29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

da pek olumJu düşünceleri yoktu. Bunları Nâzım'a da yazıyordu. Nâzım, yazdığı hcr şiiri, sıcağı sıcağına Abidin ile (lüzın'e gonderiyordu. Onlar da, bunlan Fransızcaya çevirtip yayınlatıyordu. Bu kitapta yer alan, Nâzım'la ilgili üç yazısı, sızi yanıltmasın. Bunlar, gördüğünüz gibi zorunlu yazılardır. Abidın, az önce de söyledim kendisini bir yazar olarak görmüyordu. Bu tür yazılan, artık örneklerini çok az gördüğümüz dostluklara bağlılık yazılandır. Birisi, Orhan Veli'ye mi saldırdı, Abidin hemen kalemi eline almıştır. Oktay Rifat mı öldü, Sait Faik'in Fransa'da bir kitabının yayımlanma olanağı mı doğmuştur, Abidin bu hiçbir zaman unutmadığı (ardında bıraküğı, zarfların dosyalannın icinde, Orhan Kemal'in, Sabahattin Ali'nin, Sait Faik'in, Orhan Veli'nin fotoğraflannı buldum) dostlan için, Türkçe'nin sevgi dolu sözcüklerini seçmiştir. Iki eli kanda olsa bile yazmıştır onjar için. Nâzım'ın Fransa'daki ilk seçme şiirleri, çevirmen Hasan Gureh adıyla yayımlanmıştır. Bu, Sabahattin Eyüboğlu dan başkası değildi. Ama Sabahattin Bey'in birinci elden çevirilerini Tristan Tzara'ya ileten, Tzara'nın bu çevirilere el vermesini sağlayan Abidin'di. Kezâ, Nâzım'ın Fransızca'daki ilk büyük çevirisi Memleketimden ınsan Manzaralarira Maspero Yayınevi tarafından yayımlanmasını da Abidin sağlamıştı. Ama o, bunlardan hiç söz etmezdi. Söz edilmesini de hiç istemezdi. Şu anda da bana "Ferittt! dediğini duyar gibi oluyorum. Abidin, bunca dil bilmesine ve dil bilincine sahip gerçek bir yazar olmasına karşın, niçin bılmem, çeviriden hep uzak durmuştur. Ama gene de Nâzım ın Benercfsini Fransızcaya çevirip resimlemekten alıkoyamamıştır kendisini. Yazılarını okudukça Abidin Dino'nun Türk düsünce ve kültür dünyasında önemli bir yol gösterici kişilik olduğunu kavrtyoruz.Siz, onun bu özelliği üstüne neler söyleyebilirsiniz? Hayır, yol göstermiyordu. Kendi izlediği, izlemeye çalıştığı yolu gösteriyordu. Kimsenin kendisini izlemesini istemezdi. Ama, o da herkes gibi, doğru olarak anlaşılmak isterdi. Abidin Dino, 1940'ta yazdığı bir dizi yazıda, "Klasisizme Gidis, "Hümanizme Gidi}" ve "Devrimci Eaebiyat" tezlerini savunuyor. "Klasisizm, Hümanizm ve Devrimcilik" her zatnan sanatm gerekli unsurlart mıdır? Abidin Dino bu konuyu neden işlemek gereğini duyuyor? Söz konusu Abidin Dino'nun yazdıklan olduğuna göre, bu konuda benim ne düşündüğümün önemi yok sanırım. Abidin, tüm devrimci sanatçılar gibi, yalnız sanat ve devrim üzerinde değil, klasisizm, hümanizm, modernizm üzerinde de düşünmüştür. Ama, onun konumundaki bir sanatçı için bunların arasında en önemli konu, devrim ve sanat ilişkisidir. Çünkü, bu, doğrudan doğruya kendi kişiliğini ve sanatını ilgilendiriyordu. Burada da en önemli nokta, siyasal devrimciliğin, kimi kez (uzun ydlar tüm sosyalist ülkelerde olduğu gibi) tutucu bir sanat anlayışını benimsemesi ve bu doğrultuda sanatçılara yaptırım uygulamasıdır. Bunu yaşayan ve yanlışlığını gören bir sanatçının, gerçek devrimini sanat alanında yapması gerektiğinin bilincinde olan birinin yaşadığı ikilemleri, entelektüel yaşamda aşıp aşmadığını bilemcm, ama sanatında; gerek resimlerinde, gerek yazılarında aştığı görülüyor. Abidin Dino'nun edebiyat yazılartnda 1941 'den 1967'ye dek uzun bir ara var. Sanat yazılarında 19501962, siyasî yazılartnda ise 19431962 ara.iı boş. Bu uzun hosluklan,"1950'liyıllar boyunca, Abidin Dino'nun tek bıryazı bile yazmamış olmastnı nasıl açıklıyorsunuz? 195060 arası Türkiye'nin durumuyla ilgilidir bu. Genç okurlar, Demokrat CUMHURİYET KİTAP SAYI 555 23 vıllık bir sövlesi KltatM derleyen ve yayına nazırtayan. Turgtıt çevlker. Abidin Dino'yla 23 yıllık bir soyleşı "Abidin Dino'yla yaptığım bu söyleşinin üzerinden yirmi üç yıl geçmiş. O yillarda çok sık görüşürdük. Eşine az rastlanır nitelikte bir sanatçı, bir aydındı Abidin Bey. Onun ölüm yıldönümünde, dosyaların arasında bulduğum bu söyleşiyle anıyorum.." diyor Nedim Gürsel. NEDİM GURSEL eçen yıl Ankara'da "Doksan Çiçek/ Dokunsan Çiçek" adlı birsergiaçmışttmz Bugünlerde tstanbul'da açılan serginiz de çiçek figürlerınden oluşuyor. Geleneksel süsleme sanatlarımtzla bu çicek merakı arasında bir ılıski var mı? îlkyaz gelmeden sizin çiçeklerinizt giyinecek îstanbul! • Çiçek resimlerimin başlangıcı bir hayli gerilere gider. Örneğin, anımsayabildiğim kadarıyla 193840 yıllarında, bir ölçüde geleneksel Türk çiçeklerinden esinlenen resimler yapmıştım. O sırada iki türe karşı özel bir eğilimim vardı: îlki, bazı yapılarda görülebilen Osmanlı çiçek geleneği. Bu geleneğin en güzel örnekleri o yillarda Topkapı Sarayı'nın Harem dairesinde, ya da Boğaz'da Köprülü yalısında görülebiliyordu.Tahta bölmelere çizilmiş rengarenk çiçeklerdi bunlar. Aynı türün bir başka görünümü mermere oyulmuş çeşme kompozisyonlarıydı. Yine çiçek ve meyve figürlerinin bir uzantısı da, havlu, peştemal vb. işlemelerinde kendini gösteriyordu. Ikincisi, arabacı ustalarının halk karakteri taşıyan çiçekleriydi. Istanbul'daki en büyük araba süsleyicisi Tatar Usta'yla dost olmuştum. Arabalarını boyatmak için ülkenin her tarafından arabacılar geliyor, Tatar Usta'nın At pazanndaki atölyesinin önünü bayram yerine döndürüyorlardı. Tatar Usta'ının Îstanbul okulundan başka, Anadolu kentlerinde, özellikle de Edirne ve Bursa'da birtakım ünlü ustalann varüğı da dikkatimizi çekti. Taşıt arabası kadar somut ve güncelişlere adanmış bir araç bile sanatsız ve sanatkârsız edemiyordu demek. Sait süsleme islevi mi görüyordu bu çiçekler? Yoksa süslemenin ötesinde, kökü çok eskiye uzanan halk inançlanndan bazı simgesel öğeler de taştyorlar mıydt? • Tahta üzerine resmedılen Osmanlı geleneğindeki çiçeklerin yalnızca süs değil, aynı zamanda simgesel anlamlar taşıdığı kesindir. Aynı durum halk yazmaları ve işlemeleri için de söz konusu. Hediye gönderilen bir işlemededuygular bir mektup yazılıyormuşcasma iletilir. Diyeceğim, iste bütün bu etkilerle uzun boyunlu vazolardan fışkıran çok renkli çiçekler yapmıştım o yillarda. 1960'a doğru, sanatımda çiçek motifi büyük yağlıboyalar biçiminde yeniden ön plana çıktı. Kısa bir süre icin. Sonra, 197173 yıllarında yeniden çiçek Parti iktidannın nasıl kısa zamanda faşizan bir yönetime döndüğünü bilmeyebilirler. Yalnız, Abidin gibi sosyalist bir sanatçı değil, iktidardan yana oîmayan, düşünen her namuslu muhalif aydın, o dönemde çok güç koşullar altında yazıp çizebiliyordu. Birçok yazar, şair yapıtlannı yayımlayamıyordu. Kitaplar toplatılıyor, soyut rcsimlerde, Tanrı göstermesin bir eğriyi kesen bir doğru yan yana geldiğinde orakçekice benzetilip sanatçı deüğe tıkılıyordu. Hepimiz, her yerde, okulda, sokakta, sinemada, tiyatroda, meyhanede (özellikle meyhanede) izleniyorduk. Yurtdışına çıkmak için pasaport almak bir mucizeydi. Yerli yabancı birçok yazar, şair, düşünür Türkiye'de yasaklıydı. Düşünün, sınıf sözcüğü yerine yazarlar "kat" sözcüğünü kullanıyorlardı. Anlayan anlar misali. Böylesi bir ortamda kapağı Paris'e atabilmiş Abidin Dino'nun, Türkiye'de yazılannı yayımlayabilmesi söz konusu değildir. O yazsaydı bile, onun yazdıklarını yayımlayacak bir gazete, bir dergi yoktu. Abidin Dino'yu her zaman bulunduğu çevrede yol gösterici bir kişilik olarak görüyoruz. 1951 'de ülkemizi terk etmek zorunda kalmasa, varltğı size kültür hayatımızda ne gibi etkilere yol açardı? Abidin'in yurtdışına gitmesi, kendisi için de Türk sanatı için de iyi olmuştur. O, Paris'te de, Türkiye'de yaşar gibi yaşadı. Bağlannı hiç koparmadı. Birçok yazarçizerin elde etmek için yırtındıkları Fransız pasaportunu, kendisine birçok kez sunulduğunde, nezaketle geri itti. Çektiklerinden dolayı, hiçbir zaman Türkıye'ye küsmedi. Sürgünae de Türkiye'yi, Türkiye'nin sorunlarını yaşadı. Bu kıtaptaki yazılan kanıttır. • Ajbidin Dino Kültür, Sanat ve Politika Üstüne Yazılar / Derleyen ve Yayına hazırlayan. Turgut Çeviker / Adam Yayınlart/679s. G Selçuk Demirel ve Dino Paris'te... konusuna döndüm. Bu dönemde çiçek temasının tekrar üremesi beni de bir ölçüde şasırtmıştır. Türkiye'de yaşanılan trajik olaylara ters düşen bir Konuydu bu. Belki de kendime karşı birtakım özürler arayıp bulmak çabasıyla bu aykın motiflerin benim için koruyucu ya da avutucu bir nitelik taşıyabileceklerini düşündüm. Kimi zaman sanatçı, bir olayı tersiyle de yansıtabilir. Buna bir karşı tepki de diyebiliriz. Bir Fransız elestirmen dostumun öne sürdüğü gibi, îtafyan edebiyatında Fioreti (çiçekleme) şiirleri Italya nın en trajik dönemlerinden birinae ortaya çıkmıştır. Beloyanis'in idamla sonuçlanan mahkemesinde de, tutuklu her celsede elinde bir karanfille görülüyordu. Ve Picasso, bu anlamh aynntıyı bir resminde yansıttı. Yanılmıyorsam îngiliz tarihinde de "Üç Güller" savaşlan vardır. Veen sonunda, bizde Lâle Devri sürerken, ortalık pek de sütliman sayılmazdı. Denilebilir ki, kimi zaman tam bir uyum gösteren konuyla içerik, kimi zaman da birbirleriyle çelişirler. Daha da ileri giderek denilebilir ki, devrimci konulu bir sanat yapıtı devrimci içerikten yoksun olabileceği gibi, devrimci bir konu taşımıyormuş gibi görünen bir sanat yapıtında devrimci içerik sezilebilir. • "Ferhat ile Şirin'in bir yerinde Nâzım Hikmet Ferhat'a sunları söyletir: "Bir tek lâlenin içine bütün dünyayı koymam lazım, bütün ışıkları, bütün renkleriyle dünyayı koymam lazım." Sizin nakkaslığıntzaa da böyle bir çaba yasadtğtmız dünyamn actlannt, sevdayı, umudu, özlemi. kısacası bütün gerçekliğiyle yasamı buldum ben. Ama görifndüğü gibi deStl, belli bir soyutlama düzeyinde. Yant her seyden önce çizgi ve renk olarak. Ne dersiniz? Sergideki her çiçeğin ayrı bir adı var. îçlerinden birine "Bir çiçek var çiçekten içeru" adını koydum. Bu Yunusgil yorumu, Nâzım'ın "Ferhat ile Şirin"indeki düşüncelerine ek olarak öneriyorum. îstanoul'daki sergimin çiçek adlarında tarihsel çağrışımlar da var. Bedreddin'e, Yunus a, Nâzım'a çiçekler adadım. Peki, bu adlann'uyandırdığı çağrtsımlarla çiçeklerin plastık gerçeklıği arasında doğrudan bir bağ kurulabilir mi? • Âdlarla resimler arasındaki bağı abartmamak gerekir. Geçen sergimde Ferit Edgü'nün seçtiği çiçek adlarını sevdim. Fakat bir başka dost aynı çiçeklere başka adlar da takabilirdi. Bu kez, çiçeklerimin birkaçmın adını Yaşar Kemal önerdi. Üst tarafını ben seçtim. Elbette ki edebiyatla, yani resimlere ad takmakla, resim sanatı arasındaki arasındaki ilişki kesin değil. Modern ressamların çoğu, örneğin Marx Ernst, resimle takılan ad arasında uyum değil, çelişki bile aramışlardır. Ne var ki, genel olarak çiçeklerimin belirli bir tarihsel geleneğin yeni bir aşaması (iyi ya da kötü) olduğunu sanıyorum. Geleneğtn çağdas bir yorumu olarak nitelenebılir mı çıçeklertniz? Ne de olsa bugünün anlayıuyla, çağımıztn öncü sanat akımlannı bılen, hatta onlardan yararlanan bir sanatçının gözüyle bakıyorsunuz geleneğe. Durum böyle olunca, geleneğin özümlenmesı, asılması söz konusu oîabılir artık, tekrarlanması değil. • Gelenek her çağda, her sanatçıda yenileşen bir olgu. Gelenek dural bi. nesne değil. Her yeni katkı, yaratıldığı andan itibaren, geleneğin bir parçası oluyor. Gelenek geriye değil, ileriye dönük bir eylem. Bence gelenek, gemısın kültür mırastyla özdeştir. Geleneği dural, ama değiSAYFA 5
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle