05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

0 KURL AR A Turgay Nar 1961 yılında Van'aa doğdu.Ilk şiir kitabt Hatıra Foturafı' 1988 yılında yayımlandı. İkinci şiir kitabı 1991'de, ilk oyunu 1993 yılında yayımlandı. CemalSüreya şiiriyle ilgili olarak şunlan söylemişti: "Görsel ouınakfar karşısında şiirin silahları var. Evet, ekrandaki bir görüntüyü 1000 sayfalık bir romanda anlatamayabilirsin, Ama bazı dizcler vardır kiyüz bin günlük bir TV dizisi onun karşıhğını çıkaramaz. (...) Turgay Nar'ın sözşiiri görsellik içinde de, görselliğe karşı da var olacaktır." Nar şairliğine bir de oyun yazarlığmı ekledi sonrakiyıllarda. Oyunları yaztldıkları dönemlerde sahnelendi bep. 'Tepegöz' adlı oyununu sahneye koyan Yılmaz Onay şöyle degerlendiriyordu Nar'ın oyun yazarlığını: "Tiyatromuzda sahne dilinin çeşitliliğini, zenginliğini deneyle ve uygulamalarla değerlendtren yeni bir hareketlenme daha haşladı. Tam bu aşamada çok ödüllü genç şairimiz Turgay Nar'ın böylesi gelismelere malzeme otacak ilginç oyunlar da sunması önemli bir kazamm. Şiir dilinin sahne diliyle bütünleşmesi ise ayrıca güzel. Kaldt ki Turgay Nar 'Tepegöz'de eski söylenceyi çağdaşyaklaşımla işlerken, hem okurlann salt okumakla bile zevk alacaklan, hem de sahneleyecek olanların değişik bakışlarla başka başka yorumlar getirebilecekleri tnodern bir metin yaratmayı başarmış.' Turgay Nar'ı tanıtmaya çalıştık sizlere. Bol kitaplı günler!... ETHINACI Cingeneler ingeneler, 1939'da yayimlanmış; ikinci baskısı 1943'te, ücüncü baskısı 1972'de yapdmış. (Ben, Bilgi Yayınevi'nce yapılan üçüncü baskıyı okııdum. Bu baskıda, Türkçe kaygısı adına bazı gariplikler gördüm: "Dört başı mamur" yerine "dört başı bayındır" denmiş; dcyimlcrin dilscl dokunulmazlığı vardır, "mamur"u "bayındır" diyc Türkçeleştiremezsiniz. 149. sayfada "...bu maceralardan müziksel bir eser çıkarayım" deniyor; 1939'da Osman Cemal Kaygılı "müziksel" diycmcycccğine göre, birileri O.C. KaygıLTnın giizelim di Iini bozmaya çalışmış. Ya o biitün "duble"leri "düble yapmak komikliği!) O.C. Kaygılı, çingeneleri yakından incelemiş, belli; çingenelerin yaşayışları, inançları, müziklen, oyunlan, ayılan, kavgaları, düğünlcri, çalışmaları... Roman 1939'da yayımlanmış ama olaylar 1925'ten önceki dönemde geçiyor, dolayısıyla o yıllann çingene dünyasını anlatıyor. Zamanı saptamak için tek ölçüt, romandaki kişilerin fesli olmaları; şapka 1925 Ağustosunda giyilmeye haşlandığı için romandaki olaylann 1925 öncesinde geçtiğini söyleyebiliriz. Hep "roman" diyorum ama Çingeneler, bence, büyük bir röportaj, mükemmel bir röportaj; O.C. Kaygılı'nın Çingeneler'i yazabilmek için uzun zaman çingeneleri incelediği bclli. Röportaj olarak mükemmel diyebueceğimiz Çingeneler, O.C. Kaygılı röportajı roman biçiminde bitirmek isteyince, berbat bir melodrama dönüşüyor. Çingeneler'in konusu mafum, ama O.C. Kaygılı, kitabına başka "röportajlar" da koymalctan hoşlanıyor, bakıyorsunuz Ahmet Rasim Bey de, Neyzen Tevfik de "roman"a girivermiş. "Dün akşam, Reha Bey bana, oturduğumuz birahanede muharrir Ahmet Rasim Beyi de tanıttı, köşede bir iki arkadaşı ile ağır aöır, vakur, fakat pek babacan bir tavırla demlenmekte olan, burnundan takma gözlüklü, kırçıl saçlı, kırçıl ve postbıyıklı, tıknaz ve çok sevimli bir aaamı göstererek. Işte dedi, bu, muharrir Ahmet Rasim Beydır. Kendisi ile heniiz mııarefemiz (tanışma) yok... Yok ama, dikkat ediyorum, ikide bir yan gözle bızim masayı süzüyor. Ister misin yannki 'Şehir Mektupları'nda bizim masa da aynen çıksın!" Osman Cemal'in gözünden Neyzen Tevfik'i de tanıyoruz: "...Tam manasıyle kalcnder, derbederin biri... (...) Lâkin bu adam, sanatında bir harika... Eğer bu adam ney yerine flüt üflemiş veya hayatını muntazam geçirmiş olsaydı dünyanın en meşhur orkestralarında parmakla gösterilen en birinci bir sanatkâr olurdu." (s. 159) Osman Cemal, çingenelerin yaşamından çok özgün hikâyeler anlatıyor; çingene Etem'den dinliyoruz: "Bizim sütnine eşekmiş be! Ne vakit ben anamın karnmdan bu daracık dünyaya gelince, rahmedi anacığım hastalanıp sütü kesilmiş. O zaman var imiş bizim obada yaman bir dişi eşek. O da anamla birlikte yavrulamış ortaya güzel bir sıpacık... Hem de hayvanın sütü o kadar bol imiş ki sıpa emer, Ç Osman Cemal Kaygılı TIJRHAN GÜNAY Imtiyaz sahibi: Berin Nadl 0 Basan ve vayan: yenl Cün Haber Ajansı Basın ve Yayıncılık A.ş. Cenei Yayın Yönetmeni: Orhan ErincocenelYayın Koordlnatörü: Hlkmet çetfnkaya c Yazıi$leri Müdürü: Ibrahlm Yıidız o Sorumlu Müdür: Flkret llklz c Yayın Yönetmeni: Turhan Cünay 0 Crafik Yönetmen: Dilek ilkorur c Reklam: Medya C KİT/MP emer, yine bitmezmiş. Bunun üzerine tutmuşlar, sıpadan geriye kalan büt ile birkaç ay beni beslemişler." Hikâyeyi dinleycn roman kahramanı Irfan'ın cevabı: "O halde sen, gerçekten çingene o£İu çingene değil ama, eşşoğlu eşşekmişsin!" (s. 164) Osman Cemal altı sayfa süren (ss. 182187) bir çingene kavgası anlatıyor, harika! Kavga, hep ağız dalaşı olarak sürüp gidiyor: ".... Artık müstehcen denilen sözlerin yirmisi, otuzıı, kırkı birden aynı eda, aynı makaınla karşılıklı savruluyor ve her savrulan yakası açılmamış sözün, tabirin, ıstılahın (terim), argonun afiızlardan kıvrıla kıvrıla çıluşına göre göbekler çalkalanıvor; eller çırpılıyor; gerdanlar kırılıyor; gözfer süzülüyor ve bazen eller kalçada, bacaklar titretiliyor; arada bir arkalar dönülüp tersine rükua (namazda dizlcre tutunarak vücudun belden yukarısı yere paralel gelecek biçimde eğilme nareketi) varır gibi karşılıklı vaziyetler alınarak kalçaların yukarı kısımları, tıpkı darbuka çalınır gibi ellcrle dövülüyordu. / Sonra yine arada bir bu çok kıvrak, oynak, çok curcunalı ahenge hafif birer fasıla verilip evlerde ne kadar kap kacak, çanak, çömlek, bohça, sepct, yatak, yorgan varsa karşılıklı ortaya yığılıyor; bunlarla vaziyctlerinin, servetlerinin dereceleri birbirlerine gösteriliyor ve sinirlerin en gizli yerlerindekı zemberekler yine birdenbire boşanınca biraz önceki çok kıvrak, çok oynak, çok curcunalı ve çok açık saçık ahenk tekrar başlıyordu... (...) Fakat, nc dersiniz; o gün sabahleyin, erkenden başlayan o pek şatafatlı ve dört başı mamur kavga öğle vakti biraz yemek paydosu verilip öĞİeden sonra aynı tertiple tekrar başlayarak akşam crkekler evlerine dönünccye kadar sürdü^ü ve akşam gcç vakit, gcrek kendi crkeklerinin, gerek mahalle imam, muhtar, bekçisi ile, nolislerin müdahalesi üzerine güç yatıştırılüi^ı halde her iki taraftan da hiçbir kimse, değil hafif tokat, bir minicik fiske bile yemedi. Kavga akşam ezanı ile birlikte yine çalgı, ahenk arasında, tıpkı bir düğün, dernek, eglence biter gibi tatlı tatlı mayna oldu." (ss. 185187) Erkeklerin hicbiri bu kavgalara karışmıyorlar, hepsi de kavgalara karşı ama kanla rına söz dinletemiyorlar! Roman kisilcrinden Reha Bey, "...bu çingene kadınlarının arasıra yaptıkları böyle kavgalar artık onlar için adeta sıhhî ve içtimaî bir âdet şeklini almış. Eğer bunlar, arada sırada böyle çalgılı, ahenkli kavgalar edip de sinirlerinde birikmiş olan gerginlikleri gevşetmeselersanıyorum ki, istimi fazla gelmiş kazanlar gibi hırslarından patlayacaklar... (s. 187) diyor. Çingeneler adını taşıyan bir roman ya da röportaj "ayı"sız olurmu? Osman Cemal bir ayının oynamasını şöyle anlatıyor: "Etem'in çok güzel çaldığı tuluma Emine, hem ağzı ile iştirak ediyor, hem tefle pek enfes bir tempo tutuyor; öteki Sulukuleliler de el çırparak, zaten kendilerinin çok sevip, çok söyledikleri bu türküyü şimdi hep bir ağızdan söylüyorlardı. Şimdi o iri gövaesini bu makama uydurarak iki ayağının üstünde sağa sola gerdan kıran koca oğlanın da keyfine son yoktu. Mübarek, o kadar keyifleniyor, neşeleniyordu ki, ortalığı gündüz gibi yapan bu ay aydınlıöında yüzüne dikkatle bakılınca adeta keyfinden gülümsediği seziliyordu. Zavallı hayvan, ömründe ilk defa bu kadar ahenk içinde oynuyordu. Şimdiye kadar, mahalle aralarında, toz toprak içinde yalnız ayıcının tulumu veonıın yanında gezen bir suratlının çatlak sesinden başka ahenk duyamayan babayani ayıcık, bu gece böyle, lstanbul'un cn güzel yerlerinden birinde, bol ay ışıöı altında, güzel sesli üç dört kadının söylediği şarkı ile nasıl keyiflenmez, nasıl coşmazdı? Hele biraz sonra bu ahenge, Kör Andoıı, kemanı ile, lavtacı lavtasıyla ve babacan Şahin ağa da zurnası ile karışınca ayı büsbütün coştu, kendindcn geçti, aşka geldi, iki ayağı üstünde tatlı tatlı homurtulannı arttırdı ve bir kerte (Bu "kerte" de Osman Cemal'in sözcüğü değil !) gcldi ki o seksen okkalık oğlan, genzinden baygın bir nara savurarak Etem'in üzerine atlayıp onun yüzünü gözünü yalamaya badadı/ (s. 238) Çingeneler'i ilginç lcılan, okunur yapan işte böyle sayfalar. Sait Faik, çok sevmiş Çingeneler'i, 23 Haziran 1939 tarihli Vakit gazetesinde şöyle yazmış: "Osman Cemal'in Çingeneler'i muhakkak bir şaheserdir... Osman Cemal'in bu kitabı için röportaj kokuyor demişlerdi. Kokladım, mis gibi bir şaheser..." Nurullah Ataç da sevmiş Çingeneler'i: "O romanda, bilhassa ilk kısımda, pek nadir eserlerde tesadüf olunur bir şiir havası vardır. Bazan perişanhğı bile bizi hayran eder." (Varlık dergisi, 15 Temmuz 1939) Cevdet Kudret, Türk Edebiyatında I likâye ve Roman 18591959 adlı incelemesinin ikinci cildinde Çingeneler'e daha serinkanlı yaklaşıyor: "...bu romanlar, genel çizgileriyle piyasa romanı niteliği göstermektedir. Ancalc, iclerine narça parça serpıştirilmiş bazı yerli nayat sanneleri (gezme yerîeri, Kâğıthane âlemleri, çalgılı eğlentiler, Şehzadebaşı tiyatroları, Çingene kavgalan, vb.) bunları ötekilerden ayırmaktadır: (s. 225) Cev det Kudret, Sait Faik'in ve Ataç'ın düşüncelerine karşıdır: "Osman Cemal'in biraz peçinme kaygısından doğan çalakalcmciliği, biraz roman sanatı üzerindeki bilgisinin kıtlığından gelme acemiliği, biraz da yeteneğinin sınırlılıöı, bugüne değin her neuense hep hoşgörürlülcle karşılanmış; eserlerinde, olduğundan çok değer aranmıştır. Yazarın bütün romanları birer folklor gereci (malzemesi) olarak önemli, sayılsa bile, bunların roman bakımından üstün bir değer taşıdıkları söylencmcz." (227) Ben de Cevdet Kudret'in düşüncelerine katılıyorum; ama Çingeneler'in mükemmel röportaj parçalarıyla dolu olduğunu, bupar;alan birçok romandan alamadığım bir haza okuduğumu da belirtiyorum. Bir de şunu ekleyeyim: Osman Cemal, üç ;eyrek yüzyıl öncesinin îstanbul'undan, eğence yerlerinden, çingenelerinden söz ederken, o yıllann tstanburunun doğa bakımından ne kadar zengin, ne kadar güzel olduğunu da birtakım ayrıntılardan kolaylıkla anlıyoruz. • SAYFA 3 Î Î T CUMHURİYET KİTAP SAYI 499
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle