23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

rilerle sınırlamaktadır dersek yanlış bir şey söylemiş olmayız. Osman Ulagay gibi ben de soru sormayı çok seviyorum. O nedenle bu noktada birçok soru sorabüirim gibi geliyor. örneğin küreselleşme gibi gerçekten çok tartışmalı bir olguyu gündeme ahrken ve bunu sistem eleştirisiyle bağdaştırırken, bırakınız gelişmekte olan ülkeleri, gelişmis ekonomiler içinde bile kapitalizmin ve küreselleşmenin temel varsayımlan olan "serbest piyasa", "haklı rekabet", alıcılar ve satıcılar arasında "eşit bilgüenme gücü ve yeteneğinin" ne ölçüde gerçekleştiğine az da olsa değinmek gerekmez mi? Öte yandan küreselleşmenin serbest piyasaya ve bu piyasanın temel varsayımlannın gerçeklesmesine ne yönde hizmet ettiğini sorgulama gereği duyulmaz mı? Kendısinin de söz ettiği gibi küreselleşme şirket evliliklerini, birleşmeleri arttırır, karşımıza dev güçler, imparator şirketler çıkarırken hangi serbest piyasa ve rekabet gerçeğinden, hangi teknolojik seçimlerden, hangi ulusal polıtikalardan söz edebileceğimiz sorusu sorulmaz mı? Hem küresel piyasanın kuralsız ve acımasız işleyişine şöyle bir değin geç, hem küresel şirketlerin gücünü beurt, ama unut ve sonra devlete ne yapması gerektiğini söyle. Küresel sermayenin işleyişi karşısında dünyanın en büyük birkaç ekonomisi bile yetersiz kalırken, hangi devletin, hangi anlayışlann sermayenin gücünü dengeleyici bir politikası olabilir, ounu hiç tartışmaya gerek duyma. Böyle bir şey ihmal edilebilir mi? Acaba devletten söz ederken ve bugün ulusal devletlerin küresel sermaye karşısında artan güçsüzlüğü dillere destan olmuşken, devlet hakkında birkaç iyi niyetli söz yazmak, "uyum politikalarını uygula, zaten yayabileeeğin başka bir şey yok" demenin başka tür bir ifadesi mi? Evet, bugün dünyada giderek büyüyen eşitsizliğin gerisinde teknolojik gelişmeler yer alıyor olabilir; ancak bugün gelişmis ekonomilerin bol bol avantajını kullandığı teknolojik üstünlüğün, dünyanın büyük bölümü için bir "teknolojik determinizm" durumuna geldiğini unutabilir miyiz? Üstelik bu teknoloiuc determinizm hem süreçleri, hem sonuçları açısından dünyanın bütününü tehdit edici özellikler taşımamakta mıdır. Küresel sermaye ve onun yaramğı beürsizlik ve kuralsızlığın, teknolojik determinizm ve bu uğurda narcanan kaynakların ve yapılan tercihlerin dayattığı koşullar altında hangi ülke, hangi toplum için "karşdıklı bağımlılık" içinde bile düşünülebilecek "bağımsız" politikalardan söz edilebilir? Birçok toplum için söz konusu olan temel politikanın "uyum politikalan" olduğu ve bunların da gerçekten bazı toplumlar, bazı gruplar için "kıyım politikalanna" dönüştüğü unurulabilir mi? Sermayenin kaçmasıyla mucize ekonomilerde bile gerçekleşen bu "kıyım" değil mi? Öte yandan, acaba bugün küreselleşen kapitalizm karşısında liberal iddiaların ne ölçüde küreselleştiğinden, pivasalaşan toplumlarda siyasal hayatm artiK "piyasa" içindeki bir alışverişe döndüğünden, üstelık bunun bizim gibi gelişmekte olan toplumlara özgü bir hastalık olmadığından söz etmeden küreselleşme ve getirdikleri tartışması yapılabilir mi? Hani kapitalizmin, piyasanın, öteki ideolojilere ve devlet egemenliğine karşı üstünlüğü bir, bu "güya" özgürıeştirici özelliğinden, ikinci olarak da kayırma değil rekabet yaratmasından gelmiyor muydu? Küreselleşme ve kapitalist sistem eleştirisini buralara kadar uzatmak bu kitabın amacı değildi, denilebilir. Bana kalırsa, tam da küreselleşme konusu tartışılırken, sistemin eleştirisini bu boyutlara kadar uzatmak gerekli olmaktadır. Çünkü küreselleşme hem sistemin dayatma gücünü arturmakta, hem de etkilerini çok daha geniş alanlara yaymaktadır. Bunun karşısında bir de, devlet eliştirisi yaptınız mı, sistem karşısında toplumlan ve bireyleri koruyacak tek araç olan "siyaseti" de alansız bırakmış olmuvor musunuz? Gerçi Ulagay "minimal devlet" diye bir şey söylemıyor, ancak devletin, ondan da ötede ulusal siyasetin CUMHyRlYET KİTAP SAYI 521 bugünkü dar boğazlannı tartışma gereğini de duymuyor ve Dİrkaç tavsiye ile devletin görevlerini belirtmekle yetiniyor (Yeni Devlet Anlayışı, s.104). Oysa bu yeni devlet anlayısı denilen şey, zaten bilinen devlet anlavışı, belirtüen devlet görevlerinde de bir tarklılık yok. Asd mesele, küreselleşen sermaye ve büyüyen bu güç karşısında ulusal poütikalara nasıl bir işlev kazandırılacağı? Bu anlamda yalnız devlet zarar görmemekte, ulusal politikalar zayıflayınca ulusal sınırlar içinde işlevsellik kazanan siyasal haklar ve demokrasi uygulaması da güme gitmektedir. Birçok liberal aydının göremediği, belki de görmek istemediği nokta da buradadır. Öte yandan bugün bireyler için ulusal sınırlar içinde bile çok zaman işlevsiz kalan demokrasi anlayışı ile bir de küresel düzevde siyaset yapmak kimin haddine düşmektedir? Bireyferin mi, küreselleşmenin mağdurlarınm mı, borçları durmadan artan devletlerin mi? Bu nedenle, aslında sol cephede çok zaman dile getirüdiği gibi, küreselleşmeyi ve sonuçlannı, sermaye ve piyasanın artan gücü ile zayıflayan siyaset ilişkisi kurmadan tartışmak epeyce havada kalmaktadır. Çünkü piyasa ve sermaye uluslararası bir güce ve işleyişe ulaşırken, siyaset ulusal sınırlar içinde ve çok zaman kadük kalmaktadır. Buna bir gerçekçi çözüm getirmeden, gelişmis ülkelerin çok zaman yaptığı gibi siyasal haklan ve demokrasi kavramlannı bol bol kullanmak da pek bir işe yaramamaktadır. Ulagay kitabında bunlara hiç değinmeden, acaba ne ölçüde küreselleşme gerçeğini anlatmış olmaktadır? Ayrıca küreseDeşmeye bu cepheden getirilen eleştirileri görmezlikten gelerek, sistem dışında kalan eleştirilere bir nebze bile olsa deöinmeye gerek duymayarak, hepsini kendıne göre "eski sol diye küçümseyip bir kenara bırakarak ne ölçüde küreselleşmeye eleştirel baktığmı sanmaktadır? Kısacası, birkaç nokta önem taşımaktadır. a) Ortada henüz küresel bir ekonomiden, onun kurumlan ve kurallannın varlığından söz edilemezken, bunun eksikliğini, Soros gibi Dünya Bankası uzmanları bile kabul etmişken, bunun tartışmasını yapmadan bir küreselleşme gerçeğinden söz etmek doğrusu küreselleşmeye pek de "iki taraflı" bakmak olmuyor. Bugün olup bitenler bir veri olarak kabul edüse bile, gerçekleşen küreselleşen bir ekonomi değil, Küreselleşen bir piyasa ve sermaye akımı demek daha doğru görünmektedır. Zaten küreselleşmeye kendı içinden yapılan eleştirilerde bile, en azmdan, küresel bir ekonomi disiplininin eksikliği dile getirilmekte, çok zaman da yönetim açısından daha demokratik ve küresel bir kapitalizm noktasına gelinmesi gerektiği söylenmektedir. Kitap küreselleşmeyi bu biçimde ele alıp tartışmadığı gibi, bu alanda sistem içinden bile getirilen (Soros'un birkaç sözü dışmda) eleştiri ve önerilere hiç yer vermemiştir. b) Bugün değişen teknoloji ve değişen istihdam yapısı Karşısında proletarya kavramını ve onun üretim gücüne dayalı bir toplum hayali kurmanın işe yaramadığını (genel olarak sol düşünceyi) tartışırken (s.99,100) ve yeni dünyaya yeni sol gerek derken, bir de madalyonun öteki yüzünü tartışmak gerekmektedir (yani kapitalizmi ve piyasayı da tartışmak). Çünkü, ne de olsa, bugün olup bitenlere ve küreselleşmeye sistemi sorgulayarak bakma niyetiyle işe başlanmaktadır. Ö halde, örneğin bugün dünya ticaretinin çok üstünde ve hiçbir kurala baglı olmaksızın seyreden bir sermaye transferi gerçeği karşısmda, üretimin değil mali ovunlann para getirdiği dünyamızda, özünae üretime (arz ve talebe) dayalı bir piyasa kavramına ve ondan kaynaklanan paradigmalara ne olduğunu, halâ bunlara dayanarak birtakım sonuçlar çıkarmanm ne ölçüde geçerli olacağını sprmak gerekmez mi? Örneğin "dev şirketlerin dansı kitapta olduğu gibi kısaca değini KÜpesefcçmeyBbatoş lip geçilecek bir olgu mu, yoksa piyasa gerçeğini aslında ortadan kaldıran bir gelişme mi diye sormak, en azından bu kadar bir piyasa tartışması yapmak gerekmez mi? Ayrıca sistemin geçmişten bu yana varlığın sürdürme özelliğini, acaba yalnızca sistemin özelliklerine mi, yoksa liberal anlayışın özünde bulunan birey, özgürlük, hukukun üstünlüğü, demokrasinin erdemi gibi değerlere ve Batı'da olduğu gibi kapitalizmi demokrasiyle bir araya getirme başarısını göstermiş olan uygulamasına mı bağlamalıyız? Eğer böyleyse, küreselleşen piyasanın şimdi geri plana attığı bu erdemleri ve bu uzlaşmayı yeniden nasıl kotarabiliriz diye düjünmek gerekmektedir. c) Son olarak gerek küresel sermaye ve küresel piyasa olgusu karşısında yeni kurumlaşma ve denetim arayışları, gerek kazananlan ve kaybedenleri belirleyen koşullann irdelenmesi, gerekse de piyasa karşısmda kullanabileceğimiz tek araç olan siyasetin tıkanıklıklan ve bu açıdan Küresel siyasetin önünü açma talepleri konusunda yazılacak ve genel olarak şu veya bu olarak nitelendirilse de "sol"dan gelen bir yığın görüş var karşımızda. îster küresel düzeyde, ister birey düzeyinde siyasetin anlamını sorgulayan, devlete ve ulusal politikalara ne olduğunu irdeleyen, ekoloijk gelişmelerden bireyin özgürlük alanına kadar, birçok konuda yazılan birçok kitapta bu tartışmalan bulabilirsiniz. Bunlann benimsediğimiz, benimsemediğimiz, gerçekçi bulup bulmadığunız birçok yanı olabilir; ancak şunu unutmamak gerekir ki, küresel kapitalizm varlığını sürdürmek için kendini dönüştürecekse bu görüşler doğrultusunda dönüstürecektir ve bugünkü işleyişe az veya çok eleştiri getiren herkesin bunIan görmezlikten gelmek yerine su yüzüne çıkarmak ve gündeme getirmek gibi bir de sorumluluğunu kabııl etmek gerekir. Nitekim eğer bu konuda biraz daha geniş baksaydı, Ulagay hem küreselleşmeyi yarattığı eşitsizlikler açısmdan eleştiren, nem de kapitalizmin ve küreselleşmenin kendi varsaytmlannı gerçekleştirmesi açısından bile cıddi bir dönüşüm geçirmesi gereğini tartışan birçok Avrupa çıkışlı yayın bulabilirdi. Ve eğer bunu yapsaydı, hem Avrupa solu diyerek bir iki satırda getirdiği eleştirilere daha insaflı bir yer vermiş, nem ae kuşkusuz sistemin içinden yaptığı bu eleştiriye çok daha ciddi bir nitelik kazandırmış olurdu. Oysa Ulagay, kendi kitabında, hem sisteme sistem içinden gelen eleştirilerle bakmakla yetiniyor, hem de bunun dışında yer alan ve geniş bir yelpaze oluşturan eleştirilerden söz etmeyerek onlan yok sayıyor ya da "Avrupa solu" veya "eski sol" diye küçümseyerek bir yana koyuyor. Oysa bugün Avrupa solu denilen solun ne büyük bir çeşitliük ve arayıs içinde olduğu görmezlikten gelinemeyecek kadar önem taşımaktadır. Kendisinin adını verdiği, ancak içeriğinden hiç haberdar etmediği ve geniş bir "varyasyon" sunan bir "yeni sol" nareketle karşı karşıya olduğumuzu unutabilir miyiz? Sonuç olarak, ben kendi adıma, Ulagay'ın küreselleşUlagay, Asya krizlnden baslayarak, küresellesmenln ve kapitalizmin elesörtslne gellrken. bu elestlrt Manlfesto'dan alıntıyla başlasa da, daha çok sistemin tıkanıklıklanna sistemin İçinden yapılan blr elestlrl nltellfil taşımakta. me ile ilgili kitabında sistem içinden gelen eleştirilerle yetinmemesi, daha genişbir sistem eleştirisi yapmasını beklerdım. Beklerdim diyorum, çünkü bırakınız Ulagay'm daha titiz bir çalışma yapması beklenen kişiliğini, fakat kendini kitabın başlangıcında yel değirmenlerine savaş açan Don Kişot la özdeşleştirmesi bile daha fazla bir şevler beklememize yol açar niteliktedir. Ulagay, kitaba böyle başlıyor, sonra yalnızca sistem içinde yer alan eleştirilere (hatta onların da bir kısmına) yer vererek bunun dışındaki eleştirileri bir yana koyuyor. Öte yandan Ulagay'm niyeti ne olursa olsun, hem küreselleşmeyi anlamak, hem de olup erçekçi bir biçimde vermek açısından da dana eleştirel olmak gerekirdi cliye düşünüyorum. Bu açıdan bugün küreselleşmeyi kaçınılmaz bir olgu olarak görse de, tıpkı geçmişteki kapitalizm uygulamalan karşısmda bazı tavırlar almak gerektiğini ileri süren ve onu dönüştüren düşünürler gibi, bugün de küresel kapitalizme elestiriyle bakan birçok görüş var. Bu görüşleri tartışma alanına getirmeden, sol kanattan gelen eleştirileri aralannda bir ayrım yapmadan "eski hayatlarını, alışkanhklarını Dirakmak istemeyen eski solcular", güçlü devlet özlemi çekenler, küreselleşmeyi "emperyalizm olarak niteleyerek kolaya kaçanlar" gibi nitelemelerle geçiştirmenin epeyce haksızlık olduğunu düşünüyorum. Kısacası "insan yüzlü Küreselleşme" güzel ifade edilen fakat sistemin kendini dönüştürmesi gerçekleşmedikçe lafta kalacağı belli olan Dİr gelişmeyi, "insanların nasıl bu kadar acımasız ve ilkel olabildikleri" (s.56) gibi hayli duygusal bir noktaya da bağlamak yerine daha gerçekçi bir sistem eleştirisi yaparak değerlendirmek daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Yi UyumpoHtMutfan Avrupa sohı Tüm bu düşüncelerin ve tartışmalann ne önemi var? Hepimizi hem çeşitli varyasyonlara, hem de belirsizliklere iten, bilgimiz artukça neyi bilip bilmediğimiz konusunda daha ÇOK kuşkulara düşüren bir dünyada yaşadığımız bir gerçek. Küreselleşme de bu dünyanın umutlar ve umutsuzluklar içeren bir olgusu. Adına çeşitli yönleriyle "yeni emperyalizm" de desek, "küresel fırsatlar ve özgürlükler" de desek bilmemiz, öğrenmemiz ve tartışmamız gereken bir süreç karşısındayız. Bu süreç büyük hayallerimizi de, küçuk dünvalarımızı da etkıliyor, değiştiriyor. Bu neaenle de üzerinde ne kadar tarüşsak yeridir. Ayrıca kitaplann ve yazılarm üzerinde konuşuldukça artan bir değeri olduğu da kuşkusuz. Ben de bu kitabın ve bu konunun atddığı kuyudan bir ses getirmesini istedim ve tartışmaya katıldım. Ulagay'a ve kitabına bu alanda benim için bir tartışma vesilesi yarattıfiı için teşekkür ederim. Kuşku yok ki bu konuda daha söylenecek ve yazılacak çok şey var ve umanm bu konu Türkiye'de yeni taruşmalar ve yeni eserlerle bereketli bir alana dönüşür. • (*) Yıldtz Teknik Üniversitesi, Ikt U. Blm Fakültesi Quo Vadis? KüreseHeşıneniıı tki Yüzü/ Osman Ulagay/ DoğanKıtapçtlık/182s. py SAYFA 17
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle