29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Sonra ölü olursun be Serdar, daha balıfia cıkacanız!" Serdar Uçar, Izmir'de yaşar, orada çalışır, "Izmir Izmir..." dergisini orada çıkarırdı. Dostıınuz, arkadaşınız olmasını istediğiniz insanlar vardır ya onlardandı Serdar. Onu görür görmez dostu oluverirdiniz. Çünkü yüreği sonuna kadar açıktı, kolayca girerdiniz oradan içeriye. Evet... Sırlarına vakıf olarak sırladık Serdar'ı. Ondan geride duranJarı derleyip toparlamak kalıyor bizlere. Bir de "Izmir Izmir..." dergisini sürdürmek. Ozlemler ancak böyle hafifletilebilir. Can dostu Melih Ergen'in bir yazısıyla anıyoruz Serdar'ı. Bir de kendi şiiriyle... MELİH ERGEN Bir dostun ardından, hep özleyerek... güzel, sorduk hemen: "Sonra ne oldu?" "Yok be abi, bunlar Çorumlu imiş, Çorum'da gelenekmiş, kızı vermede.n hediye kabul etmezlermiş, beni de tanımıyorlar ya, yabancı olmalarıyla yalnızca lokumu kaptırmadık, kızı Raptık bu sefer annadın mı.." Iki çocuğu varmış Susam'ın şimdi, pek mutlu, gönlünün sultanı yanında, dansı bizim başımıza, turkünün nakaratını hep birlikte söyledik. Susam bir yandan da kurşunsuz iğneyle zargana tutuyor. Ben de becerdim. Zargana lcıpır kıpır, ekmeğımızi tavaya banıyor, gazete üzerinde üf üf parmaklarımız yana yana gopez, küçük mercan yanında ara sıcak deyip zargana yiyoruz. Büyük mercanları Serdar bana saklamış, nereden bileyim, bir şişe çoktan bitti. Serdar, kaç zamandır neden yazmadığıtnı soruyor, sonra da eklivor: "Denizi anlat, balığı anlat, bugünlenmızı anlat!" Balık, deniz tutkumu besledıgini bılerek yineliyor: "Bak, bu vaşanmışlıfiı ivi anlatacağını biliyorum!'' Susam fara karışıyor, "Beni anlatacak mısın abi, beni de koy romana annadın mı!" Söz veriyorum Serdar'a, zamanı var daha diye, Susam'a da... Kaç zaman oldu, her balığa çıkışımızda sordu Susam, "Başladın mı abi, anlatıyorsun beni değil mi, yok be Susam, daha başlayamadım ki!' Bak sonra ne oldu: Serdar bir gece Susam'la birlikte geldi Ildırı'ya. Mangal yakıp et yedik. Bir de balıkçı Mustata, fena içmişiz. Serdar'ın getirdiöi bilmem kaç lcilo eti tükettik. Susam DÜtün Urla'ya, çalıştığı Tekel'in müdürüne, gönlünün cananına bile anlatmıs meğer, "Ne sanırsınız beni, Melih Abi m beni de anlatacak, romanlannda adım geçecek benim," diye. Hâlâ başlamadığımı öğrenince hepten yüz koz olup, "Ulan rezil olduk tum Urla ya nav senin kitabını da...s..." diye küfürü bastı. Kafalar iyiydi, Susam hepten dü^ kırıklığına uğranıı^tı ve !>i? g'ilıivnrduk ;>onra ne mi oldu? .\ Serdar ş.ıir midir bilmem. Bir orifltaı.ı 1974 vılından bn \'ana tanısırdık Kp.ıırn o dönemlerdc başkanlıöını vapi:«mı Sanatçılar Dernepi'nin de uyesıvdı. ' * /amanlardabilmeAİım. Folklouııoiıii>unu bilırdim mı ıck. Hep saııatçevreıerinde olurdu, en son Izmir Izmir Dergisi'nin sahipliğini yapmas: gibi. Ama bunu bile eslci tüfekliğine, <> l se" ye rektiği, kendisine bu yold.ı ihtivav du\ ıılduğıı için kabul ettiği "asket' vanına bağlardım. Şair olduğunu bilmezdim. Şaırler, elestirmenler değerlendirsin, beni çok ilgilendirmiyor: ü bir gün bir''şıirle çıkageldi. Şiir burda işte, bakın, anlayın. Bana adanmıştı, ama gerçek sahibi Susam'dı. Susam'ın şaka ötesi sahiden dü^ kırıldığına uğramasına dayanamamıştı bence, bir yandan beni kürürdenl!) korurken bir yandan da Susam'ı da mutlu ediyordu. Kaç şairde olması gerekip olmayan insan duyarlılığı buydu ışte, şair mi hâlâ bilmiyorum, ama adam gibı adamdı işte! Yok, ben onu bunu anlamam, hayatımda hep kadınlan sevdim, ama âşık olduğum dört erkek dostumu da sıraladım. Bektaşi Babası Reşadi Turgut Çağlar'la bir runu paylaşmıştım. O ruh kısmen geçti bana sayalım. Dr. Erdoğan Acarlar'la bilgiyi paylaştım. Kapılan çaldıkça bilgiyi bulabiliyorum; Erdoğan Abi'mi özleye özleye.. Aydın Erten'le tadan tarihe bakabiliyorum. Ama oğlumu kaybettikten bu yana Serdar'la "hayat"ı paylaşmıştım, yaşadığım anlan. Onu nerede bulacağım şimui, kendimi de. Hepten yalnız kaldım! Ona son sözlerimdi, hep dilimdeydi: "Az daha sık dişini be Serdar, ben sensiz ne yapanm? ' Artık balığa çıkmıyorum! • CUMHURİYET KİTAP SAYI 5SS gusMiındüşkırıklığı Izmir. Tlre Kaplan köyde, 1999 mayıs. Soldan, Serdar Uçar, Mellh Ergen ve Turhan Cünay. B en başlıktaki sözü söyledim de Serdar, "Tamam abi, sonra ölüriim," deyip ve Susam'ı da ahp Hekim Adası açıklarına doğru dümen kırdı. Sis kalksın diye bekler dururken simitçay, sabah kahvaltısı, cigara üstüne cigara tüttürüp bir yandan cla gırgırcıları da beklemiştik, sardalve kasayla alınmış ve yenıden yana bir derdimiz kalmamıştı sanki. Boşuna, telaş yapmışım: "Geceden venı alırsam Güzelbahçe'derı, nasıl korurum sabaha kadar Serdar?" Teleîonun ııcunda ^akalaşıyordu, "Sen kendini getir yalnızca, başkaca hiçbir şeye ihtiyacırruz yok!" Nereden bilirim, iki büyük dem'in de soğan, domates, salatalıkla birlikte küpeşte altında çoktan konduğunu... Vur be deli rüzgâr, bağrımıza bağrımıza vur ki, alsın gitsin kederimizi acımızı bu hoyrat dalga... Vurdu, ta bizi Hekim Adası'nın arkasındaki ıssız kayalığa kadar attı. "Burası iyi!" dedi Susam. Serdar yol boyunca katiti takımı yapmayı öğretti bana. Susam'ın parmakları da programh, ritmik, hatasız iğne oyası. Serdar'ın yumuk yumuk. Hepimize birer yeni takım, bir de yedek, yol uzun, benim balık çantam ise bir köşede, Serdar tıktı onu: "Boş ver be sana yenilerini yaparım!" Yemleri rakıp çöktük balığın başına. Şu cep telefonlannı da katapalırn ki kimse ulaşamasın bize. "Dur," dedim, "Hele bir Kudret'i de azdırayım da: Kudreeeet, deryadayız gene, deryadaaaa!" Der demez kapattım telefonu, gülüştük. iyi de kim kimi tutuyor lti bu deryada, balık mı biz mi, parmağın ucundaki bir titremeyi duyabilmek adına mı bu sessizlik? Yarılmış, parçalanmış hayatlanmızın içinden, ta geçmişten taşınıp bugünümüze en küçük bir kmklık bile bıraknıadan, küçük bir leke, bir toz, hayır, hiç kırmadan birbirimizi, telefonda ben adındaki "a"yı uzatarak o da benim adımdaki "i"yi uzatarak konuşurduk, Yan yana ohnanm tadı ama hiç eşeklik etmeden birbirimize çıkıp geldiğimiz bu günümüzde bir hısımlık görüntüsü daha eklemek değil mi çabamız? Yaşar, ben dört dönerken, hani ilk öğrendiğimizde üç beş aylık ömrü kaldığını, vay anam Serdar'ımın ölesi gelmiş diye dört dönerken hani, öyle dememiş miydi: " Yapacak neyimiz var ki, çok daha yan yana olup, tadını çıkaraıağız onıın!" dememiş miydi? Çıkarmaz mıyız, tutmaz ırnyi7 bitbirimizi, dostluktan başka nt kaldı Jan bu kahpe dünyada, gecemizi gündiizlerimi ze, aşklarımızı aşkımıza eklemeı: mıvı/ Öyle de yaptık, iyi yaptık! Öğleni bulunca adanın jrkas<r>Jak. durgıın göle demir attık. Atmaılık H:l • palamarı kayaya bağlayıp Kır >ie kaıaln verdik ki, usul usul gezînip dısrciuk dnrgıın suda.' Salatayı Serdar yaptı, balıkları Susam tenıizleyip pişirdi, bei; Mİrki: çığırdım. Pavıma o düstiı: "Sab.ıhın SCİKrindc ötiıyor kuşlar, bal ilen \\oruliniio sırma saçlar,' Turkünün nakarutmı 15e birlikte söyledik, Kcrden yürekten. Iste gönlümün cananı geldi!" Davanamayıp çevirdik, bir daha söyledik " Işte gonlümün sultanı geldi!" Serdar, hadi anlat bakahm Susam, dedi. "Senin gönlünün cananı ise nasıl geldi, anlat, dinlesin Melih!" Gülümsüyordu, öyküyü önceden biliyor ya! Susam anlatti: "îçki, keşlik, balıkçılık, arabacılık, her türlü hergelelik bizde. Durup oturalım gayri dedık de, anamıza yalvardık, ana Deni ever yahu! Anam da unutmuş adımı, Cengiz demez bana, bıkmış belkı benden, gönülden olur be Susam dedi. Başladık iuz aramaya." "Anandan isteyinceye kadar sen kendine bi kız bulamadın mı yahu?" "Yok be abi, namımız yürümüş ya, bir kutu lokum bir kutu çikolata gidiyoruz kız evine, tersi gün bizim ne mal olduğumuz öğrenince kız evi annadın mı, kös kös dönüp söyleniyoruz yeniden, ana beni ever yanu!" "Gönlünün sultanını nasıl buldun peki?" "Dedim ki anama, her seferınde lokumu da çikolatayı da kaptırıyoruz, bizde para ne gezer kız ana, bari bundan böyle tek lokum kutusuylagidelim.. Hee dedi anam, kaptık lokumu vardık bi kapıya daha. Ama bu kez lokumu daha kapı nın önündeyken çevirdiler. Vaay dedim, bunlar benim ne halt olduğumu daha baştan öğrenmişler ki bak lokumu da almadılar, dedim." Biz kahkahaları koyverdik. Hikâye tZMİR tZMİR.. Martı Hafifliği •bahkçt melih ergen'e yalan de£il vallahi ü'V ıtl saçup uçuştuüunda rüzgârdan hek hele serpintısı ıslattığında dalggnın deniz derya derler ya öylusint oıta m'ıbeğinde Ege'nin coskulardayım kıyıda soyunmuş beden yeni kimligimizle ya da "Susam" diyoruz birlikte hani kjtabını bekleyen denizciarılat Susam kaç kapıdır dolaşılır aradığını bulmaya elinde süslenmiş çikolata ve tatlı kutularıyla bir de balığı anlat agız dolusu la£ın berisi takılmışız parmak ucumuzla kurşunu arasına misinanın umutla bekliyoruz tavamızda sardalyanın boklusu çay bardağında rakı de ki dostum tadındayım şimdinin deki tadında aşkın yannlara bırakıyor denizi aklımızda gün doğumlan içinde umut sevda korkularımız yaşama işte kısacası geri dönüyoruz martı hafifliğindeyiz... Serdar Uçar rihi paylaşmıştım. Yaşlandım ve cumba ı SAYFA 8
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle