan Turklerin eline geçti. Imparatorluk bundan böyle iki ateş arasında yaşamaya devam edecekti. Bu durum Haçh seferleri ile büsbütün karıştı. Bizans Batı'nın giriştiği bu kutsal savaşı tehlikeli ve gerçeğe aykırı görüyordu. Ancak Haçlı savaslarından çıkarlar umuyor olması dımlı bir politika izlemesine neden olacak bu da hem Müslümanların hem de Haçlılann öfkelenmesi ve Venedik'in etkisi altındaki bir Haçlı ordusunun şehri baştan sona yağmalamasıyla sonuçlanacaktı. Bu olayda Batılılann Bizans Kilisesi'ne karşı duyduğu kızgınlığın da payı vardı. Bizans'ın siyasaı yönden hızla gerilediği bu dönem kültürel bakımdan tam tersi bir gelişme göstermişti. Bizans kültürel açıdan tarüıinin en parlak döneSAYFA 16 M ıteş aramda Mustafa Kutlu, herseyden önce din İle eüclllyor okurunu. CUMHURİYET KİTAP SAYI 538